| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Komisyonu Arasında Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA III) Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti'ne Yapılacak Birlik Mali Yardımının Uygulanmasına İlişkin Özel Düzenlemeler Hakkında Mali Çerçeve Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 01.12.2022 |
HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü, dünya engellilerin sorunlarının farkındalık günü -sevgili Ahmet Kaya- ve bu çok önemli bir gün fakat engellilerin sorunlarını fark etmek bu günden ibaret değil. 10 Mayıs-16 Mayıs arasında Dünya Engelliler Haftası var; bakın, 11 Mayısta Görme Engelliler Günü, 12 Mayısta İşitme ve Konuşma Engelliler Günü, 13 Mayısta Ortopedik Engelliler Günü, 14 Mayısta Zekâ ve Ruhsal Engelliler Günü, 15 Mayıs Güçsüz Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar Günü, 16 Mayıs ise tüm haftanın değerlendirmesi. Şimdi "Bu kadar ayrıntıyı nereden biliyorsunuz?" diyecek olursanız bir engelli babası olarak, engellilerin yaşadığı sorunları iliklerimize kadar yaşamımızın her zerresinde hissediyoruz, görüyoruz. Nasıl hissediyoruz? Bir: Engellilerin sosyal, kamusal yaşama katılımında. Engellilerin sosyal ve kamusal yaşama, iş yaşamına katılımı inanılmaz engellerle karşı karşıya. Bunlar, sokaktaki engeller, yasal engeller, zihinsel engeller, psikolojik engeller, cehalet engelleri; inanılmaz engeller söz konusu ve engelliler için düzenlenmiş hiçbir yasal hak pratik olarak kullanılır değil. Değerli vekiller, bütün vekillere hitaben söylüyorum: Engellilerin haklarını düzenleyen yasalar pratik şekilde kullanılır değil. Ne demek bu? Yasa tarif etmiş ama yasayı uygulayamıyoruz, yasanın muhatabına ulaşamıyoruz, yasanın ilgili birimine ulaşamıyoruz ve yasa aslında yoruma çok açık, net değil.
Engellilerin hak ettiği ödemeler zamanında yapılmıyor. Engellilerle ilgili protez, aparat ve benzeri şeyler maalesef komik fiyatlarla fiyatlandırılıyor, çok komik fiyatlar. Benim oğlumun protezi yaklaşık 65 bin lira, devletin ödediği para ne kadar biliyor musunuz? 1,600 lira. Şu komediye bakar mısınız Allah aşkına! Engellilerin hak ettikleri bu araçla ilgili durum ayrı bir komedi; 460 bin liralık aracı nasıl alacak, 460 bin liraya araç mı var? Yani bununla ilgili de çok ciddi sorunlar var.
Atanamayan engelliler var yani diyelim ki bir meslek edinmiş, sağlıkçıdır, öğretmendir, başka bir meslektendir; atanmıyor ve atandığı zaman da iş yerinde onunla ilgili donanım yok, okulda engelli öğrencilerle ilgili donanım yok. Ulaşılabilirlik, haklara ulaşılabilirlik sorunu var, sağlığa ulaşılabilirlik sorunu var. Çok ciddi anlamda, Dünya Engelliler Günü'ne giderken, farkındalık gününe giderken umuyor ve diliyoruz ki 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası'na ulaşmadan bu konuda önemli bir gelişme katedilir.
Evet, şimdi, Avrupa Birliği sürecinden söz ediliyor. Avrupa Birliğine uyum yılan hikâyesine döndü. Biz Avrupa Birliğinin neresindeyiz? İçinde mi dışında mı; Âşık Dertli'nin dediği gibi, burgusunun başında mı, göğsünün nakşında mı? Avrupa Birliğinde sadece Trakya mı var yoksa biz hepimiz mi varız? Bu ne komedidir Allah aşkına? Avrupa Birliğine uyum sağlayabilmek için öncelikle bir siyasi rönesans, sonra bir demokratik rönesans, sonra bir toplumsal rönesans, sonra bir zihniyet rönesansı lazım.
Bakınız, sevgili vekiller, cumhuriyetin ilk yüzyılında acılara gark olduk; ırkçılığa, inkârcılığa gark olduk, katliamlara, inkâra, inanılmaz şiddete, inanılmaz bir acıya gark olduk. Bakın, cumhuriyet kurulmadan önce yani 1900'lü yılların ilk çeyreğinde kim vardı Türkiye'de? Bakınız, asker-sivil bürokrasi vardı, cumhuriyetin kurucu aklı olan kesim vardı, Kürtler vardı, İslami kesim vardı, devrimci demokratlar, sosyalistler vardı ve bu güçlerin aynısı şimdi de var ve bu güçlerin aynısı yüz yıldır aynı sorunları yaşıyor. Sadece İttihat ve Terakki bir ilericilik göstererek -bana göre- Osmanlı'nın inkâr ettiği "etrakıbiidrak" dediği, aşağıladığı Türk halkına bir kimlik kazandırdı fakat bu birileri tarafından ırkçılıkla tahkim edildi ve inanılmaz sorunlar ortaya çıktı. Geldiğimiz süreçte aynı toplumsal kesimler var, aynı sorunları yaşıyoruz ve bu sefer inkârcılıkla, zulümle, nefretle karşı karşıyayız. İşte, bir nefret suçunu dün söyledik, Bursa'da yaşanan nefret suçu; bugün Bursa'daki kurumlar bir araya gelip bir açıklama yaptılar İl Millî Eğitim Müdürlüğü önünde, yarın konuyla ilgili tekrar bir suç duyurusu söz konusu olacak.
Bakın, dünyada şu anda çok temel bazı sorunlar var; bir, ekonomi; iki, kimlik; üç, ekoloji; üç temel sorun bu. Başka sorun yok mu? Elbette var. Ekonomi sorunu nedir? Kapitalist yağmadır, vahşi kapitalizm, vahşi kapitalizmin yağması, yoksul halklar, işçi sınıfının ezilmesi. Efendim, kimlik sorunu nedir? Halkların, inanç gruplarının yok sayılması ve mazlum halklar üzerindeki zulüm. Bu, en çok Orta Doğu'da var; Türkiye'de Kürtler, Orta Doğu'da Filistin halkı ve başka başka birçok halk. Avrupa'da da var, Katalanlar var, İrlandalılar var, Korsikalılar var; bu sorunlar da hâlâ çözülebilmiş değil. Bu sorunları çözebilmenin yolu, bizim "üçüncü yol" diye telakki ettiğimiz siyasal anlayıştır. Bakınız, siyasi rönesans şudur: Herkes karşıt olmayı, çatışma unsurunu bir kenara bırakarak, eşitlik, özgürlük, adalet siyasetinde eşitlenerek, birbirinin varlığını kabul ederek... Bu varlık çerçevesinde Türkiye'de eşit ve ortak yaşamı kurgulamak gibi bir sorun var. Bunu yapmak için sınır ötesi operasyona son verilecek, kuzey Suriye'nin bombalanmasına son verilecek. Kuzey Suriye'ye atılan her bomba Ankara'ya atılmış bir bombadır. Bakınız, Ukrayna-Rusya çatışmasındaki taraflılık faktörü... Ukrayna'ya atılan her bomba Antalya'ya atılan bombadır. Dolayısıyla, bakınız, federe Kürdistan bölgesinin her gün bombalanması... Ya, Pearl Harbor baskınında bu kadar şey olmadı; 70-80 uçak birden kalkıp gidiyor, buğday silosunu, elektrik trafosunu, petrol kaynağını bombalıyor, akabinde işte "Şu kadar terör unsuru etkisiz hâle getirildi." diye bir dezenformasyon, bir siyasi propaganda haberi. Bu sorunu çözmek çok kolaydır ilgili tüm siyasi kesimler. Bu sorun 2013 yılındaki barış projesiyle ortaya konuldu fakat şu anda barış projesine bir tecrit var. Bu barış projesine karşı uygulanan tecrit suçtur bakın. İmralı Adası'nda Sayın Öcalan'a uygulanan tecrit suçtur. Bu, hukuken suçtur, insani olarak suçtur, ahlaki olarak suçtur ve Sayın Öcalan İmralı Adası'nda bulunduğu süre içerisinde her zaman ve her noktada "Gelin, bu sorunu barış ve demokrasi yoluyla çözelim." demiştir. Sayın Demirtaş bunu demiştir, Gülten Kışanak bunu demiştir, İdris Baluken bunu demiştir ama ilgili taraflar bunu yapmayıp aksine işi kızıştırmak, tecrit uygulamak ve bu tecridi giderek tüm toplumsal kesimlere uygulamak gibi bir politik tutum içerisine girmiştir.
Arkadaşlar, yüz yılı kazanmak istiyorsak halkların, inanç gruplarının, kadınların haklarını, doğanın, işçinin, emekçinin haklarını vereceğiz; Kürt sorunu, Alevi sorunu çözülecek. Burada temel bir sorumlulukla karşı karşıyasınız. Kürt sorununun taraflarından biri HDP'dir, birisi Sayın Öcalan'dır, biri bu konuyla ilgili düşünce sarf eden bilim insanları, sanatçılar ve benzeridir. Kürt halkının Türk halkıyla bir sorunu yoktur, Türkmen halkıyla bir sorunu yoktur; Türkmen halkını kullanan, ırkçı, tekçi, inkârcı politika yapan siyasi sahtelikle bir sorunu vardır. Yoksa bizim ne Türk halkıyla ne Arap ne Çerkez ne Roman halklarıyla bir sorunumuz var ve demokratik çözüm gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)