GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:99
Tarih:07.06.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kanun'un 3'üncü maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına kürsüye geldim. Her birinizi ayrı ayrı saygılarımla selamlarım.

İlgili kanun üzerine mütalaa vermek için genellikle gruplar adına avukatlar geliyorlar, biliyorsunuz. Mevzunun -tabirimi mazur görün- merkepten düşenleri mahiyetinde bizzat bu işin mağdurları, sorunlarını yaşayanları, staj safhasından avukatlık mesleğini icra ederken karşılaşılan zorluklarla ilgili çözüm önerilerini bu kürsüden millete arz etmeye çalışıyorlar. Görüyorum ki nice zamandır iktidar ve muhalefet arasındaki kanun müzakerelerinde iktidarı muhalefet hep şöyle suçluyor: Kanun yapma tekniklerimizde, kanun yapma usulünde, kanunun Meclise gelme süreçlerinde, kanunun da mahiyetinde genel olarak iktidarın iş görme şekliyle ilgili bir sıkıntı var. Efendim, iktidarın siyasi olarak iddiasını taşıdığı partisinin adı adalettir. Adaleti kalkınmaya mihenk etmiştir. İktidarın vaadi, adalettir. Milletin aslında iktidardan beklediği adalettir. Muhalefetin mesuliyeti adalettir. Efendim, bunca iş olurken memleketi ayağa kaldıracak olan yegâne istinatgâh adalettir. Biz bu memleketteki problemler yumağına, terörden kalkınmaya, efendim, çocuklarımızın umudundan yaşamaya, ne varsa aklınızda, problem olarak görebildiğiniz her şeyin merkezinde ihtiyacımız olan şey adalettir. Duyurduğumuz, duyulsun diye bağırdığımız, bağırdıklarımızdan çözülsün diye umduğumuz her şeyin merkezinde adalet vardır.

Şimdi, ilgili kanun üzerinde, daha önce yapılmış barolar düzenlemesine bizim ihtiyaten şerhlerimiz, sizin "olacak" diye ümitleriniz vardı ama bugünkü kanunun içinde de fark ediyoruz ki daha önce yaptığınız ve -bizim Bayburtluların çok sevdiğim bir tabiridir- "randuman" alamadığınız eski kanunun dezavantajlarını çözmeye yönelik bir heves görüyoruz. Nedir o? Efendim, baroları ikiye böldünüz. Bunun çok verimli olmadığına dair tenkitlerimize kulak kapattınız. Şimdi, bakıyoruz ki "adalet" diye sizden beklenen şeye mukabelenizde -özellikle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde çok arttı, eskiden bu kadar fazla yapmıyordunuz bu hatayı- sizden beklenen şey; devletin kaynaklarını toplarken adalet, topladığınız kaynakları harcarken adalet, memleketin birikimlerini istihdam ederken adalet, memlekette hak yenirken adalet, hak dağıtılırken adalet, her mevzu ve mevzi üzerinde gerçekleştirmek zorunda olduğunuz adalet.

Neyle tenkit ediliyorsunuz efendim? Kaynakları toplarken adil değilsiniz uzunca zamandır, topladığınız kaynakları tahsis ederken de adil değilsiniz. Nedir meramım? Diyorsunuz ki: İstanbul'daki baroda kayıtlı avukatların eski düzenlemede işte 2'inci baroya kayıtlı 2.600 avukatın alabildiği pay yüzde 4.72. Bu mevcut düzenlemeyle avukat sayısında artma olmamasına rağmen, tahsisattaki payı yüzde 22'ye çıkarıyorsunuz, yani diyorsunuz ki: Biz, topladığımızı adaletle bölmeyeceğiz. Niçin diyorsunuz bunu? Efendim, daha önce çıkardığınız kanunun sizce ifade ettiğiniz mahiyetindeki verimi alamadığınız için, yani aslında bir iktisadi cazibe oluşturmaya çalışıyorsunuz. Zaten iktidarınıza yönelik en büyük suçlama da mevcut kaynakları kullanırken kendi siyasi vizyonunuza uygun harcama yapıyor olmanızdır.

Bu son yaşadığımız dönemdeki fakirleşmenin de merkezinde aslında yolun başında taşımış olduğunuz, vadetmiş olduğunuz eşitlik ilkesine dayalı adaletin, 85 milyonu bir ve beraber etmek zorunda olan mesuliyetin, mezhebine, meşrebine, ekalliyetine bakmadan, herkesi kanun, hukuk önünde muhafaza edebilme ciddiyetinin aslında, bizi ayağa kaldırdığı yıllardan sonra geldiğiniz bu yeri doğru görmelisiniz. Niçin söylüyorum bunu, mahiyetinde ne vardır bunun? Adalet mi vardır? Yoktur. Mahiyetinde bunun hukuku güçlendirmek mi vardır? Yoktur efendim. Mahiyetinde bunun savunma mekanizmasını, avukatlık mekanizmasını kuvvetlendirme hassasiyeti mi vardır? Yoktur efendim. Ne vardır bunun içinde? Bunun içinde, daha önce çıkarmış olduğunuz baro düzenlemesinde yetersizliğini gidermek zorunda olduğunuz eski düzenlemeyi kuvvetlendirmek için yaptığınız yeni bir adaletsizlik vardır. Bu, kanunun yapım tekniği açısından da mahzurludur, siyaset etme şekliniz açısından da mahzurludur.

Efendim, cumhuriyetin başından itibaren 1978'e kadar 2 hukuk fakültesi, 1978'den 2002'ye kadar 22 tane hukuk fakültesi açıldı; 24 hukuk fakültesiyle memleketin ihtiyaçları görülüyorken on dokuz yılda 64 hukuk fakültesi daha açıldı, 64 hukuk fakültesi bir dünya mezun verdi. 165 bin avukat -rakamda yanılıyor olabilirim, hafızam beni yanıltıyorsa mazur görün lütfen- 25 bin stajyer, 15.326 hâkim, 7.494 savcı; şimdi, yekûnumuz budur. Avukat olan arkadaşlarımız bilirler; avukatlık bürolarında staj yapmaya gelen arkadaşlarımız "Efendim, benim sigortamı yapmayın, bana 2 bin lira verin." yahut "Benim sigortamı yapın ama bana para vermeyin..." Bu tevkil hakkını kullansınlar diye, belki 100 lira, 150 lira, 200 lira para almak için oralara da bakmak zorunda kalan bir yığılma var adli müessesede. 80 bin öğrencimiz var, 20 bin mezun veriyoruz. Bu kadar fazla mezun veriyor olmamıza rağmen müesseseleri kurtarmak, savunmayı güçlendirmek, savunmayı iddia makamı karşısında kuvvetli hâle getirmek, bunları başarmak gibi problemleri olan adli müessesede, topladığınız paraları hakkaniyete uymayacak şekilde dağıtarak bir de milletin, devletin adalet duygusuna olan itimadını sarsmak en son heves edeceğiniz şey olmalıdır sizin.

Yani avukatlık, iddia makamının karşısında sahipsizdir. Avukatların mahkemeye girmemesi durumunda bile netice değişmemektedir. Avukatların davalarla ilgili hazırladıkları savunmaları hâkimler tarafından ciddiye alınır bulunmamaktadır, çoğu aslında okunmamaktadır. Efendim, savcılarla hâkimler birbirleri arasında bu siyasi iklimin de oluşturduğu -"siyasi baskı" demeyeyim, hürmetsizlik etmeyeyim ama- bu siyasal iklimin sonuçlarında birbirlerinin kararlarını tekzip etmeyerek bir centilmenlik anlaşması yapmış oluyorlar, çoğu zaman karara yürümekten de imtina ediyorlar. "Karara yürümeyelim, karar zamana yayılsın, zamana yayılmış karardan sonra yeni gelen düşünsün, benden gitsin bu bela." falan hissiyatı taşıyorlar.

Dolayısıyla, bu tür düzenlemeler yapılırken istirhamımız şudur: Devleti ayakta tutan şey adalettir. Adaleti güçlendirecek olan şey, bu adalet mekanizmasını savcı, hâkim ve avukat arasında eşitleyebilen, birbirine yaklaştırabilen, savunmayı adalet lehine kuvvetlendirebilen bir siyasi vizyon ortaya koyabilmektir. Bunu ortaya koymadığınız zaman yaptığınız her düzenleme, sonra yapacağınız başka bir düzenlemeye ihtiyaç doğurmaktadır. Bu baro düzenlemesinden sonra bu düzenleme, 2'nci baroları kuvvetlendirme hevesinin ya da mecburiyetinin yahut 2'nci baroları daha cazip hâle getirme gayretinizin bir tecellisidir. Bunun savunmaya bir katkısı yoktur, adalete bir katkısı yoktur; bu, sizin iktisadi, siyasi vizyonunuzun basit bir tecellisinden ibarettir. Yani "Biz parayı istediğimiz gibi harcayacağız." E, hakkaniyetle bölün. "Hakkaniyetle de bölmeyeceğiz."

Hakkaniyetle bölmenin bir karşılığı var, teklif ediyorlar bunu, stajla ilgili de teklif ediyor arkadaşlarımız, muhalefeti lütfen dinleyin: "Avukatların sayısına bölün, ne kadar kayıtlı avukat varsa o miktarda verin." "Hayır." Yüzde 40'ını ayırıp ondan sonra yüzde 60'tan avantaj sağlamaya çalışıyorsunuz. Bunu yaparak da tecelli etmesini istediğiniz adaleti gerçekleştiremeyeceksiniz. Biz, burada zannediyorum önümüzdeki günlerde bunun da telafisi anlamında başka bir düzenleme yapmak zorunda kalacağız.

Sözün hülasası şudur: İktidarınızı ayakta tutacak olan şey, elinizdeki parayı size yakın, sizinle beraber olan veyahut sizin lehinize davranabilecek olanlara değil, bütün bir milletinize adaletle dağıtmalısınız. Sizin rakibiniz muhalefet değildir efendim, iktidarın rakibi asla muhalefet değildir. Ben size rakibinizi söyleyeyim, 36 saniyem kaldı, hızlıca söyleyeyim. O yüzden siyasi münakaşalarda bizi duymak yerine, vatandaşınızla çözmek zorunda olduğunuz problemler özelinde 85 milyonu aileniz gibi bilmek mesuliyetiyle davranmanızı arz ederiz, isteriz biz. Bunu şunun için söylüyorum: Sizin rakibiniz; memleketin problemlerini çözmektir, adalete itimadı kalmamış insanların adalet duygusunu güçlendirmek, yaşayamaz zorlukta olanların yaşamasını kolaylaştırmak, enflasyon altında ezilenlerin ezilmesine mâni olmak, yaşam standartlarını yükseltmek, satın alma gücü kaybolan insanlara yeniden, eski ekonomik konforlarından daha fazlasını sağlayabilmek, işsizliği çözebilmek, pahalılığı engelleyebilmek, efendim, cari açığı kapatabilmek, ithalat bağımlığını azaltabilmek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bir dakika daha istirham ediyorum sevgili Başkanım.

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bunları şunun için söylüyorum: İktidarda kalmak için muhalefete bağırmak yerine, iktidarda olmanın sorumluluğuyla problem çözmenizi tavsiye ederim. Adaleti gerçekleştirmek, ülkeyi kalkındırmak, demokrasiyi güçlendirmek, şeffaf, yönetilebilir bir memlekette, hesap verebilir bir yürütmeyi millete gösterebilmek, yargının tam bağımsızlığında imza sahibi yürütmenin mesuliyet altında olabilmesini sağlayabilmek, Türkiye'de yeniden ayağa kalkacağımız, güçlü, zengin bir ülkeyi inşa edebilmektir vazifeniz; muhalefete bağırmak değildir. Bu arada, biz de münasip bir lisanla takatimiz yettiği kadar sizin getirdiğiniz kanun tekliflerinin zayıf yönlerini, zaaflarını, zafiyetlerini sizin duymanıza imkân verecek şekilde size hatırlatıyoruz. Bunların hepsi, sizin bizim gayretlerimizin hepsi, bu 85 milyonun zengin, güçlü, müreffeh bir ülkede yaşaması içindir. Başarabilirsek siyaset, bunu başarınca, milletin duasını kazanınca, itimadını kazanınca muvaffak olacaktır. O günlere kadar biz vazifemizi yapmaya devam edeceğiz.

Saygıyla efendim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)