| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 14.12.2021 |
AK PARTİ GRUBU ADINA YALÇIN AKDOĞAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Öncelikle, 2022 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.
Millî Güvenlik Kurulu, 1933 yılında Yüksek Müdafaa Meclisi adıyla kuruldu, ardından Millî Savunma Yüksek Kurulu oldu, 1961 yılında da bugünkü adını aldı. Kurulun ismi değiştiği gibi dayandığı anlayış, yüklendiği misyon, yerine getirdiği fonksiyonlar da zaman içerisinde ciddi değişiklik gösterdi. Millî seferberlik anlayışından millî savunma anlayışına, daha sonra millî güvenlik konseptine doğru bir evrilme yaşandı. Millî güvenlik olgusu, risk ve tehdit değerlendirmeleri, savunma anlayışları zaman içinde ciddi şekilde farklılaştı. Yani bir yönüyle kavramlara ve olgulara yüklenen anlamlar değişmiştir, diğer yönüyle Kurula yüklenen misyon ve fonksiyonlar değişmiştir.
Türkiye açısından bakarsak, ülkemizin ve dünyanın son yıllarda maruz kaldığı risk ve tehditler, meydan okuma ve tehlikeler çok yönlü bir güvenlik anlayışını gerekli kılıyor. Birincisi, askerî güç ve kapasiteniz, silahlı kuvvetlerinizin hareket kabiliyeti, savunma sanayisindeki gelişmişlik durumunuz; bunlar hâlâ bugün dünyada çok önemli ama tek başına yeterli değil. Bunun yanında, ülkenin toplam kapasitesi, bu kapasiteyi devlet ve millet olarak tüm kurumların eş güdüm içerisinde kullanma kabiliyeti bugün daha çok önem taşıyor. Türkiye son dönemde bu ikisini başardı; hem askerî kabiliyetini, hareket kabiliyetini, kapasitesini, savunma sanayisindeki gelişmeleri hem de kurumları eş güdümlü olarak çalıştırarak devlet-millet kaynaşmasıyla ortak bir politikaya bunu dönüştürebilmek.
Tabii, ulusal güvenliğimizi korumak ulusal çıkarlarımızı korumaktan geçiyor. Aynı zamanda "millî güvenlik" dediğimiz zaman demokrasi, refah, tolerans, iç barış, güvenlik, savunma, düzen gibi kavramlar arasındaki ilişkinin de sağlıklı bir şekilde kurulması gerekiyor ve toplam güvenlik bu ilişkinin doğru kurulmasından geçiyor. Aynı zamanda, bugün siber güvenlikten, gıda güvenliğinden, enerji arz güvenliğinden, iktisadi güvenlikten bahsediyoruz. Yani güvenlik konsepti bugün daha kapsamlı bir hâl almış durumda.
Değerli milletvekilleri, millî güvenlik kurulları dünyanın birçok ülkesinde var, Avrupa Birliği ülkelerinde de var. Mesele bir kurulun olup olmaması değil, bu kurulun nasıl bir misyon yüklendiği. Türkiye'de bir dönem bu konuda çok tartışmalar yaşandı Millî Güvenlik Kurulu ekseninde, her toplantı bir krize dönüştü; işte, siyasi iktidara, seçilmişlere parmak sallandığını, fırça atıldığını, birtakım muhtıralar verildiğini gördük. Millî Güvenlik Kurulu bir tür vesayet kurumu; sivil siyaseti dizayn eden, bir kısım dayatmalarda bulunan bir organ gibi algılandı. İşte bu anlayışta da bir değişim oldu; Türkiye'nin demokratikleşmesine, asker-sivil ilişkilerinin normalleşmesine paralel olarak Millî Güvenlik Kurulunun da asli fonksiyonuna döndüğünü söyleyebiliriz.
Her anayasal kurum gibi Millî Güvenlik Kurulu için de esas olan, anayasal zeminde ve demokratik sistemin ruhuna uygun olarak faaliyet göstermesidir. Bir zamanlar Millî Savunma Kurulu gibi kendisini kurgulayarak odağını içeriye çeviren; vatandaşı düşman, sivil iktidarı siyaseti tehdit olarak algılayan yapı zaman içerisinde daha demokratik bir anlayışa dönüştü. Millî güvenlik kurulları hiçbir zaman bir icra kurulu, bir vesayet kurumu, bir dayatma mekanizması, bir kontrol ve denetim organı, bir siyaset yapım ve uygulama merkezi, devleti temsil makamı değildir ve olamazlar. Millî Güvenlik Kurulu, iç siyasete racon kesen değil, dünya kamuoyuna ve ilgili ülkelere pozisyon deklare eden bir platformdur ve zaman içerisinde bu anlayışın değiştiğini gördük.
1980 darbesinden sonra vesayetçi anlayış Millî Güvenlik Kurulu üzerinden her şeyi; tarım, hayvancılık, turizme kadar her alanı güvenlik alanı içerisine aldı ve bunun üzerinden sivil siyasete birtakım politikalar dikte etmeye çalıştı. Bugün, enerji arz güvenliğinden, farklı alanlardaki güvenlikten bahsetmemizle bu farklı bir durum. Yani sivil iktidara politika dikte etmek, her alanı güvenlikle ilişkilendirerek bunu bir askerin belirlemesi değil; sivil siyasetin bütün ülkede yaşananları -mesela pandemi, millî güvenlikle ilgili elbette boyutları var- bunu kapsamlı olarak değerlendirmesi farklı durumlardır. 2000'li yılların sonlarına doğru asker-sivil ilişkilerinde ciddi normalleşme yaşandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) - Avrupa Birliğine uyum paketlerinden Anayasa değişikliğine kadar, olağanüstü hâlin kaldırılması, devlet güvenlik mahkemelerinin, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması, EMASYA Protokolü'nün kaldırılması, askerî yargının yetki alanının daraltılması, Yüksek Askerî Şûra kararlarına yargı yolunun açılması, YAŞ'ta oturma düzeninin değiştirilmesi, askerin koruma kollama vazifesiyle ilgili 35'inci maddenin değiştirilmesi gibi birçok şey... Bu normalleşme sayesinde bugün Silahlı Kuvvetler dünyanın birçok bölgesinde operasyon icra ediyor ve Türkiye "hard" ve "soft power"ıyla dünyada bölgesel bir güç oldu.
Bir konuşmacı "Millî Güvenlik Siyaset Belgesi yoktur, mahrum kaldı Türkiye." dedi. Bu mahrumiyet nasıl bir ızdırap meydana getirdi bilmiyorum ama böyle bir mahrumiyet hissine kapılmasınlar, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi vardır; 10'da, 15'te, 20'de hazırlanmıştır ve şu anda yürürlüktedir. Böyle bir yokluk, mahrumiyet şeklinde acı çekmelerine gerek yoktur.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)