GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:35
Tarih:11.12.2022

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - "Kapıyı çekip çıktım sokağa

Öpüşmek gibi bir şey sokakta hava

Havada mavi

...

Havada sarı

Havada altun işlenmişliği kavganın

Gömleğim

Pantolonum

Kunduralarım

Ve benim için artık düşman bir tanıktan başka bir şey olmayan sarı basın kartım

...

Otobüs kuyruğunda on beşinciyim

Mezbahaya gider gibi doluşuyoruz

İyi ki öksürtmüyor beni sigaram

İyi ki bilincindeyim yaptığım işin

...

Otobüs kuyruğunda on beşinciyim

Ey yan gelip yatanlar ve alın terimiz üzerinden keyif çatanlar

Dokunmayın o tellere

Dokunmayın o kapıya

1.73 değil boyum 1.073

75 değil kilom 1.075

Puf desem toz ederim bu kenti

Yürüsem çatır çatır çökertirim bu asfaltı

Dokunmayın o kapıya

Dokunmayın o tellere

Kuyudan çıkan toprak sığmaz kuyuya,

Doldurur caddeleri bir gün olur ki."

Bunu dün Hasan Hüseyin Korkmazgil'e atıfta bulunan, çayın taşıyla çayın kuşunu vurmaya çalışan suçlu Süleyman için söyledim. (HDP sıralarından alkışlar)

Evet, Sevgili Bakan hoş geldiniz. 28 Kasım 2022 Bursa'da -biraz önce Sevgili Ali Kenanoğlu Vekilimiz de söyledi- Osmangazi ilçesi Hürriyet Anadolu Lisesinde zorunlu din dersi öğretmeni Mehtap Cengiz, Alevi inancına, öğrencilere, kadınlara, insanlığa, Türkiye'ye ve dünyaya karşı bir nefret suçu işledi.

Sayın Bakan lütfen meşgul etmeyin, lütfen, konuşuyorum, rica ediyorum, lütfen.

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) - Siz Genel Kurula hitap edin.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Genel Kurula, her yere hitap ederim, lütfen.

Siz o öğretmen hakkında hiçbir işlem yapmadınız, derhâl öğretmenlikten alınması gerekiyordu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MAHMUT ÖZER - Hakkında soruşturma açıldı.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Bursa Barosu, Bursa EĞİTİM SEN şubesi, Bursa'daki sivil toplum örgütleri ve Alevi kurumları olayın üstüne gitmeye devam ediyorlar.

Sayın Bakan, eğitim, sosyal, kültürel, inançsal, duygusal, bedensel bir eylem ve etkinliktir; eğitim, insani ve sosyal bir eylemdir. Bu eylem iki türlü yapılır; bir, örgün eğitim; iki, yaygın eğitim. Örgün eğitim, okullarda, yaygın eğitim -burası da dâhil- televizyonlarda, halk eğitim merkezinde, sokakta, yolda, yolakta, mimaride, her yerde yapılır. Dolayısıyla bu iki eğitim süreci de asimilasyon içermemeli, çoğulcu olmalıdır ama ne yazık ki ne ayıp ki en utanç verici ki üç türlü asimilasyonla karşı karşıyayız; bir, etnik asimilasyon; iki, inançsal asimilasyon; üç, cinsel asimilasyon.

Etnik olarak Kürtler, Araplar, Romanlar, Çerkezler, Ermeniler eğitim yoluyla asimile ediliyorlar. İnançsal olarak Ezidiler, Aleviler, inanmayanlar ve Hristiyanlar asimile ediliyorlar. Türkler de asimile ediliyor çünkü Türklere dair televizyonlarda ve farklı yerlerde yaptığınız şeyler ne yazık ki Türk halkının kadim değerini, kutsal kültürünü içermiyor; uyduruk, ırkçı bir yaklaşım içeriyor. Dün, bir konuşmacı arkadaşımız, Grup Başkan Vekiline cevap verirken dedi ki: "Türkler milliyetçi değildir." Tabii ki değildir; Türk halkı da Kürt halkı da Araplar da Romanlar da hiç kimse milliyetçi değil, ortak bir arada yaşamak istiyorlar ama ırkçı ve milliyetçi olan politikalar, burada ne yazık ki ne ayıp ki ne günah ki var.

Neden ana dilde eğitim yok? 2021-2022 yılında, 21'inci yüzyılın birinci çeyreğinde neden ana dilde eğitim yasak? Bu suçtur; bakın, ana dilde eğitimin olmaması suçtur; Kürtlere, Araplara, Romanlara ana dilinde eğitimin olmaması suçtur. Sayın Bakan, dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 17'nci, 29'uncu ve 30'uncu maddelerine çekince koymuşsunuz. Niye? Çünkü bu maddelerde diyor ki: "Sözleşmeye taraf olan ülkeler, kendi ülkesindeki bir lokal alanda ve belli bölgede yaşayan çocukların, halkların inançsal, kültürel ve etnik eğitimini yaparlar." Buraya, 17, 29 ve 30'uncu maddeye imza konmuş olsa zaten kendiliğinden Kürtçe yasak, Romanca yasak, Arapça yasak olmayacak. "Yasak" derken elbette sokakta konuşuluyor ama kamusal alanda yasak, eğitim alanında yasak.

Mülteci çocuklar, engelli çocuklar okullarda beslenme, beslenmeye dair âdeta ortaya konulan bir cimrilik, oraya buraya, yandaşa müteahhide, çeteye para saçarken çocuğun beslenmesine dair ortaya konulan bir devlet cimriliği utanç vericidir.

Servis ve ulaşım, köy okulları her biri başlı başına bir sorundur.

Gelelim öğretmenlere, Öğretmenlik Meslek Yasası'nı öğretmenler istemiyor. KHK'li öğretmenler, sözleşmeli öğretmenler, atanamayan öğretmenler, ücretli öğretmenler, stajyer öğretmenler, normal öğretmenler, uzman öğretmenler, başöğretmenler; bakın, kaç tane oldu. Bir tane daha var, özel okul öğretmenleri; bir tane daha var, rehabilitasyon öğretmenleri. Bunların hepsi öğretmen ama ücrette adalet yoktur, çalışma koşullarında adalet yoktur; bunların hepsinin düzenlenmesi gerekiyor. Peki, bunun için ne gerekir Sayın Bakan, değerli milletvekilleri? Bakın, çözüm önerisi: Bunun için 22'nci Millî Eğitim Şûrası'nı hemen toplamak, Mecliste grubu bulunan tüm partilerin eşit temsil edildiği bir kurul oluşturmak, eğitim bilimcilerini katıp, öğrenci velilerini, öğrencileri ve aynı zamanda, Millî Eğitim Bakanlığının kendi önereceği kişileri, eğitim felsefecilerini, sivil toplum örgütlerini ve eğitim iş kolunda örgütlü sendikaları katıp bir eğitim kurultayı yapmak gerekiyor. Bu kurultayın sonucunda bütün etnik kimliklere, inanç gruplarına ve cinsiyetlere eşit bakan, laik, demokratik, eşitlikçi bir eğitimin olması gerekiyor Sayın Bakan. Dolayısıyla, şu an yürürlükte olan program gayrimeşrudur çünkü bizi kapsamıyor. "..."(*) Benim dilim yasak. "..."(*) Ben kendi dilimde eğitim istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bunu herkes kendi dilinde eğitim olarak ifade etmelidir.

Bir başka önemli konu, şimdi, köy okullarının bir ciddiyeti vardı -biraz önce söyledim ama- köy okullarının bir ahengi vardı, köy öğretmenliğinin bir başka yanı vardı ama ne yazık ki bu da giderek sönümlendi ve ortadan kalkmış oldu. Eğitimdeki ırkçılık, eğitimdeki tekçilik, eğitimdeki asimilasyonculuk, eğitim ortamının çağdaş, uygar, ihtiyaçlara cevap verir nitelikte olmaması, öğrencinin sadece okulda ders yapmak için bulunması kabul edilebilir bir şey değildir. Öğrenci okulda yaşamak için... Okul, aynı zamanda bir eğitim ortamıdır ama aynı zamanda bir yaşam ortamıdır. Okul bugün mahallenin ortasında aynı bir hapishane gibi, okul bahçeleri de hapishanenin maltası gibi, havalandırması gibi; böyle bir şey olamaz. Bir an önce, okul binasından ders kitaplarına, materyallerden öğretmenlere kadar her şeyin güne ihtiyaç verir niteliğe dönüşmesi ve öğretmenin içinde bulunduğu sorunların bir an önce çözüme kavuşması gerekiyor sevgili Bakan. Savaşa, yandaşa, talana bütçe değil; eğitime bütçe, sağlığa bütçe, aç çocuklara bütçe, eğitimde hizmet için daha fazla bütçe, eğitimde yatırım için daha fazla bütçe. Bu barış akademisyenlerinin de bir an önce görevine başlaması gerekiyor.

Dolayısıyla, sizin şu anda yaptığınız Bakanlık elbette ki kendi politikanız, yaptığınız uygulamalar kendi politikanız ölçeğinde doğru kabul edilebilir. Size göre yürürlükte olan eğitim programı ve sizin uygulamalarınız kendi bakış açınızla harikadır da ama genele cevap vermiyor. Genel söz konusu olduğunda bir inkârcılık, bir ırkçılık, bir tekçilik ortaya çıkıyor Sayın Bakan; buna ciddiyetle bir çözüm bulunması gerekiyor. Türkiye'nin en önemli sorunu eğitim, en önemli sorunlarından biri eğitimdeki tekçilik, tek cinsiyetçilik, tek dilcilik, tek inanççılıktır. Bunun çoğulculuğa kavuşması, Çocuk Hakları Sözleşmesi'ndeki çekincelerin kaldırılması, zorunlu din dersinin kaldırılıp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı doğrultusunda bir uygulamanın yapılması gerekiyor. Zira zorunlu din dersini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi laik, demokratik, bilimsel eğitime aykırı bir uygulama olarak gördü ve "Bunu kaldırın." dedi Sayın Bakan. Bu karar da henüz uygulanmamış olarak duruyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - "Bak şu bebelerin güzelliğine

Kaşı destan

Gözü destan

Elleri kan içinde

Kör olasın demiyorum

Kör olma da gör beni

Damda birlikte yatmışız

Öküzü hoşça tutmuşuz

Koyun değil şu dağlarda

San kendimizi gütmüşüz

Hor baktık mı karıncaya

Kırdık mı kanadını serçenin

Vurduk mu karacanın yavrulusunu

Ya nasıl kıyarız insana

Ya nasıl kıyarız insana

Sen olmasan öldürmek ne

Çürümek ne zindanlarda

Özlem ne ayrılık ne

...

İlenmek ne dilenmek ne

İşsiz güçsüz dolanmak ne

Gün gün ile barışmalı

Kardeş kardeş duruşmalı

Koklaşmalı söyleşmeli

Korka korka yaşamak ne

Kahrolasın demiyorum

Kahrolma da gör beni" (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

"Kanadık toprak olduk

Çekildik bayrak olduk

Döküldük yaprak olduk

Geldik bugüne

Ekmeği bol eyledik

Acıyı bal eyledik

Sıratı yol eyledik

Geldik bugüne..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Bir tamamlayayım Başkanım ya.

BAŞKAN - Buyurun, buyurun, tamamlayın.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - "Ekilir ekin geliriz

Ezilir un geliriz

Bir gider bin geliriz

Beni vurmak kurtuluş mu

Kör olasın demiyorum

Kör olma da gör beni" (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sevgili dostlar, izninizle şununla bitireyim: Bütçe başladığından bu yana şiddet dili kullananlar, sarı torbayla tehdit edenler, ölümle, nefret suçuyla konuşanlar; gelin, hepiniz, önce dünyada birlik, dirlik, eşitlik ve adalet için, öbür dünyaya giderken de 5 metrelik bir beyaz kefen için; başka bir şey değil.

Sarı torba, insanlığa karşı suçtur; şiddet, insanlığa karşı suçtur. Yaşasın barış. "..."(*)(HDP ve CHP sıralarından alkışlar)