GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:84
Tarih:22.04.2022

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda Meclis bahçesinde bir maç oynanıyor -ve bitmek üzere, bir dakika kaldı galiba- Mahallede Maç Var etkinlikleri kapsamında Bursa Arabayatağı Spor Kulübümüzün çocukları ile Mersin'deki çocuklarımız oynuyorlar, 1-0 öndeyiz, herhâlde Bursa Arabayatağıspor bu maçın galibi olacak; ben şimdiden tebrik edeyim maçın son düdüğü çalmamış olduğu hâlde. Bütün çocuklarımızla gurur duyuyoruz, tabii, burada etkinliğe katılan bütün çocuklarımızla gurur duyuyoruz.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Bayanlarda Denizli'yi tebrik ediyoruz.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Kadın futbolcularda da Denizli kazandı, Denizli'yi de tebrik ediyoruz.

FEHMİ KÜPÇÜ (Bolu) - Diğerlerini de tebrik ediyoruz.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Bütün katılanları tebrik ettim.

Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu Teklifi hakkında söz aldım grubum adına.

Komisyonda da -katıldım, biraz takip etmeye çalıştım- çokça söylendi; evet, Bakanlığa çok aşırı yetki veriliyor. Her konuşmada diyor ki bu teklifi hazırlayanlar: "Spor siyasetüstüdür, bunu böyle hazırladık." Keşke öyle olsa, keşke bu kanunun içeriği de öyle olsaydı, siyasetüstü olsaydı. Yine de yapılan olumlu şeylerle ilgili, tabii, tebrik ediyoruz ama zaten biz, AKP iktidara geldiğinden beri cumhuriyetin kurucularıyla, cumhuriyetin değerleriyle hesaplaşma hırsıyla yaklaşıp sporu da siyasete maalesef, alet ettiği için -ve bunun mağdurlarından biri de Bursa- "Atatürk" adı geçen stadyumları yıktığı için biz bu konudaki samimiyetine elbette ki güvenmiyoruz; onu baştan söyleyeyim.

Şimdi, "spor" denilince hep futbol konuşuldu, 2002 yılını hatırladım ben de. Dünya Kupası maçları var, avukatlık yapıyoruz, arkadaşlarla ofiste hep beraber toplanıyoruz, öğlen yediden yetmiş yediye herkes büyük bir heyecanla, gururla maçları izliyor, o ortak duyguyu taşıyordu ama şimdi soruyorum, ben kendi adıma kendime de soruyorum ve düşünüyorum: En son millî maç ne zamandı? Kiminleydi? Vallahi bilmiyorum, birçok insan da bilmiyordur galiba. Maalesef futbolu yanlış politikalar, liyakatsiz politikalar bu hâle getirdi. Bu da siyasetin karışmasından kaynaklandı elbette. Bir örneğini daha söyleyeyim. Geçenlerde -adını vermeyeyim- bir federasyonun seçimleri vardı, birisi aradı beni, dedi ki: "Ben bakanın desteklediği kişiye oy vereceğim." Niye dedim, "E, öyle daha iyi olur." dedi. Böyle bir bakış açısıyla yaklaşılırsa değerli arkadaşlar yani "Bakan kimi destekliyorsa ona oy vereyim." diye yaklaşılırsa sporda başarı elde edilir mi sizce? Elbette ki edilemez.

Şimdi, ben hukukçu olarak biraz da ceza hukuku açısından kanun metnini inceledim. 47'nci maddeyle ilgili özellikle çalıştım. Şunu söyleyeyim: Şimdi, (1)'inci fıkrasına şöyle bir ekleme yapmak lazım: Borçlanma sınırlarının önemsiz miktarda aşılması hâlinde ceza verilmeyeceğine ilişkin bir düzenleme yer alabilirdi. Zarar meydana gelmediği takdirde ceza indirimi yapılması; yine, etkin pişmanlık hükümleri Türk Ceza Kanunu'yla uyumlu olsun diye, ceza adaleti sağlansın diye düzenlenmesi gerekirdi. (5)'inci fıkraya bakıyoruz, Türk Ceza Kanunu'yla ilgili, zimmet ve güveni kötüye kullanma suçuna paralel düzenlenmiş ama orada etkin pişmanlık olduğu hâlde burada yok yani yine eşitlik, ceza adaleti söz konusu değil. 47'nci maddenin (2)'nci fıkrasında ve (9)'uncu fıkrasında hemen hemen aynı suç tanımı var, o da ne biliyor musunuz? 20'nci maddede "Spor kulüpleri veya spor anonim şirketleri adına veya hesabına yapılan tüm ödeme veya tahsilatların spor kulüpleri veya spor anonim şirketlerinin defter ve kayıtlarında gösterilmesi gereklidir." diyor. Bunu ihlal ederse bir fıkrada adli para cezası düzenleniyor, bir fıkrada idari para cezası düzenleniyor. Burada bir uyumsuzluk var, bir suça iki ceza olmaz biliyorsunuz; ikisinin başvuru yolları, süreçleri çok farklı.

Bir de hani "Torba yasa yapmadık." diye övünüyorsunuz, ilk defa ama bu 47'nci maddeyi hakikaten bu yasanın içine bir torba madde gibi koymuşsunuz, her şey var; adli para cezası var, hapis cezası var, idari para cezası var; ki dediğim gibi, idari para cezaları ile adli para cezaları arasında farklılıklar var hem itiraz yolları bakımından hem de yetkili kişiler bakımından.

Bir konu daha çok önemli. Yine, bu 47'nci maddedeki 17'nci fıkra burada Bakanlığa bir takdir hakkı tanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Şu 17'nci fıkraya hemen değinmem lazım Sayın Başkanım, ek süre alabilirsem.

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Burada diyor ki: "Bu Kanunda tanımlanan veya atıfla bulunulan suçlara ilişkin delil veya emarelerin tespiti hâlinde Bakanlık, doğrudan Cumhuriyet başsavcılığına başvuruda bulunabilir." Takdir hakkı. Şimdi, Türk Ceza Kanunu'nda da benzer bir madde var, diyor ki: Kamu görevlileri kendi görevleriyle ilgili bir suçu öğrendiklerinde eğer bu suçu bildirmezlerse suç işlemiş oluyorlar ve hapis cezası söz konusu. Şimdi bütün kamu görevlilerine "suçu bildirmeme suçu" nedeniyle hapis cezası öngörüyorsunuz Türk Ceza Kanunu'nda ama burada Spor Bakanlığına takdir hakkı veriyorsunuz; bu, eşitlik ilkesine aykırı. Yani Bakanlık bir suçu öğrendiğinde -ki delil ve emare gibi belirsiz şeyler de var- yandaşsa savcılığa başvurmayıp yandaş değilse başvuruda mı bulunacak? Bakanlık şike mi yapacak? Bu madde de hakikaten çok anlamsız. Zaten Türk Ceza Kanunu'nda var suçu bildirmeme suçu. Bakanlığa böyle bir yetki verilmesi doğru değil, siyasetin bulaşması doğru değil diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)