GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Antalya Diplomasi Forumu Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:45
Tarih:04.01.2023

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Teşekkür ediyorum.

Sekiz yıl önce bugün Hakk'a yürüyen, birlikte büyük çalışmalar yürüttüğümüz sevgili HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak'ı buradan sevgi ve saygıyla anıyor, anısı önünde saygıyla eğiliyor ve mücadelede özlemi olan şeyleri gerçekleştireceğimizi ifade etmek istiyorum.

Antalya Diplomasi Forumu... "Antalya Diplomasi Forumu" denince, uluslararası ölçekte bir bakış açısı, bir barış politikası, dingin, mutedil bir politika yürütülüyormuş ve bu Antalya Diplomasi Forumu aracılığıyla yürütülecekmiş gibi bir görüntü ortaya çıksa da Rusya'nın Ukrayna'yı işgali konusunda henüz net, anlaşılır politik bir tutum sergilemeyen, bu işgalden... Bir şekilde tıpkı 15 Temmuz darbesini Allah'ın bir lütfu gibi gördüğü politikayı buraya da devşirmeye çalışan bir yaklaşım söz konusu. Yani Rusya'nın Ukrayna'yı işgali de bir anlamda, AKP tarafından hem yerel hem uluslararası politikada bir fırsat olarak görülüyor ve Antalya Diplomasi Forumu'nun başlangıcı da aslında Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanlarını Antalya'da buluşturmakla başladı.

Şimdi, buna benzeyen çeşitli konferanslar var. Mesela Münih Konferansı 1963 yılında gerçekleşmiş ve elli yıl sonra vakfa dönüşmüş. Yine Davos, Dünya Ekonomik Forumu 1971 yılında yapılmaya başlanmış ve 2015 yılında vakıflaşmaya gitmiş. Yani hemencecik öyle 2 dışişleri bakanını bir araya getirmek ya da çeşitli uluslararası ölçekte bir toplantı yapmakla bir forumu vakfa dönüştürmek gibi bir politika tutarsızlık oluyor, bir altyapısızlık oluyor, bir öngörüsüzlük oluyor ve dünyaya ve Türkiye'ye sanki uluslararası ilişkilere hâkimmiş, sanki uluslararası ölçekte söyledikleri dikkate alınıyormuş gibi bir imaj yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu ne için yapılıyor peki? Bu, şu anda, 2023 seçimlerine dair bir yatırım. Peki, bundan önce neydi politika? Politika şuydu: "Ey Avrupa!", "Ah Amerika!", "Vah İsrail!", "One minute!", "Katil Esed!", Libya ve Mısır'da Neoosmanlıcı yaklaşım, hatta stratejik derinlik -Ahmet Davutoğlu Hoca'nızın "Stratejik Derinlik" kitabı söz konusuydu biliyorsunuz- gereği Emevi Camisi'nde namaz kılma ya da Atina'da kahvaltı etmek. Şimdi, böyle bir dış politika olabilir mi? Bu dış politika bakış açısıyla Antalya Diplomasi Forumu oluşturulabilir mi? Hâlâ bu dış politika bakış açısından vazgeçilmiş değil, hâlâ bir gece ansızın gidiliyor Yunanistan'a, hemen orada sabah kahvaltısı yapılıyor; bir gece ansızın Rojava'ya gidiliyor, Suriye'ye gidiliyor ama arka planda Esad'a yalvarılıyor "Gel, görüşelim, ne olur." diye araya ara bulucu konuluyor, araya Putin aracı olarak konuluyor. Şimdi, kılavuzu Putin olanın eli işgalden çıkmaz; kılavuzu Putin olanın işi bombayla, silahla, işgalle olur; kılavuzu Putin olanın barış, demokrasi, özgürlükler, adalet gibi bir bakış açısı olamaz. İşte, bir gece ansızın Rojava'ya, Suriye'ye; bir gece ansızın Yunanistan'a, bir gece ansızın başka bir şey. Ayrıca, bakınız, biraz önce söylediğim bu forumlar -Davos Forumu, Münih Güvenlik Konferansı'nın akabinde oluşan vakıf vesaire- bir iç politik dengenin dışa yansıması sonucu oluşmuş kurum ve kuruluşlar. Öncelikle Almanya'da bir iç barış oluşmuş, bakın, 1963'te Münih Güvenlik Konferansı başlamış. Nasıl bir süreçte? Hitler faşizminin intihar ettiği bir süreçte. Peki, ne olacaktı orada? Willy Brandt gibi bir dünya politikacısı çıkacak, gidip Yahudi anıtında diz çökecek, Yahudilerden özür dileyecek ve bu, dünya insanlığına mal olan bir politikaya dönüşecekti. Şimdi, siz bunu yapmıyorsunuz, devlet bunu yapmıyor; hâlâ Kürt'e zulüm, hâlâ Alevi'yi inkâr, hâlâ uydur kaydır şeylerle güya sorun çözüyormuş gibi davranma, hâlâ Ermeni'ye hakaret, hâlâ Çerkez'in varlığını bile kabul etmeme, hâlâ bin yıldır bu ülkede kendi halkıyla savaş ve çatışma hâlinde olan bir egemen zihniyet var. Bu egemen zihniyetten ne forum çıkar ne barış çıkar ne adalet çıkar ne özgürlük çıkar ne eşitlik çıkar. Selçuklu ve Osmanlı Türk ve Türkmenlerin kökünü kazıdı, kökünü kazıdı; ta ki İttihat Terakkiye kadar. İttihat Terakki de Türk halkının da haklarının olduğunu, Türk halkının etrâkı biidrak olmadığını söyledi. Osmanlı Türk halkına "Türk ne bilir bayramı, hor hor içer ayranı." "Türk'e fırsat verme Ya Rab, dehre sultan olmasın; ayağını çarık sıksın, asla iflah olmasın." diyordu, bunu çevirip şimdi Kürt'e söylüyorlar. "Kürt'e fırsat verme Ya Rab, dehre sultan olmasın." "Kürt'ten olsa evliya, koyma onu avluya." Şimdi, bu akılla kendi halkıyla çatışan, Kürt halkıyla çatışan, Alevi toplumunu aşağılayan, Romanları aşağılayan, yok sayan, kadınları aşağılayan, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkan bir zihniyet uluslararası ölçekte siyaseti, diplomasiyi ve barışı kurgulayan Antalya Forumu gibi bir mantığı, bir kurumu oluşturabilir mi? Hayır, oluşturamaz. Peki, burada amaç ne? Burada amaç, sadece böyle bir şey oluşuyormuş, dünya liderliği... Ne demekse bu dünya liderliği? Yahu, kendi ülkenize lider olun. Kendi muhalefetinizle görüşmüyorsunuz, utanmıyor musunuz ya! Kendi muhalefetini dikkate almayan, kendi muhalefetinin kazandığı belediyeye kayyum atayan, kendi muhalefetinin 800 bin farkla kazandığı İstanbul Belediyesini kayyumla tehdit eden bir zihniyetin yapacağı forumdan ne çıkar Allah aşkına? Biraz kendinizle yüzleşin, biraz tarihle yüzleşin lütfen. Demokrasi nedir, insan hakları nedir, özgürlükler nedir; İslami açıdan nedir, siyasi açıdan nedir, insan hak ve özgürlükleri açısından nedir; biraz bununla yüzleşin. Yok, efendim "Biz iktidarı alacağız; biz gene alacağız, 2023'e, 2053'e, 2071'e..." falan. Vallahi alamayacaksınız, billahi alamayacaksınız. Düşeceksiniz iktidardan, lambur lumbur düşeceksiniz ama iktidar olanların şöyle bir körlüğü vardır: Zirvedeyken aşağıyı görmezler, zirvedeyken aşağıya bakmazlar. Yukarı çıkarken gördüklerinizi aklınızda iyi tutun, zira aşağı inerken hepsiyle tek tek karşılaşacaksınız. Yaptığınız zulümlerle, inkârlarla, yerde sürüklediğiniz kadınlarla, yok saydığınız Kürtlerle, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz emekçilerle, taciz edilen çocuklarla, o uyduruk, kendine "tarikat" diyen münafıklarla yüzleşeceksiniz. Onlar tarikat değildir, münafıktır. İslam dinini kirleten, hakir gören tâgutilerdir onlar. Tâgutilik İslam'da faşizmin adıdır. Böyle bir şey olamaz. Şimdi, bu zihniyet kalkmış Antalya'da Diplomasi Forumu oluşturuyor. Bu Diplomasi Forumu aracılığıyla efendim, Kıbrıs'ta barışa, Kıbrıs'ta halkların ortak yaşamına karşı duruş var, Türkiye'de barış suç sayılıyor efendim, bunlar kalkacak Antalya'da Diplomasi Forumu aracılığıyla ne yapacaklar? Dünyaya önderlik, öncülük yapacaklar. Bu külliyen yalan, bir kandırmaca, kendini aldatmadır. Tıpkı Osmanlı'nın son dönemindeki hasta adam gibisiniz, Avrupa "hasta adam" diyordu ya. Osmanlı dönüşüme, değişime, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine, teknolojiye, sanayiye, bilime karşı durdukça çırpındı, çırpındıkça battı. Siz Togg'u oradan buradan kopyalamakla teknolojik olarak geliştiğinizi kimseye yutturamazsınız. Siz de hasta siyaset yürütüyorsunuz, siz de hasta iktidarsınız, bu hasta siyaset ve hasta iktidar bir an önce kendisiyle yüzleşip hiç değilse kendisinin ahiretini kurtarmak için bir şey yapmalı; bırakın dünyasını, ahiretini kurtarmak için bir şey yapmalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aksi takdirde, karşılaşacağınız durum oldukça net ve açık.

Ayrıca, bu Antalya Diplomasi Forumu'ndaki (ADF) yapılaşma da çok tuhaf; 11 kişilik mütevelli heyeti atanıyor, bu mütevelli heyetinin 6'sı Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor, bu mütevelli heyeti beş yıllığına atanıyor, niye üç yıl, niye iki yıl değil, beş yıllığına atanıyor? Niye demokratik bir seçimle olmuyor? Bu da ayrıca oligarşik bir yapıyı teşkil ediyor. Dolayısıyla, "diplomasi" demek diyalog demek, "diyalog" demek uzlaşma istemi ve talebi demek, "diplomasi" demek barış istemi ve girişimi demek. Burada ne barış istemi ne diyalog istemi; tahakküm, egemenlik ve oligarşik bir bakış açısı var, o nedenle kabul etmiyoruz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)