| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültürel İş Birliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 24.02.2022 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KASIM GÜLPINAR (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; tahminim odur ki herhâlde dünya tarihi açısından ve bizleri de çok yakından ilgilendiren çok önemli bir sürecin başlangıcındayız. Umarım ki çok fazla, tarihe çok derin etkiler bırakabilecek bir süreçten geçmeyiz ve bu kriz bir an evvel neticelenir.
Aslında bakarsanız, Şubat 2014'de, Yanukoviç'in iktidardan devrilmesinden sonra bölgede Kırım'ın ilhakı ve arkasından da Donetsk ve Lugansk bölgelerinin bağımsız cumhuriyet olarak ilan edilip Rusya tarafından barış gücü altında Rusya'nın oraya girmesinden sonra bugün yepyeni bir evreye geçilmiş oldu. Tabii, o süreçte hepimiz çok yakından takip ettik, yaklaşık sekiz senedir askıda olan bir süreçten bahsediyoruz, Tabii, bugün geldiğimiz noktada uluslararası toplumun bütün tepkilerine rağmen, bütün itirazlarına, bütün uyarılarına ve ikazlarına rağmen maalesef dünyanın da çok çeşitli sınamalardan geçtiği bir dönemde, çok çeşitli sıkıntılarla, risklerle karşı karşıya kaldığımız, özellikle Covid-19 sürecinden sonra çok farklı bir dönemle karşı karşıya kaldığımız bir süreçte, ekonomik açıdan, siyasi açıdan bütün bu sıkıntıların yaşandığı bir dönemde yeni bir olumsuz katkı yapması çok muhtemel olan bir vakayla karşı karşıya olmamız da aslında bizi ciddi manada endişelendiriyor. Özellikle Türkiye olarak bizi çok yakından ilgilendirdiği için -ilaveten tabii ki bizi yakından endişelendiriyor ama- bu konuyu da bence özellikle vurgulamak lazım. Tabii, ayrılıkçıların aslında bir bağımsızlık peşinde olmadığını, bunu, biraz önce bazı konuşmacı arkadaşlarımız, belki onlar da kendilerince bir çözüm üretme açısından vurgulamış olabilirler ama onların, ayrılıkçıların bir bağımsızlık peşinde olmadığını çok net bir şekilde bu süreçte gördük; onların derdi tamamen ve... Demografik açıdan baktığınızda, orada, hakikaten, ciddi manada bir referandum yapılsa hiçbir şekilde referandumla... Çünkü azınlık olarak zaten orada Rus vatandaşları var, bir azınlığın orada referandumda başarılı olup bağımsızlık peşinde koşması ve bunu elde etmesi mümkün değil, zaten mantık olarak da mümkün değil. Onların temel derdi, Rusya'nın da zaten orada bu işi domine etmesiyle diyelim, bağımsız 2 tane sözde cumhuriyet oluşturup aslında onların direkt Rusya'ya dâhil olması projesinden ibaret bütün mesele.
Tabii, olayın sadece Donbas ve Kırım'la sınırlı kalmayacağını, bunun aksi yönünde bütün açıklamalara rağmen, işte, "İşgal etmeyeceğiz. Biz Ukrayna'nın bütünüyle ilgilenmiyoruz, sadece bunlarla... Buraları tanıyoruz." gibi bir açıklamanın vaki olmasına rağmen bugün işte çok net bir şekilde gördük ki bütün Ukrayna'yı kapsayacak şekilde, maalesef, işgal olarak nitelendirilebilecek bir durumla karşı karşıyayız.
Tabii, bunun, savaşın sebeplerinden biri olarak gösterilen Ukrayna'nın potansiyel NATO üyeliği -biraz önce Değerli Milletvekilimiz, Bakanımız Sayın Fikri Işık'ın da ifade ettiği gibi ve burada diğer konuşmacıların da söylediği gibi- aslında meselenin sadece çok önemsiz bir kısmı bence yani. Burada çok cüzi bir önem arz ediyor NATO üyeliği konusu. Esasında, hepimizin malumu, tabii, Rusya'nın Ukrayna'yı kendi yörüngesi altında tutma isteği veya en azından, Ukrayna'nın tarafsız olarak kalması dâhilinde herhangi bir ittifaka katılmayacağının garanti edilmesi talebi ağır basmakta. Tabii, geçmişte de Rusya'nın bu tür hareketleri oldu, bunu bu coğrafyada yaşayan insanlar olarak, değerli milletvekilleri olarak sizler de mutlaka çok yakından takip etmişsinizdir. En basiti, mesela, Azerbaycan meselesinde, geçmişte Karabağ'ın işgali konusunda Rusya'nın buna sessiz kalması ve âdeta teşvik edercesine Ermenistan'ın yanında yer alması, arkasından Gürcistan'ın Güney Osetya Bölgesi'nin Rusya tarafından yine işgal edilmesi. Tabii, burada, hedef devlet başkanları nezdinde de bunu değerlendirmek lazım. Orada daha çok Rusya yanlısı olmayan, Batı'ya müzahir devlet başkanlarının hedef alındığı yönünde de çok ciddi argümanlar var ki bunlar su götürmez gerçekler.
Tabii, onun akabinde Moldova konusu var. Biliyorsunuz, Moldova'nın Transnistria Bölgesi... Avrupa Birliğine Moldova üye olmasın, NATO'ya üye olmasın diye oradaki ayrılıkçıları da el altından yine Rusya'nın destekleyip Transnistria Bölgesi'nde hâkimiyet kurma çabaları, aslında Rusya'nın burada, Ukrayna'da yapmak istediğinin ayak sesleriydi. Çünkü Ukrayna'da da biliyorsunuz Batı yanlısı iktidarlar, daha çok Rusya'dan uzaklaşmaya çalışan ve NATO'nun da desteğiyle, Avrupa Birliğinin de desteğiyle Avrupa Birliğine üye olmak isteyen veyahut daha çok NATO'ya üye olmak isteyen bir Ukrayna, tabii ki Rusya'nın burada ciddi bir rahatsızlığına sebep oldu.
Şimdi, geçmişte de dediğim gibi Rusya'nın bu tip eylemleri olduğu için aslında Rusya'nın tekrar -biraz önce Sayın Çeviköz bahsetti veya Sayın Erozan bahsetti galiba- burada bir Çarlık Rusyası canlandırma meselesinden bahsedildi ama tabii, Çarlık Rusyası veyahut Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin tekrar canlandırılıyor olması gibi komplo teorilerine bugün âdeta yağ sürercesine Rusya maalesef böyle bir eylemde bulundu.
Tabii, bunun başka parametreleri de var, bunu da aslında vurgulamak lazım. Yani mesele sadece NATO üyeliği veya Avrupa Birliği üyeliği... Avrupa'ya müzahir, Batı'ya müzahir bir Ukrayna üzerinden meseleye bakmamak lazım. Tabii, ulusal kimlik tartışmalarını da burada göz ardı etmemek lazım. Bu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, tabii, soğuk savaş sonrası düzenin Rusya'nın aleyhine işlediğini ve Rusya'nın aleyhine bir sistem kurulduğunu düşünen bir iktidar anlayışının, bir yönetim anlayışının da burada, Ukrayna meselesinde çok ciddi bir payı olduğunu mutlaka değerlendirmek lazım.
Burada, tabii, din faktörü var, biraz önce konuşmacılardan birisi bundan da bahsetti yanlış hatırlamıyorsam. Tabii, Ukrayna Ortodoks Kilisesi, biliyorsunuz, Fener Rum Patrikhanesi'nden bağımsız bir statü alarak aslında Ortodoks âleminde son yıllarda yaşanan en önemli bölünmelerden birine imza attı.
Tabii, Rusya, Ukrayna ve Belarus... Aslında, biraz önce "2'si de bize çok yakın, 2'sinden de vazgeçemeyiz." gibi tabirler kullanıldı ama parantez içinde aslında Belarus'u da değerlendirmek lazım, aslında 3'ü de bize çok yakın. Belki de hem Belarus hem Rusya hem de Ukrayna'yla ilişkileri sağlam tutan, 3'üne de çok yakın olan yegâne ülkelerden biri Türkiye'dir.
Tabii, Rusya, Ukrayna ve Belarus'un tek millet olduğu inancı hâkim. Bakın, bu çok önemli bir parametre. Putin'in 2021 yılında yazdığı bir makaleyi göz önüne alırsak, "Rusların ve Ukraynalıların Tarihsel Birliği" başlıklı bir makale bu ve burada "büyük Ruslar, küçük Ruslar ve Beyaz Ruslar" diye bir kavram var, bizzat Sayın Putin'in ağzından ifade edilmiş. Tabii, burada küçük Ruslar kim? Küçük Ruslar Ukraynalılar. Ukraynalılar kesinlikle bir kere "küçük Ruslar" kavramını kabul etmiyorlar ve Rusya'nın jeopolitik bir felaket sonucu üç parçaya bölünmüş bir ulus olduğuna inanan bir yönetim anlayışı var. Bu da aslında Ukrayna'nın bugün karşı karşıya olduğu durumla ilgili, çok yakından bağlantılı bir konu. Tabii, Ukrayna'nın Rusya'nın yörüngesinden çıkmasına bu şartlarda müsaade etmesi bu parametrelerden dolayı çok mümkün görünmüyor.
Tabii, ilk Rus devletinin ve Rus-Ortodoks kimliğinin çıkış noktasının Kiev olarak görülmesi de çok önemli bir konu. Biraz önce dil konusunda iki değerli diplomatımız hem Sayın Çeviköz hem Sayın Erozan "Lugansk" mı, "Luhansk" mı... Bu konuda aslında bir bilgilenmiş olduk biz de Genel Kurul olarak; teşekkür ediyorum ben çünkü bu telaffuz konularına önem veren bir milletvekili olarak. Evet, anladık ki "Lugansk" bu işin Rusçası, "Luhansk" Ukraynacası.
Bakın, bu tartışma olunca aklıma geldi, Kiev konusu da aynı. Şimdi, aslında, bizim yaygın olarak Türkiye'de kullandığımız "Kiev" meselesi... "Kiev" Rusça ama "Kıyiv" aslında Ukraynaca. Mademki Kiev'i biz Ukraynaca kullanmıyoruz, Rusça kullanıyoruz; "Luhansk"ı da bence denge olsun diye o şekilde kullanalım diyorum.
Tabii, işte, bu Kiev'in, o bahsettiğim Kiev'in Ortodoksluğun ve Rus-Ortodoks kimliğinin çıkış noktası olarak görülmesi işi daha da çıkmaza sokuyor. Tabii, Türkiye açısından çok önem arz ediyor. Biraz önce bahsedildi. Biz bu endişelerin hepsinin farkındayız; ekonomik anlamda, işte enerji bağımlılığı olsun, bizim Rus turist açısından ekonomik anlamda... İşte, buğday ithalatından bahsedildi. Sadece bir konuda -Sayın Katırcıoğlu Hocam, ben yanlış mı anladım bilmiyorum- "Buğdayın yüzde 85'i Rusya'dan ithal ediliyor." gibi bir şey mi yoksa ithal edilen buğdayın yüzde 85'i mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Öyle, öyle.
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) - Öyle mi kastettik ama orada da bir tashih lazım.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Ukrayna'yla beraber.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) - Fethi Bey müdahale ediyor, kendisi bu konuyla ilgili.
Evet, doğrudur, geçen sene 17 milyon 700 bin ton üretimimiz var. Aslında bize lazım olan 18 ile 20 milyon ton arası bir üretim ve bunun yüzde 66'sı geçen sene -7,5 milyon ton, ithalatımızın yüzde 66'sı- Rusya'dan, yüzde 18'i Ukrayna'dan ama geçen senenin tabii ki ekstrem bir durumu var biliyorsunuz, Türkiye'de yaşanan çok ciddi bir kuraklık söz konusuydu ama inşallah bu sene o durumla karşı karşıya kalmayız.
Ve enerji konusu... Bakın, bu, bizi ilgilendirdiği kadar Batı'yı da ilgilendiriyor. Dün Medvedev'in bir açıklaması vardı, belki yakından takip etmişsinizdir: "Avrupalı artık aylık 2 bin euro doğal gaz faturasına hazır olsun." diyor. Bakın, üstü kapalı bir tehdit aslında bu, çok ciddi bir açıklama yani Avrupa'yı da kışkırtacak, oradaki sosyal dinamikleri, oradaki dengeyi de bozabilecek bir durum söz konusu aslında. Bir Avrupalı bugün -hepimiz biliyoruz, tanıdıklarımız var- aylık 2 bin euro bir enerji faturası öderse bu hakikaten Avrupa için de kaldırılamayacak bir durum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) - Yani bu endişeleri bizim taşıdığımız kadar eminim Avrupa da Batı da taşıyordur; bu konuda gerekli çalışmalar yapılacaktır.
Bana ayrılan sürenin sonuna geldim. Beni sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)