GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:2
Tarih:04.10.2022

SAİT DEDE (Hakkâri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan torba sansür yasa teklifinin 1'inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Teklifin 1'inci maddesinde basın kartı verilmesi meselesi daha önce yönetmelikle düzenleniyordu, bu maddeyle yasal statüye kavuşuyor. Bu maddenin sorunu enformasyon görevlilerinin basın kartı alabilecek olanlar kapsamına giriyor olması. Maddeyle beraber birçok görevliye basın kartı verilebilecek, bu gazetecilik mesleğine açıkça saygısızlıktır.

Teklif kamuoyunda her ne kadar "basında sansür yasası" olarak adlandırılsa da özü itibarıyla basını, halkın haber alma özgürlüğünü yok etme yasasıdır. Bu torba teklifin her maddesi, her cümlesi halkı ve muhalif bütün kesimleri susturmak amacıyla özenle seçilmiş, üzerinde çalışılmış kelimelerle doludur. Amaç, nettir burada, haber alma özgürlüğünü ve düşünce özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırmak. AKP Hükûmetinin medyaya yaklaşımı her dönem özgürlükleri kısıtlamak üzerine olmuştur. Geleneksel medyanın önce sahiplik yapısını kendi yandaş sermayesi hâline değiştirerek ve ardından el koymalar ve kapatmalarla basının özgürlük alanını ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Basın özgürlüğünün kurumsallaşmadığı, iktidarların her dönem hedefi hâline geldiği, yargı bağımsızlığının olmadığı bir ülkede yapılacak bu düzenleme bilgiye ve düşünceye ulaşma ve ifade hürriyeti açısından sansürü hayatın her alanında yaygınlaştıracaktır.

Düşüncenin açıklanması özgürlüğünde basın en önemli araçlardan biridir. Demokratik hukuk devletlerinde yurttaşlar toplumsal alanda gerçekleşen olayları bilme, öğrenme hakkına sahipler. Demokratik siyasal sistemler "açıklık rejimi" olarak tanımlanırlar yani yurttaşlar günlük yaşamla ilgili her konuda bilgi edinebilmeli, bu konularla ilgili yorum ve eleştiri yapabilmelidirler. Bu da ancak ve ancak olayların kendilerine duyurulmasıyla yani basın yoluyla olur. Bakın, sadece internet, dijital medya mecralarına yönelik olarak son bir yılda kapatılan 64 internet sitesi, erişim engeli getirilen 1.460 haber, erişim engeli getirilen 160 medya içeriği bu iktidarın özgürlüklere yaklaşımını net özetlemektedir.

Sayın milletvekilleri, AKP iktidarının bu yasada bu kadar ısrarcı olmasının sebebi yaklaşan seçimlerdir elbette. Uzun süredir bir yandaş medya yapma çalışmalarından istedikleri sonucu alamamış olacaklar ki şimdi hepten medyayı kapatmak istiyorlar, oysa yurttaşların paralarını vicdanları hiç sızlamadan medya patronlarına peşkeş çekmişlerdi. Vakıfbank ile Halkbanktan 750 milyon liralık kredi kullandırılarak Sabah gazetesi ile ATV televizyonunu TMSF aracılığıyla Çalık Grubuna sattılar. Yine Doğan Medya Grubunu Demirören Grubuna aldırdılar. 2018'de 890 milyon dolara yapılan satışa Ziraat Bankası Demirören Grubuna 700 milyon dolar kredi verdi; iki yıl ödemesiz, on yıl vadeli kredi. Ve bu kredilerin gereğinin nasıl yapıldığını da yakın zamanda gördük, CNN Türk canlı yayınında ortaya çıktı. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bir gazeteciye "Köşenden gereğini yapacaksın, Ahmet Bey köşesinde gereğini yapıyor." diyerek taksitlerin nasıl alındığını bir bakıma açıklamış oldu. Basın dört bir yandan iktidar tarafından kuşatılmış durumdadır ama milyarlarca TL yatırıp ele geçirdikleri klasik egemen medyanın yeteri kadar etkili olmadığını gören iktidar sosyal medyanın çok daha etkili olduğunu anladığı için şimdi de sosyal medyayı denetim altına almaya çalışmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin içine sürüklendiği çoklu kriz hâli gün geçtikçe daha da derinleşiyor. Siyasal, ekonomik, toplumsal ve hukuksal alanda artan kriz hâli bugün yargı eliyle iktidarı teşhir eden, toplumu hakikatle buluşturan özgür basına yönelmiş durumdadır. Yargı bağımsız olmadan basın özgürlüğünden ve dolayısıyla ifade özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildir. Türkiye ne yazık ki dünyada basın özgürlüğü sıralamalarında en gerilerde yer alıyor. Hapishanelerde en fazla gazeteci tutulan ülkelerin başında yine Türkiye geliyor. Hakkında dava, soruşturma açılmayan muhalif gazeteci yok denecek derecede az. Gerçekleri yazan, aktaran gazeteler, televizyonlar, internet siteleri bir jet hızıyla kapatılıyor. İktidarı rahatsız eden tüm içeriklere anında yayın yasakları getiriliyor. Yargı eliyle her gün, her saat kadınlar, gençler ve muhalifler başta olmak üzere eşitlik, özgürlük, adalet ve barış isteyen, bu konuda mücadele veren bütün kesimler güvenlikçi politikalarla susturulmaya ve cezalandırılmaya çalışılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

SAİT DEDE (Devamla) - Tamamlıyorum Başkan.

Bunun son halkası da iktidarın bu güvenlikçi politikalarını teşhir eden, iktidar yetkililerinin suçlarını açığa çıkaran, toplumun sesi olan ve toplumu hakikatle buluşturan basına yönelik bu düzenlemedir. Dünya basın özgürlüğü sıralamasında gerilerde bulunan Türkiye'de gazetecilere dönük baskı, sansür, tutuklama her geçen gün artmaktadır. 1831 yılından bu yana Türkiye'de cezaevinde en çok gazetecinin olduğu dönem AKP iktidarının dönemidir. II. Abdülhamit Dönemi'nde getirilen sansür yasası yüz on dört yıl sonra iktidar tarafından tekrar getirilmek isteniyor. Sansürün yanı sıra Türkiye'de gazeteciler tutuklama, gözaltı, işsiz bırakılmayla karşı karşıya bırakılıyor.

Sayın milletvekilleri, teklifin geneline bakıldığında dezenformasyon algısıyla objektif olmayan kavramlarla düşünce özgürlüğü ortadan kaldırılmak istenmektedir. Gazeteciliğin temel işlevine müdahale ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dede.

Süre tamamlandı.

SAİT DEDE (Devamla) - Basın özgürlüğünün kurumsallaşmadığı, iktidarların her dönem hedefi hâline geldiği, yargı bağımsızlığının olmadığı bir ülkede yapılan bu düzenleme ifade özgürlüğünü ortadan kaldırıyor. (HDP sıralarından alkışlar)