Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Fiziki şartların elverişsizliği nedeniyle Komisyon çalışmalarının tatil edilip edilmemesi hakkında görüşmeler |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 02 .05.2016 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, sözü şu sebeple aldım: Sayın Adalet Bakanı konuşmasında benim konuşmamda geçen bazı meselelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu, onu ben de biraz açmak istiyorum, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına ilişkin.
Tabii, bu arada ben hangi mikrofona konuşacağımı bilmiyorum, tıkış tıkış hiçbirine yetişemiyorum yani ne buna ne buna.
BAŞKAN - Yok, kırmızı ışık, yanan.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Hayır yani, gerçekten neyi kimden, neden kaçırıyoruz anlamadım. Yemek servisi var... Herkes yoruldu, ihtiyaçlar giderilemiyor, salon tıkış tıkış. Yani böyle alelacele bir şeylere yetişiyoruz ama tekrar eleştireyim dayanamayacağım yani.
BAŞKAN - Bakın Meral Hanım...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Gerçekten gidip yemek yemek istiyor herkes.
BAŞKAN - Aynı şartlar olacak.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Yani gözlere bakıyorum, sadece kendim için demiyorum. Bir saat ara verilebilir, derin bir nefes alırız ve tekrar geliriz devam ederiz. Yani burası dağ başı değil, lokanta orada. Niye bunu yapıyoruz anlamadım gerçekten.
Katılmıyor musunuz arkadaşlar? Sandviç yeter mi? Bari buna katılın, yani önemli bir şey değil. Olacak iş değil! Niye sandviç yiyelim şimdi?
Devam edebilir miyim?
BAŞKAN - Tabii, tabii, lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Yani kimsenin dinlemeyeceğini tahmin ediyorum ama kayıtlara geçsin diye...
Bu, temel hak ve özgürlüklere aykırı, vallahi aykırı.
CELAL DOĞAN (İstanbul) - Başkan, bir ara verelim.
BAŞKAN - Arkadaşlar, konuşmalar duyulmuyor herkes bir ağızdan konuşunca.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, Celal Bey de aynı şeyi söylüyor.
BAŞKAN - Evet.
CELAL DOĞAN (İstanbul) - Başkan, bir saat bir ara verin.
BAŞKAN - Celal Bey, zaman zaman gidip yemek yiyen ve gelen arkadaşlar oluyor; ben takip ediyorum, söylüyorlar. Olabilir yani.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ya, biz bir yarım saat ara istiyoruz. Eğer ara vermiyorsanız devam edeceğim.
BAŞKAN - Devam edin lütfen, devam edelim.
Meral Hanım, buyurun.
CELAL DOĞAN (İstanbul)) - İnsan haklarına aykırı bir durum söz konusu burada.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ya, burada ne insan haklarına uygun ki her şey baştan sona aykırı zaten; hukuk tanımıyoruz, hiçbir şeyi tanımıyoruz burada. Biz değil tabii, birileri...
BAŞKAN - Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ya, nasıl konuşayım? Millet yemek yiyor Komisyonda; bari on dakika yemek bitsin, sonra konuşayım. Yemek bitsin sonra konuşayım konsantre olamıyorum.
BAŞKAN - Meral Hanım, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ya, bu gayriciddi bir durum gerçekten; yemek yeniliyor, dağıtım yapılıyor. Ben nasıl konuşayım?
BAŞKAN - Meral Hanım, az önce konuşuldu.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Hayır devam edemiyorum, insicamım bozuluyor.
BAŞKAN - Hayır, yemek yenirken konuştular. Lütfen...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Hayır lütfen, on dakika bari, sandviçler yensin.
BAŞKAN - Ama devam ediyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - O zaman herkesi susturmanız lazım.
BAŞKAN - Tamam işte, susuyorlar ama yani bu sizin yaptığınız dördüncü konuşma.
Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, burada bilahare değişiklik önergelerine ilişkin zaten gerekçelerimizi sunacağız ancak şuradan başlamak istiyorum.
BAŞKAN - Arkadaşlar, sessiz olur musunuz lütfen.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - İlkokulda bile böyle değil ya!
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Yani Sayın Başkan, insanlar yarım saat dinlenemez mi? Bu kadar mı zor? Yani bu kadar mı zor?
BAŞKAN - Evet, arkadaşlar... Arkadaşlar, dinleyelim konuşmayı.
Buyurun Meral Hanım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, Dolmabahçe'den başlamak istiyorum. Sayın Adalet Bakanı, Dolmabahçe mutabakatına ilişkin şöyle bir beyanda bulundu: "Orada partiler ayrı ayrı görüşlerini açıklamışlardır." Yani birçok cümle kurdu ama bu cümlelerin tümü ortak nokta olarak bu zeminden hareketle kurulan cümlelerdi.
Şimdi, Dolmabahçe sürecine nasıl gelindiğini, iki buçuk yıl İmralı'da Sayın Öcalan'la hangi görüşmelerin yapıldığını, heyetimizle bu konuda nasıl bir diyalog içinde olunduğunu en iyi Halkların Demokratik Partisi ve iktidardaki parti biliyor ve bizim o zaman da, bugün de savunduğumuz düşünceye göre kesinlikle görüşmelerin şeffaf olması gerektiği, kamuoyuna yansıtılması gerektiği, bu çözüm sürecinin başarıya ulaşması gerektiği yönünde defalarca kamuoyuyla da paylaştık. Orada yapılan görüşmelerin içeriğini de, çerçevesini de o zaman da kamuoyuna yansıtmıştık.
Bir de şöyle bir durum var: Yani savaş niye başladı, kim başlattı, hangi kararla başladı, hangi saldırıyla başladı? Tabii ki bunlar çok önemli tarihî dönemeçler ve bu tarihî dönemeçleri konuşurken gerçekten yani bırakıyorum hukuk kurallarını, başka disiplinleri, hayatın olağan akışıyla ilgili, hayatın teamülleriyle ilgili ve siyasetin teamülleriyle ilgili bir şey söylemek istiyorum: Biz Halkların Demokratik Partisi olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere dört parti var Mecliste ki Meclis tarihinde hangi konuda yan yana oturup açıklama yaptık? Niye biz gidip kendi açıklamamızı başka bir partiyle birlikte hem de Dolmabahçe'de hem de özel bir dizaynla oturup biz her parti kendi görüşlerimizi açıklıyoruz; yani böyle bir şey olabilir mi? Bu açıklamanın ikna edicilik düzeyi, bu açıklamayı kamuoyuna açıklamak ve kamuoyunun bu açıklamaya inanmasını beklemek gibi bir keyfiyetimiz, bir lüksümüz olabilir mi?
Dolmabahçe'de tabii ki biz HDP olarak Dolmabahçe'ye gidip orada görüşlerimizi açıklayalım diye ne bir düşüncemiz var ne bir önerimiz var ne böyle bir tutumumuz olabilir. Biz kendi görüşlerimizi gideriz kendi Parti Genel Merkezimizde açıklarız, Meclisteysek Meclis basın bürosunda açıklarız ya da dışarıda herhangi bir yerde basının uzattığı mikrofonlara düşüncelerimizi söyleriz. Biz gidip Dolmabahçe Sarayı'nda -öyle her gün gittiğimiz bir yer de değil- Hükûmet yetkilileriyle, grup başkan vekilleriyle, Başbakan yardımcısıyla, bakanlarla birlikte bizim heyetimizin aynı karede o açıklamayı yapmasının arkasında hâlâ durulamamasını, durulmamasını ve bunun bırakıyorum siyaseti, hayatın olağan akışında bile 7 yaşındaki bir çocuğun ikna olamayacağı tezlerle açıklanmasını doğrusu gülünç buluyorum.
Tabii ki Dolmabahçe'ye gidene kadar yüzlerce görüşme yapıldı, diyaloglar kuruldu, çözüm süreci devam ediyordu. Dolmabahçe'de ortaya çıkan 10 madde, Türkiye'nin geleceğini, demokrasisini, Kürt meselesini, farklılıkların eşit ve özgür bir Türkiye'de yaşamasını, demokratik bir anayasasını, kadın özgürlüğünü ve eşitliğini, ekolojik dengeyi, çevre hakkını, bir bütün olarak temel problemleri genel çerçeveyle madde madde sıralayan bir mutabakattı ve Dolmabahçe'de oturma düzeninden oradaki açıklamalara kadarki görüntü de üzerinde mutabakata varılan bir netice idi. Bunu bugün söylememizin ne anlamı var? Doğrusu, konuya girildiği için söylüyorum yani bu partiler orada oturdular, ayrı ayrı görüşlerini söylediler; sonra Sayın Cumhurbaşkanı, çıkıp "Mutabakat yok." dedi; sonra Sayın Arınç, çıktı dedi ki "Bu mesele Hükûmetin meselesi. Biz çözüm sürecinin tarafıyız ve bunun arkasındayız." ve sonra yaşanılanları biliyoruz.
Şimdi, bu, tabii ki çok önemli bir mesele. Bunu gerçekten hem Mecliste Genel Kurulda hem komisyonlarda hem anayasa tartışmalarında tartışmamız gerekiyor, konuşmamız gerekiyor.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Tezcan da bu meseleye atıfta bulunarak -Onlara da bir yanıt vermek istiyorum. İşte, çözüm teklifine ilişkin eleştirileri ki her zamanki eleştirileri aslında, yeni bir şey söylemediler.- çözüm sürecinde işte bu örgütün güçlendiğini, bu silahlı çatışmaların bundan başladığını falan bir dolu gerekçeyle ifade ettiler. Biz bu tutumu da reddediyoruz. Hem Kürt meselesinin Mecliste çözümünü önereceksiniz parti olarak hem de Mecliste çözümü için çabalanılan bir süreci reddedeceksiniz. Yani Kürt meselesinin Kürtlerin temel hak ve özgürlükleri tanınmadan, ana dilde eğitimleri tanınmadan, vatandaşlık hakları tanınmadan, kültürel hakları tanınmadan, kendi nasıl yönetilmek istediği diyelim ki en ufak anayasal önerileri kabul edilmeden nasıl Mecliste çözeceğiz? Cumhuriyet Halk Partisinin durduğu yer de bu. Ana dilde eğitimi kabul etmiyoruz; ee, kimse kimseyle görüşmesin, çözüm sürecini de kabul etmiyoruz; kültürel konusunda da yani her şey tektir zaten; ee, ana dillerini isterlerse öğrensinler. Ee, bizim öğrenmek için kimseden izin almaya ihtiyacımız yok, hepimiz annemizden, ailemizden bu dilimizi öğreniyoruz zaten. Bizim savunduğumuz tezlerin 180 derece ve olması gereken ulusal üstü standartların tam tersine bir öneriyle çözüm sürecini mahkûm etmelerini de kabul etmiyoruz. Bu beyanın asla Türkiye demokrasisine ve çözümüne hizmet etmediğini de defaatle ifade etmek istiyoruz. Gerçekten Mecliste benzeri önergelere nasıl yaklaştıklarını da hatırlıyoruz.
Ayrıca, açık ifade etmese de, biz üstümüze aldığımız bölümüyle Sayın Tezcan'ın ifadesinden şöyle bir şey söyledi: 2010 Anayasa değişikliklerine ilişkin bize aslında -eğer yanılıyorsam düzeltebilir tabi- işte sanki biz "Yetmez ama evet." demişiz gibi bu Anayasa değişikliğine onay verdiğimiz anlamına gelen cümleler sarf etti. Biz 2010 değişikliklerine ilişkin kesinlikle "Yetmez ama evet." diyen bir parti değiliz. Bunun kampanyasını yaptık. Biz o Anayasa değişikliklerine ilişkin boykot kararı aldık ve boykot kampanyasında mitinglerle, çalışmalarla bütün Türkiye'de anlattık çünkü o değişikliklere ilişkin kaygılarımızın, eleştirilerimizin, düşüncelerimizin ne kadar haklı olduğunu bugün de gün gibi ortaya çıktığını bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Sanırız yanlış bir ifade olabilir ama bizim söz konusu Anayasa değişikliğine bir "evet"imiz söz konusu değil. Ayrıca bizim AK PARTİ'yle, iktidardaki partiyle çözüm sürecini yürütmemiz bizim onlarla ortak olduğumuz anlamına asla gelmez. O zaman da bunu söylüyorduk, kim iktidardaysa biz bu ülkenin sorunlarını, siyasetini tabii ki onlarla konuşabiliriz. Bu, onlarla her konuda ya da bütün meselelerde ya da bazı konularda aynı görüşte olduğumuz anlamına asla gelmez. Bu, dünyanın her yerinde de bu tip meselelerde çözüm mercisi muhalefetteki partilerle iktidardaki partilerin görüşmesidir yani bu propaganda üzerinden hâlâ bazı partiler, özellikle ana muhalefet partisi şunu yayıyorlar: Sanki bizim hâlâ görüşmelerimiz var, bir şeyleri kaçırıyoruz, ülkeden bir şeyleri gizliyoruz gibi bir algı yaratılmasını da reddettiğimizi önemle ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanı şöyle bir şey söyledi: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sokağa çıkma yasakları başvurularını reddetti." diye bir beyanda bulundu. Bu beyanın aksine yönelik elimizde veriler var, kararlar var. Yani biz hangi başvuruların yapıldığını, hangi başvurularda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, hangi kararları verdiğini toplantı sonrasında danışman arkadaşlara söyledim, bizzat tedbir kararlarını size ulaştırabiliriz, sizin ulaşmanız daha kolay olabilir ama bizim datamızda var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi esastan hiçbir başvuruyu reddetmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bazı dosyalarda tedbir taleplerini kabul etti, bazılarında reddetti çünkü biz acilen yaşam hakkıyla ilgili başvurularda bulunuyorduk...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Onları biz...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ben şimdi söyleyeceğim onları, isimleri de biliyorum. Bunlarda hangilerinde kabul etti. Hüseyin Paksoy, 16 yaşında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tedbir kararı verdi ve acilen hastaneye götürülmesi gerektiğini ve tedavi altına alınması gerektiği yönünde kararı var. Hüseyin Paksoy hastaneye götürülmediği için yaşamını yitirdi. Serhat Altun ikinci karar. Bu da yine Cizre'de hakkında "Her an ölebilir, her an orada yaşamını yitirebilir." diye tedbir kararı verilen bir başvuru dosyasıdır. Maalesef Serhat Altun da yaşamını yitirdi çünkü tedbir kararına Hükûmet ve yetkililer bilerek ve isteyerek uymadılar. Bütün taleplerimize rağmen bütün başvurularımıza rağmen bu vatandaşların hayatını kurtaramadık. Cihan Karaman kamuoyunda çok bilinen bir isim, Ege Üniversitesi Coğrafya Bölümü son sınıf öğrencisi. Cihan Karaman ambulans gittiğinde dışarı çıkarken, yolda yürürken yani ambulansa doğru giderken güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu tedbir kararına rağmen yine öldürülmüş bir üniversite öğrencisidir Cihan Karaman, Cizre'de. Orhan Tunç. Orhan Tunç da yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ölümünü önlemek için yaşam hakkının ciddi risk altında olması sebebiyle tedbir kararı vermiştir ve Orhan Tunç da yaşamını yitirdi. Bu dört tane tedbir kararı bizzat bildiğim, izlediğim, yakından bildiğim kararlar. Diğer başvurulara ilişkin de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin değerlendirmeleri var. Orada da ret gerekçesinde şunu söylüyor: "Başvurucu olduğu bildirilen kişilerin kamu makamlarıyla doğrudan iletişime geçme yönünde isteksiz davranmaları." Takdir edersiniz ki bu, esasa müteallik bir şey değil. "Kamu makamlarının üçüncü kişilere yönlendirmeleri, bulundukları yerlere ilişkin farklı tarihlerde, farklı adresler bildirmesi gibi hususlar dikkate alındığında bu kişilerin sürekli yer değiştirdiklerine ve sağlık hizmetlerine erişim için kamu makamlarıyla iletişim kurmaktan kaçındıklarına ilişkin ciddi şüpheler ortaya çıktığı kanaatine varılmıştır." Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tedbir kararını reddetmesi aslında biraz da teknik bir sebeple, nereden alınacağını işaret edemiyor. Çünkü sanırım yer değişikliğiyle olabilir yani onun ayrıntılarına vâkıf değilim. Bu, Anayasa Mahkemesinin ret gerekçesi.
Peki, tedbir kararına uyulan yok mu? Var. Helin Öncü. Helin Öncü'yle ilgili de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapıldı avukatlar aracılığıyla ve Helin Öncü diğerlerinin akıbetine uğramadı çünkü hastaneye kaldırıldı ve şu anda Helin Öncü yaşıyor.
Yani sizin beyanınızda ifade ettiğiniz gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, sokağa çıkma yasaklarının hukuka uygun olduğuna dair ya da benzeri esasa dair verdiği bir karar yoktur. Yani sizi ben 1990'lı yıllarda İnsan Hakları Derneğinde yöneticilik yapmış ve çok sayıda başvurucu avukatı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sürecini gerçekten çok yakından izledim, bugün de izliyorum yani meslekten ziyade, ihlal konularını. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 1990'lı yıllarda giden başvurularda beş yıl sonra, on yıl sonra kararlar verdi, tedbir kararları vermedi. Ama AİHM tarihinde ilk kez Türkiye'yle ilgili şöyle bir karar verdi: "İç hukuk yollarının tüketilmesine gerek yoktur." Akdıvar kararında bunu verdi ve sebebi de şuydu: Bölgede yaşanan köy boşaltmaları, faili meçhul cinayetler, işkenceler ve benzeri ağır insan hakları ihlallerinin bir idari pratiğe dönüştüğü ve yargının da bunları redde dair tutumlarının ve kararlarının yargı pratiğine dönüştüğünü, bu nedenle iç hukuktan bir medet ummanın imkânsız olduğu kanaatine varılarak binlerce dava dosyasını kabul etti ve Türkiye yine binlerce dava dosyasından mahkûm edildi. Demem o ki, bugün de şu anda işlenen her ne kadar siz ve diğer iktidar partili milletvekili arkadaşların ifade ettiği hani savaş yoktur, çatışma yoktur, terörle mücadele vardır, meşru müdafaa vardır ve benzeri beyanlarınızın biz karşılığı olan hakikatleri bizzat gidip gören, izleyen, raporlarını tutan, aileleriyle görüşen, bu konuda aktif takip eden milletvekilleri olarak şunu söylemek istiyorum: Özellikle Cizre'de birinci bodrumda İçişleri Bakanlığında açlık grevine girdiğimizi de hatırlarsınız. 31 kişi orada canlıydı, önce 1 kişi öldü, 2 kişi öldü, sonra 8'e çıktı ve biz 8'inci günde görüşmelere gittik ve -eğer o gün Genel Kurulda olan milletvekili arkadaşlar varsa hatırlarlar- tek tek isimlerini paylaştık, hepsi sivil ve orada yaşıyor. Dedik ki: "Bunları oradan çıkarmamız lazım, her an ölebilirler çünkü bodrumdalar ve dışarı çıkamıyorlar, ambulans göndermemiz lazım." Tek talep vardı, bunları ambulanslarla ilgili hastaneye neresi olursa olsun ulaştıralım. Ve Mehmet Yavuzel Demokratik Bölgeler Partisinin parti meclisi üyesiydi. Ben kendim onunla telefonla defalarca görüştüğüm için çok iyi biliyorum, ayrıca tanıdığım bir şahıstır, parti meclisi üyesi, 21, 22 yaşında bir genç. Ve ses kayıtlarını tabii ki delil olarak muhafaza ediyoruz. Ve bizim bir haftalık iletişimimiz, zorlamamız, baskımız, görüşmemiz, açlık grevimiz, her türlü girişimimiz sadece orada sağ kalan insanları kurtarmaya yönelikti ama ne oldu herhâlde hepiniz biliyorsunuz. O bodrumda insanlar diri diri yakıldı, diri diri. Ve ben gittim o bodrumu gördüm. Gerçekten utanç müzesi olarak tarihe geçmesi gereken bir yer.
Anneler, çocuklarını kurtarmaya gitmek için defalarca oraya teşebbüste bulundular. Biz defalarca Eş Genel Başkanımız da dâhil gitmek istedik ama o insanlar şu anda vücut bütünlükleri olmadan sivil ama sivil...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Gözlerimizin içine baka baka yalan söylüyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ben mi yalan söylüyorum?
BAŞKAN - Şimdi, değerli arkadaşlar...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Siz yalan söylüyorsunuz. Şu anda yalan söylüyorsunuz.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ben, bu anlattıklarımı yaşamış, bakın, telefonla görüşmüş...
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, konu üzerinde konuşma davet ediyorum...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - ...ama sizin, bir Bakan olarak, bir milletvekiline "Yalan atıyorsun." demeniz, ispat hakkını doğurur, bunun altında kalırsınız.
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) - Komisyona dönük konuşun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Bakın, benim elimde ispat araçları var...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Getirin...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - O bodrumda, o cenazelerin nasıl yakıldığını ispatlamak için otopsi raporları.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Getirin, bakın, Komisyonda, orada yansı da var.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Neye yansısın?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bakın, orada, karşıda yansı var.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Hayır, ben size şimdi ses kaydı açayım.
HAYDAR ALİ YILDIZ (İstanbul) - Konuyla ilgili konuş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ses kaydı açayım ya!
BAŞKAN - Arkadaşlar...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Size getireyim, siz kendi delillerinizi... (Gürültüler)
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) - Komisyona hitaben konuşun.
BAŞKAN - Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım, lütfen...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Bakan bana müdahale ediyor, sataşıyor.
BAŞKAN - Sayın Bakanım... Sayın Bakanım...
Meral Hanım...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Şu anda söylediğim isimler, mahkeme kararları, bunların aksini ispatlayın, bakalım kim yalan atıyor. Görelim yani görelim gerçekleri. O bodrumda insanların nasıl öldüğünü bize açıklayın.
BAŞKAN - Arkadaşlar, teklif üzerinde konuşuyoruz, sadede davet ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden hareket ediyoruz.
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Konuya gelelim.
BAŞKAN - Sadede davet ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Saadet tam da böyle bir şey. Savaş yoktur deyip, siviller ölmedi deyip...
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) - "Saadet" değil, "sadet".
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - ...sivillerin diri diri yakıldığı bir tarihte, bir dönemeçte gerçeklerin kamuoyundan gizlenmesi, böyle oluyor işte, biz bunu anlatmaya çalışıyoruz.
BAŞKAN - Ama, bir konuyu konuşamayacak mıyız biz yani?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Hayır, konuşun.
BAŞKAN - Tamam...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Tabii, konuşulacak ama bana söylediğim sözlerle ilgili "Yalan atıyorsun." denilemez çünkü ben, bilerek, izleyerek, tanıklık yaparak, görüşerek, o sürecin içinden biri olarak bunları anlatıyorum. Tek tek aileleriyle görüştük, otopsiye giren avukatlarla görüştük. Biz, ailelere, bir torba içinde kemik teslim ettik ya. Kemik teslim ettik, cenaze yok çünkü. Yani böyle bir şey olabilir mi? Bu, insanlığa karşı suçtur ve hiçbir şey yok. "Devlet meşru müdafaa..." Ne alakası var? Üç aylık bebeğin meşru müdafaayla ne alakası var? 70 yaşındaki annenin meşru müdafaayla ne alakası var? Konumuz...
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Vebali sizin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Efendim?
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Vebali sizin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Vebali sizin değil, fail sizsiniz, fail. Vebali geçin siz. (Gürültüler)
Vebali geçin siz, fail sizsiniz.
BAŞKAN - Arkadaşlar...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ben size söylüyorum, size.
BAŞKAN - Arkadaşlar, sakin olalım.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Varsayım...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Varsayım değil, siz kendi attığınız yalanlara herkesin inanmasını bekliyorsunuz. Kendi attığınız yalanlara herkesin inanmasını bekliyorsunuz.
BAŞKAN - Arkadaşlar, herkesi gündeme davet ediyorum, gündem üzerinde konuşmaya davet ediyorum İç Tüzük gereği.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Tutanaklara geçiyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Tutanaklara geçse ne olur senin söylediğin, geçmese ne olur!
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Senin söylediklerin geçse ne olur, geçmese ne olur!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ne olur, ne olur... (Gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar... Uğur Bey...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Çünkü, sen sadece tetikçilik yapıyorsun. (Gürültüler)
BAŞKAN - Yeter ya...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sizsiniz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Doğru konuş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Doğru konuş, saygılı ol, haddini bil. Tamam mı? (Gürültüler)
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Haddini sen bileceksin!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Haddini bileceksin.
BAŞKAN - Arkadaşlar... Hasbinallah... (Gürültüler)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Haddini bileceksin!
BAŞKAN - Nedir bu ya! Arkadaşlar, sakin olun ya.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Başkan, böyle mi yönetiyorsunuz siz?
BAŞKAN - Nasıl, anlamadım?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Böyle mi yönetiyorsunuz? (Gürültüler)
BAŞKAN - Susturmaya çalışıyoruz ama. Hanımefendi, biraz da gündemle ilgili konuşalım. Yeter!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, bugün...
BAŞKAN - Burası, karşılıklı cevap verme yeri değil ki. Sabit bir gündemimiz var, gündem!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, bugün AK PARTİ Grubu, buraya, tartışarak, karar vererek, bu görüşmeleri sabote etmek için, saldırmak için, dayak atmak için, sataşmak için buraya gelmişler. (Gürültüler)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Alakası yok.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Yani şu anda Genel Kurul da tatil oldu, bütün milletvekilleri, burada. Sadece sataşmak için buradalar.
BAŞKAN - Meral Hanım, saate bakacak olursak, sabahtan beri, üç saatten fazla zatıaliniz konuşuyor sadece Hanımefendi.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Konuşacak Başkan, konuşacak.
BAŞKAN - Tabii konuşacak da gündemle ilgili konuşalım, teklifle ilgili konuşalım biraz da.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Ne kadar konuşacağına kendisi karar verir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Bu mesele tarihle ilgili.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Gündem bu ya, başka gündem mi var?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Gündem bu zaten. (Gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, sakin olur musunuz. Lütfen dinleyelim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Zaten ben toparlıyordum müdahale olmasa. Sayın Bakanın, direkt bana "Yalan atıyorsun." demesi, gerçekten insanda yani ne sinir anlamında ne insicam anlamında hiçbir şey kalmıyor. Ben isim veriyorum Sayın Bakan. İsim veriyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Cevap vereceğim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ha, verin tabii cevap, isterim cevap vermenizi. "Bu insanlar ölmedi." diyecekseniz, büyük bir merakla bekliyorum, "AİHM tedbir kararı vermedi." diyecekseniz bekliyorum, cevabınızı bekliyoruz tabii.
Son olarak şunu söyleyeceğim: Ortada bir dokunulmazlık tartışması yok. Ortada, darbenin ayaklarının örülmesi meselesi var. Tekrar tekrar söyleyeceğiz; burada, çoğunluğun gücüyle, çoğunluğun tahakkümüyle, çoğunluğun oy sayısıyla, çoğunluğun uyguladığı fiziksel şiddetle, siz, halkın iradesini yok sayarak, buradan, Parlamentodan darbe sürecini tamamlamaya çalışıyorsunuz diyorum ve bu mesele, tam da böyle bir meseledir. Biz, teknik meseleleri konuşacağız zaten.
Teşekkür ediyorum.