GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:38
Tarih:16.12.2021

HDP GRUBU ADINA SAİT DEDE (Hakkâri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 4'üncü ve son kez saraydan yapılan bütçe üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Bu bütçe, mevcut gelir dağılımını, adaletsizliği daha da derinleştiriyor; her saray bütçesinde olduğu gibi emekçilerin, yoksulların omuzlarına yıkılan vergi yükünü daha fazla artırıyor; bunun yerine kamu kaynaklarını emekçilerin cebinden alıp işverenlere, patronlara, yandaş müteahhitlere teşvik, prim desteği, hazine garantisi, faiz olarak aktarıyor ve yine, "savunma" ve "güvenlik" adı altında savaş harcamalarını artırmayı temel alıyor.

Bakınız, 2021 yılında 1 Ocak-30 Ekim tarihleri arasında en az 104 yurttaşımız ekonomik nedenlerden dolayı intihar girişiminde bulundu ve 76 yurttaşımız hayatını kaybetti. Bu noktadan sonra kim, nasıl bir ekonomik başarıdan söz edebilir acaba? TÜİK verilerine göre bile gıda enflasyonu -TÜİK verilerine göre bile diyorum- yıllık yüzde 29'a, konut enflasyonu yüzde 21'e ulaştı. Benzine, mazota, oto gaza, elektriğe her gün yeni zamlar geliyor. Açlık sınırı yılın başından ekim ayına kadar 2.590 TL'den 3.100 TL'ye çıktı. Yoksulluk sınırı yine aynı dönemde 8.436 TL'den 10.100 TL'ye çıktı. 2021 yılının başından bu yana TL'nin dolar karşısındaki değer kaybı yüzde 70'in üzerinde.

2022 yılı için dolar tahmini 9,27 Türk lirası olan saray bütçesi, şu an 14-15 TL arasında olan dolarla zaten kadük oldu. Sayın Fuat Oktay'ın "vatandaş odaklı bir icraat bütçesi" olarak tanımladığı bu bütçede vatandaşın "v"si bile yok. Nasıl vatandaş odaklı bir bütçedir ki tarım ve hayvancılığa 57 milyar, Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarına 116,4 milyar ayrılırken savunma ve güvenliğe ayrılan bütçe, Cumhurbaşkanlığına bağlı tüm örtülü ve yedek ödenekler, iç ve dış güvenliğine ilişkin bazı kalemler ve kayıtlara geçmeyen gizli harcamalar hariç 212 milyar lirayı buluyor. Emekçilerin en temel ihtiyaçlarında tasarruf prensibini elden bırakmayanlar, halkın talepleri söz konusu olduğunda bu haklı talepleri bastırmak için Anayasa'yı ve yasaları askıya alarak müdahale edenler, "Barınamıyoruz." diyen öğrencileri yaka paça gözaltına alanlar, sıra istihbarat, savunma, emniyet, yandaşa af gibi alanlara gelince kesenin ağzını tam olarak açıyorlar. AKP iktidarının giderayak hazırladığı bu son bütçede bir de yerli ve yabancı sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanan kalemler var. Durum vahim; döviz rezervlerinin yerinde artık yeller esiyor. Bakın, Birleşik Arap Emirlikleri "Türkiye'de sağlık, endüstri ve gıda sektörlerinde yatırım fırsatlarını değerlendirebiliriz." dedikten hemen sonra heyecanla bir telefon trafiği başlatılıyor ve nihayetinde, Abu Dabi heyeti davet edilerek ruhani liderleri tarafından sarayda ağırlanıyor. Kasa boş, tamtakır, yandaşa aktarılacak para lazım.

Sayın milletvekilleri, hepiniz hatırlarsınız, yakın tarihte dönemin Başbakanı rahmeti Turgut Özal "Bu kadar az maaşla memur nasıl geçinecek?" sorusuna "Benim memurum işini bilir." diyerek cevap vermişti. Şimdi, birden fazla kamu kurumuna çökmüş, birden fazla maaş alan yöneticilerle karşılaşıyoruz. Sarayın memurları bu olguyu epey yukarı taşıyarak çıtayı haylice yükselttiler. Bütün Türkiye ve dünya gördü 1 ton 600 kilo fıstıklı kadayıfı işkembesine indiren Diyarbakır kayyumunun yaptıklarını; tam bir Lale Devri, hatta çoğu uygulamalarla Sultan III. Ahmet ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa'nın hayatından çok daha gösterişli, çok daha şaşaalı bir hayat, uçan yüzen saraylar, yazlık kışlık saraylar, son model arabalar, beyaz çaylar ve saymakla bitmeyecek bir israf. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, "Kamu kaynaklarına, halkın bütçesine nasıl çökülür"ün bir diğer örneğini kayyum uygulamalarında görüyoruz. Kürt halkının iradesine atanan bu gaspçı kayyumların yaptığı yolsuzluklar saymakla bitmez elbette. AKP iktidarı, Kürt halkına yönelik kanunsuzluklarına artık bir hukuksal kılıf arama zahmetine dahi girmiyor.

Bakın, Yüksekova Belediyesini 16 Mart 2016 tarihinde kayyum gasbettiğinde belediyenin kasasında 4 milyon lira vardı; 31 Mart 2019 tarihinde halkın büyük oylarıyla Belediye Eş Başkanlarımız tekrar göreve geldiğinde ne kadar vardı? 680 milyon borç vardı; kayyumun üç yılda yaptığı buydu. Bir büyükşehir belediyesinde dahi rastlanmayacak kalemlerde bir borçlanma. Sadece teşrifat ve temsil gideri olarak, bakın, bir ilçede, bir yılda 580 milyon lira harcayan saray zihniyetindeki bu kayyumun yaptıkları. Şimdi borcunun ne kadara çıktığını bilmiyoruz ama kayyum uygulamalarına bakınca tahmin etmek çok da zor değildir.

Hakkâri'de de durum Yüksekova'dan çok farklı değil. Hakkâri'de halkın büyük oylarıyla belediye tekrar kayyumdan alınınca Belediye Eş Başkanlarımız kayyum döneminde yapılan yolsuzluklara ilişkin yargısal bir süreç başlattılar ancak yeniden atanan kayyum tarafından yolsuzluk davaları geri çekildi yani önce çaldınız, sonra da yargı denetiminden kaçırdınız.

Bakın, bu kayyumlar, yolsuzluk dışında bir de neyi yapmayı çok iyi biliyorlar onu sizinle paylaşayım. Atanan gaspçı her kayyum hemen bir araştırmaya koyuluyor, gasbettiği belediyede hangi kurumdan kim onunla uyum içinde çalışarak yerel halka eziyet eder, kimin ağzına pastadan bir pay çalarsa sessiz kalır ve dediklerini harfiyen yerine getirir, hatta çoğunlukla da kraldan çok kralcı olur bunu tespit edip araştırmalarına göre bu kişi veya kişileri yanlarına alıyorlar. Yani sadece seçilmişlere değil oradaki memurlara, çalışanlara da kayyum atanıyor. Başka kurumlardan birilerini belediyeye alıyorlar yani kaymakam ya da vali belediyeye atanınca kendisiyle beraber valilik ve kaymakamlıktaki memurları da belediyeye getiriyor. Örneğin, başka birimlere de -imar müdürü, fen işleri, çevre müdürü- kaymakamlık ve valiliklerden işin ehli olmayan, liyakatsiz kişiler getiriliyor. Tabii, bunlar da bu durumda hem çift maaş alıyor hem de belediyedeki tüm imkânları kendi nüfuzları için kullanıyor.

Şimdi, belediyelerimize bakın, halkla konuşun; gaspçıların yanında türeyen bu kişilerin neler yaptıklarını duyacak, yurttaşların şikâyetlerini işiteceksiniz. Mesela, mahallede araçla dolaşırken bile Yüksekova ya da Hakkâri yolları toz toprak içindeyken bu kişilerin evlerinin önünde sıfır asfalt göreceksiniz.

Bizi ekranları başında izleyen halkımızın güzel bir sözü var: "Balık baştan kokar." Sen sarayında ejder meyvelerini yiyeceksin ve Diyarbakır kayyumuna kadayıfı çok göreceksin; olmaz tabii, o da yiyecek, hem de 1 ton 600 kilo fıstıklı kadayıfı mideye indirecek! (HDP sıralarından alkışlar) Bu insani değerleri alabildiğince aşındıran ahlaki çöküntü her yere sirayet etmiş durumda. Hakkâri İl Özel İdaresinden hurda çaldılar. Geçen hafta Yüksekova'da bir lisede iki idareci okulun kömürünü çalarken yakalandı. İşte ülkeyi getirdiğiniz durum; idareci kömür çalıyor, üniversitenin rektörü, araştırma görevlisi için açtığı kadroya 31 kişi içerisinden 29'uncu sıradaki çocuğunu alıyor.

Bakın, Hakkâri Üniversitesinden bahsetmişken Yüksekova Yüksekokulundan bahsetmeden de geçmek olmaz. Üniversite yetkilileri tarafından Yüksekova'ya törenle bir yüksekokul açıldı ama bilin bakalım nereye açıldı? Kiraladıkları bir apartman dairesine. Evet, bir apartman dairesine üniversite tabelasını asıp halkımıza dalga geçer gibi "Hayırlı olsun." dediler. Muhtemelen, ya "2+1" ya da "3+1" bir daire tuttular üniversite diye. Okul kömürlerinin çalındığı, eşhasın kadrolu olarak üniversiteye alındığı, yemek ve taşıma ihalelerinde yaşanan kavganın adliyede soruşturma dosyalarına konu olduğu, AKP yöneticilerinin ve TÜGVA yetkililerinin ihaleleri nasıl pay ettiklerine daha doğrusu daha fazla pay almak için birbirleriyle nasıl mücadele ettiklerine dair ses kayıtlarıyla çalkalanan Hakkâri ilinde okullarda temizlik personeli ücretlerini öğrencilerin ailelerine ödetiyorsunuz. Çaldığınızdan biraz kısın da zaten yoksullaştırdığınız halka daha fazla yük olmayın bari.

Bakınız, bir taraftan böyle yolsuzluklar, hırsızlıklar yapılıp kamu kaynakları talan edilirken öbür taraftan on iki, on üç yıldır Derecik'in Gelişen köyünün Mordağ mezrasında çocuklarımız, her yeri dökülmüş prefabrik bir barakada, ısınmak için evden götürdükleri odunlarla eğitim almaya çalışıyorlar. Bakın, işte size "okul" diye tabir edilen yerin fotoğraflarını göstereyim; bu, şu an öğrencilerin eğitim gördüğü okul, öbür taraftan da anlattığım gibi millî eğitimde yaşanan yolsuzluklar, hırsızlıklar. Ama bilmediğiniz bir şey var ki o da bu çocukların ahı bu çürümüş saltanatınızı başınıza mutlaka yıkacaktır.

Son olarak, AKP iktidarına bir önerim var: Hakkâri'de OHAL uygulaması olarak iki bin otuz gündür sürdürdüğünüz "eylem etkinlik yasağı"nın ismini "HDP'nin eylem etkinlik yasağı" olarak değiştirin çünkü kentte AKP yapmak istediği her eylem etkinliği yapıyor, her toplantıyı yapıyor, çarşıyı kapatıyor ama söz konusu HDP olunca, muhalifler olunca her şey HDP'ye yasak.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)