GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:109
Tarih:29.06.2022

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli Genel Kurul üyeleri; 2022 yılı merkezî yönetim bütçesi yılın ilk altı ayında tükendi. Ekonomist Cumhurbaşkanının ve gözlerinden ışık saçan Sayın Bakanın yapmış olduğu bütçenin akıbeti altı ay sürmedi. Aslında bu bütçe ek bütçe değil, bu bütçeye halk arasında "batakçı bütçe" denir, "batakçı". Biz küçüktük, bizim mahallede herkesin bir lakabı vardı, bir amca da vardı, herkes "batakçı" diyor. Ben diyorum ki bu "batakçı" ne acaba? Sonra biraz büyüyünce öğrendik ki meğerse adam kendisine kalan tüm mirası batırmış ve ondan dolayı "batakçı" kalmış adı. Şimdi, bu, batakçı bütçesidir, bu bütçenin adı "batakçı bütçesi"dir. Saraya, savaşa, ranta dayalı zihniyete bütçe dayanmaz ancak bu kadar olur.

Bakın, 1215 Magna Carta, 1783 ABD bağımsızlık ilanından sonra bütçe yapımı; 1789 Fransız İhtilali'nden sonra, 1876'da Birinci Meşrutiyet'ten bu yana bütçe yapılıyor. Şimdi, hiçbir bütçe yapımında toplumsal katılım olmamış, çoğulculuk olmamış, kurumların fikri alınmamış; emekçilere, sendikalara, çalışanlara, esnaflara sorulmamış yani bütçe yapma hakkına toplum hiçbir şekilde dâhil edilmemiş. Daha önce bu kürsüden söylemiştim, yine hatırlatıyorum: 1153 yılında Oğuz Türkmenlerinin Sultan Sencer'e yaptıkları gelecek başınıza. Ha, onun ne olduğunu merak ediyorsanız arar bulursunuz. Tekrar ediyorum: Bundan sekiz yüz yetmiş yıl önce Oğuz Türkmenlerinin Sultan Sencer'e yapmış olduğu sizin başınıza gelecek.

Şimdi, 6 kişilik ailenin açlık sınırı 6.300 lira, yoksulluk sınırı -sabahtan beri burada söyleniyor- 20.800 bilmem kaç lira. Asgari ücret açlık sınırının çok çok altında ve artık asgari ücret değil, bizim Antalyalı Yörüklerin deyimiyle "Aç gari ücret, aç gari!" Memleket aç gari, aç kaldık; biz buna "asgari ücret" demiyoruz "aç gari ücret" diyoruz.

Hepsi bir yana... Ya, şimdi, diğer bakanlıklar, icra yapanlar, hizmet edenler bir şekilde bütçesini tüketmiş olabilir, hani kabul edelim de bu Diyanet ne yaptı Allah aşkına? Bu Diyanet, 12 Bakanlıktan fazla bütçesi olan bu Diyanet ne yaptı? Hırkaya mı verdi, taca mı verdi, cübbeye mi verdi, nereye verdi bunu? Bu Diyanet neyin hizmetini yapıyor da bir lokma bir hırka yetmiyor mu size? Her seferinde Şeyh Edebali'den, her seferinde Hacı Bektaş'tan, Yunus Emre'den söz edenler, niye size bu şatafat, niye size bu zenginlik, niye size bu debdebe, niye size bu masalsı şey? Söylediğiniz şeyleri halka ibret olsun diye söylerken kendinize ibret olsun diye söylesenize, bundan siz ibret alsanıza. Ayıptır, günahtır, yazıktır!

Bakın, hizmet yaparken biz yurttaş değiliz, vergi alırken yurttaşız. Vergi alırken Kürtler de Aleviler de Çerkezler de Araplar da yurttaştır ama hizmet getirirken Kürtlerin, Çerkezlerin, Alevilerin ana dilinde eğitim hakkı yoktur; bizden alınan parayla sadece Türkçe eğitime hizmet yapılmaktadır; bir.

İki: Yine, vergi alırken Aleviler yurttaştır, hizmet yaparken cemevi yoktur, Alevi köylerine hizmet götürmek yoktur. Yüz kırk yedi yıllık borcunuz var. Bakın, bu zihniyetin bize yüz kırk yedi yıllık borcu var.

Şimdi, bu, saraydan, saltanattan, külliyeden söz edenler var ya, hiçbirinizin atası saraylı değildir, hepinizin atası yoksuldur, köylüdür, ekip biçen, emeğiyle geçinendir. Gelin, ekip biçene, emeğiyle geçinene sahip çıkın; saraylıya sahip çıkmayın, saltanata sahip çıkmayın, hakikate, adalete, eşitliğe sahip çıkın.

Şimdi, bakınız, kendi sıraladıkları şeylerde ne dediler? Bütçe gerekçeleri olarak sıraladıklarında; bir, pandemi; iki, tedarik zinciri; üç, endüstriyel metallerde artış; dört, enerji fiyatlarında, doğal gaz, petrol ve elektrikteki artış; beş, gıda ürünleri; altı, Rusya-Ukrayna savaşı; yedi, Rusya doğal gazındaki spekülatif durum; sekiz, Ukrayna ve Rusya buğdayındaki durum; dokuz, dünya ekonomisi artık ulusal ekonomileri çok bariz bir şekilde etkiliyormuş; bunları söylediler. Ya, bunlar bütün dünya için geçerli. Rusya, şu anda savaşta, Rusya Ukrayna'yı işgal etmiş, Rusya'da bile bu kadar pahalılık, bu kadar yoksulluk, bu kadar işsizlik, bu kadar açlık yok. Zelenski'nin durumu bile sizden iyi; Zelenski'nin ülkesi işgal altında, Zelenski'nin aslında kendisi de bir kapitalist, kendisi de bir NATO'cu, kendisi de bir liberal, kendisi de bir savaş yandaşı ama Zelenski'nin ülkesinin durumu bile bizden daha iyi. Bu gerekçelerin hiçbiri meşru gerekçe değil; yönetememe durumu var, halkı anlayamama durumu var, halktan yana olmama durumu var, halkı dinlememe durumu var, sadece popülist, spekülatif ve lümpen milliyetçilik var, bunun dışında bir şey yok bakın. Sahiden yapıcı bir milliyetçilik olsa, Türk halkının, Türkiye halklarının içinde bulunduğu duruma dair hakikatçi bir yaklaşım olur değerli dostlar.

Şimdi, bakın, bu bütçe neden bu duruma geldi? Kaçıncı sınır ötesi operasyondan kaynaklı? Ekonomi sadece ekonomi değildir, ekonomi Antik Yunan'dan beri "nomos"tur yani namusa etimolojik kaynak teşkil eden "nomos" kelimesi; bu, Türkçede nedir? Töredir. Kürtçede de "pergal"dir. Töreyi bozdunuz, "nomos"u bozdunuz, "pergal"i bozdunuz ve toplumu altüst ettiniz, toplumda psikolojik dengesizlik yarattınız. Hele bir bakın "Dünya Ülkelerindeki Sinir Endeksi" diye yeni bir şey yayınlandı; Türkiye ilk 3 sırada. Nedir bu celallenme, nedir acaba bu travmatik durum? Bunun sebebi Hükûmetin yönetememesi; inkar, nefret, şiddet durumu; toplumu karşıtlaştırma; gençlere, kadınlara karşı uygulanan şiddet ve bu şiddet karşısındaki hukuksuzluktur. Bütün bunlar ekonomiyle alakalıdır değerli dostlar. Ekonomi sadece ekonomi değildir, ekonomi sadece para değildir; ekonomi hukuktur, ekonomi adalettir, ekonomi paylaşımdır, ekonomi yoksula merhametle bakabilmektir. Ey iman edenler, ey inananlar; hani, merhametiniz nerede kaldı? Nerede kaldı merhamet? Merhamet yerine -haşa huzurdan- münafıklığın ta kendisi var, bu kabul edilebilir bir şey değil, biz bunu kabul edemeyiz. Biz buna her noktada itiraz ediyoruz ve biz itiraz ettikçe de deniyor ki: "Efendim, biz yenisini yapacağız, düzelteceğiz." Hayır, düzeltemezsiniz, yirmi yılda gelmiş sonuç bu: Battınız, daha da batıyorsunuz. Daha da fazla batmadan, bir an önce bu seçim olanağını, demokratik, eşit, adil bir seçim ortamını sağlayın, bari Türkiye kurtulsun. Ha, biz HDP olarak şunu da söyleriz, çekinmeyiz: Gelin, hep beraber, Türkiye'yi kurtaracak bir planı birlikte yapalım. Buna yanaşmazsınız çünkü bize bakış açınız patolojik, çünkü bize bakış açınız psikopatolojik. Ha, bu psikopatolojiyi bir kenara bırakıyoruz ve diyoruz ki: O zaman bunu biz yapacağız. Şimdi, biz yapacağız, dediğimiz anda ne ortaya çıkıyor değerli arkadaşlar? Diyorlar ki, halk diyor ki: "Efendim, bunlar gitmezler." Peki, gitmezler de ne yaparlar, gitmezler de ne yaparlar? Kendileri yayıyor: Efendim, seçimde kaybetseler de gitmezlermiş, şöyle yapsalar da böyle yapsalar da gitmezlermiş. Niye gitmezlermiş? Çünkü ülkenin sahibi kendileriymiş, çünkü hükûmetin, çünkü mülkün, çünkü adaletin, çünkü hukukun sahibi kendileriymiş. Efendim, siz bir tek şeyin sahibisiniz, onu da çalıp çırparak aldınız, o da gayrimeşru sarayınızdır. Onun dışında sahip olduğunuz bir şey yoktur; bunu açık ve net söyleyelim, bunu bilin.

Bakınız, şimdi, bu gitmeme durumuna ilişkin bir şey anlatacağım size.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Parasını isterler dede.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Eyvallah.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika lütfedeceksiniz herhâlde.

BAŞKAN - Buyurun.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Teşekkür ederim.

Vaktiyle köyün birinde adamın biri atına binmiş, başka bir yere gidiyor. Giderken yolda yorulmuş, bir çayırlık görmüş. Atı çayıra salmış "At otlasın, bir soğuk su var, ben de bir su içeyim." demiş. Suyu içmiş ama uykusu gelmiş, uzanmış, uyumuş. Bir uyanmış atı yok. Sağa bakmış, sola bakmış, at yok. Bir tepeyi aşmış, bakmış orada bir köy var. Köye gitmiş, demiş ki: "Falan mera kimindir?" "Bizimdir." demişler. "Benim orada atım kayboldu, ya atımı bulun ya da babamın yaptığını yaparım." demiş. Köylüler kormuş "Ya, çabuk şunun atını bulun." demişler. Toplanmışlar, seferber olmuşlar, atını bulmuş, adama vermişler. Adam binmiş, gitmiş. Muhtar merak etmiş: "Bu neydi Allah aşkına?" Koşa koşa peşinden yetişmiş "Yahu, biz senin atını bulmasaydık sen 'Babamın yaptığını yapacağım.' dedin, baban ne yapmıştı?" demiş. "Vallahi, rahmetli babamın da atı kaybolmuştu, bulamadılar, yaya gitmişti." demiş. Siz de yaya gideceksiniz, yaya; gitmeyecek değil, yaya gideceksiniz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)