KOMİSYON KONUŞMASI

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Bakanım, göreviniz hayırlı olsun diyorum ama gerçekten sorunlu bir bakanlığa geldiğinizi de açıkça ifade etmek isterim.

Şimdi, aslında bu yasa içeriğini açarken Sayın Başkan, bunun içerisinde birçok şeyin olduğunu, işte, öğretim üyelerinin disiplin cezalarının artırılması ve istendiği anda üniversiteden atılması, Millî Eğitimin denetim görevini yapan maarif müfettişlerinin hemen bir kalemde eğitim uzmanı olarak farklı bir şeye gelmesi, yine, çıraklık eğitimi kanunundaki değişiklik ve şu anda görüşmekte olduğumuz Maarif Vakfının kurulması... Aslında Sayın Başkan, siz biliyorsunuz, bunların hepsi yarın bir torba olarak Genel Kurula gidecek. Şimdi, burada yaptığımız bir cambazlık gibi geliyor bana. Nedir? Bunları birbirinden ayrıştırarak konuşulmasını sağlayıp torba hâlinde Genel Kurula götürmek. Bunun doğru bir tarz ve yöntem olmadığı düşüncesindeyim.

BAŞKAN - Öyle olmayacak.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bunların hepsinin, biraz önce milletvekili arkadaşımın söylediği gibi, bir alt komisyona gitmesi ve alt komisyonda mutlak bir şekilde ilgili taraflarıyla, eğitim sendikalarıyla ve Millî Eğitim uzmanlarıyla ve kimi etkileyecekse o alanda çalışanlarla, tekrar milletvekilleri gözetiminde görüşülüp, olgunlaştırılıp buraya getirilmesinin sağlanması gerekiyor. Yani, mutlak bir şekilde bir alt komisyonun çalışmasına ihtiyaç var diye belirtmek isterim.

Sayın Başkan, bir diğer önemli nokta da yasanın tamamına baktığımızda AKP ne zaman bir sorun yaşadıysa onunla ilgili eğitim alanındaki maddelerin burada olduğunu görüyoruz. Mesela, şimdi, Maarif Vakfını konuşuyoruz. Biraz önce Hocam dedi ki: "Biz onlara terörist demedik, terörist oldular." Sayın Hocam, onlar bugün terörist olmadılar ama dün size sataşmadıkları için siz onların teröristliğini görmediniz. Bakın, ben bir üniversite öğretim üyesiydim. On yıl doçent olarak kalmamı sağlayan, sizin bugün "terörist" dediğiniz ama o gün bana teröristlik yapanlar vardı ve bilginiz dâhilinde, işleminiz dâhilinde... Bakın, YÖK, aynı ana bilim bölümünde, benden dört yıl sonra doçent olan arkadaşımı benden önce atadı. Bunların hepsinin yaşandığını, dolayısıyla sorun ne zamanki size dokunmaya başladığında sorun gibi algılandığını biz biliyoruz. Bugün paralel, evet, bu ülke için bir sorundur ama dün için de bir sorundu, bugün dünyanın her ülkesinde okullar açılırken, her türlü desteği sundunuz ama bugün işin ucu biraz size dokundu diye işte terörist ilan edebiliyoruz ve Maarif Vakfını bunun için konuştuğumuzu sakın ola ki birçok süslü kelimeyle açıklamaya çalışmayalım. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı çok daha açık, net, sarih, bu vakfın duyurusunu günler öncesinde yaptı "Bu paralel okullar için biz bir Maarif Vakfı kuruyoruz ve paralel okullarının hakkından geleceğiz." diye; açık açık, hiç sağa sola çekmeden Sayın Bakan, hiç sizin gibi farklı argümanlar kurmadan. Bunun paralel okullar için yapıldığını, aslında uygulamada da fiilî olarak bir paralel millî eğitim bakanlığı kurgulandığını, kurulduğunu gerçekten kabul etmemiz lazım.

Şimdi, gelelim, bakın, eğitim denetçileri yani maarif müfettişleriyle ilgili bir kanun getiriliyor. Bu dönemde, biliyorsunuz, çok önemli, sizin hedef gördüğünüz iki kesimle ilgili soruşturmalar yürütülüyor. Bunu hiçbir şekilde gözden kaçırmamamız lazım. Birincisi, paraleli tasfiye etmek istiyorsunuz, haklı olabilirsiniz ama bunu hukuk içinde yapmalısınız. İkincisi, 29 Aralıkta Türkiye'de eğitim iş kolu, KESK, TMMOB ve diğer iş kolları, biliyorsunuz, üretimden gelen bir hakkı kullandılar. Bu, üretimden gelen hakkı kullandıkları için sadece 16.300 küsur KESK'li hakkında soruşturma başlatıldı, bunun 10 bin küsurunun EĞİTİM-SEN'li olduğunu biliyorum.

Şimdi, müfettişlere bir görev verdiniz: "Bunu soruşturun." Ama, bir talimat da beraberinde verdiniz. Neydi bu talimat? "Atın ya da en kötü ihtimalle sürgün edin." Şimdi, Millî Eğitim müfettişleri baktılar ki buna, şu andaki hukuk mevzuatı buna cevaz vermiyor ve buna direndiler. Şimdi, siz ne yapıyorsunuz? "Nasıl buna direnirsiniz?" diyorsunuz ve hemen bir kanunla bu maarif müfettişlerini devre dışı bırakıyorsunuz. Maarif müfettişlerini eğitim denetimi görevini yapamaz hâle getiriyorsunuz ve bu soruşturmaları muhtemeldir ki şu anda uzatarak yarın bunların yerine alacağınız kişileri kullanıp toplumu bir bütün olarak zapturapt altına almak istiyorsunuz.

Şimdi, tasarının bir başka maddesi de var biliyorsunuz. Öğretim elemanlarını, öğretim üyelerinin yaptığı iş ve eylemlerden dolayı en kısa yoldan nasıl atarız, nasıl üniversiteden uzaklaştırırız yani Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği. Niye peki bu gündeme geldi? Hepimiz biliyoruz sayın üyeler; burada sayın Başkan, sayın Bakan, hepimiz biliyoruz. Biliyorsunuz, bu üniversitelerimizde 1.200 civarında öğretim üyesi "savaşa hayır, barış" talebiyle bir bildirge imzaladılar. Efendim, bunun içeriği şöyleydi, böyleydi tartışması ayrı bir tartışma konusudur. Dünyada bunun örneklerinin nasıl karşılandığı da, çok ilginç örneklerle tarih doludur. De Gaulle'ün Sartre için söylediği şeyleri hatırlatırım. Yine, Edward Said'in rektör olarak savunmasını hatırlatırım. Şimdi, bu öğretim üyeleri bu ülkede çocuklar ölmesin, barış olsun... Dediğim gibi, içeriğini ayrıca şey yapmak istemem ama bir barış bildirgesi imzalamışlar. Şimdi, bunun talimatı geldi: "Bu öğretim üyeleri üniversitelerden uzaklaştırılsın." Öğretim üyelerini bu kadar derdest eden, yeryüzünde ikinci bir dünya ülkesi yoktur, bu kadar değersizleştiren ikinci bir dünya ülkesi yoktur ama talimatla "Biz bunlara şimdi bir öğretim elemanı yönetmeliği getirerek bir şekilde derdest edip üniversitelerden nasıl uzaklaştırırız?"ın bir çalışması yapılıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, AKP iktidarının, siyasi iktidarın şöyle bir alışkanlığı var: Günübirlik karşılaştığı sorunlarla ilgili yasa tasarıları getiriyor. Günübirlik diyorum çünkü dün de dedim, biraz önce örneklendirdim, paralel yapı dün de vardı ama bugün sorun yaşadığı için getiriyor ya da -işte biraz önce söyledim- maarif müfettişleri bugün sorun yaşadı, bugün yasa getiriliyor.

Şimdi, AKP'nin döneminde 6 tane Millî Eğitim Bakanı değiştirildi. Hiçbir Millî Eğitim Bakanımız, sayın Bakan da dâhil olmak üzere eğitim iş kolundan gelmiyor. Hukukçular vesaire, işletmeciler, başka birçok alandan geliyorlar. Şimdi, dolayısıyla, eğitimin ne olduğu, nasıl olması gerektiği formasyonundan maalesef uzak olduklarını düşünüyorum. Çünkü, eğitim gerçekten politikalar üstüdür, eğitim anlık değiştirilemez. Biraz önce Mustafa Balbay Hocam söyledi. Benim kızım da lise 3'üncü sınıfta, gelecek sene sınava giriyor ama hangi sınav formatıyla sınava gireceğini ben de bilmiyorum. Çünkü, her gün sınav formatımız değişiyor. Bakan değiştikçe millî eğitim politikamız değişiyor ya da yaşadığımız bir sorun oldukça millî eğitim politikasını değiştiriyor. Şu anda Maarif Vakfı da aynen benzer bir şeyin sonucudur.

Bakın, 4+4+4 mesela. Neydi? Daha önce 28 Şubat sürecinde imam-hatiplerin önüne bir engel konmuştu. Bunu aşmak üzere ama bu sefer de başka sorunlara sebebiyet vermez mi diyerek tüm sistemi allak bullak eden, işte, imam hatipleri başat okul hâline getiren, imam hatipleri hayatın her alanına nüfuz eder hâle getiren 4+4+4 sistemini getirdik. Öncesi tartışılmış mı? Tartışılmamış. Kanunun nasıl yasalaştığı, toplumda ne kadar tartışıldığı, hangi ihtiyaçtan kaynaklandığı, bu belirttiğim başlık dışında hangi ihtiyaçtan doğduğu asla tartışılmış değil.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu çok uzatılabilir bir meseledir ama Millî Eğitim Bakanının Millî Savunma Bakanlığından getirilmesi de ayrıca önemli bir noktadır. Sanırım ki millî savunma ile millî eğitimin ortak o "millî" kelimesinden hareketle millî eğitimi de böyle, karşıtlarımıza karşı bir savunma gibi kullanacağız. Karşıtlarımıza karşı...

NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Müthiş bir çıkarım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Evet, zorluyorsunuz. Gerçekten yaşadığımız on dört yıllık süreçte ben size yaşananları sayabilirim değerli Komisyon üyeleri.

BAŞKAN - Sayın Toğrul, isterseniz toparlayalım.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Millî mücadelenin çok önemli alanlarından bir tanesi olduğu kesin ama.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bakın, bugün Kürt bölgelerinde, o illerimizde yaşanan savaşın mimarı olan kişi şimdi millî eğitimimizin mimarı olacak. Ben bunu gerçekten toplumun takdirine bırakmak isterim. En azından kayıtlara böyle geçsin istiyorum. Ama, şundan AKP vazgeçmeli, tüm siyasi iktidarlar vazgeçmeli: Devlet ele geçirilecek bir organ değil, devlet bizim kendi kendimizi yönetmemizi sağlayacak bir aracı organdır. Biz bunu bir organizasyon gibi görmeliyiz. Her gelen siyasi iktidar, devleti ele geçirmek istediği sürece biz bu sorunlardan kurtulamayacağız. Çünkü, dün, işte 28 Şubat zihniyeti vardı, başka bir şeye sebebiyet veriyordu, onları ele geçiriyordu, işte onun için katsayı problemleri getiriyorlardı; bugün aynı gadri yaşadığını iddia edenler daha da büyüğünü getiriyor, onlar da bir başka katsayı problemine sebebiyet veriyor.

Değerli arkadaşlar, ben tekrar söylüyorum: Devlet ele geçirilecek bir organ değildir, devlet bizim kendi kendimizi yönetmemiz için oluşturduğumuz bir organizasyondur. Kutsal falan da değildir, bu organizasyon kutsal falan da değildir. Bu organizasyonun aksayan yönlerini değiştirmeliyiz ama günübirlik politikalarla "Bugün bana dokunuyor." diye değiştirmeye kalktığımız an biz bu sorunları yaşamaktan kurtulmayız. Yarın bir başkası da gelir ve bu hınçla on dört yıllık AKP iktidarı bu toplumun karşı tarafında... Yani, evet "Yüzde 50 oy aldık." diyorsunuz, her şeyi mubah görüyorsunuz ama yüzde 50, diğer kalan dışındakinde korkunç bir birikim yaratıyor, korkunç bir öfke yaratıyor.

Yarın bu ülkede her şey olabilir değerli arkadaşlar. Olaylar artık sanıldığı gibi determinist yol ve yöntemlerle değişmiyor, anlık gelişmelerle dünya değişiyor. Anlık bir gelişmeyle AKP bambaşka bir şeye dönüşür ve siz o zaman düştüğünüz anda neyle karşılaşacağınızı, o doldurulan karşıt kesimlere sormalısınız. Bundan kurtulmalıyız.

BAŞKAN - Peki, Sayın Toğrul, lütfen...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Peki, ben bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Son olarak şunu tekrarlamak istiyorum: Bu başlıkta tartışacağımız tüm konuların mutlak bir alt komisyona gönderilmesini, orada ayrıntılı bir şekilde tartışılmasını, bugün hangi nedenle ihtiyaç var, yarın nereye evrilecek, ne gibi sorunlar yaratacak, bunun tartışılmasını rica ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.