Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Geçici Bütçe Kanunu Tasarısı (1/317) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 10 .12.2015 |
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Üniversitelerdeki öğrenim kredileriyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Tabii, Sayın Bakan öğrenim kredilerinin arttığını, bu artışlarla ilgili arada doğacak farkın bütçeye yansıtıldığını söyledi. Tabii, 400 milyona çıkartılmış; Türkiye koşulları içerisinde çok kötü bir rakam değil öğrenciler açısından ama daha iyisi olamaz mı? Elbette ki daha iyisi olabilir. Bu nasıl olabilir? Tabii, onun üzerine biraz kafa yormak gerekiyor. Yani eğitime ayrılan bütçe nasıl fazlalaşabilir?
Biz, tabii, uzun yıllardan beri söylüyoruz, bu ülkede otuz yıldan beri süren bir savaş var. Türkiye Kürt sorununu çözmediği için, bu savaşa harcanan para artık 300-400 milyar dolarlarla ifade ediliyor. Belki daha fazladır, onu bilmiyoruz.
Şimdi, tabii, son dönemde yine çatışmalar var, yine savaşın boyutları yükseldi. Diyarbakır'da yaşıyorum tabii ki. Diyarbakır'da 8. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı var. 24 Temmuzda sınır ötesi operasyonla ilgili karar alındı. 24 Temmuz akşamı saat on birden itibaren Diyarbakır'dan savaş uçakları havalanmaya başladı. Bugüne kadar sanırım, edindiğimiz bilgiler kadarıyla 400-500 defa F16'ların Diyarbakır'dan kalktıkları ve sınır ötesi operasyon yapıp geldikleri söyleniyor. Biz de zaten Diyarbakır'da yaşadığımız için savaş uçaklarının kalkışından çok net olarak bunu biliyoruz.
Tabii, bir savaş uçağının kalkması, bir operasyon yapıp gelmesi ne kadardır bilmiyoruz. Sayın Bakan mutlaka bunun bedelini biliyor ama herhâlde, edindiğimiz bilgi kadarıyla en az 20 trilyon bir savaş uçağının kalkıp Kandil'i ve çevresindeki alanları bombalayıp gelmesi. Şimdi, tabii, sonuç alıcı operasyonlar mıdır? O da değildir. Herkes bunu bilsin yani. 500 F16 uçağı kalkıp geldiyse sonuç sıfırdır, hiçbir etkisi yoktur. Yani bu meselenin bitirilmesinde etkisi sıfırdır. Etkisi nedir? Bütçeyedir.
İşte, milyonlarca dolar para Türkiye'nin bütçesinden ne yazık ki bu çözümsüzlük nedeniyle savaşa aktarılmaktadır. Oysa aktarılacağı alanlar var. İşte çok önemli bir alan var, eğitim alanı, sağlık alanı, farklı alanlar var. Kadın istihdamı var, vesaire, gençlik istihdamı var. O nedenle bir kez daha, tabii, görüşmeler nedeniyle ifade ediyoruz; çözüm dışında farklı seçeneğimiz yok. Bu operasyonlarla, sınır dışı operasyonlarla sınır içi operasyonlarla çözülebilecek bir sorun değil. O nedenle, tekrar demokratik çözüm ve barış sürecine hızla dönmek Türkiye'nin bütçesini güçlendirecektir, onu ifade edeyim.
Şimdi, öğrenim kredisiyle ilgili gelen çok talep var bize. Yani İnternet'ten öğrendiğimiz bilgiler: 947 bin 173 öğrencinin kredisini ödeyemediği için icralık olduğu ve bütün banka hesaplarına, varsa... Tabii, icralık olduğuna göre muhtemelen yoktur çok keyfî bir ödeme söz konusu değilse. Böyle bir durum söz konusu ve biliyoruz, krediler üniversite bitirdikten sonra, iki yıl sonra alınmaya başlanıyor. İş bulması gerekiyor tabii kişilerin. Üniversite mezunlarında işsizlik oranlarının çok yüksek olduğunu biliyoruz. Genelde Türkiye'deki işsizlik ortalaması yüzde 10-11 civarında ama bunu bölge bazında düşündüğümüz zaman 3'e, 4'e katladığını, hatta 5'e katlayan iller olduğunu biliyoruz. Örneğin, Şırnak, Hakkâri gibi, Diyarbakır gibi yerlerde işsizlik oranı yüzde 60 düzeyinde. Şimdi, yüzde 50-60 işsizliğin olduğu bir yerde bu kredilerin geri dönüşü nasıl olacak? 947 bin kişi icralık olmuş durumda ve daha da ilginç yanı, sanki bankadan kredi çekmişsiniz gibi -yakinen şahit olduğum için biliyorum- her ay, ödemediğiniz krediye faiz geliyor. Üç ayda bir şu anda geri dönüşü olan bir kredi biliyorum; 550'dir; ödemediğiniz zaman her ay 10 lira, 20 lira, 30 lira; üç ay sonra gidip 550'yi 600 lira gibi bir rakamla ödüyorsunuz, aynen bankadan kredi çekmişsiniz gibi. Yani bu, özellikle kredi alıp da eğitim öğrenim gören aileler için, o ailelerin çocukları için ve işsizler için son derece, tabii ki önemli bir durum. Plan Bütçe Komisyonu buna bir çözüm bulmalıdır diye ben düşünüyorum. Yani bu özellikle ödenmeyen krediler için mutlak bu faizler kaldırılmalı. Zaten ödeyememe durumu var, işsizlik nedeniyle ödeyememe durumu var. Bir de her gün artan günlük faizlerle bu, anormal rakamlara ulaşıyor. İşte bundan kaynaklı, insanlarda bir sürü gelişmiş stres hâli var. Buna bir çözüm bulunulabilir diye düşünüyorum.
Asgari ücret konusunda da birkaç söyleyeceğim. Asgari ücretin 1.300 liraya çıkması, tabii, özellikle 980 lira gibi bir parayla yaşamak durumunda kalan asgari ücretliler için önemli bir durum. Fakat Bakan söyledi, "Bu aradaki farkı biz bu geçici bütçeye yansıtıyoruz." dedi. Tabii, devlet açısından bir sıkıntı yok, yani yansıtılır. Fakat asgari ücretle çalışanın önemli bir kısmı özel sektörde, bunu biliyoruz. Özellikle İstanbul, İzmir gibi kentlerde önemli oranda asgari ücretle çalışan var. Türkiye'de özel sektörde SSK'lı çalışmama durumu söz konusu. 980 lira asgari ücret olduğunda bile, özel sektörün biz mümkün oldukça SSK'lı yapmayarak çalıştırma yoluna başvurduğunu biliyoruz. Şimdi, 1.300 lira olması durumunda bu daha da önemli bir sıkıntı yaratacak. O nedenle, tabii ki Hükûmetin, özellikle Bakanlığın yani Maliye Bakanlığı ve aynı zamanda tabii ki diğer ilgili bakanlıkların özel sektörü çok iyi denetlemesi gerekiyor. Şeyi 1.300 lira yaptık, evet ama inanılmaz bir SSK'sızlar ordusunun da beraberinde gelişeceğini biliyoruz. Başbakanın söylediği bu, işte "Özel sektör korunacak." cümlesinin altında ne var, bilmiyoruz ama yani bir SSK'sızlar ordusu yaratmamak için de bunun bir tedbirinin ve önleminin alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Tabii, personelle ilgili bir şey de vardı bu bölümde. Personel yasasında mutlaka bir değişikliğin biz yapılması gerektiğini düşünüyoruz, kadınlar olarak düşünüyoruz, parti olarak düşünüyoruz. İstihdamda kadına mutlaka bir pozitif ayrımcılık sağlanması gerekir. Tabii, bu konuda itirazlar olur mu, olmaz mı erkeklerden, onu bilmiyoruz ama hâlen Türkiye'de önemli bir sorundur kadın sorunu. O nedenle, istihdamda mutlaka kadına bir pozitif ayrımcılık sağlanması gerekir. Yani şu koşullarda yüzde 50 düzeyinde olmasa bile yüzde 30-40 düzeylerinde istihdamda pozitif ayrımcılık sağlanması oldukça iyi olacaktır.
Şimdi, tabii, bugün 10 Aralık İnsan Hakları Günü'nü hep birlikte kutluyoruz. Türkiye'de de insan hakları açısından kötü bir dönem yaşandığını ben ifade edebilirim. AKP 2002'de iktidara geldiğinde "İşkenceye sıfır tolerans." demişti ve uzun yıllar bunun propagandasını da yaptı. Önemli düzeyde, tabii, bu işkencede yol katedildiğini, mesafe katedildiğini, en fazla gözaltıların olduğu bir ilde yaşayan vekil olarak söyleyebilirim. Ancak son on bir aydaki rakamlar bir geriye gidişatın olduğunu gösteriyor. TİHV'in rakamlarına göre, on bir ayda 560 kişi işkence ve kötü muamele gördüğü için TİHV'e başvurmuş ve yine İHD'nin verilerine göre -ki İnsan Hakları Derneği, biliyorsunuz, uluslararası artık kabulü olan bir dernektir- on bir ayda 1.433 kişi gözaltında ya da gözaltındanın dışındaki koşullarda işkenceye ve kötü muameleye tabi olmuş. Bunu, özellikle insan haklarının tartışıldığı bu günde önemli bir veri olarak ben iktidara sunmak istiyorum.
Tabii, İnsan Hakları Haftası deyince insanın aklına ilk gelen yaşam hakkıdır. Bugün de kendi ilimdeki Sur'da sokağa çıkma yasağı kaldırılmadı. Dokuz gün, artık onuncu güne giriyoruz sokağa çıkma yasaklarında. Çok büyük oranda insanlar orada yaşam haklarının ellerinden alınmasıyla karşı karşıyalar. Karşıdan göründüğü gibi değildir durum değerli arkadaşlar. Yani Ankara'dan bakarak oradaki tabloyu siz göremezsiniz. Şu anda Sur'da karşılıklı bir şehir savaşı yaşanıyor. Özel Harekâtçılar bomba atarlar atıyorlar ve havan topları atıyorlar. Tabii ki YDG-H da aynı düzeyde silahları kullanıyor. Yani, orada bir şehir savaşı var. Yani, şimdi, bir devlet, bir hükûmet YDG-H orada gidip hendek açtı diye, barikat kurdu diye sivil yerleşim alanlarında, evlerin bulunduğu, yaşamın devam ettiği yerlerde bu şekilde ağır silahlarla oralarda operasyon yapamaz. Bu, uluslararası anlamda da sivil insanların yaşadığı merkezlere yapılıyorsa aslında bir suçtur, uluslararası anlamda da suçtur. O nedenle, yani insanlar orada şu anda yaşam haklarının ellerinden alınmasıyla karşı karşıya, aynı zamanda barınma hakkıyla karşı karşıya. Barınma hakları ellerinden alınmış. Bakın, bir saat önce bana bir telefon geldi, daha korunmalı bir ev diye, Sur'da, Sur ilçesinde 55 kişi bir evin bir salonuna saklanmışlar ve bulundukları eve de nereden gelmiş artık bilmiyorum, özel harekât mı atmış, YDG-H mı atmış, evin çatısı uçtuğu için bulundukları evden çıkmak ve beyaz bayraklarla bulundukları sokağı terk etmek durumunda kalmışlar. Telefon ediyorlar bana, "Ne olur emniyete haber verin, biz çıkıyoruz, biz ölmek istemiyoruz." diye.
Yani durum bu. Sağlık hakkı elinden alınmış, eğitim hakkı elinden alınmış. Buradan bir kez daha biz bu sokağa çıkma yasağının -tek uygulandığı yer şu anda Diyarbakır Sur- kaldırılmasını istiyoruz daha kötü olmadan. Yani orada yaşananların daha kötü bir tabloya dönüşmemesi açısından hızla, ivedilikle bu yasağın kaldırılması ve artık insanların orada normal yaşama dönmesi gerektiğini ifade ediyoruz.
Teşekkür ederim.