Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1028) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 02 .05.2016 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, söz alan bütün iktidar partisi milletvekilleri adımı da anarak çok farklı değerlendirmeler yaptılar.
Sondan başlayayım. Özel bir propaganda yöntemi kullandığım iddiası var. Vallahi özel propaganda yöntemi kullanmak isterim tabii. Yani siyasetçi olarak temel işlevlerimizden biri halkı ikna etmek, kendi siyasetimiz konusunda geniş açıklamalar yapmak ve bu konuda propaganda usulü kullanmak da böyle bir suç falan değil, bu reddedeceğimiz bir şey de değil. Ama bu yöntem nasıl, bundan sonra tabii, daha ayrıntılı değerlendiririz.
Kamuoyunu yönlendirme işine girdiğimizi söylüyor. Vallahi bizim elimizde yüzlerce televizyon, basın-yayın organı ve bir bütün olarak bütün bürokrasi, devlet aygıtı ve dışındaki zengin iş adamları, Mehmet Cengizler herkes bizim elimizde ve bizim talimatımızla hareket etmiyor ve sonuçta, bu konuda kamuoyu yönlendirme işinin maalesef, ister kabul edin ister etmeyin, güçle, iktidarla, doğrudan ilişkili olduğunu ve şu anda iktidar partisinin de bu konuda olan, olmayan yetkisinin dışına çıkarak her türlü müdahaleyi, yönlendirmeyi yaptığı bütün kamuoyunun aslında bilgisi dâhilinde. Yani biz sonuçta, "Alo Fatih"lerden buraya geldik ve dava dosyalarında, 17-25 Aralık soruşturmalarında, iddianamelerinde bunların ne kadar Adalet Bakanlığının, diğer bakanların, Başbakanların soruşturmalara nasıl müdahil olduğunu, nasıl yönlendirdiğini, nasıl yönettiğini, belgeyle ispat edebilecek durumdayız. Yani biz bunu kendimiz böyle düşünüp, rüya görüp, gelip burada anlatmıyoruz. Ama kamuoyunu yönlendirme işi konusunda gerçekten hakkınızı yemeyelim yani bu konuda iyi bir yönetim sergilediğinizi de söyleyelim. Gerçekten algı yönetme, algı oluşturma, kamuoyunu tahkim etme hatta. Ya kamuoyunu âdeta üretiyorsunuz. Yani bugün işte, Pelikan Dosyasını dikkatlerden kaçırmak için... Bakalım, akşam başka ne gündem olacak ya da işte, saldırı yapıp sonrasında "Bu saldırıyı başkası planladı." demek de ayrı bir maharet gerektiriyor. Bu konuda çok sayıda uzman çalıştırıldığını biliyoruz, inanıyoruz.
Diğer yandan, yani kara propaganda falan... Emin olun, burada söylediğimiz her sözün tanıklığını, belgesini, bilgisini sunabilecek durumdayız. Biz bir kara propaganda falan yapmıyoruz ve hangisi kara propaganda, konuşan milletvekili arkadaşımız bize söyleyebilir. Yani bu konuda kara propaganda yapıyorsunuz desin, biz aksini ispat edelim. Yani iddia sahibi iddiasını -ceza yargılamasında bile- ispatlamak zorunda. Sadece "Kara propaganda yapıp." deyip işin içinden çıkamaz tabii. Biz burada propaganda falan yapmıyoruz, tümüyle gerçekleri ifade ediyoruz.
"Yasamanın işlevsizliği, yargıyı yönetiyorsunuz." sözlerime de yanıt verildi. Yani buna yanıt verilmesini beklemezdim doğrusu. İnsan birazcık da düşünür yani. Hani benim milletvekillerim, başka önemli yetkililer, bakanlar bunu itiraf etmişken, bu Anayasa Komisyonunda bunu reddetmenin hiçbir manası ve ehemmiyeti yok. Yani sonuçta Burhan Kuzu, bir de çok cinsiyetçi bir dille: "Oğlan bizim kız bizim." dedi. Hani bunu biz söylemedik. Yani başka bir milletvekili de çıkıp dedi ki: "Ya, şu anda yargı bizde, yürütme bizde, yasama bizde; yasama hangi istediğini bize yaptırabilir." dedi ve işin ilginç tarafı doğru da söylüyorlar. Biz, o doğru söylediklerini reddetmiyoruz. Şu anda yasama organında bizim sunduğumuz hangi kanun teklifi geçmiş, muhalefetin sunduğu hangi Meclis önergesi iktidar partisinin oylarıyla reddedilmemiş, hangi önergemiz orada -komisyonda ya da yasama organında- dikkate alınıp değerlendirilmiş? Yani insaf, el insaf demek istiyorum. Hiç mi muhalefet doğru bir şey söylemiyor? Bu kadar kanun çıkarılıyor, yani ülkeyi kanun fabrikasına dönüştürdük ve Türkiye tarihinin hiçbir döneminde kanunlarla bu kadar hızlı değişiklik yapıldığı bir dönem de yoktur. Yani değiştiriliyor, bir yıl sonra yeni bir ihtiyaç beliriyor, yeni bir talimat veriliyor, yeni bir engel çıkıyor, tekrar kanun değişiyor ama muhalefetin o konuda söylediği hiçbir söz, hiçbir önerge dikkate alınmıyor. Yani yasama, yargı, yürütme sizde derken, biz bunu istediğimiz ya da alkışladığımız için söylemiyoruz. Bu konuda tam anlamıyla bir hükümranlık ilan ettiğinizi söylüyoruz ve bu konuda yargının verdiği kararlara, yargının imza attığı hükümlere bakarsanız ne kastettiğimizi anlarsınız.
Şimdi, diğer yandan, Sayın Petek, benim "eşkıya" ve "ikiyüzlülük" kavramlarına itiraz etti. "Eşkıya" sözlüğe bakarsanız aslında siyasi bir kavram. Öyle ben kimseyi aşağılamak için "eşkıya" demedim. "Eşkıya"nın savunusunu yapabilirim. O gece milletvekillerimize, 150 kişinin 7 kişiye saldırısının eşkıyalık olduğunu söyledim, bir kez daha söylüyorum. "İkiyüzlülük" dedim, "ikiyüzlülüğü" bir daha söylerim. Ama siz "alçak" ve "rezil" kavramı arkasında durabilir misiniz? Yani bu gerçekten siyasi üslupta var mı? "Şerefsiz" kavramı, "rezil" kavramı, "alçak" kavramı, siyasi lügatta bu kavramların hiçbir yeri yoktur. Ben bir olay üzerinden ve asla buradaki hiç kimseyi itham etmeden, bu işi yapanlar ve arkasında duranları böyle niteledim çünkü gerçekten Mecliste asla olmaması gereken görüntülere tanıklık ettik. Buradaki yayınları izlediğinizi iddia ediyorsunuz, Genel Sekreterlik, Meclis Başkanlığı... Bir de o gece hiçbir televizyonun yayınlamadığı, hiç kimsenin ağzına almaya cesaret edemediği görüntüleri de izleyip gerçekten nedir onun adı, onu hangi kavramla, hangi siyasi ve hukuki kavramla niteleyebiliriz? Bunu beraber tartışmaya hazır olduğumuzu söyleyebilirim.
Yani diğer açıdan, usul ekonomisi ve benzeri kamuoyu oluşturma sözlerime yönelik de yanıtlar verildi. Yani bu konuda kamuoyu oluşturma... Elimde şu anda on ayrı makale var, uluslararası düzeyde isimler de var, bizim ülkemizden de var. Yani kamuoyunun nasıl oluşturulduğunu, egemenlerin, muktedirlerin, yönetenlerin, bu konuda nasıl bir rol sahibi olduğunu milletvekilleri olarak burada en iyi bizim bilmemiz gerekiyor. Bu konuda kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz. Kamuoyunu oluşturuyorsunuz, sonra diyorsunuz ki: "Kamuoyu baskısı var, bunu yapmak zorundayız."
Yani size 2010 tarihli... Bir de vesayet makamına ilişkin bir şey vardı, Cumhurbaşkanı vesayeti. Yani bunu kendisi söylüyor zaten. Sayın Cumhurbaşkanı her fırsatta kendisinin iktidar üzerindeki, ülke üzerindeki vesayetini ifade ediyor. Ne diyor? Kaymakamlara diyor ki: "Siz mevzuatı bir tarafa bırakın." Cumhurbaşkanı değil hiç kimse, hiç kimseye -demokratik bir ülkeysek eğer, hâlâ o iddiamız devam ediyorsa- mevzuatı bir tarafa bırakın diyemez. Cumhurbaşkanının cezadan, suçtan, mevzuata uymamak gibi bir lüksü mü var? Böyle bir şey olamaz. Kendisi bunu söylüyor. Sonra başkanlığı fiilen dünyada hiç kimsenin sahip olmadığı, olmayan yetkileri kullanıyor ve sonra "Ben sistemi değiştirdim, artık, Anayasa'daki sistem değişmiştir." diyor zaten. Yani vesayet makamı konusunda başka bir şey var mı? Bir gün diyor ki: "Dolmabahçe mutabakatı yoktur." Hükûmet yanıt veriyor. Hükûmeti azarlıyor, ertesi gün vazgeçiliyor. İşte, Davutoğlu açıkladı: "Çözüm süreci 2013 koşulları oluşursa dönülebilir." diye. Hemen akşamında başka bir toplantıda "Böyle bir şey söz konusu değildir." dedi -aynı cümleleri hatırlamıyorum- hemen diğer gün Davutoğlu, Sayın Başbakan yine tümüyle 180 derecelik dönüş yapmak zorunda kaldı. Vesayet makamı demek az kalıyor; tek insan, kişi. Diyor ki: "Bu ülkenin tüm kararlarına, tüm her şeye ben karar vereceğim." Vatandaşlıktan çıkarmayı gündeme koydu. Sayın Adalet Bakanı burada, hemen ertesi gün açıklama yaptı, "Bu konuda hazırlıklara başlayacağız." dedi. Yani oradan, saraydan, Cumhurbaşkanından bu konuda bir düzenleme yapalım diyor, anında o konuda hazırlıklar başlıyor. Yani bu konuda söyleyecek binlerce örnek var.
Şeyle bitireyim, dokunulmazlıklarla ilgili Sayın Cumhurbaşkanının 28 Temmuz 2010 Kütahya referandum mitinginde yaptığı bir konuşmadan küçük bir alıntı var, nereden nereye gelinmiş, onu bir dikkatinize sunmak istiyorum: "Benim dokunulmazlığı kaldıracağımın sözünü verdiğimi söylüyorlar. Dürüst olun dürüst! Benim programıma bakarsan dokunulmazlıkla ilgili düşüncemizi orada görürsün. Orada ne yazar? Tüm 657'ye tabi olanlar, yargı, silahlı kuvvetler, tüm memurlar, aynı şekilde milletvekilleri, hepsinin dokunulmazlıklardan arındırılması hâlinde 'evet'. Bizim düşüncemiz bu ama kalkıp da siyasetçiye dokunulmazlığı kaldır, ondan sonra da git, siyasetçiyi birilerinin eline mahkûm et. Kusura bakma, bunun altında hangi tezgâhın yattığını biz çok iyi biliriz. Onun için, bu oyuna bizler gelmedik, gelmeyiz. Şimdi diyoruz ki: Gelin en büyük dokunulmazlığı kaldıralım, gelin önce 12 Eylül Anayasası'yla dokunulmazlık zırhına bürünenlerin dokunulmazlığını kaldıralım. Milletvekili dokunulmazlığını ağızlarına sakız yapanlar, yedi buçuk yıldır muhalefet yapmak adına başka tek cümle üretemeyenler şimdi 12 Eylülcülerin üzerindeki dokunulmazlık zırhının kalkmasına 'hayır' diyorlar." İşte, gerçekten ortada büyük bir tezgâh var, büyük bir hazırlık var ve bu hazırlığı yapanların başında da bu sözleri sarf eden kişi geliyor diyorum.
Teşekkür ediyorum.