| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması amacıyla, Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili şekilde korumak ve kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkez'in görevlerinin ifası yönünde hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla verilen ve 10/11/2021 tarihli ve 1312 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi u |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 01.11.2022 |
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL EMRAH KARAYEL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimiz; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarını kurtarma mücadelesinde elde ettiği başarı ve sahada oluşan yeni durum neticesinde uluslararası hukuk ve meşru haklar temelinde -toprak bütünlüğü dâhil- tüm haklarını savunabilmesi için sürecin başından itibaren Azerbaycan'a destek veren Türkiye, bölgede barış ve istikrarın korunup güçlendirilmesi ve bunu kolaylaştıracak biçimde iktisadi altyapının inşası ve ihyası için önemli katkılar sunmaya devam etmektedir. Türkiye, Ortak Merkez vasıtasıyla bölgenin güvenliğine, istikrarına ve taraflar arasında güven inşasına katkı sağlamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin Ortak Merkez'deki görevlerine devam etmesi Türkiye'nin bölgedeki etkin ve yapıcı rolünün ve millî menfaatlerimizin gereğidir. Taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlemlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması amacıyla Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak üzere Azerbaycan'a asker gönderilmesine ilişkin yetki süresinin bir yıl uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin görüşülmesi vesilesiyle AK PARTİ Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım.
Azerbaycan ve Türkiye, bizler melali de sevinci de bir olan, sözde değil, özde kardeş olan iki devletiz, tek milletiz. Göklerde nazlı nazlı dalgalanan hilallerimiz gibi bizler aynı inancı paylaşan asil bir milletin mensuplarıyız. Ezelden ebede süren bu can kardeşliğimiz, Balkan Harbi'nden Çanakkale'ye, Bakü Fatihi Nuri Killigil'den her biri isimsiz kahraman Azerbaycan ve Anadolu'muzun yiğit evlatlarının hep birlikte mücadele ettiği şanlı zaferlerle dolu ortak bir maziye dayanmaktadır. O dönemde nasıl birsek, birlik isek bugün de yarın da Azerbaycan'la bir ve beraber olmaya devam edeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi "Azerbaycan'ın aydınlığı aydınlığımız, sevinci sevincimiz, azatlığı azadımız, kaderi kaderimiz, kederi kederimizdir." Azerbaycan'la olan ilişkilerimiz son derece geniş bir yelpazeyi kapsamakta; ticari, kültürel, askerî alanda olduğu gibi pek çok alanda iş birliğimiz devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Azerbaycan'la ilgili tezkereyi konuşurken, özellikle Karabağ zaferinden bahsederken öncelikle Karabağ sorununun geçmişinden bahsetmek gerek. Sovyetler Birliği'nin son döneminde, 1988'de, Ermeniler, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesine saldırı başlattılar. Süren bu saldırılar neticesinde, 1991 yılında Hankendi, 1992'de Hocalı ve Şuşa, 1993'te de Laçin ve Kelbecer dâhil, Azerbaycan'a ait Yukarı Karabağ ile çevresindeki 7 bölgenin işgaliyle Ermeni saldırıları sonuçlanmış oldu.
Tabii, Ermenistan'ın işgalinden bahsederken o süreçte aslında -hepimiz o süreçleri hatırlıyoruz- Türkiye'mizin durumundan da bahsetmek lazım. Maalesef, hepimizin hatırlayacağı bir helikopter polemiği var o süreçte çünkü Türkiye hem ekonomik anlamda hem siyasi anlamda hem de askerî anlamda, özellikle de askerî ekipman ve teçhizat anlamında kendine yetebilen bir ülke ve dost ve kardeş ülkelere gerekli desteği satış suretiyle de olsa sağlayabilecek bir ülke değil o dönemde. Hepimiz hatırlarız Karabağ'dan insanların tasfiyesi için, Karabağ'dan insanların kurtarılması için o dönemde gönderilemeyen helikopterler gündem olmuştu ama elhamdülillah bugün geldiğimiz aşamada Karabağ zaferinde bizim Azerbaycan'a sattığımız İHA ve SİHA'ların çok büyük etkisi var. O gün helikopter sağlayamayan Türkiye'den, bugün İHA, SİHA temini veren ve Cumhurbaşkanımızın tabiriyle her ne şekilde isterse, her ne şekilde olursa olsun Azerbaycan'ın yanında olacağını taahhüt eden bir Türkiye var. Tabii, İHA'lar, SİHA'lar Türkiye'nin her zaman gündeminde, terörle mücadelede gündeminde, Karabağ sürecinde gündeminde ve dünyanın başka yerlerinde, mesela Ukrayna'da, umut olarak Ukrayna'nın gündeminde. İnsanlar çatışma bölgelerinde erkek çocuklarına "Bayraktar" ismini koyuyorlar. Bu, sadece bir İHA olmadığını, aynı zamanda "umut" demek olduğunu gösteriyor. Biz de özellikle, geldiğimiz noktada yüzde 80'e ulaşan yerlilikte, yerli ve millî savunma sanayisinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. İnşallah, İHA'larımız, SİHA'larımız, TİHA'larımız -yani Bayraktar'larımız- ANKA'larımız, Akıncı'larımız ve yakın gelecekte Kızılelma'mızla ve gene yakın gelecekte inşallah hangardan çıkacak olan millî muharip uçağımızla dosta güven, düşmana korku salmaya devam edeceğiz.
Tabii, biliyorsunuz, askerî teknolojiler aynı zamanda sivil teknolojilerin de ön adımıdır, sivil teknolojilerin geliştirilmesi için de son derece önemlidir. Aslında, şu an kullandığımız birçok teknoloji askerî teknoloji olarak ortaya çıkmış ve daha sonra sivil hayata, sivil kullanıma geçmiştir. Bu anlamda, bu teknolojilerin geliştirilmesine de vesile olacağını düşündüğümüz mühendislerin çalışmalarını ve savunma sanayisini özellikle buradan ifade etmek istiyoruz. İnşallah, artık -biraz önce söylediğim- helikopter gönderemeyen Türkiye'den kendi helikopterini yani çok maksada hizmet edecek olan helikopterini, GÖKBEY'i yapan bir Türkiye'ye gelmiş bulunuyoruz; bununla iftihar ediyoruz.
Ermenistan'ın bu saldırıları maalesef Karabağ'ın işgaliyle neticelendi ve bu işgal neticesinde 1 milyonu aşkın Azerbaycan Türkü yerinden ayrılmak zorunda kaldı. Azerbaycan bu işgal neticesinde diplomasiyi çözüm yolu olarak benimsedi ve özellikle AGİT Minsk Grubunun öncülüğünde çözüm arayışlarını sürdürdü. Amerika, Rusya ve Fransa'dan oluşan AGİT Minsk Grubu, bu gayrimeşru işgalin, bu saldırı neticesinde ortaya çıkan durumun çözümü için maalesef hiçbir adım atmadı. Ermenistan 27 Eylül 2020'de, Yukarı Karabağ cephe hattında hem sivilleri hem de askerî hedefleri hedef alan saldırılarını arttırdı. Özellikle bu kapsamda enerji koridorlarını da hedef alan Ermenistan, çoluk çocuk, yaşlı genç demeden parça tesirli -kullanımı yasak olan misket bombaları gibi- hukuken yasaklanmış mühimmatları da kullanarak saldırılarına başladı. Azerbaycan devam eden bu saldırılar sonrasında halkını ve toprak bütünlüğünü korumak adına başlattığı karşı harekâtı uluslararası hukuka uygun olarak gerçekleştirdi; tam kırk dört gün süren bu destansı mücadeleyle haklı davasında 8 Kasım 2020'de Karabağ'da zafere ulaştı.
Tabii, Karabağ zaferini ilk duyduğumda benim aklıma aslında Karabağ'ın işgalinde Ermeni güçleri tarafından çekilmiş bir video geldi. O videoda Ermeni askerler işgal edilmiş ve çoğu boşaltılmış olan, aslında tamamen boş olduklarını zannettikleri bir köyde, evde arama yapıyorlar. Evlerin bir tanesinde 80 yaşından yaşlı olduğunu tahmin ettiğim bir kadıncağız, muhtemelen 5-6 yaşlarında erkek çocukla birlikte -muhtemelen torunu- Ermeniler tarafından bulunuyor, itilip kakılarak evden çıkarılan bu kişiler daha sonra Ermeni askerlerin zoruyla birbirinden ayrılıyor. Tabii, o zaman, Ermeniler onların ne dediğini belki anlamıyorlar ama Türkçe olduğu için biz anlıyoruz ve o nene oradaki askerlere "O benim tek evladım, o benim torunum, daha çocuk, onu benden almayın." diyordu. Ben "Karabağ işgalden kurtarıldı." haberini duyduğumda, ilk aklıma gelen bu videoydu. O insanların neticelerini yani o 5-6 yaşındaki çocuğa ne olduğunu ve devamındaki süreçte maalesef o yaşlı kadına, o neneye ne olduğunu da Hocalı katliamında ve toplu mezarlarda ortaya çıkan insanlarla görmüş olduk. Maalesef, oralarda birçok insanımız hayatını kaybetti, birçok Azerbaycan Türkü hayatını kaybetti. Buradan, Hocalı katliamında ve Karabağ'ın işgalinde hayatını kaybedenlere bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum.
Evet, Karabağ zafere ulaşmıştı, Hocalı'da ve belki diğer yerlerde katledilen bütün insanların aslında bu zaferle birlikte kanı yerde kalmamış oldu ve ruhları şad olmuş oldu. Bu kutlu mücadelenin 2'nci yılındayız. Bu vesileyle yaklaşan 8 Kasımı ve gene Azerbaycan'ın Bayrak Günü'nü tebrik ediyorum. Bu uğurda şehadete erenlere Allah'tan rahmet diliyor, gazilere de şükranlarımı sunuyorum.
Bu dönem içerisinde Türkiye hem devlet hem de millet olarak "tek millet, iki devlet" şiarıyla tüm kalbiyle Azerbaycan'ın yanında yer almıştır. Özellikle işgal sürecinde, hem Hocalı katliamının anıldığı birçok mitingde, programda ve Azerbaycan'ın özgürlüğe kavuşması için Türklerin Azeri kardeşlerine, Azerbaycan Türkü kardeşlerine desteklerini gösteren birçok mitingde, yürüyüşte ve toplantıda bir araya gelmiştik. Tabii, o çabaların bir neticesinin olduğu ve elhamdülillah Karabağ'ın özgürlüğe kavuştuğunu görmek bizlere nasip oldu.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev arasında Şuşa'da imzalanan beyanname aslında ilişkilerin geliştirilmesi anlamında son derece önemli ve özellikle işgalden kurtarılan yeni bölgenin, Karabağ'ın yeniden ihyası ve inşaatı için son derece önemli ve ciddi adımların bunun neticesinde atıldığını biliyoruz. Bu kapsamda, yapılan yollar, otoyollar, havalimanları, köprüler ve çeşitli inşaatlar söz konusu. Bu inşaatlarda da Türk müteahhitlerin yer alıyor olması bizim için iftihar vesilesi. Kardeş ülkemizin inşasında da üzerimize düşeni yerine getiriyoruz.
Kardeşlerimizin huzur ve refahı adına yapılan Karabağ Eylem Planı'yla ülkemiz ve Azerbaycan arasında özellikle yeşil enerji, akıllı şehirler olmak üzere tüm projelerde birlikte çalışılmaktadır.
Kardeşliğimizi kadimleştiren Azerbaycan tezkeresiyle Türk Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından başarıyla yürütülmekte olan görevlendirmenin bir yıl daha devam etmesi konusu iki devlet için de büyük önem taşımaktadır. Özellikle, burada görev alan askerlerimizi Allah'ın muhafaza etmesini buradan bir kez daha temenni ediyoruz.
Karabağ zaferi sonrasında Azerbaycan ve Ermenistan arasında barışın sağlanmasıyla ilgili yürütülen özellikle üç süreç var. Bunlardan birincisi; üçlü bildiri doğrultusunda ulaştırma hatlarının açılmasını öngörmekte. Üç ülke: Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya Federasyonu'nun Başbakanı ve bunların oluşturdukları gruplar bu konuda çalışmakta. Tabii, bu üçlü bildirinin üzerinden yaklaşık iki yıl geçmesine rağmen ulaştırma hatlarının güzergâhlarına daha, net bir şekil verilememiş ve Zengezur Koridoru tam anlamıyla oluşturulamamış ve açılamamış. Tabii, Zengezur Koridoru'nun statüsünün Laçın Koridoru'yla aynı şekilde olması gerektiği Azerbaycan tarafından ifade edilmekte. Malumunuz, Zengezur Koridoru hem Türkiye'nin Nahçıvan üzerinden Azerbaycan ve Türk dünyasına bağlanması anlamında son derece önemli hem de demir yolu, kara yolu ve enerji hatlarının buradan geçecek olması açısından Avrupa açısından son derece kıymetli ve bu koridorun aslında Çin açısından Kuşak ve Yol Projesi kapsamında orta koridoru oluşturan hatta son derece önemli bir yeri var. Şimdi, Bakü-Tiflis-Ceyhan üzerinden taşınan birçok ürün bu yolun da açılmasıyla birlikte alternatif olarak bu yoldan geçecektir. Tabii, Türk dünyasıyla olan bağlantımızın kesintisiz sağlanacak olması Türkiye Cumhuriyeti devleti açısından son derece kıymetli. O anlamda, Türk devletleri topluluğunun da geleceğinin ve işlevselliğinin artması bakımından son derece kıymetli, bunu çok yakından takip ediyoruz ve bu anlamda bunun gerçekleşmesi için biz de Meclis olarak üzerimize düşen ne varsa yapmaya hazır olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Süreçlerden ikincisi, özellikle, sınır "delimitasyonu" ve "demarkasyonu" sürecidir, bununla ilgili 23 Mayıs 2022 tarihinde taraflar bir araya gelmiş ve çalışmalarına başlamışlardır.
Üçüncü süreç, Avrupa Birliği, özellikle, Avrupa Konseyinin ev sahipliğinde başlayan, 31 Ağustosta başlayan görüşmelerdir. O anlamda, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Paşinyan görüşmeleri sonrasında Avrupa Konseyinin yaptığı açıklamada özellikle Dışişleri Bakanlarının yakın sürede bir araya geleceği, bu görüşmeler neticesinde sınır "delimitasyon"u, ulaştırma engellerinin kaldırılması, insani konuların, Erivan-Bakü ilişkilerinin normalleştirilmesi ve özellikle Karabağ'a döşenmiş olan mayınların temizlenmesi konusunun ele alındığı ifade edilmiştir. Tabii, bunun neticesinde üçlü anlaşmada ateşkesten sonra 26 Ağustos 2022'de Laçın şehri ve civarındaki Zabuh ve Sus köyleri Azerbaycan'a iade edilmiştir.
Tezkerenin uzatılmasının neden önemli olduğundan bahsedecek olursak, gene özellikle 12 Eylülde gece saatlerinde Ermeniler tarafından başlatılan saldırı ve bunun neticesinde Daşkesen, Kelbecer ve Laçın bölgelerinde Azeri kardeşlerimizin, Azerbaycan askerlerinin karşılık vermesi neticesinde Azerbaycan'dan 80 şehidin olması ve Ermeni tarafından da 240 askerin ölmüş olması aslında burada barışın ne kadar kırılgan olduğunu bize bir kez daha ifade etmektedir. O anlamda, Türk askerinin orada bulunması, Türk varlığının orada bulunuyor olması son derece önemlidir hem kardeş Azerbaycan'a bir güven sağlanması anlamında hem de bu bölgede barışın, istikrarın temini anlamında son derece önemli.
Şimdiye kadar yapılan toplantılarda gruplar tezkereyi -bir grup hariç- destekleyeceklerini, olumlu oy vereceklerini ifade ettiler, bunu da buradan memnuniyetle karşılıyoruz.
Tabii, bu çatışmalar neticesinde 14 Eylülde nihai ateşkes ilan edildi. Aslında Türkiye olarak başlattığımız barış çabaları sadece Türkiye için değil, Azerbaycan ve Ermenistan için de son derece önemli. Malumunuz, Ermenistan'da insanların refah seviyesi son derece düşük ve maalesef Ermeni diasporasının yani emperyalist ülkelerdeki Ermeni diasporasının etkisi altında oldukları için, bu konuda da barış adımları atamadıkları için ne Türkiye'yle sınırları açılıyor ne de Azerbaycan'la normal ilişkileri var. Bu anlamda bir an önce Ermenistan'ı kalıcı bir barış anlaşmasına imza atmaya davet ediyoruz.
Yeni, yakın zamanda gerçekleşen bir husus var. Malumunuz, dün akşam Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin, Sayın Aliyev ve Sayın Paşinyan Soçi'de bir araya gelerek üçlü bir görüşme yaptılar. Bu görüşme neticesinde Azerbaycan ve Ermenistan ilişkilerinin kapsamlı şekilde normalleştirilmesi, Güney Kafkasya'nın barış, istikrar, güvenlik ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmasının sağlanması amacıyla üçlü mutabakata sıkı sıkıya bağlı kalma taahhüdü bir kez daha ifade edilmiş oldu. Bu anlamda barışın Ermenistan'ın lehine olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bu süreç içerisinde, Türkiye'de Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yapılan açıklamaları kınadığımı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Yapılan açıklamalar var malumunuz, askerlerimize atılan iftiralar var. Burada, daha önceki konuşmacılar tarafından isim de zikredildi, Şebnem Korur Fincancı. Kendisinin de bir asker çocuğu olduğu ifade edildi, hatta evinde çıkan mühimmatlar bu anlamda bir mazeret olarak ifade edildi. Kendisi de bir asker çocuğu olmasına rağmen, bu işleri bilmesine rağmen Türk askerine nasıl böyle bir iftira atabildiğini...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Mazeret değil gerçek söylendi ya.
İSMAİL EMRAH KARAYEL (Devamla) - ...bir kez daha düşünüyoruz. Tabii, biz Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak her zaman hukuka, uluslararası hukuka riayet eden bir devletiz. Bu anlamda, tabii, bu tip açıklamaları kabul etmemiz mümkün değil; bir geçerliliğinin olmadığı, bir gerçekliğinin olmadığı da ortada.
Özellikle, buradan benden önceki konuşmacıların yaptığı birkaç atıf var, onlara da birkaç şekilde değinmek istiyorum: Türkiye'nin etrafındaki ülkelere kardeşçe davranmasıyla ilgili birkaç atıf oldu. Tabii, biliyorsunuz kardeşlik tek taraflı olmaz, birisine kardeşçe davranabilmeniz için onun da size kardeşçe davranması, en azından bu niyette olması gerekir. Malumunuz, özellikle, Ermenistan Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda şu anki Türkiye toprakları içerisinde, Osmanlı sınırları içerisinde, Türk halka her ne kadar katliam diye ifade edilse de soykırıma varan öldürme faaliyetleri içerisinde bulunmuştur. Bu anlamda -özellikle biraz önce de ifade ettim- Hocalı'daki katliam da dikkate alındığında, Ermenistan'a ancak hak ettiği şekilde karşılık verebiliriz. Onlar kardeşlikle ilgili haklarını kendileri çoktan kaybettiler; kardeşliklerini gösterirlerse Türkiye Cumhuriyeti onlara da yumuşak yüzünü gösterecektir.
Tabii, gene benden önceki bir konuşmacı bizim AK PARTİ'mizin Amerika'ya giden heyetinden bahsetti. Bizim heyetimizin Amerika'daki programı belli. Bizim heyetimiz kendi Genel Başkanları gibi Amerika'da "burger" yemek için sekiz saat ortadan kaybolmadı.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Ya, bırak şimdi sen de akşam akşam!
İSMAİL EMRAH KARAYEL (Devamla) - Dolayısıyla bunu söyleyenlerin dönüp biraz da kendilerine bakması gerekir.
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) - Kiminle görüştüğünüzü çok iyi biliyoruz. Gündeme getirin, hakikaten getirin.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Kitap yazıldı, kitap; hakkınızda kitap var.
İSMAİL EMRAH KARAYEL (Devamla) - Bu anlamda, söylem itibarıyla baktığımızda da HDP'yle yan yana olduklarını, HDP'yle aynı söylemde bulunduklarını ve buna rağmen ittifak içinde olmadıklarını, 6'lı ittifak, 7'li ittifak, 8'li ittifak olmadıklarını ifade ediyorlar.
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) - Kiminle iş tuttuğunuzu, nasıl iktidara geldiğinizi toplum çok iyi biliyor, merak etmeyin.
İSMAİL EMRAH KARAYEL (Devamla) - Biraz önceki söylemlerine bakarlarsa bunun bir olduğunu kendileri çok net şekilde görecekler.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Ya "Süpürmeyi kullanın." dediler; hatırlarsınız, süpürmeyi kullanın.
İSMAİL EMRAH KARAYEL (Devamla) - Kadın haklarından bahsedenler, gene PKK'yla arasına mesafeyi koyamayan parti, dağa kaçırılan kızlara hiç laf etmediler, kendi partileri içerisindeki taciz ve tecavüz olaylarından hiç bahsetmediler.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Ya, hadsizlik yapma! Hadsizlik yapma!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
İSMAİL EMRAH KARAYEL (Devamla) - Dolayısıyla onlara bunları hatırlatıyorum. Başkasının evine taş atarken kendi evinizin de sırçadan olduğunu unutmayın diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)