| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 31 .03.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; selamlıyorum hepinizi.
Tabii, on dört yıllık AKP iktidarı döneminde Bakanlıkta en uzun kalan Bakansınız. Zaman zaman çılgın projelerinizi görüyoruz, izliyoruz, uyguluyorsunuz. Tabii ki ülkeye yapılacak hizmetlerin, doğru projelerin hepsini alkışlıyoruz ve onların destekçisiyiz. Ama bazı çılgın projelerin ülkenin başına uzun vadede büyük sorunlar ve dertler açacağı da muhakkaktır. İnsanların çok büyük hayallerinin olması güzel bir şey ama eğer o hayaller gelecekte ülkenin ve o kentin başına çok büyük çoraplar örecekse, sorunlar yaratacaksa bana göre biraz daha onları ciddi bir şekilde incelemek gerekiyor. Son derece teknik bir konu bu konu. Benim çok yakınımda olan bir konu değil ama...
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Sendikacılıkla ilişkisi var ya.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bir şekilde çalışanlar açısından var tabii ki, onların güvenliği ve örgütlü olması açısından ama sonunda tabii bir kenti konuştuğumuz zaman bu konuyla ilgili görüşlerimiz olacak.
1974 yılında İstanbul'un nüfusu 3,5 milyondu ve ilk köprü yapıldı oraya. İkinci köprü yapıldığında, 3 Temmuz 1980'de İstanbul'un nüfusu 7 milyon olmuş. Yani, hemen 1 misli daha artmış. Bugün İstanbul'un nüfusu 2015 yılı istatistiklerine göre, 14 milyon 657 bin. Yani, bu köprüler, şunlar, bunlar falan yapılırken İstanbul daha yaşanılabilir bir kent olmamış, daha çile çeken, insanları yaşamaktan gerçekten bezdiren bir noktaya gelmiş. Bunun çözümü üçüncü köprü... Belki bir on beş yıl sonra yani 1988'de ikinci köprü yapılmış, şimdi aradan yirmi sekiz yıl geçiyor ve üçüncü köprü yapılıyor. İstanbul'un nüfusu 14-15 milyon olmuş yani bir ülke kadar olmuş. İşte Yunanistan'dan, İsveç'ten, Norveç'ten, Danimarka'dan, birçok Avrupa ülkesinden büyük bir ülke olmuş.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - 53 ülkeden büyük.
MUSA ÇAM (İzmir) - 53 ülkeden büyük bir kentten bahsediyoruz. Yani, belki İstanbul'a ne kadar hizmet edilse, ne kadar büyük yatırımlar yapılsa belki azdır, ayrı bir konu ama o kent artık yaşanacak bir noktadan çıkmış, çıkarılmış durumda.
BAŞKAN - İzmir bakış açısı bu, biz İstanbul'da yaşayanlar için öyle değil yani.
MUSA ÇAM (İzmir) - Yok, geçen hafta İstanbul'daydım, 20.00 uçağına yetişmek için saat altıda çıktım yani sağ taraftaki güvenlik şeridini kullanmama... Yani, parlamenterlerle ilgili geçen sene bir kanun geldi buraya. O yolun kullanılmasıyla ilgili de ben muhalefet ettim ve yine muhalifim. Ama, İstanbul'da yaşayan insanlar açısında baktığımda iki saatte, bir milletvekilinin Mecidiyeköy'den havaalanına iki saatte eğer...
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Havaalanına yetişirken, giderken beni hatırladın mı?
MUSA ÇAM (İzmir) - Sizi mi? Kulaklarınızı çok çınlattık, merak etmeyin yani.
Şimdi, gerçekten İstanbul yaşanılacak bir kent olmaktan çıkmış. Şimdi, onu korumak ve kollamak gerekirken ama gördüğümüz kadarıyla bu Kanal İstanbul Projesi'yle ilgili İstanbul'un, belki ülkenin bir bölümünü katletmeyle karşı karşıyayız. Şimdi, bu konuyu çok merak ettim ben, dedim ki bir makaleleri tarayayım ne oluyor, ne bitiyor, Hacettepe Üniversitesi çevre mühendisi bölümünden akademisyen Profesör Cemal Saydam Hocanın dün değil evvelki akşam burada kısaca bir paragrafını okudum ama siz de geldiniz. Onun tespitini söyleyeceğim, Cemal Saydam Hoca bir deniz bilimci, Marmara Denizi'nin altyapısını haritalamış bir bilim insanı. Bu konu ilk gündeme geldiğinde "Ben bu projeyi rafa kaldırın demedim, unutun dedim." diyor Cemal Saydam Hoca ve makalesine devam ediyor, iki paragrafını sizinle paylaşacağım, hoca diyor ki: "Karadeniz'e doğru yol alan gemileri sanki yokuş tırmanırcasına zorlanmasıyla belli eden, Karadeniz'den gelen gemilerin de kuğu gibi süzülmesi, alelacele sanki yokuş aşağı inercesine boğazdan geçmesine neden olan ve de dünyada eşi benzeri olmayan bir su yolu. 'Bu hoca da işi abarttı, ne o, denizde yokuş çıkmak inmek, yerçekimi mi var?' diyebilirsiniz. 'Her yer düzdür, biraz abarttı galiba.' diye düşünebilirsiniz ama yanılırsınız." diyor Hoca. "İnanması zor ama normal koşullarda Marmara'dan gelip Karadeniz'e giden bir gemi 30 kilometre uzunluğundaki boğaz boyunca en az 30 santim yokuş çıkmak zorunda kalır. Nedeni de basit, Karadeniz Marmara'ya göre ortalama en az 30 santim yüksektir. Eğer poyraz varsa ve de aylardan haziran ya da temmuz ise bu yükseklik çok daha fazla olur, 70-80 santim, hatta 1 metreye kadar çıkabilir. Hatta yol boyunca tuzluk da azalır, suyun kaldırma kuvveti azalır ve gemi suya daha da batar, motorlar daha da zorlanır. İyi de neden acaba? İşte, Türk boğazlar sistemini dünyadaki diğer kanallardan ayıran ve de yerkürede sadece ama sadece bize has olan bu özelliğin nedeni Karadeniz'e giren tatlı suların fazla olmasından kaynaklanmaktadır." diyor Hoca ve şöyle bitiriyor: "Tatlı suyun ana kaynağı da Tuna, Dinyeper, Dinyester ve Don nehirleridir. Bizim nehirler olsa da olur olmasa da ama Tuna Nehri debisini değiştirir ise yandık bittik, tüm sistem alt üst olur. İşte bu nedenle Tuna ve onun yatağında olan biten bizim için çok önemlidir. Olmaz ama bir ülke Tuna üzerinde devasa bir baraj yapacak olsa ilk sesini yükselten ülke biz oluruz yapılamaz diye, çünkü bu sistemin dengelerini altüst eder. İşte, bu hassas dengeyi ben basit bir havuz problemine benzetirim. Karadeniz hakikaten de devasa bir havuza benzer. 2 bin metre derinlikte ve dikey karışımın olmadığı bir havuz. Bu havuzu dolduran musluklardan bahsettik, peki bu havuzu boşaltan musluk nerede acaba? İşte, İstanbul Boğazı da o havuzu boşaltan musluktur. Nedeni de basit. Akdeniz ve de özellikle Doğu Akdeniz kelimenin tam anlamıyla bir buharlaşma baseni, sauna misali. Yazın sıcakta, kışın kuru poyraz rüzgârlarla sürekli su kaybeden bir deniz. Buharlaşma yoluyla kaybedilen bu su nedeniyle Karadeniz'in fazla suyu İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçerek, Atlantik Okyanusu yüzey suyu da Cebelitarık Boğazı'ndan geçerek bu su eksikliğini tamamlamaya çalışır." diye makale devam ediyor.
Şimdi, baktığımızda, Hocanın tarihsel bir uyarısı var, diyor ki: "Bu yapacağınız İstanbul Kanal Projesi gerçekten hem Karadeniz'i hem Marmara'yı, yetmez Ege'ye kadar varacak olan büyük bir tahribatı da beraberinde getirecektir." Kuşkusuz, İstanbul'la ilgili, İstanbul'u bu keşmekeşlikten kurtaracak, daha da rahatlatacak projeler yapmak doğru ama İstanbul Kanal Projesi'nin Türkiye açısından ve İstanbul açısından büyük bir sıkıntı olduğunu bir bilim insanı bu tespitlerle ortaya koyuyor. Şimdi, bizim bilime inanmamız lazım ve bilime güvenmemiz lazım ve akademik dünyadan bu konuda destek almamız gerekir. Tabii ki akademik dünyada sizin söylediklerinizin tamamını onaylayacak, onlara destek verecek bilim adamlarını bulup onlara rapor hazırlatmak çok mümkün olabilir ama gerçek anlamda bunları doğru şekilde söyleyecek olan bilim adamlarından ve akademisyenlerden ve mimar, mühendislerden, bu konuda uzman arkadaşlardan faydalanmak gerektiğini düşünüyorum.
Bu İstanbul Kanal Projesi'yle, bununla birlikte İstanbul'un daha da katledileceğini... Yirmi yıl sonra bizler, hiçbirimiz burada olmayacağız, Sayın Bakan siz de burada olmayacaksınız ama bizden sonra gelecek olan kuşaklar belki zahmet edip bu tutanakları okuduklarında... Bizler muhalefet partisi milletvekilleri olarak tarihe bir not düşüyoruz. Bu projenin İstanbul'un kurtuluşu için değil, İstanbul'u gittikçe daha da yaşanamaz bir kent hâline getireceğinin ve çok daha zor bir şehir hâline getireceğinin altını çiziyorum.
Teşekkür ediyorum.