| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 15.12.2021 |
MHP GRUBU ADINA LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Değerli milletvekilleri, 2022 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin 5'inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve ekran başında bizleri takip eden aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, pandemiyle birlikte aslında, dünya, sıkça tartıştığı bir konuyu ikinci plana attı, atılan bu konu da küresel ısınma ve küresel ısınmanın beraberinde getirdiği çevresel problemler. Dünyadaki çevreyle ilgilenen kurumlar küresel ısınmanın en önemli sebebi olarak ise fosil yakıtların sıkça kullanılmasını bize göstermiştir. Dolayısıyla küresel ısınmaya karşı alınabilecek en önemli tedbirin ise fosil yakıtların kullanımının aşağıya çekilerek yenilenebilir enerji kaynaklarını yani "temiz enerji" dediğimiz yenilenebilir enerji kaynaklarının oranını yukarı çekmekle ancak mümkün olduğunu ifade etmişlerdir.
Paris İklim Anlaşması'nın tartışıldığı, konuşulduğu bugünlerde Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynakları noktasında gelmiş olduğu konumu, burada, sizlere rakamlarla izah etmek istiyorum. Bakın, değerli milletvekilleri, temiz enerji noktasında, yenilenebilir enerji noktasında Türkiye, 2020 verilerine göre dünya ortalamasının çok üstünde bir seviyede. Bugün, dünyada enerji üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanma noktasında dünya ortalaması yüzde 27 iken, Avrupa Birliği ülkelerinde bu ortalama yüzde 35 iken Türkiye'de yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılma ortalaması yüzde 43. Bakın, bu rakamlar Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde veya dünyanın herhangi bir ülkesinde olsa temiz enerji noktasında, yenilenebilir enerji kullanımı noktasında dünyaya en az zarar veren ülke olarak referans gösterilir. Ancak Türkiye'nin yakalamış olduğu bu temiz enerji konusu hep göz ardı edilmek isteniyor.
Değerli milletvekilleri, çevre üzerinde insanın olumsuz etkisi ve doğal kaynakların tüketimindeki aşırılık gibi sebepler küresel ısınma başta olmak üzere büyük ekolojik krizlerin yaşanmasına neden olmuştur. Yaşanan bu ekolojik krizlerin en önemli sebebi tarihsel olarak enerji üretiminde fosil yakıtlara verilen büyük ağırlıktır. Dolayısıyla enerji her ne kadar insanlar için hayati bir ihtiyaç olsa da enerjinin üretimi ve tüketimi, iklim, ekosistemler ve insan sağlığı gibi unsurlar üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Günümüzde enerjiye olan ihtiyaç giderek artmaktadır. Bu sebeple enerji üretim ve tüketim alışkanlarımızda değişiklik yapmadığımız takdirde enerji sebebiyle yaşanan ekolojik krizlerin de giderek kronikleşmesi riski bulunmaktadır. Fosil yakıtlarla enerji tüketiminin kirletici oluşu ve ekolojik krizlere sebebiyet veren niteliği çevreci hareketlerle birlikte yeniden sorgulanmıştır. Özellikle sürdürülebilir kalkınma hareketiyle çevrenin kalkınma sürecinde zarar görmemesi ve doğal kaynakların dengeli kullanımı hedeflenmiştir. Yaşanan çevreci bilinçlenme sürecinin de etkisiyle enerji konusunda da bir farkındalık oluşturulmuş ve bu doğrultuda yenilenebilir enerji dünya genelinde giderek artan oranda desteklenmiştir. Özetle, enerji konusu, çevresel kaygıları daha fazla dikkate alan bir boyut kazanmaya başlamıştır. 70'li yıllardan sonra enerji konusu dışa bağımlılık olgusu sebebiyle ihtiyacını büyük oranda ithalatla karşılayan ülkeler için kritik öneme sebep olmuştur. Bu konu, Türkiye açısından günümüzde de geçerlidir ve hem uluslararası ilişkiler hem de uluslararası politika konusunda Türkiye'nin tavrını ve tutumunu belirleyebilecek bir alan hâline gelme ihtimalini taşımaktadır. Gerek çevresel sebeplerle gerekse de bağımlılık sebebiyle oluşan kaygılar nedeniyle yaygın kullanım alanı bulunan fosil yakıtlara alternatif olarak temiz ve yenilenebilir enerji üretim yöntemleri giderek önem kazanmaktadır. Dünyada da yenilenebilir enerji yatırımları gittikçe artmaktadır, Türkiye de bu alanda ciddi bir potansiyele sahiptir. Bu sebeple Türkiye'nin yenilenebilir enerjinin kullanımını artırması ve özel sektörün yenilenebilir enerjiye yönelmesi için son yıllarda ciddi teşvikler uygulanmaktadır. Bu şekilde Türkiye gibi ülkelerin hem enerjide dışa bağımlılığı hem de çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması planlanmaktadır.
Enerjiye olan talep ülkelere göre değişiklik göstermektedir. Örneğin, gelişmekte olan ülkeler sanayileştikçe gelişmiş ülkelere oranla daha fazla enerji talebinde bulunmaktadır. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerde enerjinin gelişmiş ülkelere göre etkin kullanılmaması ve enerji arzının kısıtlı kalması sebebiyle enerji fiyatları da artmaktadır. Bu da yükselen enerji maliyeti sebebiyle nihai anlamda küresel rekabette bir dezavantaj oluşturmaktadır.
Gelişmekte olan ülkeler açısından enerji politikalarındaki bir diğer önemli sorun da dışa bağımlılıktır. Enerjide ithalata bağımlı olan gelişmekte olan ülkeler açısından bu bağımlılığı azaltma birinci derecede önem taşıyan konu olmaktadır. Artan bu enerji talebi beraberinde bazı sorunlar da getirmektedir. Enerji üretiminden kaynaklanan en önemli sorun, küresel ısınmadır. Küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olan gelişmiş ülkeler, bu soruna çözüm bulabilmek için yaşam tarzlarını, ekonomik, sosyal yapılarını ve fosil yakıtlara olan bağımlılıklarını değiştirmek durumunda olduklarını ifade etmektedir. Ancak, hâlen dünya üzerinde çoğunlukla fosil yakıtlarla geleneksel enerji üretme yöntemleri tercih edilmektedir. Bu da küresel anlamda sera gazı emisyonlarını azaltamamaktadır. Sera gazlarının çevre ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır ve atmosferdeki sera gazlarının yüzde 99'dan fazlası fosil yakıt kaynaklıdır. Hem fosil yakıtların tükenir nitelikte olması hem de küresel ısınmanın ciddi boyutlara ulaşmasının etkisiyle alternatif enerji üretim yolları aranmaya başlanmıştır. Bu alternatif enerji üretim yolları arasında başlıca rüzgâr, güneş ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynakları da yer almaktadır. Ancak alternatif enerji üretim yolları, geleneksel enerji üretim yolları karşısında maliyetleri açısından dezavantajlı olduğundan dolayı yatırım teşvikleri ve mali desteklere ihtiyaç duyulmaktadır.
Özetle, gelecekteki sürdürülebilir enerji politikaları için yeni enerji üretim alternatifleri ortaya çıkmakta, yenilenebilir enerjinin emisyonları düşürücü etkisi sebebiyle hem uluslararası sözleşmelerde ülkelere önerilen hem de ülkelerin ulusal politika tercihlerinde önemli bir alternatif olarak dikkat çekmektedir. Yenilenebilir ve temiz enerji fosil yakıt kaynakları gibi tükenir nitelikte olmayan güneş, jeotermal, biyokütle, okyanus, rüzgâr, hidroelektrik gibi sürekli ve sürdürülebilir enerji kaynaklarından elde edilen temiz enerjidir. Temiz enerjiyle sürdürülebilirlik için enerji güvenliği, çevre, maliyet etkinliği gibi konularda daha iyi bir noktaya ulaşılması hedeflenmektedir.
Bakınız değerli milletvekilleri, buraya kadar geldiğimiz kısım dünyanın gelişmekte olan ülkelere önerdiği bir metot, artık fosil yakıtları bir kenara bırakın ve temiz enerji kaynaklarına yönelin. İşte, tam bu hususta ben Türkiye'nin gelmiş olduğu noktayı burada rakamlarla biraz önce ifade ettim. Temiz enerji noktasında, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması noktasında dünya ortalamasının üstündeyiz. Biraz önce de rakamları verdim. Dünya ortalaması yüzde 27, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde temiz enerji kullanma oranı yüzde 35, Türkiye'de ise bu sayı yüzde 43. Geldiğimiz nokta itibarıyla 2021 yılının ilk dokuz aylık verilerinde ise yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimindeki payı yüzde 53,4 seviyelerine ulaşmıştır.
Bakın, birkaç bilgi daha vermek istiyorum size: Türkiye'nin yenilenebilir enerji kurulu gücü yıllar itibarıyla artan bir trend izlemektedir. 2013 yılında 25,6 gigavat olan Türkiye yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı kurulu gücü yıllık ortalama yüzde 10 artarak 2020 yılı Eylül ayı itibarıyla yaklaşık 47 gigavat düzeyine ulaşmıştır. 2013 yılında yüzde 40 olan toplam kurulu güç içerisindeki payı ise 2020 yılı Eylül ayı itibarıyla yüzde 50,4 seviyesine yükselmiştir. 2013 yılı ile 2020 yılı Eylül ayı arasındaki dönemde yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı kurulu güç artışında en büyük pay sahibi 7,5 gigavatlık artışla hidroelektrik santralleridir. Hidroelektrik santrallerini sırasıyla 6,4 gigavatlık artışla güneş enerji santralleri; 5,3 gigavatlık artışla rüzgâr enerji santralleri; 1,2 gigavatlık artışla jeotermal enerji santralleri ve 1 gigavatlık artışla biyokütle enerji santralleri izlemektedir. 2015 yılında HES'ler yenilenebilir enerji kaynakları kurulu gücü içerisinde yüzde 82 pay sahibiyken bu pay yıllar itibarıyla özellikle rüzgâr ve güneşteki artışlara bağlı olarak gerileme göstermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) - Buna rağmen 2020 yılı Eylül ayı itibarıyla HES'lerin yenilenebilir enerji kaynakları kurulu gücü içerisinde yüzde 63'le en büyük paya sahip olduğu da bilinmektedir. Tüm bunları dikkate aldığımızda, Türkiye rüzgâr, jeotermal ve güneş enerjisi açısından önemli kaynaklara sahiptir, bu kaynakların geliştirilmesi gerek iklim değişikliğiyle mücadele ve gerekse enerjide ithal ve fosil yakıt bağımlılığının azaltılması açısından hayati önem taşımaktadır.
Konuşmamın sonunda şunu ifade etmek istiyorum: Dünyanın kirliliğine karşı alınan tedbirlerle ilgili birtakım anlaşmalar imzalanıyor. İşte burada size rakamlarla verdim. Dünyayı en fazla kirletenler dünyanın bu manada kahrını da en fazla çekmek zorundadır. Türkiye bu manada temiz enerji ile yenilenebilir enerji kaynaklarını dünya ortalamasının üstünde kullanmasıyla bence örnek bir ülke, işte, rakamlar da burada.
Tekrardan Gazi Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)