| Konu: | SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 19.02.2013 |
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle belirtmek isterim ki Sayın Bakanımızın az evvel yapmış olduğu konuşmada bir cümle dikkatimi çekti. Dedi ki Sayın Bakanımız "Bizim insanımız özel hastanelerin konforuna mı bakmak ister yoksa kendi hastanelerinin konforuna mı?" Elbette öncelikle, kamu hizmeti olan sağlık hizmetlerinin kamu eliyle görülmesini ve "devlet hastanesi" diye bildiğimiz kendi hastanelerinin konforunu ister. Benim aklıma gelen bu sözcükten şu oldu: AKP iktidara gelmeden önce Türkiye, özellikle 1980'lere kadar kamu iktisadi teşebbüsleri aracılığıyla? Ekonomik kalkınmasına büyük katkılar yapan kuruluşlardı kamu kuruluşları. Daha sonra özelleştirme modeli geldi Türkiye'ye; kamu kurumları kârlı olanlardan başlandı satılmaya. Daha sonra, pek çok kârlı ve büyük kurum Özelleştirme İdaresi bünyesine alındı, zarar eder konuma getirildi ve çok ucuz fiyatlarla bir yerlere pazarlandı.
Bundan on yıl evvel İbni Sina Hastanesinde bir ameliyat geçirdim; o hastanenin o yıllardaki konforuna tanık olmuştum. Şimdi gittiğimde gerçekten kamu hastaneleri? Bu model kabullenilsin, vatandaş, devlet hastaneleri yerine kurulacak bu modelin kabul edilmesi için âdeta "Ya kur, yapılsın da ne yapılırsa yapılsın" mantığıyla kamu hastane binalarının bakımının, onarımının yapılmadığı -ki bu tasarının içerisinde onlar var- ve giderek hastanelerin dökülmeye başladığı bir manzara bize seyrettiriliyor. Bunu da buna bir araç olarak kullanmayı doğru bulmuyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısının özü, arkadaşlar "94'lü yıllarda, 2000'li yıllarda başladı." diyor ama her şeyden önce başlangıç noktası 2005 yılının 3 Temmuzunda bu Mecliste Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun katılmadığı, sadece AKP Grubunun katıldığı bir toplantıda 3396 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'na ek 7'nci maddenin eklenmesiyle başladı. AKP'liler o zaman kendileri çaldı, kendileri oynadı; teklifi verdiler, değiştirdiler ve bir madde eklediler. Burada o teklifle, yani AKP, tek taraflı olarak vermiş olduğu teklifle kira bedeli ve kiralama süresinin tespitinden tutun, bugün kamu-özel ortaklığı modeli diye bildiğimiz modele gelinceye kadar ve o günden başlayarak pek çok ihaleleri yaparak hastane yapma yöntemini geliştirdiler. Kamu-özel ortaklığı modeli bir özelleştirme modelidir, bir imtiyaz sözleşmesi modelidir, Osmanlının son dönemindeki kapitülasyonları andıran bir modeldir bunun altını bu kadar net olarak çizmek isterim.
Bakınız "Bunun uygulandığı ülkeler var." diyor. Biraz evvel konuşan Sayın Arslan "Macaristan'da cezaevi bile yapılıyor." dedi. Nedense hemen akıllarına Başbakan gibi cezaevi geliyor çünkü bunlara isyan edecek yurttaşları dolduracak bir yerler aranmalı.
Değerli arkadaşlar, bu modelin ilk uygulayıcısı İngiltere. İngiltere Sayıştayı diyor ki: "Bu modelde kamu yararı yoktur." İngiltere bu modeli terk ediyor. Kanada hiç başlamadı, diğer Avrupa ülkeleri de başlamadı. Şimdi, o ülkeler özelleştirme uygulamalarından "U" dönüşü yapmaya başladılar, bu modelden kaçarken Türkiye devreye sokuluyor.
Sayın Bakan bu işe yeni başladı. Bu işin mimarı kendisinden önceki Bakan, ateşli savunucusu. Burada çok açıkça söyleyeyim, herhangi bir kamu yararı yok, kamu yararı olmadığı gibi çalışanlara da bir hayrı yok. "Çalışanların hakkı korunacak" diyor Sayın Bakan ama 1'inci maddesinde, (e) bendinde hizmet bedeli tanımına bir baksın Sayın Bakan. Oradan yürüsün, gitsin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na, sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetlerinin kimleri içerdiğini, profesör doktordan başlayıp hemşirelere, yardımcı sağlık personeline kadar tamamını nasıl kapsadığını, bunların da? Burada okuyorum cümleyi "İdare tarafından yükleniciye ödenen ve beş yılı geçmemek üzere dönemsel piyasa tespitiyle güncellenen bedel" yani yükleniciden kiralanacağını bu doktorların ve sağlık personelinin de bir nevi taşeron personel olacağını Türkçeyi bilen, okuma yazmayı bilen herkes okuduğunda anlar.
Değerli arkadaşlar, vaktimiz çok kısa olduğu için, ben bu kanunla ilgili pek çok olumsuzluğa değinmek istemiyorum. Ama bu modelde hazine arazileri üzerine devlet, yükleniciye yapmış olduğu binalar karşılığında kira ödeyecek. Bu yirmi beş yıl, otuz yıl -Hükûmetin tasarısında "kırk dokuz yılı geçmemek üzere"ydi, Komisyonda değiştirdik- kira bedelini yüklenici neredeyse -çok abartılı söylemiyorum, biraz yükselterek söyleyeyim- üç, beş yıllık kira bedeli karşılığında yaptığı tüm masrafları geri alabilecek. Bunun içerisinde -arkadaşlarım biraz evvel söylediler- her türlü müştemilat, her türlü hizmet sunum alanları yükleniciye ait olacak ve siz kiralayacaksınız. Yani "Kamu mülkü olmasın. Biz, onları tamir, bakım, onarım hizmetlerinden kendimizi arındıralım." diyeceksiniz. Devleti sağlık alanından çekerseniz, -yarın eğitim alanında uygulayacaksınız- devleti eğitim alanından çekerseniz, ulaştırmada başladınız, yarın güvenlikte de başlarsanız devlet olmaya niye ihtiyaç duyacaksınız? Devletin görevleri nedir, sorumlulukları nedir, bunlara bir bakmak gerekmez mi?
Bakınız, diyorsunuz ki kanun tasarınızın içerisinde: "Yüklenici maliyetin yüzde 20'sini karşılayacak şekilde öz sermayeye sahip olmalı." Öz sermeye yüzde 20, yüzde 80'ini dışarıdan borçlanabilir. Dışarıdan borçlanacak zaten. "Hazine garantisi yok." diyorsunuz. Sayın Berber orada yanlış bir şeyler söyledi. Hazine garantisi veriliyor, arkasından? Yani yüzde 20'sini bile sermaye olarak koysanız bir yükleniciye, bunun en az 100-150 milyonluk bir servetinin olması gerekir.
Şimdi, siz, AKP olarak, iktidar olarak asgari ücretli bir işçiden ya da yoksul bir yurttaştan mahkemeye gittiğinde, herhangi bir devlet dairesine gittiğinde 700 lira harç parası alacaksınız; en az 80-100 milyon serveti olanı da harçlardan muaf tutacaksınız, damga vergisinden muaf tutacaksınız, KDV'den muaf tutacaksınız.
Değerli arkadaşlar, bunun adı şudur: Bu bir özelleştirme modelidir, kamudan özele, yandaşa kaynak transferidir.
RECAİ BERBER (Manisa) - KDV'yi devlet ödüyor.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bunun bu kadar açık ve net olarak görülmesi gerekir. Bakınız, değerli arkadaşlar, Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Sayın Aktan diyor ki: "Uygulanan ülkelerdeki sonuçlarından yola çıkarak, yüreği ve vicdanı insandan, toplumdan yana olan herkes demektedir ki: Kamu-özel ortaklığı sağlığa zararlıdır, sağlık çalışanına da sağlık hizmeti alacak olana da zararlıdır.'" Yani bu kadar açık. Şimdi, Türk Tabipler Birliği karşı, muhalefet partilerinin tamamı karşı, sağlık sektöründe çalışanlar karşı, onların örgütleri sendikalar karşı, bu işin uygulayıcısı ülkeler karşı, bir tek AKP model ülke -çok özür dileyerek söyleyeyim- Türkiye'yi kobay olarak kullandırmak üzere sağlık alanında acımasız bir biçimde bu modeli uygulamaya koymaya kalkıyor.
Değerli arkadaşlar, zararın neresinden dönülürse kâr odur. Kamu özel ortaklığı modeli, Türkiye'de satacak bir şey kalmayınca hazine arazileri üzerine tesis yaptırarak devletin olanaklarını, devletin, kamunun varlıklarını özel kesime yerli, yabancı yandaşa aktarma modelidir. Ülkeye de yurttaşa da hastaya da hizmet alana da hizmet verene de bir yararı olmayacaktır. Tasarının engellenmesi gerekir. Tüm yurtsever, sağlıklı düşünen milletvekillerini "Hayır." demeye davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.