| Konu: | HALİT PAŞA'NIN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜNE VE ARDAHAN'IN KURTULUŞ YIL DÖNÜMÜNE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 14.02.2013 |
ORHAN ATALAY (Ardahan) - Değerli Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; bugün hem Ardahan ilimizin 92'nci kurtuluş yılı hem de İkinci Dönem Ardahan mebusu, şarkın sevgili komutanı Halit Paşa'nın 14 Şubat 1925 tarihinde Meclis çatısı altında kahpe bir kurşunla şehadetinin 88'inci yılı münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Heyetinizi ve Ardahan'ı saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere Ardahan, Kars ve Batum illerimiz 93 Osmanlı ve Rus savaşında savaş tazminatı olarak Ruslara bırakılmış, 23 Şubat 1921 tarihine kadar uzun bir işgal dönemi yaşamıştı. Ardahan ve Kars'ın kurtuluşu 1699 tarihinden itibaren kaybettiğimiz topraklardan geri alınan istisnai iki vilayetimizdir. Bu istisnai kahramanlığın komutanı Halit Paşa ve onun çoğu milis silah arkadaşlarını rahmetle ve minnetle anıyorum.
Değerli arkadaşlar, Ardahan'ın kurtuluş serüvenini farklı kılan çok önemli bir hususiyet daha vardır. İstiklal Harbi sürecinde son derece önemli fonksiyonlar üstlenmiş bulunan Erzurum ve Sivas kongrelerine ilham kaynaklığı yapmış olan Birinci ve İkinci Ardahan kongrelerinde Mondros Mütarekesi'nde alınan bütün kararların reddine dair çok ciddi bir karar alınmıştır.
Şüphesiz ki her ilimizin iftiharla anlatılacak bir kurtuluş hikâyesi vardır. Benzer temalar içermesi hasebiyle de buradan çoğu kere benzer şeyler anlatırız. Kurtuluş yıl dönümleri kutlamalarının bir tarih bilincinin oluşmasında önemli katkılar sağladığı kesindir. Zira geleceğe atacağımız adımın yönünü ve gücünü geçmişten alırız. Takdir edersiniz ki bir ayağınızın sabit bir dayanak noktası yoksa diğer ayağınızı ileriye doğru atamazsınız. Tarih disiplini bu işlevi gerçekleştirdiği için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Bu nedenledir ki "Geçmişi olmayanın geleceği de yoktur." demişler. Bununla birlikle "Dün ne oldu?" sorusunun cevabını bilmeden "Yarın ne olacak?" diye sormak nasıl bir eksiklik ise bütün gayretini sadece atalarının yapmış olduklarıyla övünerek maziye hapsolmak da benzer bir noksanlıktır.
Bu nedenle, belki de bugünü yaşayanların her zaman zihin dünyalarında diri tutmak zorunda oldukları şu soruyu sormak zorundayız: "Biz bu zaman tünelinin neresinde bulunuyoruz? Babalarımızın dün yaptıklarıyla övünen bizler, acaba çocuklarımızın yarın kendisiyle övünecekleri ne yaptık, nelere sahip olduk?" Eminim ki ikinci sorunun lüzumu ve kıymeti birincisinden daha fazladır. Yoksa, bütün çabaları atalarının yaptıklarını hikâye etmekten ibaret kalanlara söylenecek en güzel cevabı yüce Kur'an söylemiştir: "Onlar da bir topluluktu, geldi ve geçtiler. Onların yaptıkları kendilerine, sizin yaptıklarınız ise size yazılacaktır."
Dün, bağımsızlığımızı, dinimizi, ırzımızı, canımızı ve malımızı koruyan, bu toprakları düşmanın kirli çizmeleri altında bırakmamak uğruna her cephede omuz omuza, kardeşçe, destansı kahramanlıklara imza atanların torunları olarak bizler, bugün, Âkif'in ifadesiyle "Sen ben kavgasına, ayrılık gayrılık sevdasına düşüp, şirazesi sökük bir kitabın eczasına mı döneceğiz? Yoksa, tıpkı, yedi düvele karşı vuruşurken canlarını bile birbirlerinden esirgememiş, kardeşlik duyguları ummana dönmüş o kutlu neslin ahfadı olma bilincini yenileyerek, en temel insani hak ve hürriyetlerimizi birbirimizden esirgemeden, farklılıklarımızı horlamadan, aşağılamadan, ayırmadan, ötelemeden, yok saymadan, nefret etmeden, ettirmeden, yeniden bir kardeşlik iklimi yaratmak için kucaklaşarak, dinleyerek, konuşarak, anlayarak, affederek, birbirimize hakkı, sabrı, merhameti ve adaleti tavsiye ederek yarınlara birlikte daha güçlü yürümenin haritasını hazırlamayı mı tercih etmeliyiz? Eminim ki en değerli varlıkları olan gencecik bedenlerini, tertemiz kanlarını bu topraklara ekmiş, öpülesi pak alınlı kahraman ecdada sunacağımız en iyi hediye bu soruya vereceğimiz olumlu bir cevap olacaktır.
Unutmayalım ki dün Nuh'un gemisinde bulunan atalarımız gibi bugün biz de aynı geminin içindeyiz. Kurtuluşumuz da -Allah korusun- batışımız da ihyamız da imhamız da birlikte olacaktır. Tarihin ve coğrafyanın bize biçtiği hüküm budur. Bu, aynı zamanda Allah'ın toplumlar için vazettiği bir yasadır. Bilelim ki ilahî takdirler sonsuzdur. Siz değişirseniz sizin kaderiniz de takdiriniz de size bağlı olarak değişecektir.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Atalay.