KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Bakanım, Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, müsaadenizle ilk önce usuli itirazlarım var, tespitler var aslında, onları söylemek istiyorum. Şimdi, burada konuştuğumuz, görüştüğümüz bir yasa tasarısını alt komisyona göndermekteki amacımız alt komisyonda etraflıca tartışılması ve orada dinlenen akademisyenler, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte gelinen itirazlarla bütün olarak değerlendirilip tasarı üzerinde eksikliklerin tamamlanması olarak ifade edebiliriz asıl amacı. Evet, Yılmaz Bey, az önce ifade etti, 12 maddede değişiklik oldu ama bunlar esaslı değişiklikler değil, zaten alt komisyon toplantısında da ilk 6-7 maddeden sonra da sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin bazıları terk etti, bu da gerçeğimiz yani bunu da saklamayalım. Şimdi, bu hâliyle nasıl bir sonuç ortaya çıkıyor? Şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: Aslında şahsen ben, -hani bizim grubumuzun, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kararı değil, bunu konuşmadık ama- bir alt komisyona bundan sonra gönderilmesine pek taraftar olmayacağım çünkü orada etraflıca tartışsak da herhangi bir şekilde tutanaklara da yansımıyor ve tekrardan...

BAŞKAN - Tutanak tutabilirsiniz, alt komisyon o karara varabilir.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Tutulabilir ama Sayın Başkan, şöyle bir durum var. Tekrardan burada aynı konuları tekrar etmek durumunda kalıyoruz, o zaman da amaçlanan fayda yakalanamadı diye düşünüyorum, bunu en başta söylemek istedim.

İkincisi: Şimdi, daha önce burada biliyorsunuz Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nu birlikte görüştük orada biz bazı itirazlarda bulunmuştuk. Esas itibarıyla son dönemde buraya gelen yasaların önemli bir kısmı, aslında Meclise gelen önemli bir kısmı Avrupa Birliği İlerleme Raporu kapsamındaki yasalardı birçoğu ve orada beklenen, hedeflenen Avrupa Birliğinin bizden istediği kriterler neyse o yönde yasalar çıkartmaktı. Mesela Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'yla ilgili biz özellikle bunun bir bağımsız denetim mekanizması, bağımsız otoritenin esaslı itibarıyla beklediğini söylemiştik ancak o öyle geçti yani ufak tefek değişiklikler oldu. Bakın, şimdi, Avrupa'dan, Avrupa Birliği yetkililerinden bu konuda eleştiriler gelmeye başladı. Şimdi, bilirkişiliğe de böyle bakmak lazım. Bilirkişilik yasa tasarısı son dönem aslında konuştuğumuz yasalarla ilgili, tasarılarla ilgili benzer şeyleri ifade ediyoruz. Bunlar kanuni boşluklar, sorunlar karşısında yapılması gereken işler yani kimse böyle bir kanun çıkartmayalım demez, bu doğru olmaz ama yapmışken de iyisini yapmak lazım.

Şimdi, en başta şunu ifade edeyim. Bilirkişiliğin bir meslek olarak görülmemesi gerektiği konusunda hemen hemen tüm hukuk otoriteleri mutabık, dolayısıyla bu konuda da bir itiraz yok ama şimdi kanunu bir bütün olarak ele alıp baktığımız zaman tek tek maddeler üzerinden gitmeyeceğim ama bütün olarak ele aldığımızda bu kanunla birlikte bilirkişiliğin bir meslek olarak kabul edildiği ya da öyle anlaşılacağı, öyle görüleceği bir sonuç. Yani eğitim vereceğiz bilirkişilere, ondan sonra listelere girecekler, disiplin işlemleri var, vesairesi var, işte şirket kuruyorlar yani bilirkişi kartvizit basar, ne iş yapıyorsun, bilirkişi diye gezer bundan sonra.

Biz muhalefet şerhimizde detaylı belirttik, çok özetleyerek gideceğim, çok zamanınızı almak istemiyorum. Burada işte bir bilirkişilik üst kurulu kuruluyor, bir daire başkanlığı var, bir de illerde mevcut duruma benzer ama biraz daha genişletilmiş bir şekilde kurullar kuruluyor. Tabii, burada aslında üst kurulun yapısına baktığımız zaman, bilirkişilik üst kurulu, çok geniş kapsamlı, demokratik olarak görülebilecek, belki de o bağımsızlığın sağlandığı hissini verebilecek bir yapı, sayısı da oldukça fazla ancak atıl bir yapı yani senede iki defa toplanacak, işte 190 TL ücret alacaklar, tavsiye kararı alacaklar, tavsiye kararını dinleseler ne olur, dinlemeseler ne olur yani bir yaptırımı yok. Ki "Tavsiye ediyorum." diyecek, altı ayda bir, ki bu kadar dinamik bir konuyla ilgili ne kadar uzun süreli bir toplantı yapabilir, hangi konularda tavsiye kararı alır, bir hükmü yok onun. Burada daire başkanlığı etkin, daire başkanlığını da bu kadar etkin kıldığımız zaman da bağımsızlık konusu tartışma konusu olacaktır yani sonuçta bu daire başkanlığı Adalet Bakanlığı bünyesindeki daire başkanlığı, her şeyi ideal, her şeyi objektif yapsa dahi bağımsızlığı tartışılacaktır. Onun için bundan en azından daire başkanlığının yetkilerinin görev ve yetkilerinin önemli bir kesiminin bilirkişilik üst kuruluna verilmesinde pratik fayda görüyorum.

Bir diğer konu, işte, Avrupa'daki örneklere de mümkün olduğunca baktım, hatta birkaç konuyu da Adalet Bakanlığından istedim; sağ olsunlar, ilgili genel müdürlük hazırlayıp gönderdi. Yargıçların daha çok ön planda olduğu yani yargıçların, genel kurulun falan esasta olduğu yapılar var, bizimki çok öyle görünmüyor.

Şimdi, bir diğer konu hukuki konulardaki bilirkişilik meselesi. Bu, aslında bir sonuç yani bir hâkimin hukuki konuda bilirkişiye gitmesi bir sıkıntının işareti. Yani biz bunun nedenini görmezden gelip sonuca odaklanırsak gene hata yaparız. Bunun nedeni ne? Aslında temelden itibaren iyi bir eğitim alsa, iyi yetiştirilmiş olsa, yeterli dosya sayısıyla ilgileniyor olsa böyle bir şey yapmaz. Şimdi, bunu kısıtladığımız zaman ne olacak? Bir, Yargıtayda çok fazla sayıda dosya bozulur. İkincisi, hukuki konulardaki çok basit konularda da bazen bilirkişiye gidiyorlar, işte, basit hesaplamalarda falan ama onu avukatlara veriyorlar, avukatların bir gözden geçirip uyarı ya da bir düzelttirme şansı oluyor yani "Bu böyle gelmiş ama şöyle." diye. Şimdi, hukuki konuda bilirkişiye gitmediğinden direkt kararını açıklayacak, ilk etapta da bir düzeltme şansı olmayacak.

Bir diğer konu, yeniden rapora gitmeyecek olması. Şimdi, bu konuyu bilirkişinin şikâyetiyle birlikte değerlendirmek istiyorum. Bir olay düşünelim, bilirkişi bir rapor vermiş olsun. Bilirkişi raporunu hâkim hükme esas alsın ama öte yandan da şikâyet konusu olsun ki şikâyet konusu devam edebiliyor. Hâkim bir daha bilirkişi raporu alamıyor, ona göre bir rapor verdi. Velev ki Yargıtayda da onandığını, kesinleştiğini düşünün. Peki, bu şikâyet sonucunda o rapora göre şikâyet edilen bilirkişi ceza alırsa yani gülünç bir durum ortaya çıkmaz mı? Böyle enteresan bir pozisyon da yaşanabilir.

Adli tıbbın görev alanlarına giren konularla ilgili... Adli tıp, tabii, teknik bir konu, ben alt komisyonda da onun detayına çok girmedim çünkü çok anladığımız bir şey de değil aslında ama orada benim görebildiğim şöyle bir şey var, ilk bakışta onu fark etmiştim, maddede yine değişiklik önergem var ama burada tek cümle ifade edeyim, öyle tamamlayayım konuşmamı: 28'inci maddede hizmet alımıyla ilgili bir düzenleme var. Orada alt komisyonda bunu konuştuğumuzda Adli Tıp Kurumu Başkanıydı zannediyorum, bunu açıklarken "Ya, biz dışarıdan rapor almayacağız, basit hizmetler alacağız. Yani bir sözleşme yapacağız protokol çerçevesinde, basit işler olacak." demişti ama eğer öyleyse onun öyle ifade edilmesi lazım. Aslında bence onun ifade edilmesine gerek yok, kanunda yer almasına gerek yok, zaten yapabilir bunu Adli Tıp. Öteki türlü şöyle bir izlenim de bırakıyor: Sanki Adli Tıp kendi görev alanına giren işlerle ilgili dışarıdan hizmet alacakmış gibi bir intiba da uyandırdı. Yani net bir ifadeyle, net olarak böyle anlaşıldı da demiyorum. Benim geneline yönelik tespitlerim bunlardan ibaret.

Hepinizi saygıyla tekrar selamlarım.