| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Tümü münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 17.12.2021 |
AK PARTİ GRUBU ADINA NUMAN KURTULMUŞ (İstanbul) - Muhterem Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en içten, en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken "Bismillah, her hayrın başıdır." diyerek başlamak istiyorum. Bu müzakerelerin bugün artık son gününe geldik, müzakerenin başından itibaren dikkatle ve gayretle Genel Kurul çalışmalarını takip eden bütün milletvekili arkadaşlarımıza ve bu çerçevede, müzakereler dolayısıyla 2022 bütçesine katkı sunan arkadaşlarımıza yürekten teşekkür ediyorum.
Bu süre içerisinde, on iki günlük müzakereler sırasında, zaman zaman tansiyonun yükseldiği, zaman zaman maksadını aşan sözlerin ifade edildiği, zaman zaman gerilimlerin yaşandığı toplantılara da şahit olduk ama bugünkü toplantının geneline baktığımız zaman -birkaç tane konu hariç- oldukça uyumlu ve seviyeli bir müzakerenin yapıldığını ve bunun da son gün olması dolayısıyla görüşmelere olumlu bir şekilde yansıdığını görmekten duyduğum memnuniyeti ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu söyleyeyim: Açılış konuşmasını yaparken bu kürsüden, milletimiz adına "Evet, hayat pahalılığı, enflasyonun yukarıya doğru yükselmesi karşında milletimizin büyük kesimlerinin, özellikle asgari ücret konusunda hakkaniyetli bir asgari ücret beklentisi vardır ve inşallah, Hükûmetimiz bu hakkaniyetli asgari ücreti ilan ederek bütün toplum kesimlerinin hoşuna gidecek 'Oldu bu.' dediği bir ücreti belirleyecektir." diye temenni etmiştik, işaret etmiştik. Çok şükür, son oturumda, dün, Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı asgari ücret Türkiye'de bütün kesimleri fevkalade memnun etmiştir. 4.253 liralık asgari ücret, evet, hiç olmazsa vatandaşlarımızın bir kısmının alım gücünün artırılması bakımından önemli bir destektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu vesileyle, emeği geçen bütün Bakanlık çalışanlarına, bu toplu müzakereler sırasında emeği geçen işçi ve işveren tarafına ve özellikle bunu milletimize açıklayarak, milletimizin büyük bir rahatlama sağlamasını temin eden Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a milletimiz adına şükranlarımızı ifade etmeyi bir borç biliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ayrıca, sadece asgari ücretin belirlenmesi değil, asgari ücret üzerindeki vergi yüklerinin de arındırılmış olması Türkiye'de son dönemde bu enflasyonist baskı dolayısıyla bozulan ortamın da pozitif anlamda gelişmesine katkı sağlayacağı kanaatindeyim. Bu vesileyle, önümüzdeki süreçte de yeni yılla birlikte, geçen sene yapılan toplu görüşmeler sırasında elde ettikleri haklarla, memur kesiminin de inşallah, bu yeni durumdan ortaya çıkan farklarının da hakkaniyetli bir şekilde verileceğini biliyoruz, ümit ediyoruz ve böylece, çok geniş bir memur kitlesinin de yılbaşından itibaren daha rahat bir noktaya geleceğini tasavvur ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, bendeniz, müsaade ederseniz, konuşmama, hele bu coğrafyada, dünyanın bu ekonomik ve siyasi şartları içerisinde, son derece zor bir süreçten geçtiğimiz bu ortamda, Türkiye'nin "yeniden güçlü büyük Türkiye" olmaktan başka bir yolu, bir seçeneği olmadığı tezini bir kere daha dile getirerek başlamak istiyorum. Eğer müsaade ederseniz, vaktin el verdiği ölçüde de "yeniden güçlü büyük Türkiye" istikametindeki Türkiye'nin bu yürüyüşünün, bu yönelişinin kilometre taşlarından birkaç tanesini de Genel Kuruldaki değerli milletvekili arkadaşlarımız vasıtasıyla Türkiye kamuoyuyla da paylaşmak istiyorum. Öncelikle, Türkiye'nin yeni ekonomi politikalarındaki ya da ekonomi yürüyüşündeki, patikasındaki temel yönelişlerden beş altı tanesini sizlerle paylaşmak isterim: Az evvel de ifade edildi, Türkiye'nin, geleneksel olarak, Osmanlı'nın son dönemlerinden bu yana en temel problemlerinden bir tanesi, maalesef, tasarruf açığıdır. Milletimizin yeterli tasarrufu olmadığı için yatırımları yapabilmek için kaynakları bulmakta zorlandığımızı bu salondaki herkes biliyor. Bunun iki ana eksende çözümü vardır -aradaki tonlarını da bilerek söylüyorum, konuşuyorum- bunlardan biri ya yüksek faizle sizde olmayan parayı içeriye alarak, bunun karşılığında üretimsizliği göze alarak, bir bedel ödeyerek yüksek faiz-düşük kurla yolunuza devam edersiniz ya da Türkiye'nin kendi kaynaklarıyla üretim gücünü artıracak bir kararlılık içerisinde yolunuzu çizmeye başlarsınız. İşte, 2013 yılının -bugünün meselesi değil- Mayıs ayından itibaren Türkiye bu istikamette gelişmektedir. Türkiye'nin bu yoldaki temel tercihlerinden birkaç tanesini paylaşmak isterim. Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Türkiye, yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve büyüme eksenli bu politikadan asla vazgeçmeyecektir, bunun için de bütün kaynaklarımızı seferber ederek yolumuza devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ancak, bunu yaparken, kimilerinin söylemeye çalıştığı gibi, asla serbest pazar ekonomisinin kurallarından vazgeçmeyeceğiz. Türkiye, sosyal politika donanımlı, gerçekten etik kurallarla çevrilmiş bir serbest pazar ekonomisi istikametinde yürüyüşünü sürdürecektir. Bunun altını kalın çizgilerle çiziyorum çünkü daha geçtiğimiz birkaç gün evvel, maalesef, kimilerinin haddini aşan bir şekilde kıyıda köşede "ekonomik OHAL"den bahsetmiş olması Türkiye'de ve Türkiye'yi dışarıdan takip eden çevrelerde önemli birtakım endişeleri ortaya çıkardı. Bir kez daha çok net bir şekilde söylüyoruz: "Ekonomik OHAL" gibi bir laf, haddi aşan bir sözdür, kimsenin aklından geçmesin, Türkiye serbest pazar ekonomisi şartları içerisinde hareket ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama şunu gördük: Bir laf ortaya atıldı, özellikle sosyal medyada kimler kimler arkasından takıldı gitti. Dolayısıyla bunun altını çizerek ifade etmek istiyorum.
İkinci temel noktamız, ekonomi yönelişimizde, Türkiye'nin "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." düsturuyla, birey-piyasa-devlet dengesini korumakta olağanüstü titiz olduğumuzu bir kere daha altını çizerek ifade etmek isterim. Bu anlamda, insan hak ve özgürlüklerini önceleyen bir sosyal düzen, hukukun üstünlüğüyle işleyen bir piyasa düzeni ekonomi modelimizin vazgeçilmez unsurlarındandır. Bunu da şunun için söylüyorum: Ekonomik kalkınma tezlerine baktığınız zaman, bazıları ekonomik kalkınmayla demokrasiyi birbirinin karşıtı gibi ortaya koyarlar. Türkiye'nin ekonomi tarihinin içerisinde ve bugün, AK PARTİ hükûmetlerinin geldiği noktada ekonomi ile demokrasi yan yana yürümek zorundadır. Asla, İkinci Dünya Savaşı öncesinde gördüğümüz gibi, faşist Almanyasında gördüğümüz gibi, ekonomik gelişmeyi temin etmek için demokrasiden birtakım kısıtlamalara gidilmesi asla ve asla düşünülemez. Bunun için, biz hem demokratik standartları yükseltmek hem de ekonomik olarak kalkınmayı sağlamak zorundayız; bu da bizim ikinci temel çizgimizdir.
Yine, aynı şekilde, toplumun adil ve dengeli kalkınması için kendi programlarını bize dayatan iç ve dış vesayet odaklarının hiçbirisinin tezlerine aldırış etmeden, hiçbirisinin Türkiye'ye tavsiyelerine -bizim lehimize olanları yapmak hariç- asla uymadan yolumuza devam edeceğiz -az evvel ifade edildi- bunun için, başta IMF olmak üzere, ekonomik gibi görünen ama siyasi vesayet düzenekleri kuran uluslararası kurumların ne söylediklerine asla itibar etmeyeceğiz.
Dördüncü temel özelliğimiz ise sürdürülebilir bir kalkınma için, mutlaka ve mutlaka Türkiye'de yüksek teknolojili ve katma değeri yüksek alanlardaki üretime önem vereceğiz, bu yoldaki yürüyüşümüzü sürdüreceğiz çünkü biliyoruz ki yüksek teknolojiler aslında, özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkeler, kalkınmakta olan ülkeler için büyük bir nimettir. Yüksek teknolojileri özellikle son on beş yılda çok iyi kullanan bir ülke olarak gelişmiş ülkelerle aradaki teknoloji açığını kapatıyor ve yolumuza devam ediyoruz. Bu çerçevede, hükûmetlerimizin bundan sonraki ekonomi yürüyüşünde de temel özelliklerinden biri mutlaka ve mutlaka yüksek teknoloji ve katma değeri yüksek alanlardaki yürüyüşü sürdürmektir.
Bu ekonomi istikametimizin, yönelişimizin beşinci noktası ise, Türkiye'nin üretim kabiliyetinin artırılmasıdır. Bu çerçevede, yıllardır sürdürdüğümüz OSB'ler, teknoparklar, üniversiteler aracılığıyla inovasyon ve yenilik alanlarındaki atılımları sürdürmeye devam edeceğiz.
Yine, bu ekonomi politik yeni yürüyüşümüzün en önemli göstergelerinden, adımlarından biri de yeni ekonomide sürdürülebilir yeşil ekonomiyi ve bu anlamda, yeşil ekonomik dönüşümü de merkeze alarak yolumuza devam ediyoruz.
Değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin "yeniden güçlü büyük Türkiye" istikametindeki yürüyüşünün ikinci önemli kilometre taşı ise güçlü büyük Türkiye için endüstriyel üretimin öncüsü olan millî savunma sanayisidir. Bu anlamda, bütün ülkeler için güçlü savunma sanayilerine sahip olmanın, dışa bağımlılıktan kurtulmak için, içeride de buna uygun millî strateji ve politikaların izlenmesi için en büyük etkenlerden biri olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yine, özgün çözümler üreten, en son teknolojileri yakalayan yerli millî projelere yatırım yapan savunma sanayimiz -herhâlde hepimiz, hangi partiden olursak olalım- şu anda, Türkiye'nin iftihar vesilesi olan önemli alanlarımızdan biridir. Tekraren hatırlatmak bakımından söylüyorum: Millî savunma sanayisinde yüzde 70'lere yaklaşan millîlik oranı hepimiz için iftihar vesilesidir ve inşallah, 2023'te bu oran, yüzde 75-80 arasındaki bir aralıkta olacaktır.
Değerli kardeşlerim, savunma sanayisinin ayrıca, ekonomik kalkınma için bir güç çarpanı olduğunu yine hepimiz biliyoruz. Savunma sanayisi sadece kendisinden ibaret değildir, savunma sanayisi, kendisine bağlı birçok sektörü de harekete geçiren ve ekonomik kalkınmayı ileriye doğru taşıyan en önemli güç çarpanlarımızın başında geliyor. Bu anlamda, savunma sanayisindeki atılımların aynı zamanda diğer sektörlere de çok güzel yansımaları olduğunu sadece ASELSAN örneğiyle söylemek isterim. ASELSAN'daki teknolojik başarıların ve yatırımların sadece savunma alanında değil, tıp ve enerji alanlarında da yeni teknolojilerin kullanılması için zemin hazırladığını hepimiz biliyoruz. Bu çerçevede -yine, hatırlatmak bakımından söylüyorum- millî İHA'larımızın, SİHA'larımızın, TİHA'larımızın üretilmiş olması; genel maksat helikopterlerimiz, yeni tip denizaltı projelerimiz, insansız deniz araçlarımız, İHA motorlarımız, geliştirilmiş füze motorlarımız, helikopter motorlarımız ve çok amaçlı amfibi hücum gemilerimiz Türkiye'nin savunma sanayisindeki önemli göstergelerindendir ve inşallah, "yeniden güçlü büyük Türkiye" istikametinde bu alandaki atılımlarımızı sürdüreceğiz ve bugün -açılış konuşmasında söylediğim için, tekrar olmasın, söylemeyeceğim ama- dünyanın gıptayla baktığı, uçak motoru üretmek başta olmak üzere birçok alanda da Türkiye olarak adımlarımızı atacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, sanayiyle ilgili bir başka konu da Türkiye'nin otomobili TOGG'dur. Nasıl savunma sanayisi, sadece savunma sanayisi değilse; TOGG da sadece otomotiv endüstrisi değildir. TOGG'daki başarılar, aynı zamanda otomobil sektöründe yan sanayinin gelişmesinde ve hatta yenilenebilir enerji bağlamında bataryaların geliştirilmesinde de önemli ve fevkalade güçlü bir çarpan etkisi oluşturmaktadır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ekonomi politikamızda vazgeçmeyeceğimiz önemli yönlerden biri de yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarımızı artırmak ve böylece fosil kaynaklara olan bağımlılığımızı azaltmaktır. "Yeniden güçlü büyük Türkiye"de -maalesef, bu istikamette vakit darlığından daha fazla konuşamıyorum- bizim en önemli meselelerimizden biri, ekonomideki yerli, millî gücümüzü artırmak ve ürettiğimiz markalarla, ürünlerle küresel pazarlarda rekabet edebilmeyi temin etmektir.
Değerli arkadaşlarım, "yeniden güçlü büyük Türkiye" istikametindeki bir başka kilometre taşımız, toplumsal dayanışma gücümüzdür. Özellikle Covid süreci bir kez daha ortaya koydu ki dünyada hemen hemen her ülke toplumsal dayanışmanın, alınacak tedbirlerden çok daha önemli olduğunu gördü. Bu çerçevede, Türkiye olarak, iktidarıyla muhalefetiyle, toplumsal dayanışmayı zedeleyecek her türlü sözden kaçınmak mecburiyetindeyiz. Evet -az evvel İlhan Bey söylediği için söylüyorum- bundan da şüphemiz yoktur: Bu memlekette demokrasiye inanan bir kadro olarak her birimizin üzerinde durmamız gereken şey, demokraside sözün de kararın da bir tane sahibi vardır; o da milletin kendisidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Millet, iktidara AK PARTİ Hükûmetini, Sayın Cumhurbaşkanımızı helal oylarıyla iktidara getirmiş ve iktidar da millete karşı sorumluluğunu yerine getirerek hizmetlerini sürdürüyor. Dolayısıyla sandığın, zamanında halkın önüne geleceğinden ve halkın kendi üzerine düşen sorumluluğu yapacağından en ufak bir kuşkumuz yoktur. Ancak, tekraren altına çizerek söylüyorum -bugün sorumluluk sahibi olarak konuşan arkadaşlara onun için teşekkür etmek lazım- değerli arkadaşlar, bu toplumda kaybedeceğimiz en önemli şey, toplumsal dayanışma ruhudur. Bu ruhu kaybetmemek için hep beraber çok güçlü bir dayanışma sergilememiz lazım. Birbirimizi eleştirebiliriz, birbirimize karşı sözler söyleyebiliriz. Sizin baktığınız yerden görülen, bizim baktığımız yerden başka görünüyor. Bu anlamda, dayanışmayı ortadan kaldıracak, hele hele husumet ve sokakları karıştırma anlamına gelecek sözlerden herkesin imtina etmesi lazım. Çünkü hepimizin partisi başka olsa da hepimizin ortak paydası Türkiye'dir, hepimizin vatanı Türkiye'dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu süre içerisinde Türkiye'de de çok güçlü dayanışmalar ortaya çıktı. Öncelikle Türkiye'nin kadınlarını, Türkiye'nin öğretmenlerini, Türkiye'nin sağlık çalışanlarını, Türkiye'nin filyasyon ekiplerinde ter döken emektar insanlarını ve Türkiye'nin halka yardım etmek için cansiparane çalışan Vefa Gruplarının insanlarını; hepsini bu örnek dayanışma dolayısıyla kutluyorum ve her birinin emekleri unutulmaz emeklerdir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Karşılığını verin.
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Bu çerçevede, aynı şekilde, Türkiye'nin takdirle karşılayacağı bir diğer grup da Türkiye'nin millî hassasiyetlere bağlı sivil toplum kuruluşlarıdır. Bu süre içerisinde, sağlam hukuk altyapısı ve bu anlamdaki, özellikle gelişmiş kurumlarıyla birlikte sivil toplum kuruluşlarının pandemi sürecinde de olağanüstü bir emek ortaya koyduğunu biliyoruz. Ayrıca, bizim millî hassasiyetlerimize bağlı sivil toplum kuruluşlarının yanında; maalesef bazı vesayet odaklarıyla, bazı yurt dışı çevrelerle de ilişkiler içerisinde, Türkiye'nin sivil toplum alanını zehirlemeye çalışan grupların olduğunu da biliyoruz. Onları da sağduyu sahibi, millete ve manevi değerlere bağlı millet çoğunluğunun zihniyetine havale ediyor ve bu anlamda, Türkiye'nin sivil toplum kuruluşlarıyla da iftihar ediyoruz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, "yeniden güçlü büyük Türkiye" yürüyüşünün bir diğer önemli alanı ise eğitimde güçlü bir perspektife sahip olma mecburiyetimizdir. Bu çerçevede, kalkınma ve halkın refahının güçlü bir şekilde arttırılması konusunda en büyük gücümüzün insan kaynağımız olduğunun farkındayız ve on dokuz yıllık iktidarımız sırasında insan kaynağımızın niteliğinin, bilgi ve becerisinin arttırılması ve çağın gerektirdiği yeteneklerle donatılması için her türlü imkânı seferber ettiğimiz ortadadır. Eğitimin gerçekten bir milletin en önemli yatırımı olduğunu biliyoruz. Bu anlamda, gençlerimizi de Türkiye'nin geleceği olarak görüyor ve gençlerimize de canıyürekten güveniyoruz. Türkiye'nin bu iktidar sırasında eğitime ayırdığı pay -her sene burada, bütçelerde konuşulur- yaklaşık 20 kat artmıştır. Aynı şekilde, Türkiye'nin bu yılki eğitim bütçesinde de yükseköğrenim bütçesi dâhil olmak üzere ayrılan payın 211 milyar lira olması gerçekten fevkalade değerlidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü iyi ve donanımlı, nitelikli bir iş gücü bir milletin kalkınmasının motorudur. Bunun için, on dokuz yıllık iktidar sırasında, meslek yüksekokullarının yaygınlaştırılması, meslek liselerinin güçlendirilmesi, meslek okullarındaki öğrenci sayılarının özel sektörle uyumlu bir şekilde arttırılması, mesleki eğitimin kalitesinin yükseltilmesi ve özellikle teknolojik altyapının güçlendirilmesi de fevkalade değerlidir. Bu anlamda, meslek okullarının katsayısının kaldırılması ise AK PARTİ hükûmetlerine nasip olmuş Türkiye'ye yapılan en büyük iyiliklerden biridir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü meslek yüksekokullarını, meslek liselerini yapsanız bile anneler-babalar çocukları eğer üniversiteye girmeyecekse şunu söylüyorlardı: "Oğlumu oraya göndereceğim ama kızımı oraya göndereceğim ama nasıl üniversiteye gidecekler?" diye endişe ediyorlardı. Katsayının kalkmasıyla birlikte, üniversitelerin önündeki engellerin kaldırılmasıyla birlikte, meslek yüksekokullarında çok daha büyük bir rağbet yaşandı ve bu anlamda da şunu rahatlıkla söyleyebiliriz... O 28 Şubatı konuşmayalım, 28 Şubatın defterini açarsak neler çıkar oradan neler ama şunu söyleyeyim: 28 Şubatın o zulüm dönemlerinde, gerçekten, Türkiye'nin yaşadığı zorluklardan biri de bu meslek okulları meselesiydi. Yeni yeni 28 Şubatın eğitim üzerindeki kara örtüsünü kaldırabiliyoruz. Bunun için, AK PARTİ hükûmetlerinin yapmış olduğu bu önemli hizmetin tarihî bir hizmet olduğunun, bunun ne anlama geldiğinin de beş altı sene sonra çok daha iyi anlaşılacağının hepimiz farkındayız.
Değerli kardeşlerim, ayrıca, eğitimde 4+4+4'le milletimizin çocuklarının istediği alanlara yönlenmesi fevkalade önemli bir imkân sağlamıştır. Bunları uzun uzun söyleyecek değilim ama "yeniden güçlü büyük Türkiye" istikametindeki bu yürüyüşümüzün önemli kilometre taşlarından biri eğitim meselesidir; nitelikli, güçlü, çağın gereklerini iyi bilen insanların yetiştirilmesidir, gençlerin yetiştirilmesidir. Üniversitelerin sayılarının arttırılması bir başarıdır, önemli bir gelişmedir. Şimdi, üniversitelerimizin önünde hem Türkiye içerisinde rekabetçi bir ortamı hazırlamak hem de küresel üniversitelerle rekabet edebilecek bir zemini oluşturmak için kalite esaslı bir reformun yapılmasının artık vakti ve zamanı gelmiştir. Bu çerçevede, Beşinci Beş Yıllık Plan içerisine konulan hedef aslında, Hükûmet için de itici bir güçtür. Yani dünyanın ilk 500 üniversitesi arasında, böyle giderse, önümüzdeki dönemde 3 tane -en az 3 tane- Türk üniversitesi yer alacak ve bunlar uluslararası alanda rekabet edebileceklerdir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, eğitimde kalitenin artırılması için çalışmalar sürdürülüyor. Sadece, bu ay başında yapılan 20'nci Millî Eğitim Şûrası'nı dikkatlerinize sunarım ve en son olarak da şunu söylemek isterim: Eğitimden anladığımız, sadece bilgili insanlar yetiştirmek değildir. Eğer sadece bilgi bir şey olsaydı, insanlık tarihinin en çok bilgi üretilen bu döneminde insanlığın huzur, saadet, refah ve dayanışma içerisinde yaşaması gerekirdi ama bilgi tek başına yetmiyor; bu bilginin Anadolu irfanının yanına koyduğu iki değerli hazineyle güçlendirilmesi lazım, o da hikmet ve irfandır. Bizim eğitim anlayışımızın temelinde bilgi, hikmet ve irfanla eğitim sistemimizin daha da güçlendirilmesi yer almaktadır.
Değerli kardeşlerim, bu güçlü yürüyüşümüzün, "yeniden güçlü büyük Türkiye" istikametindeki yürüyüşümüzün -son değil ama en azından konuşmam bakımından- son kilometre taşlarından biri etkin dış politika zaruretidir.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Son, son.
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - İçinde yer aldığımız coğrafya -Doğu Akdeniz, Kafkaslar, Balkanlar, Karadeniz, Afrika, Orta Doğu vesaire- dünyada en fazla çatışmaların olduğu, güç merkezlerinin en fazla kavga ettiği bir bölgedir; bu bölgenin ortasında Türkiye. Burada yeni durmuyoruz; bizim Malazgirt'ten beri, yaşaması zor ama şerefle taşıdığımız bu vatanı korumak için -Malazgirt'ten beri- şöyle rahat bir tek günümüz olmadı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugünlerde de birtakım zorluklarla karşılaştığımızı biliyoruz ama bu vatanı, ecdat bize nasıl vatan olarak bıraktıysa biz de çok daha güçlü bir şekilde, bu bölgedeki gelişmeleri çok iyi bir şekilde, dikkatle izleyerek, tedbirlerimizi alarak yolumuza devam ediyoruz.
Bu çatışma ortamında, dünyanın türbülansının merkezi olan bu coğrafyada bir taraftan otorite boşluğundan istifade eden terör grupları, diğer taraftan devlet olarak bu boşlukları doldurmak isteyen emperyal güçlerin oluşturduğu politikalara Türkiye asla taviz vermemiştir ve vermeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu coğrafyadaki bütün ülkelerin umudu ve bu bölgenin dengesi olan ülke Türkiye'dir. Türkiye, bölgenin dengeleyici bir gücüdür. Bunu yaparken, ortaya çıkan bütün çatışma alanlarında, bütün kavga alanlarında, bütün gerilim alanlarında Türkiye, barış masasında olarak hem 84 milyon vatandaşımızın hakkını, hukukunu koruma gayreti içinde hem de mazlum milletlerin hukukunu korumanın gayreti içerisindedir.
Değerli kardeşlerim, bu anlamda, artık bütün dünya, ilgili tarafların hepsi biliyor ki hiçbir barış masası Türkiye'siz kurulamaz ve Türkiye'nin olmadığı hiçbir çözüm bu bölgede geçerli olmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli kardeşlerim, bu anlamda, ortak çıkarları gözeten etkin bir dış politikayı sürdürmekte kararlıyız. Dostlarımızın sayısını artırmak, geçmiş dönemlerde fırtınalı ve badireli ilişkilerimiz de olsa halklarıyla dost olduğumuz milletlerle dostluğumuzu artırmak için yeni fedakârlıklar, yeni perspektifler ortaya koyuyoruz.
Ayrıca şu iki cümleyi de özellikle dikkatlerinize arz ediyorum: Biz, millî politikalarımızı korumak için bütün gerilimlerde diplomasiyi önceledik, onlarcasını sayabilirim, sizler de sayabilirsiniz. Türkiye... İşte, başta Ermenistan meselesi, Suriye meselesi, Kıbrıs meselesi olmak üzere, Yunanistan'la olan gerilimlerimiz olmak üzere, bütün bu gerilimlerde diplomasiyi önceledik çünkü biz çözümlerin karşılıklı rızayla olabileceğine, müzakereyle çözülebileceğine inanıyoruz. Ancak, millî çıkarlarımızın korunması için de hiçbir gerilimi göze almaktan asla kaçınmadık, kaçınmayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer öyle olmasaydı Akdeniz'de, Karadeniz'de petrol arayamazdık, eğer öyle olmasaydı Ayasofya'yı ibadete açamazdık, eğer gerilimleri göze almasaydık Kıbrıs'ımızda Maraş bölgesini açamazdık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ORHAN ÇAKIRLAR (Edirne) - Ekonomi çöktü.
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, ABD ve AB'ye karşı, millî çıkarlarımıza aykırı durdukları her yerde onlara karşı derdimizi anlattık ve şunu da çok açık bir şekilde söylüyorum: Biz, müttefiklik ilişkisi kurduğumuz ülkelerle, ismini koyarak söyleyeyim, Amerika'yla ve AB'yle, asla ve asla onların istediği uysal ve pasif bir müttefik olmadık, tezlerimizi çeliştiği yerde ortaya koyduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Son olarak, dış politikamızla ilgili şunları da söyleyerek bu yolun ana kilometre taşlarını sizlerle paylaşmak isterim: Değerli kardeşlerim, dünyada yeni bir küresel mimariye hem ekonomi alanında hem siyaset alanında ihtiyaç vardır. Dünya sistemi bu küresel ekonomik sistemi ve küresel siyasal sistemi taşıyamıyor, bunun için de Türkiye bütün dünya uluslarıyla birlikte yeni bir düzen kurulabilmesi için gerçekten canla başla gayret ederek bütün milletlere öncü olacak sözlerini dünya platformlarına taşıyor. "Dünya 5'ten büyüktür." dememiz sadece bir temenni değil, bu anlamda Türkiye'nin yeni küresel sistem kurma konusundaki dikkatinin, gayretinin ve kararlılığının bir sonucudur. Bu çerçevede, ana işaret taşlarını ifade etmeye çalıştığım Türkiye'nin bu yürüyüşü Allah'ın izniyle sekteye uğramayacaktır. Bu konuda her türlü müspet eleştiriyi canla başla dinlediğimizin ama Türkiye'nin ayağına çelme takma anlamındaki her söze karşı da etkin bir şekilde mücadele edeceğimizin bilinmesini istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ben burada söz alan daha önceki hatiplerin hiçbirisine sözleri dolayısıyla, sataşmaları dolayısıyla cevap vermeme kararlılığındayım ama sadece bir tek konunun düzeltilmesi bakımından, taşıdığım fikriyat, taşıdığımız hissiyat ve "yeniden güçlü büyük Türkiye" idealinin bize verdiği bir zorunluluk bakımından bir tek şeyin altını çizerek ifade etmek isterim: Değerli arkadaşlar, Anadolu kıtasında oturuyoruz, dünyanın merkezinde oturuyoruz, ecdadın bize miras bıraktığı büyük bir devlet şuuru ve büyük bir kültürel miras üzerinde oturuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Bir dakika...
BAŞKAN - Buyurun.
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - "Türkiye'nin yönü neresidir?" sorusu bayat bir sorudur, "Türkiye'nin yeri neresidir?" sorusu Tanzimat ve Meşrutiyet'ten beri söylenmiş ve ne yazık ki birtakım elitler tarafından yanlış cevaplanmış bir sorudur. "Türkiye'nin yönü Batı'dır." demek bu aziz milleti anlamamaktır, "Türkiye'nin yönü Doğu'dur." demek de bu milleti anlamamaktır. Türkiye'nin istikameti ne Doğu'dur ne Batı'dır, Türkiye'nin istikameti kendi kökleri üzerinde yükselmek ve güçlü büyük Türkiye'yi kurmaktır. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Başka yolumuz yoktur; başkasına benzeyenin, başkasının artık fikirlerinden başka alıp toparlayacağı bir fikir yoktur. Bu milletin bir evladıyız, biz biliyoruz ki tarih boyunca hiçbir millet başkasının gövdesi üzerinde yükselmez. Bu millet de başkasının gövdesi üzerinde yükselmez, bu millet de Allah'ın izniyle kendi kökleri üzerinden "yeniden güçlü büyük Türkiye"yi inşa edecek, kuracak bir iradeye, kararlılığa sahiptir.
Allah yolumuzu açık etsin, Allah bu aziz milleti korusun. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)