| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 16.12.2021 |
MHP GRUBU ADINA NEVİN TAŞLIÇAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Aziz Türk milletini ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İnsani duygularımızın törpülendiği, ahlaki kavramların örselendiği bir çağda sığınacağımız, dinç kalacağımız yerin adıdır gönül. Makul olana, doğru olana, güzel olana, dolayısıyla, bizi bize ulaştıracak erdeme gönlün farkına vararak, gönül gözüyle bakarak ve nihayetinde gönüllü olarak ulaşabiliriz. Her şeyden önce dostluğa gönüllü olmak gerek; havaya, suya, toprağa dost olmak gerek, akla dost olmak gerek, ahlaka dost olmak ve cümle yaratılmışların erdemlisi insana dost olmak gerek.
Sevgi üzerine inşa edilmiş bir kültürün mensupları olarak demeliyiz ki: "İnsan insanın kurdu değil, insan insanın dostudur." Bu da yetmez, demeliyiz ki: "İnsan, insanın onurudur." Onurumuzu zedelememek, onurumuzdan vazgeçmemek elbette bizim elimizde. İnsandan, insana ait hasletlerden vazgeçmeyeceğimizin beyanı gönülde saklıdır. Hani Neşet Usta diyor ya "Gönülden gönüle gider yol gizli gizli..." Benliğimizi bencillikle sardıkça gönülsüzlüğü aşikâr ediyoruz, Türk milletinin gönlünde mahfuz olan irfanı zedeliyoruz.
Kavramların da seyri değişti çağımızda, "kıymet" dediğimiz kavram duygulardan ziyade nesneleri niteler oldu artık. Nesneler de kıymetlidir muhakkak ancak, öznesi insan olana aşinayız biz. Değerlerimizin alınıp satılan birer nesneye dönüştüğünü görmek gönül gözümüzün ferini söndürüyor. Düşünmek, düşünmekten de öte, tefekkür etmek, insan ilişkilerine dair kafa yormak, kendimizi karşımızdakinin yerine koymak, bütün bunları huzurumuz için birer sorumluluk olarak görmek gerek. İmam Mâtürîdî'nin "Düşünmemeyi telkin eden her türlü his şeytan işidir." sözünden mülhem, insani bir duruşla hayatı idrak etmek gerek. Sevgi, saygı, samimiyet; bu 3 erdemle hayata bakarsak işte o zaman gönül gözüyle görmüş olacağız pek çok şeyi ve anlayacağız ki bakmak ile görmek aynı mana derinliğinde değildir. Hoşgörüyü esas alan, kusurları örtmede gece gibi olan bir inanç içerisinde, fıtrata aykırı davranmaktır sığlıkta boğulmak. Bizler Türk irfanının derinliğinde nefes alabiliriz ancak.
Değerli milletvekilleri, gelişen teknoloji, değişen dünya, küreselleşen kültür, etkileri itibarıyla birtakım sorunları da beraberinde getirmiştir. Teknolojinin gelişim noktasında hız kazanması ve buna bağlı olarak internet kullanımının artması, dünyayı avuçlarımıza sığdırdığı gibi, bizleri de kültürel anlamda, ayak bastığımız toprakların dışına itebilmektedir. Dünyamız âdeta küresel köy hâlini almış, kültürlenme hızı artmıştır. Özellikle çocuklarımız ve gençlerimiz dijital dünya vasıtasıyla yabancı kültürlerle daha sık etkileşime geçmekte, bu anlamda kadim kültürümüzden uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. "Tehlike" diyorum çünkü kimliğimizi oluşturan kültürümüzdür. Kültür, hayatımızın toplamıdır aslında; şehirler kültürle kurulur, insanlar kültürle büyür, toplumlar kültürle anlam bulur; beslenme alışkanlığımız, barınma ihtiyacımız, giyinme tercihimiz ait olduğumuz kültür dairesinde şekillenir. Bizi diğerlerinden farklı kılan kültürümüzdür. Ne var ki yaşadığımız çağda, küreselleşmenin etkisiyle, hemen her konuda bir tekdüzelik söz konusudur.
Barınma da kültürün bir parçasıdır ve estetik anlayışımızın sergilendiği alanlardan biridir. Türk bozkır kültüründe barınma ihtiyacı otağla karşılanıyordu ve atalarımız otağı küçük bir evren olarak nitelendirmekteydi. Otağın kubbesi göğü, kubbenin ortasındaki boşluk Kutup Yıldızı'na giden yolu ve otağın ortasındaki direği de yer ile göğü birbirine bağlayan direk olarak sembolleştirmekteydi. Bugün dahi modern binalarda eşiğe basmama âdeti otağ kültürüne dayanmaktadır ki Türk mitolojisinde otağın eşiğinde insanları kötülüklerden koruyan ruhların oturduğuna inanılır. Kültürel kodlarımıza işlenmiş bu ve buna benzer nice öğretilerimize gönül gözüyle bakarak vâkıf olabiliriz ancak. Kültürümüzün anlam derinliğinde çevremizi algılamaya çalıştıkça önümüze pek çok pencere açılacak, bakış açımız değişecektir.
Bu doğrultuda şehirleşme sürecine baktığımızda göreceğiz ki bizler, barınma ihtiyacını yalnızca imarlaşma olarak değil, onun çok daha ötesinde, şehirleşmeyi bir kültürel mekân tasarımı olarak değerlendirmişiz. Geldiğimiz noktada ise özellikle mimari anlamda estetik kaygımızın kalmadığına şahit olmaktayız. Şehirler de insanlar gibi büyür ve gelişir. Büyüme ve gelişmenin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için her şeyden önce toplumun kültürel yapısına uygun planlama yapılmalıdır. Artan nüfus, konut ve taşıt sayısına göre yapılacak planlama ise ayrıca önemlidir. Kültürel anlamda "meydan" kavramı bugün anlamını yitirme noktasına gelmekle birlikte meydanlara hâlen ihtiyaç duyulmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, cumhuriyetin ilanından sonra Anadolu'da mekânların önemi daha belirginleşmiş, şehirleşme algısı uluslaşma bilinciyle bütünleşmiş, mekânların daha modern tasarlanması fikri öne çıkmıştır. Bu anlamda şehir planlamaları Ankara'yla başlamıştır. Ankara'nın başkent ilan edilmesinin ardından Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışır bir başkent tasarımı hızlıca gündeme alınmıştır. Ankara'nın ilk imar planı 1924 yılında yapılmış, planlamada genellikle meydanların öne çıkarılması da amaçlanmıştır. Bugün pek çok Avrupa şehri de meydanlarıyla anılmaktadır. 1923'te cumhuriyetin ilanıyla birlikte ortaya konulan başkent vizyonunu 2023'e taşımak hepimizin görevidir. Ankara, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gelecek tasavvuru, Türk milletinin medeniyet şuurudur. Bu anlayış doğrultusunda hareket etmek, başkentimizi dünyanın sayılı şehirleri arasında görmek hepimizin temennisidir muhakkak. Başta trafik sorunu olmak üzere, Ankara'nın başkent ufkunu karartacak güncel sorunların ortadan kaldırılması tarihî bir sorumluluktur. Aynı zamanda Ankara'ya bir kültür başkenti hüviyetini kazandırmak da bir o kadar önemlidir. Bu hususta atılan adımları destekliyor ve devamını bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, millet olma erdemini, devlet olma kudretini tarihten günümüze kadar taşıyan bizler gelecek iddiamızı da bu iki düşünce üzerine yürütürüz. Kut inancı ile Türk cihan hâkimiyeti mefkûresini harmanlamış bir anlayışın mensupları olarak hedefimiz de muhakkak yüksektir. Kendi içinde refah, bölgesinde güçlü ve dünyada etkin bir Türkiye Cumhuriyeti'ni baki kılmak görevimizdir. Bu görevi başarmanın tek yolu, Türk milletinin gönül ikliminden atılan tohumları şuurla sulamak, özenle yeşertmek ve bir ülküyle büyütmektir. Maziden edindiğimiz tecrübe, kültürümüzden aldığımız irfan ve gönlümüzde büyüttüğümüz sevgi bu yolun mihmandarıdır. Muhteşem bir dile, muazzam bir tarihe, zor ama bir o kadar da harika bir coğrafyaya sahip olan bizlerin bu kıymetleri birlik içinde koruma ve yaşatma gibi bir mesuliyeti vardır. Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras, bu birlik iradesinin ta kendisidir ve gönlümüze tercümandır merhum Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun dizeleri: "Dedemiz bir, torunlarız/ Dün, bugün ve yarınlarız/ Yüceliriz, derinleriz/ Yunus Emre, Hacı Bektaş/ Alevi, Sünni, Kızılbaş!"
Sözlerime son verirken, 2022 yılı merkezî yönetim bütçesinin hayırlı olmasını diliyor; bütçenin hazırlanmasında, Genel Kurula gelmesinde, görüşülmesinde emeği ve katkısı olan herkese teşekkür ediyorum. Yüce Türk milletini ve Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)