| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 08.12.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yürütmeye konuşacağım, yürütme yok; yasamaya konuşacağım, yasamanın yarısı yok. Şimdi...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ağabey, yasama nerede ya? AK PARTİ Grubu hiç yok.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Meclisi bunların çalıştırması lazım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Grup Başkan Vekilleri de yok.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - AKP Grubunda 4 kişi var.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Konuşmayın bence. Şu hâle bak!
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bizim, bütçe...
2 arkadaşımız var onların şahsında konuşayım yasamaya diyeceklerimi onlara arz edeyim, Bakanlarımız gelir.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Bana göre, başlamayın.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - 2023 yılı bütçesini konuşuyoruz. 2023 yılı bütçesini konuşuyorken dilimize pelesenk olmuş bazı ifadeleri de sıkça kullanıyoruz: "Cumhuriyetin 100'üncü yılı." Cumhuriyetin 100'üncü yılını önemsiyoruz, 100'üncü yılına varmış bir devlet iradesinin bütçesini yapmakla da iftihar ediyoruz. Sayın Müsavat Dervişoğlu, 100'üncü yıl vurgusu yapan ve kürsüde, seçim kazanma heveslerinin her ne kadar hedeflerini tutturamamış olsa bile 100'üncü yıla bütçe yapma imkânı olarak döndüğü zamanlarda bununla övünen, 100'üncü yılın bütçesini yapmakla övünen Hükûmete doğru soruyu sormuştur: "100'üncü yıla yüzünüz var mı?" (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Mesuliyeti şöyle açmak zorundayız: Efendim, Kültür Bakanlığı bütçesini konuşuyorum, ben ne konuşursam aslında, Türk milletinin mesuliyetine konuşabilme imkânına sahip olabildiğim bir mesuliyetle konuşuyorum yani ben bugün kürsüye sadece bir parti mensubiyetinin omuzlarımıza yüklediği bir mesuliyetle değil, Türk milletine mensup olmanın, Türk milletinin güçlü yarınlarını inşa etmek için sorumluluk almanın, ahirette hesap verecek olmanın, devlete millete halel getirecek her türlü şeni işten uzak durmanın omuzlarımıza yüklediği mesuliyetle de çıkıyorum. Mademki bütçeniz sizin 85 milyonun, inanan-inanmayan, sizden olan-olmayan, sizin meşrebinizden olsun olmasın herkesin etkilendiği, herkesin istifade edebildiği, herkesin faydalanabildiği ya da etkilenebildiği bir bütçedir. Ben de buraya herkes adına çıkabilen bir sorumlulukla konuşuyorum.
100'üncü yıl bütçesi bu. "100'üncü yıl bütçesine yüzümüz var mı?" diye biraz daha yumuşatayım ben bunu çünkü ben, sizin milletinize vadetmiş olduğunuz sorumlulukların yapılamamışlığından doğan sorumluluğumu iktidara tenkit diye dönüştüren bir mesuliyet taşıyorum. Yaptıklarınızla övünüyorsunuz, biz iyi yaptıklarınızla övünürüz sizin. Keşke 2002 yılında "Belki de gelmez." zannederek, "Belki 2023'e siz varamazsınız." zannederek vadettiklerinizin bu kadar yakında sizin karneniz olarak önünüze geleceğini bilseydiniz...
Şimdi, bir bütçe var, önümüzde bir bütçe var. Bu bütçe, sizin için bir iftihar bütçesi değil, bu sizin için bir mazeret bütçesi. Bu bütçe, "Yapamadık." bütçesi. Bu bütçe, "2002'de vadetmiştik, unuttuk." bütçesi. Bu bütçe... Biz kadim bir milletiz, dilimizde devlet kaybetmiş olmanın hicranının duaya döndüğü bazı ifadeler vardır. Milletimizin alelusul yokluğuna, hicranına, darda kalmışlığına bir şey kavuşunca Türk milletinin ilk duası "Allah, devlete zeval vermesin."dir çünkü devlet kaybetmenin ne demek olduğunu bilir Türkler, devlet kaybedince başa ne geleceğini bilirler, devletin niye kaybedildiğini de bilirler: "Allah, devlete zeval vermesin." Devlete Allah ne zaman zeval verir, ne olunca Türk'ün devletine halel gelir?
Sizin siyasi iradeniz bugün "bütçe" diye bize sunduğunuz bu metnin çerçevesi içerisinde. Enflasyon hedefi 100'üncü yılda böyle olunca devlet zeval bulur. Yüzde 150 enflasyonu olan bir ülkenin devleti zeval bulmak üzeredir. Üniversiteleri çökmüş bir devlet zeval bulur yani eğitimi ıskalamış bir millet devletini zevalde göreceğini bilir. Üretimi inkıtaya uğramış, inkıraza uğramış bir devlet, kültürü aşınmış bir devlet, coşkusunu yitirmiş bir devlet inkıraza uğrar, zeval bulur. Efendim, faiz girdabına yıkılırsa bir ülke zeval bulur; liyakat yerine sadakat ödüllendirilirse zeval bulur; nepotizm kurumsallaşırsa, oligarşi ete kemiğe bürünür, keyfîlik devlet yönetimine hâkim olursa Türk'ün devleti zeval bulur. "Allah, devlete zeval vermesin." içinde "Devleti keyfî yönetmeyin, hazineye el sürmeyin, eğitimi ıskalamayın, üretimi ihmal etmeyin, hakkı hukuku gözetin, adaletsizlik yapmayın." tembihini de havi bir duadır: Allah devlete zeval vermesin. "Devlete Allah zeval vermesin." duaysa siz neyin icabetisiniz? (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Yüz yıl, yüz yıldır "devlet" diyoruz. 100'üncü yıla yirmi senelik iktidarınızla bizi taşıyorsunuz, vadettiğiniz programın detaylarına bakıyorum; isterseniz ekonomiyi, isterseniz cari açığı, isterseniz ikiz açık sayacağınız bütçe açığını, isterseniz enflasyonu, isterseniz CDS primlerinin yüksekliğini, isterseniz ücretli çalışanların millî gelirden aldığı payı, isterseniz istihdamı, isterseniz bu pay içerisinde faize ödedikleriniz, faize öderken bütçe yükünü artırdığınız kamu-özel iş birliği yatırımlarınızı, neyi konuşursanız konuşun; isterseniz istihdam politikanızı, isterseniz ücretlendirmeye enflasyon oranında fark vermeye heves ettiğiniz dar gelirli grupları, neyi konuşursanız konuşun konuştuğunuz her şey sizi millete vadettiğiniz ve bir şekilde gerçekleştiremediğiniz hedeflerinizin mesuliyetiyle karşı karşıya bırakıyor.
Siz mesulsünüz, siz bu memlekette muhalefeti yenmek için iktidara gelmediniz; sizin mesuliyetiniz, bugün dilinizde en çok duyduğumuz ve sizin teselliniz hâline gelen "Madem öyle, biz niye sandıktan çıkıyoruz."dan ibaret bir tesellidir. Yani aslında siz hedefinizi unuttunuz. Neyi unuttunuz; arz edeceğim size.
Efendim, diyorsunuz ki: "Sandıktan çıkıyoruz her seçimde. Muhalefeti yeniyoruz ya her seçimde." Sizin vazifeniz, muhalefeti yenmek değildi; siz unuttunuz. Sizin yenmek zorunda olduğunuz fakirlikti, yolsuzluktu, yoksulluktu, adaletsizlikti, eğitimde muhtevasızlıktı; fakirlerle başladığınız bu yolculuğun sonunda fakirliğin kalmadığı bir ülke kurmaktı hedefiniz. Yenmek zorunda olduklarınız bunlardı sizin. Şimdi, yirmi yıllık iktidarın nihayetinde yine milletin karşısına çıkıp tutturamadığınız hedeflerin mesuliyetini taşımak yerine "Sandıktan galip çıkacağız." hevesleriyle muhalefeti ilzam etmeye çalışıyorsunuz. Siz muhalefeti yendiğiniz zaman memleketin makûs talihi değişmiyor ki. Bir seçim yenmişsiniz, enflasyonu yenememişsiniz; bir seçim bir daha yenmişsiniz, faizi yenememişsiniz; sonra bir daha yenmişsiniz, eğitim muhtevasızlığını yenememişsiniz. Dar gelirliyi kurtaramamışsınız, çocuklarımızı kurtaramamışsınız, eğitimi, üretimi kurtaramamışsınız, Hazineyi dolduramamışsınız, adaleti kurtaramamıştınız, devleti abat edememişsiniz ama diyorsunuz ki: "Muhalefeti yeniyoruz ya."
Muhalefetin vazifesi, sizi yenmektir. Muhalefet sizi yenince sandıkta muhalefet sadece iktidarı yenmiş olmayacak; muhalefet, millete vadettiklerinizden tutturamadıklarınız adına sizi değil, sizin vaatleriniz adına milletin talihsizliğini yenecek aslında.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Millet niye oy veriyor öyleyse?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - O yüzden, iktidar mücadelesinde siyasi mesuliyeti vadettiğiniz programla mukayese ederek bizim karşımıza, milletin karşısına çıkmalısınız.
Şimdi, bakıyorum, 25 bin dolar millî gelirin hesabının, hevesinin, 2 trilyon dolar gayrisafi millî hasıla hedefinin, hazinesi dolu bir ülke hedefinin, üniversiteleri iftihar edilecek ve dünya sıralamasında yer alacak bir ülke hedefinin neresine düştüğünüzden bağımsız, siz diyorsunuz ki: "Biz cumhuriyetin 100'üncü bütçesini yapıyoruz." Bu bütçenin neyiyle övünüyorsunuz siz? Bu bütçe sizin hedeflerinizin neresine düştü ki o bütçeyle övünüyorsunuz?
Bize zenginlik vadetmiştiniz, şimdi bakıyorum, yaşam koçu gibi konuşuyorsunuz; çıkıyorsunuz, zengin etme vadettiğiniz ve oyunu, teveccühünü aldığınız milletinize diyorsunuz ki: "Biz size yeteri kadar gelir veremedik, çocuklarınızla alışverişe çıkmayın." Niye? "Onlar her şeyi alırlar." Dolayısıyla alışveriş koçluğu yapmaya karar verdiniz.
Mesela diyorsunuz ki: "Mevsimli, mevsimsiz sebze yemeyin." Niye? "Pahalılığa sebep oluyorsunuz." Ya, siyasi olarak mesuliyetlerinizin uzağına düştükçe siyaseten diliniz de milletinize duyduğunuz sorumluluğun çok uzağına düşmeye başlıyor.
"Kaloriferlerinizin peteğini biraz kısar mısınız lütfen." Bize tasarruf etmeyi öğretiyorsunuz. Milletinizin karşısına çıkıp diyorsunuz ki: "Biz size 25 bin dolar vadetmiştik ama başaramadık; siz de biraz anlayışlı olun, peteklerinizi biraz az yakın canım. Onların ayarını kısarsanız faturalarınızda ne kadar kâra geçtiğinizi öğreneceksiniz, göreceksiniz." falan diye de böyle müjdeliyorsunuz.
Sonra, porsiyonları küçültmekten bahsediyorsunuz; yetmiyor, Diyanete, hutbelere müdahale edip diyorsunuz ki: "Çoluğunuzu çocuğunuzu evlendirirken israf etmeyin." Lafa bakın, lafa yani millete zenginlik vadettiniz, finali şöyle yapıyorsunuz: "Yemeyin, çocuklarınızla alışverişe gitmeyin, kaloriferlerinizin peteklerini yakmayın." Hani, ramak kaldı, diyeceksiniz ki: "Mümkünse savm orucu tutun." Evvelallah o da çok sağlıklıdır; üç gün oruç tutarsanız Peygamber sünnetidir, zaman zaman da Efendimiz yapardı; neredeyse oraya gitmek üzere mevzu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Bunları size niçin söylüyorum? Tayyip Bey, en son zenginlik vadettiği milletine 25 bin dolar hedefi koyup "Evelallah başaracağız." dediği hedefine ulaşamayınca bize Bakara suresinden ayet okumaya karar verdi. Efendim, biliyorsunuz, mealen okudu, dedi ki: "Ant olsun ki Allah, sevdiklerinizden azaltarak, noksan hâle getirerek sizi sınar. Allah, sevdiklerinizden azaltarak; mallarınızdan, canlarınızdan eksilterek sizi imtihan eder. Sabredenleri müjdele." Bu ne demek biliyor musunuz? Bu şu demek: Ben iktidarınızı zaman zaman eleştirirken diyorum ki her şeyle her şeyin arasını açtınız; liyakat ile istihdamın arasını açtınız, efendim devlet dili ile nezaketin arasını açtınız, adalet ile merhametin arasını açtınız, efendim siyasi münakaşada siyasi ciddiyetle, devlet dili ile devlet yönetiminin arasını açtınız. Her şeyle her şeyin arası açıldı, en son Rabb'imizle bizim aramızı açmamıştınız, bir o kalmıştı.
Okuduğunuz ayetin meali üzerinden hesap ettiğiniz menfaat şudur: Diyorsunuz ki milletinize: "Efendim, sizin fakirliğinize sebep olan şey biz değiliz, yani parayı biz yedik ama sizi bu ara Allah, fakirlikle imtihan ediyor." (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Yani haşa huzurdan en son Rabb'imizle aramıza... Allah bizi fakirlikle imtihan etmiyor, bizi sizin maharetsizliğiniz fakirlikle imtihan ediyor. Sizin vadettiğiniz olsaydı, bak, vadettiğiniz olsaydı onu Allah'tan bilmeyecektiniz, maharetinizden bilecektiniz. Diyecektiniz ki "Allah'a hamdolsun, öyle maharetle ekonomiyi yönettik ki, evelallah ağzına kadar hazine doldu." Hazine doldu: "Bizim maharetimizden." Boşaldı: "Allah sizi fakirlikle imtihan ediyor." Ne güzel dünya, ne güzel dünya! Yağmur yağıyor: "Dindarlar iktidarda" Yağmur durdu: "Ee, çok günah işliyorsunuz siz de."
MUHAMMED AVCI (Rize) - Kim diyor: "Allah, sizi fakirlikle imtihan ediyor." diye?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bu, sorumluluk mevkisinde olan bir iktidarın hiç tenezzül etmemesi gereken bir dildir.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Yavuz Bey, daha nitelikli bir konuşma bekliyorum ama maalesef...
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Başarıldı: "Başarılar bizim." Öyle diyorsunuz. Başarısızlık...
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Hamasetle demagoji yapıyorlar ya.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Hamaseti ben size anlatayım. Hamaset şu beyefendi, hamaset şu: 25 bin dolar deyip 9 bin, huzur vadedip...
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Hamaset ve demagoji...
MUSTAFA KÖSE (Antalya) - Sanki her şey normal dünyada.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ben konuşurken bana müdahale etmeyin. Benim siyasi olarak sizi tenkit ederken kullandığım dilin bir terbiye hattı var, benim konuşmalarıma müdahale etmeyin.
MUSTAFA KÖSE (Antalya) - Biz de aynısını yapıyoruz.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Benim size hatırlattığım şey, sizin millete vadettiklerinizdir. Dolayısıyla bugün...
MUSTAFA KÖSE (Antalya) - Biz de hakikati konuşmanızı bekliyoruz.
MUHAMMED AVCI (Rize) - Sana daha rasyonel bir konuşma yakışırdı.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Muhammed Bey, ya, bırakın bu işleri.
Ben bugün sizin karşınızda iftihar ettiğiniz bu bütçenin...
MUHAMMED AVCI (Rize) - Sana yakıştıramıyoruz sadece, sorun o.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Neyi yakıştıramıyorsunuz? Neyi yakıştıramıyorsunuz? Kültür davanız...
MUHAMMED AVCI (Rize) - Sana daha rasyonel, daha ayakları yere basan bir konuşma...
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ayaklarım yere basıyor benim. Kalbim sizin millete verdiğiniz sözleri unuttuğunuz yerde atıyor benim. Sizin millet adına "Bismillah." dediğiniz yerde unuttuğunuz bismillahlarda atıyor benim kalbim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Benim kalbim, durduğum yer sizin milletinize vadettiğiniz, bir türlü başaramadığınız, başaramadığınız hâlde başarısızlığınızı muhalefete ciro ettiğiniz yerde, sorumlulukta atıyor.
MUHAMMED AVCI (Rize) - Allah'a hamdolsun, yüzde 90'ını başardık. Allah'a hamdolsun, yüzde 90'ını başardık.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - "Hamdolsun." dediğiniz şeyin panoramasını anlatıyorum size ben, diyorum ki: 25 bin olacaktı, 9 bin oldu; hamdolsun. İlk 500'e 50 tane üniversite sokacaktık, 1 tane sokamadık; hamdolsun. Efendim, faizsiz bir ülke hayal ediyorduk, bütçenin yarısından fazlasını faize veriyoruz; hamdolsun. Neyine hamdolsun? Hadi "Hamdolsun." deyin.
MUHAMMED AVCI (Rize) - Doğru değil.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Hadi deyin "Hamdolsun." (İYİ Parti sıralarından alkışlar) İç borç faizimiz ilk defa ana parayı geçti, deyin "Hamdolsun." Borçlanırken yüzde 2-3'le borçlanıyorduk, CDS oranlarımız yüzde 10'a vardı, "Hamdolsun." deyin hadi, hadi deyin "Hamdolsun."
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Bu ülkenin her şeyine hamdolsun diyoruz, her şeye rağmen hamdolsun diyoruz.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bunlara "Hamdolsun." diyemezsiniz. Ben bunlara "Hamdolsun." diyemediğinizi biliyorum sizin. Bu, hamdedilecek bir şey değil. Bu, istiğfar edilecek bir şeydir. Buna "Hamdolsun." denmez, buna "Allah bizi affetsin." denir.
Kültür Bakanlığı bütçesini konuşuyorum. Kültür Bakanlığıyla ilgili bir şeyler arz etmem lazım.
MUHAMMED AVCI (Rize) - Bütün iyi niyetimle söylüyorum: Sana yakışmıyor.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ben iyi niyetimle söylüyorum Muhammed Bey. Muhammed Bey, bakın, ben kürsüye kalbimle çıktım.
MUHAMMED AVCI (Rize) - Bütün iyi niyetimle söylüyorum.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Deme, benden sonra de.
Komisyonda da arz ettim. Kültür Bakanlığı bir sonuç bakanlığıdır, nihayet bakanlığıdır. Kültür Bakanlığı, aynı insanlar gibi kültür dünyamız... Cengiz Aydoğdu'nun konuşmasına devam etmem lazım ama beş dakikam kaldı, bakalım nasıl sığdıracağım.
Kültür Bakanlığının bir cihetle vazifesi, bütün bakanlıkların, nihayetinde onların üstündeki göz olmasıdır. Kültür aynı insanların şahsiyeti gibidir yani nasıl ki insanların şahsiyetlisini seviyorsak kültür de toplumların şahsiyetidir; kültür, bir toplumun şahsiyetidir. Kültürün, şahsiyetin olduğu yerde kültür koordinatlarınızın size, bize yaptırmak zorunda olduğu şeyler vardır; ben Bakanımıza arz ettim.
Problemlerimiz var, nedir problemlerimiz? Şebiarus merasimi tertip ediyoruz mesela; seneidevriyesinde coşkuyla gidiyoruz, sükûnetle dinliyoruz; yazılmış veciz metinlerde sizin bize ettiğiniz, siyasetin aslında topluma vadettiği birtakım nasihatleri hikmetli sözlerle dinliyoruz. Kalp kırmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu, kabahatleri, kusurları yüze vurmanın ne kadar kerih bir şey olduğunu, insanları ketmetmenin, insanların aleyhinde iftira atmanın, siyasi avantaj ya da şahsi avantaj kollayarak insanların kabahatlerini, kusurlarını yüzlerine vurmanın... Mevlâna'nın gönlünde tecellisi olmuş sözlerini söylüyoruz kürsüden. Çok güzel, biz de iftihar ediyoruz; ertesi gün bizim kalbimizi kırıyorsunuz, ertesi gün bizi utandırmaya heves ediyorsunuz. Kürsülere çıkıyorsunuz...
Burada benden önce AK PARTİ'den konuşan arkadaşlarım var, dinliyorum onları. Efendim "Söz ola kese savaşı, /Söz ola kestire başı,/ Söz ola zehirli aşı,/ Bal ile yağ ede bir söz." Ne güzel laf. Bizim kalbimizi onarın, bizim arkadaşımıza saldırı oluyor, bir kişi gelip özür dileyemiyor, ya bir kişi özür dileyemiyor! (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Burada hikmetli sözler söylüyorsunuz, hikmetli sözler. Efendim, neymiş, Yunus Emre Enstitüsünü konuşurken Yunus'tan konuşmak lazımmış. Evet, konuşalım, aslında Kültür Bakanlığının vazifesi, Yunus Emre'nin kaç yüzyıl önce yazdığı şiirlerle hikmet konuşmaları yapmak yerine, Yunus Emreler çıkarmaktır; Yunus Emre çıkarmaktır ya da Yunus Emre niçin çıkmıyorsa onu dert etmektir.
Efendim, Ahi Evran Yılı yapıyoruz, güzel mi? Tabii ki güzel. Ahi Evran, bizim teşkilat ahlakımızın taşıyıcı kolonlarını inşa etmiş Ahilik teşkilatı üzerinden anılmasının, hatırlatılmasının, faaliyet yapmasının çok kıymet vermemiz gereken bir öznesidir aslında ama problem var. Ahi Evran Yılı ilan edip 5 milyon, 6 milyon esnafın tefeciye düşmesine, faiz batağına düşmesine, borcunu ödeyememesine bakmanız lazım. Ahi Evran çıkmıyorsa devleti Ahi Evran yapmak lazımdır. Eğer Ahi Evran çıkaramıyorsunuz devleti Ahi Evran gibi yöneteceksiniz, Ahi Evran'ın ahlakıyla yöneteceksiniz.
Hazinesi bu kadar saldırıya maruz kalmış; Kamu İhale Kanunu 160 defa değişmiş, kevgire dönmüş; kamu kaynaklarını kullanırken denetimsizlik usule dönmüş; bu usulsüzlükten kamunun uğradığı zarar, faiz yüküne dönmüş; bu kadar büyük sarmalın içerisinde önümüze gelen bütçede, bütçe kaleminde en büyük kalem, faiz; ona rağmen mahcubiyet yok! Mahcubiyetin olmamasına rağmen bize dönüp diyorsunuz ki: "Bu böyle, bütçeyi yaptık. İşte övünün evelallah, övünün, bununla övünün." Buna da "Hamdolsun." diyorsunuz, ben buna hamdolsun demediğinizi biliyorum da öyle demek zorundasınız.
Nihayetinde, Kültür Bakanlığının, kültür davamızın, kültür dünyamızın şöyle bir şeye ihtiyacı var: Hikmetli sözler söylüyoruz, kötü işler yapmaya başladık; veciz konuşmalar yapıyoruz ama konuştuklarımızın ahlakını taşıyamaz bir siyasal alan oluşturduk. Biz siyasetteki terbiye dilinin, tenkitin, eleştirinin, empati duygusunun, farklı düşüncelere tahammülün, hoşgörünün falan hepsinin hikmetli sözlerini kuruyoruz. Hoşgörüden hissenize... Kavgada vurup belki ölümüne sebep olacağınız nahoş bir hadiseden sonra bir kişi yahu, bu kadar hikmetli sözden mesuliyet alıp şu kürsüye gelip "Ya, arkadaşlar, kusura bakmayın, böyle bir hadise olmasını istemezdik, özür dileriz." falan demeyi beceremiyor ama hikmet kırılıyor ya maşallah, sübhanallah; hikmetten kırıldınız yani Mevlâna'dan şiirler, Yunus'tan şiirler.
Dolayısıyla, şunu demeye çalışıyorum: Eğer güzel konuşarak olsaydı, Sayın Cumhurbaşkanının veciz konuşmalarıyla bu ülkenin şu anda abat olması lazımdı.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Oldu.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Siyaset tarihimizin en veciz konuşmalarını Sayın Cumhurbaşkanına yaptırdılar.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Oldu. Türkiye nereden nereye geldi?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanı güzel güzel konuşmalar yaptı ama o konuşmaların bize cumhuriyetin 100'üncü yılında yaşattığı şey bu tablodur. Bu tabloyu sizin hedeflerinizle mukayese ettiğimde -bak, kendi hedeflerimizle değil- bu, sizin hedeflerinizin bile çok uzağında bir yerdir.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Hedefimiz orada duruyor Yavuz Bey. Hedeflerimiz orada duruyor ve yaklaşıyoruz.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Çok uzağında bir yerdir.
Şimdi, diyorsunuz ki: "2023 olmadı. Ne zaman olur? 2053 evvelallah, 2053'te olur evvelallah." Olabilir, Allah kerimdir yani Türk milletinin hizmetini görecek evlatları bitmez. Biz size şöyle bakıyoruz...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Olmadı değil, çok şey oldu, her şeyi başardık, bazı şeyleri de başaracağız.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Elli saniyem kaldı, müdahale etmeyin lütfen.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Yardımcı oluyorum.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Yardımcı olmayın, ben size yardımcı oluyorum; hiç değilse bütçede bizi dinlemeyi becerin.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Terörle ilgili bir şey söyleyin ya.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ya, bütçede dinleyin bizi.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Terörle ilgili bir şey söyleyin.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bak, aynı şeyi yapma, ben seninle münakaşa etmeyeyim ya, lütfen ya!
Şunu demeye çalışıyorum: Biz size düşmana bakar gibi, hasma bakar gibi garezle, kinle bakmıyoruz; biz size arkadaşlarımız, kardeşlerimiz olarak bakıyoruz.
MUHAMMED AVCI (Rize) - Biz de öyle bakıyoruz.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Öyle baktığımız için...
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Hatırlattığımız her şey, size söylediğimiz her şey sizin millete verdiğiniz sözlerin hatırlatılmasından ibaret. Siz yapamadınız, biz yaparız; siz söz verdiniz, bir yere kadar getirdiniz, kalanı biz yaparız; iyi yaptığınız, milletin sevdiği ve memnun olduğu, "Başardınız." diye iftihar ettiği her şeyi yapmaya devam ederiz; yapıp da pahalı olanları ucuz yaparız, yanlış yaptıklarınızın hepsini düzeltiriz. Bu, bizim için bir bayrak yarışıdır; siz buraya kadar getirdiniz, alırız, devletin nasıl yönetileceğini size gösteririz. Size gösterince size şöyle söyletmeyi severiz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Yaptıklarımıza teşekkür de edeceksiniz, nezaket onu gerektiriyor.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bir dakika istirhamım var.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Biz size şöyle bir şey dedirtmeye heves etmeyiz; sizi mahcup etmeye, sizi utandırmaya çalışmayız... Benim "keşke" diye başladığım nice cümlelerim var bu kürsüde; keşke başarsaydınız, keşke hedeflerinizi tuttursaydınız; sizin abat ettiğiniz memlekette biz de size ve yedi ceddinize dua ederek yaşasaydık keşke.
MUHAMMED AVCI (Rize) - Keşke yaptıklarımıza da bu gözle bakabilseydiniz.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla, yapabildiklerinizin iyi olanlarına...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Terörle mücadele kötü mü?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - ...kulaklarınıza ve kalplerinize konuşuyorum: Biz Türk'üz, Türk devletiyiz, Türk milletiyiz, sizden önce mağarada yaşıyormuşuz gibi, sizden önce de teröre rehin kalmışız gibi konuşamazsınız. Biz bin yıldır buradayız, sizden önce de buradaydık yine olacağız. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, siz de terörle mücadele tabii ki yapacaksınız; siz de yapacaksınız, biz de yapacağız; siz de nefes aldırmayacaksınız, biz de aldırmayacağız. Biz size aynaya bakar gibi bakacağız. Bakacağız ki neyi yaptılar iyi oldu, ne olunca güzel oldu ne olunca kötü oldu, bakacağız. İyi olanlara diyeceğiz ki: "Var olun, Allah razı olsun, iyi oldu." bunları yapacağız. Kötü olanlara diyeceğiz ki: "Bunu yapmak yakışmadı." düzelteceğiz. Bağırmanıza, kızmanıza gerek yok. Bu siyasi mücadelenin en kıymetli vetiresidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bir dakika daha alabilir miyim Başkanım?
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bu bütçe vesilesiyle size hatırlatmaya çalıştığımız her şey sizin bugün milletinize, yarın Rabb'inize vereceğiniz hesabın kolay olması içindir. Yani sizin bize karşı haklı olmanıza, bizi yenince mutlu olmanıza eğer inansak ki memlekete faydası olacak, vallahi billahi size yenilmek için inansak ki...
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Biz sizi yenmek değil, Türkiye muhalefetinin hepsini yenmek için...
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Benden sonra konuş beyefendi, gel buraya konuş dinleyeceğim seni.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - İnşallah.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ben şunu diyorum size: Eğer bilsek ki size seçim kaybetmek memleketi abat etmenize, memleketi toparlamanıza, hakkın hukukun yeniden ayağa kalkmasına, devletin yeniden zevalden kemale dönmesine, yeniden memleketin ayağa kalkmasına vesile olacaksa Allah'a ant olsun size yenilmek, Türk milleti için bizim size şeref borcumuz olur...
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Amin!
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - ...ama size yenilince hiçbir şey düzelmeyecek. Aynı şeyleri bütçeye koyacaksınız; yine faiz koyacaksınız, yine enflasyon yaşatacaksınız, yine nepotizm, yine oligarşi hastalıkları, yine yandaş kayırma, yine israf, yine şatafat, yine düşkünlük; bu, sizin yol hazırlığınızın ne kadar uzağına düştüğünüzün göstergesidir.
Vesile olsun hayırlara, Allah'a emanet olun. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)