KOMİSYON KONUŞMASI

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın Başkan, öncelikle bir konuya açıklık getirmenizi rica ediyorum. Neden bu kadar kalabalık bir bürokrat ekibini davet etmek zorunda hissettiniz kendinizi? Salon bu kadar dar, katılımcılar bu kadar fazlayken bu kadar kalabalık, 11 kişilik bir bürokrat ekibinin burada bulunma sebebini açıklamanızı rica ediyorum, sonra konuşmama devam edeceğim. Okuyorum, bize gelen listede: Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdür Yardımcısı, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü Daire Başkanı -tutanaklara geçsin diye okuyorum- Adalet Bakanlığı Yüksek Müşaviri, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimi, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimi, tetkik hâkimi, tetkik hâkimi, Başbakan yardımcılığı danışmanı, Başbakan yardımcılığı danışmanı.

Şimdi, eğer konuştuğumuz mesele Anayasa değişikliğiyse bunların burada bulunmasının sebebi nedir? Eğer, dokunulmazlıkların kaldırılmasını tartışıyorsak neden Karma Komisyon olarak toplanmıyoruz? Karma Komisyon olarak toplanmış olsaydık, şu an yürürlükte olan 83'üncü maddeye göre bu görüşmeleri yürütüyor olsaydık bu beyefendilerin burada bulunmasına itiraz etmezdim, bir anlam verebilirdim belki. Gene itiraz edebilirdim, bu kadar kalabalık bir bürokrat ekibinin burada bulunmasının sebebini sorgulardım. Ama şu anda Anayasa değişikliğini konuşuyoruz. Anayasa değişikliğini konuştuğumuz bir komisyon toplantısında bu kadar kalabalık bir bürokrat ekibinin davet edilme sebebini kamuoyuna açıklamanızı rica ediyorum, bir. Sonra sözüme devam edeceğim, konuşulanlar üzerine aktaracağım görüşlerimi ama bu konuda varsa bir açıklamanız...

BAŞKAN - Hocam siz devam edin, ben bitirince açıklayacağım.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Tamam, lütfen.

Şimdi, konuşmalara bakıyorum da hani Türkiye çok gelişmiş bir demokratik sistem içindeymiş gibi gösteriliyor; işte AKP'nin ne kadar özgürlükçü, erdemli hareket ettiği, davrandığı anlatılıyor; hukuka uygun davranma konusunda yüksek hassasiyet gösterdiği anlatılıyor. Aklıma bir kitap geldi, ondan bir pasaj aktarmak isterim size. Kitabı ayrıca merak edenlerin de bir göz atmasını öneririm. Kitabın adı "Tepetaklak" yani "Tersine Dünya Okulu" alt başlığı. Yazarı Eduardo Galeano, çok değerli bir yazar. Bir pasaj aktaracağım, ben onu okuyacağım ama kimden olduğunu sonra sizlere söyleyeceğim. Diyor ki: "Günümüzde insanlar hiçbir şeye saygı göstermiyor. Eskiden erdem, onur, gerçek ve yasalardan oluşan bir dayanağımız vardı. Günümüz Amerikan yaşamında çürüme günden güne yayılıyor. Başka yasalara itaat edilmeyen yerde çürüme tek yasa olur. Çürüme bu ülkenin altını oyuyor. Erdem, onur, hukuk, hayatımızdan buharlaşıp uçtu." Yani biraz önce Reşat Bey'in açıklamaları, konuşmaları, değerlendirmeleri falan bu durumdan bizleri sorumlu tutar bir havadaydı. Bana bu sözü hatırlattı, bu sözde bir yanlışlık yok, gayet güzel bir tespit ama bunu kim söylemiş biliyor musunuz? Al Capone söylemiş. Al Capone, çok önemli bir gazeteciye verdiği bir röportajda bu sözleri sarf ediyor, çürümeden şikâyet ediyor, yasalara uyulmamasından şikâyet ediyor. Günlük hayatta yayılan erdemsizlikten, hukuk ihlallerinden şikâyet ediyor. Bunun anlamını sizlere bırakıyorum, bunu değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum.

Bir tane daha, belki bu demokrasiyle ilgili ders verme havasına büründürmeye çalıştığı konuşmasına bir açıklık getirebilir ya da onu daha iyi anlayabiliriz diye aynı kitaptan bir pasaj daha aktarıyorum. 1997'de resmî plakalı bir otomobil, Sao Paulo'nun bir caddesinde normal hızda seyrederek geliyordu. Yeni, pahalı otomobilde üç kişi vardı. Bir kavşakta polis arabayı durdurarak üçünü de arabadan indirdi ve yaklaşık bir saat elleri havada, sırtları dönük bekletti. Bu arada tekrar tekrar arabayı nereden çaldıklarını sordu. Üç adam siyahtı. Aralarından biri Sao Paulo adliye dairesinin başkanı, diğer ikisi dairenin memurlarıydı. Dairenin başkanı olarak Brito için bu yeni bir şey değildi, daha önce de karşılaşmıştı. Bir yıldan kısa sürede 5 kez başına gelmişti. Asıl ilginç ve hazin olanı, onları alıkoyan polis de siyahtı.

Şimdi, bunu söylememin sebebi şu: Meclisten yaka paça atılma, milletvekillerinize hakaret edilme tecrübesini yaşamış bir tarihten geliyorsunuz. Bunların, bu tür Meclis operasyonlarının dokunulmazlıklar veya başka şeyler üzerinde hangi planlar, hedefler için devreye sokulduğunu yakın tarihimizde tecrübe etmiş bir siyasi gelenekten, en azından bu siyasi gelenek havuzundan geliyorsunuz. O gün söylediklerinizi, Meclis iradesine karşı, milletvekillerine karşı ortaya konan operasyonların nasıl siyasi hedefleri olduğunu gayet iyi bilmenizi bekleriz ama görüyorum ki o zamanlar "Siyahız." diye bağırıyordunuz. Ya o zaman yüzünüzü siyaha boyamak için bir makyaj yapmıştınız ya da hiçbir zaman bu değerlere içtenlikle sahip olmadınız. Belki siyahlar vardı aranızda, muhtemelen Michael Jackson gibi yüzlerini beyazlaştırmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Beyaz olmak için bu kadar çaba sarf eden bir siyasi geleneği, tarihin çok ağır bir şekilde mahkûm edeceğinden hiçbir şüphe duymuyorum. Bu konuda sizleri vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum. Sizleri hâlâ tabanınızda sayısı çok yüksek olduğuna emin olduğum o siyahların, daha önce yaşadıkları haksızlık tecrübeleriyle bütün bu yaptıklarınızı karşılaştırarak değerlendireceğinize de inanıyorum.

İlaveten, bu Komisyonda oturan AK PARTİ'li milletvekillerinin de Genel Kurulda bu tartışmaları izleyecek, katılacak, oylamasına iştirak edecek milletvekillerinin de bu tarihi, bu değerlendirmeleri, bu tecrübeleri unutmadıkları kanısındayım, en azından aralarında unutmayanların sayısının epeyce yüksek olduğu inancındayım. Burada meseleyi dokunulmazlıkların kaldırılması, bundan korkma, kamuoyu baskısı olarak açıklıyorsunuz ama çok üzgünüm, bugün böyle olmadığını en iyi sizler biliyorsunuz. Daha dün yayınlanan Pelikan Dosyası'na bir bakın, açın, bakın orada sıralananlara. Bunları kim yapıyor bilmiyorum ama bir süredir bunların konuşulmasıyla başlayan, giderek daha da ısınacağı anlaşılan bir sürecin içindeyiz. Sonunda söyleyeceğimi başta söyleyeyim değerli milletvekilleri: Kendi parti iç hesaplaşmanızı HDP'yi günah keçisi yaparak örtemezsiniz.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Sen kendi işine baksana kardeşim. Bırak bizim partimizi.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Ondan sonra...

BAŞKAN - Arkadaşlar, hatibin sözünü kesmeyelim.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Sen kendi partine bak.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - İşime bakıyorum. Size bu işi de öğreteceğim; bekleyin, öğreteceğim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Bir dinleyin, dinleyin.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Dinlerseniz öğreneceksiniz. Bu bizim işimizdir.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Siz kendi işinize bakın.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Ülkeyi yöneten bir partideki en ufak bir tartışma benim işimdir, sokaktaki herkesin işidir, burada bulunan her insanın işidir. Bu, sadece basit bir parti içi mesele değildir.

İkincisi: Bazı mantık yürütmeleri anlamakta zorlanıyorum. Lütfen, kimse şahsen üzerine alınmasın ama Oscar Wilde'ın bir sözünü aktarmak istiyorum sizlere.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Kim?

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Oscar Wilde.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - O kim ya? (Gürültüler)

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Araştırın, ne yapayım? Bu kadar dersi veremem, zamanımız yok ama ihtiyacı olan varsa Mecliste özel oturum yapar, oda tutarız. Otuz yıl üniversitede ders verdim, burada da birkaç ay veririm.

BAŞKAN - Bunu düşünelim.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Bu kültür, bu medeniyete dair örnekler var mı Mithat Bey, hafızanızda var mı?

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sorun değil, veririm, söyleyeyim.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) - Necip Fazıl'dan biraz örnek verir misin? Bu medeniyetin değerleri de var. Buradan örnek ver.

BAŞKAN - Arkadaşlar...

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın Başkan...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, müdahale eder misiniz lütfen.

BAŞKAN - Bir dinleyelim. Ama konunun dışında şeyler olunca espriye herkes espriyle karşılık veriyor.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Zorunuza gidebilir.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) - Yok, zorumuza niye gitsin ya?

MİTHAT SANCAR (Mardin) - O zaman dinle.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) - Biraz da Necip Fazıl'dan söyle.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - O zaman ne güzel, dinle; zoruna gitmiyorsa dinle.

BAŞKAN - Arkadaşlar, Mithat Bey'i bekleyelim, sözünü bitirsin, ondan sonra.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Senin bu medeniyete bu kadar yabancılaşman bizim zorumuza gidiyor.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Bir dinleyin. Tam da bunu söylüyor. Dinleyin, değerlendirme sizindir. Oscar Wilde millîdir, millî değildir, onu da tartışın ama şu sözü, lütfen, bu sizin değerlendirmelerinize karşı iki dakika düşünün, sonra da bağırın çağırın.

"Kaba güce karşı koyabilirim ama kaba bir mantığa katlanamam. Kaba bir mantık yürütmede adil olmayan bir şeyler vardır. Kaba mantık, zekâya da bel altı vurmaktır." Bu kadar basit. Şimdi, eğer tersine çevirirseniz bütün olguları tam da burada kaba mantık ile zekâ savaşının bir örneğini sergilemiş olursunuz.

Şunu tekrar konuşalım değerli milletvekilleri: Tamam, çözüm süreci vardı, çözüm süreci bitti, bitmemeliydi. Niye bitti?

REŞAT PETEK (Burdur) - Terör örgütü yeniden saldırdı, onun için.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Terör örgütü yeniden saldırdığı için. Peki "'Dolmabahçe mutabakatı' diye bir şey asla olmadı." diyen bir Cumhurbaşkanı "Bu çok tarihî bir gündür." diyen bir Başbakan, orada oturan Başbakan Yardımcısı, orada oturan İçişleri Bakanı, bir de o zamanın AKP Grup Başkan Vekili, şimdinin galiba Kültür Bakanı, hepsi oraya ne için oturdular? Bu bir kandırmaca mıydı, bir mizansen miydi? Ne yapsalardı? Şunu söyleyelim: Ne yaptılar orada?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - "Silahları bırakın." demişler. Konuştular, yapmadınız.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Niye oturdular orada, niye oturdular? Belli görüşmelerin üzerine geldi. O günün akşamı Sayın Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı bunun son derece önemli bir toplantı olduğuna dair. Peki, sonrası niye gelmedi? Sonrasının niye gelmediğini, bu sorunun cevabını vermedikçe bugün dokunulmazlıklarla ilgili tartışmaları da asla sağlıklı bir zemine oturtamazsınız. Politikalar, barışa varmak için ilerleyen bir sürecin çökmesinin hesabını vermedikçe, o günün bütün ayrıntıları aydınlatılmadıkça burada yapacağımız bütün tartışmalar yalandır arkadaşlar. Orada, sürecin bitmesinin açık sebebi, bu sürecin siyasi getirisinin artık kalmadığı değerlendirmesidir. Evet, AKP, Cumhurbaşkanı, Başbakan, hepsi bu değerlendirmeyi yaptılar, bilhassa Başbakan. Herkes biliyor. "400 milletvekili verin, bu işi halledelim." sözünün neye karşı olduğu, neyi hedeflediği, neyi istediği son derece açıktı Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Sizin oyununuz bozuldu, oyununuz!

MİTHAT SANCAR (Mardin) - 7 Haziran seçimlerine, bugün "Uyalım." dediğiniz, "Hükümlerine saygı gösterelim." dediğiniz hukukun bütün kurallarını ihlal ederek kampanya yürüten bir Cumhurbaşkanının başkanlık talebi ve dayatmasıyla girildi. Evet, "400 milletvekili verin, bu işi rahat ve güzel bir şekilde çözerim." diyen biz değiliz. O hâlde "Çözüm sürecini sürdürmek, o 400 milletvekilini vermeyi engelliyordu." şeklinde bir hesap yaptı Sayın Erdoğan ve Hükûmetteki diğer üyelerin tutumunun hilafına "Dolmabahçe mutabakatı diye bir şey yoktu..." Oysa çok uzun süre Hükûmet de...

MARKAR ESEYAN (İstanbul) - Sayın Sancar...

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sevgili Markar mı konuşuyor? Onunla da konuşuruz, ona da söyleyeceklerimiz var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Gerçekler acı yani, acı.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Devam edelim Markar, devam edelim, bunları biliyoruz, konuşuyoruz.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Dışarıda konuşalım.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Dışarıda konuşalım, uzun uzun konuşalım. Burada başka meseleler konuşalım, güzel güzel.

BAŞKAN - Konu üzerinde konuşalım.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Esasen konu üzerinde konuşuyoruz.

BAŞKAN - Yani tabii, uzaktan alakalı, yakından alakalı...

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Onu deminden beri terörü gündeme getiren... Siz de tarafsızlıktan asla sapmayın Sayın Başkan. Çok değerli bir dönemeçteyiz.

ADNAN GÜNNAR (Trabzon) - Oscar ödüllerinden bahset.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - "Oscar Wilde" dedi ya!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Oscar Wilde, Wilde. O, ödül falan değil yani "Oscar Wilde" diye bir adam.

BAŞKAN - Arkadaşlar...

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Şimdi, bakın, bugün tartıştığımız Anayasa'ya geçici madde ekleme hamlesi, 7 Haziran öncesi başlayan başkanlık operasyonunun en kritik kavşağıdır. "Başkanlığa neden ihtiyaç duyuyorsunuz?" diye sorduğumuzda bir açıklama yok.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Türkiye ihtiyaç duyuyor.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Türkiye'nin neden ihtiyaç duyduğunu da açıklayın, onu da konuşuruz. Şimdi devam ediyoruz. Yalnız, Sayın Başkan, çok sataşma oluyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Yalnız, gerçekten çok konuşuyorlar.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sizler bizden bir söz geldiğinde müdahale ediyorsunuz.

BAŞKAN - Arkadaşlar...

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Şimdi, şöyle bir şey söyleyelim...

BAŞKAN - Arkadaşlar, dinleyelim Mithat Bey'i.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Ben "Sayın Başkan" diye hitap ediyorum ama biz birbirimize "hocam" diye hitap ederiz ve aramızda adaleti gözeten bir hukuk bulunduğunu düşünüyorum, buna inanıyorum, hep öyleydi.

BAŞKAN - Şüphesiz.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Buna gölge düşürecek bir şey üzer beni şahsen. Yoksa ben cevap yetiştirmeye yeterince güç sahibiyim, meselem o değil.

Şimdi, evet, bu süreci bitiren, çözüm çabalarının bir şekilde başkanlığa tahvil edilme imkânlarının kaybolduğunun görülmesiydi. O günden itibaren -ki bu Mart 2015'tir- devreye sokulan bir plan var. Bu plan dâhilinde adım adım icraatlar yapılıyor. Bu icraatların ilki, Sayın Cumhurbaşkanının Anayasa'yı bir kenara bırakarak seçim meydanlarına inmesi ve seçim kampanyası yürütmesiydi. Anayasa'ya apaçık aykırıydı. Her açıdan ihlal ediyordu. O gün de söyledik, şimdi de söylüyoruz: Siyaset yapmak istiyorsa partinin başında kalırdı. Partinin başında kalmadıysa, Cumhurbaşkanlığına çıkmak istediyse o zaman da siyaset yapmaz. Beklesin, başkanlığı getirsin, eğer becerebiliyorsa demokratik yollardan yapsın bunu.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Olacak zaten.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) - Bir şeyi gördünüz, onu da göreceksiniz.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Ondan sonra da çıksın, onun gereğini yapsın ama henüz bu Anayasa yürürlükteyken, Anayasa üzerine tarafsız kalacağına yemin etmişken Anayasa'yı bir kenara bırakarak seçim kampanyası yürütmeyi mübah sayıyorsanız sizin kendi tutarlılığınıza ve kamuoyunun vicdanına bırakıyorum bunu değerlendirmeyi.

İkincisi: 7 Hazirandan sonra büyük bir şok yaşadınız, doğrudur. Yaşadığınızı siz de saklamıyorsunuz. Planlarınızın suya düştüğünü gördünüz. Barış politikalarıyla başkanlığa gitmenin mümkün olmadığını fark ettiniz. Geriye bir yol kalıyordu: Savaş. Geçen hafta sizden de bir milletvekilinin, ayrıca CHP'nin grup başkan vekilinin katıldığı bir heyetle Kolombiya'ya ziyarette bulunduk. Devlet Başkanı Santos'la da görüştük. Santos, o zaman -şöyle söyleyeyim- 2010'dan beri Kolombiya Devlet Başkanı. 2000'lerin başında oradaki gerilla örgütüne karşı görüşmeler, gerilla örgütüyle görüşmeler, müzakereler yürütülürken bunları kestiler ve askerî operasyonlara başladılar, güvenlik politikalarını devreye soktular. ABD'nin Kolombiya Planı adı altında Marshall Planı'nı hatırlatan bir planla sınırsız destek verdiği bir operasyonlar manzumesi başlattılar, politikası uygulamaya koydular. Santos bu operasyonları yöneten Bakandı, o zaman Savunma Bakanıydı. Bize dedi ki: "Ben o zaman savaşı yürüttüğüm için Kolombiya'nın en popüler ismiydim, en çok sevilen kişisiydim. Ama aklımda hep bir gün müzakereye dönmek vardı." 2010'da Devlet Başkanı seçildi, 2012'de görüşmelere başladı. Müzakere süreci nasıl olur onu da çok iyi anlatabilirim Kolombiya örneğinden, 2 ülke müzakerelere eşlik ediyor, 2 ülke garantör, 2-3 ülke ve 1-2 uluslararası kuruluş siyasi temsilci bulunduruyor, özel temsilci. Ama şu anda Santos, Kolombiya'nın belki de en az popüler olan lideri, Devlet Başkanı ama popülaritesi düşük. Şu sözü altını çizerek söyledi: "Arkadaşlar, popüler olmak istiyorsanız, seçim kazanmak istiyorsanız savaşa girin, savaş politikalarını savunun. Barış üzerinden kalıcı bir başarı elde etmek istiyorsanız sabırlı olun. Sabırlı olun ve bunun gereğini yerine getirin. Kaldı ki bedelini de ödemeyi kabul edin." İçecekseniz -onu demedi, ben diyorum- baldıran zehrini gerçekten içeceksiniz, gerçekten içeceksiniz. "Baldıran zehrini içeceğim." diyen biz değildik, "Hayatıma mal olsa da bu süreci sürdüreceğim." diyen Sayın Erdoğan'dı. Eğer ilk krizde, çatışmalarda -pek çok çatışma oldu o dönemlerde de- bundan vazgeçerseniz o zaman sizin barış istediğiniz konusunda samimiyetiniz yok demektir.

Şimdi, tam da bu oldu Türkiye'de 2015'te. Evet, barış politikaları yeterli desteği o başkanlık planlarına getirmedi. Bunu getirecek yol -Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok- savaş ortamı yaratın, milliyetçiliği kabartın, kutuplaşmayı artırın, arkanıza stabil bir yüzde 50-51 alın, ondan sonra da planlarınızı hayata geçirebilirsiniz. Bugün savaşın başlamasının sebebi budur. Şimdi, bütün bunların nasıl kapanacağını Hükûmetinize sorun. Bunlara ilişkin teklifler gitti mi? Bizler kendi müzakere etiğimize bağlıyız. 8 Haziran sabahı Hükûmetten partimize gelen bu "Çözüm süreci nasıl devam etmeli?" yazısına verdiğimiz cevaba tek bir satır cevap verilmediğini sadece bir dipnot olarak söylüyorum ama müzakere etiğine sonuna kadar sadığız, ayrıntıları söylemeyeceğiz. Hendekler konusunda götürülen teklifleri, bunların kapatılması için yapılan görüşmeleri söylemeyeceğiz. Eğer istenseydi bunların hepsini engellemek mümkündü. Amaç barış olsaydı, amaç gerçekten demokrasiyi kalıcı hâle getirmek olsaydı bütün bunları yapardık.

Bu teklif, açık, Anayasa'ya aykırıdır. Lütfen, bunu herhangi bir konuşma manevrası saymayın ama Mustafa Hocam şu anda burada Komisyon Başkanı olmasaydı, biz akademide bunu tartışıyor olsaydık, emin olun, şüphem yok sizin de bunu Anayasa'ya aykırı göreceğinizden. Şüphem yok.

BAŞKAN - Ben kaleme aldım bunu Hocam.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Biliyorum ama bunu keşke Mustafa Şentop olarak alsaydınız...

BAŞKAN - Öyle aldım. Öneri de içinden çıktı.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - ...keşke başka telkinlerle almasaydınız.

Burada bir başka şey var. Parlamentonun iradesinin üstüne bir vesayet uygulanıyor. Bu vesayeti de Sayın Cumhurbaşkanı uyguluyor. Vesayetle mücadeleyi kendi siyasi hayatının en önemli başarısı olarak gösteren bir siyasi hareketin lideri bugün Parlamento iradesini vesayet altına alıyor. Ortada bir kamuoyu baskısı yok arkadaşlar. Ortada size yakın medyanın köpürttüğü bir linç havası var ve üzerimizde Cumhurbaşkanının ağır vesayeti var.

Politikalarınızın başarısızlığını HDP milletvekillerini günah keçisi göstererek, kılarak örtemezsiniz. Başarısızlıktan buradan sıyrılamazsınız. Ayrıca, şimdiye kadar çeşitli bakanlar hakkında, Başbakan hakkında dile getirilmiş çok ağır, vahim yolsuzluk iddialarının da üstünü bizleri günah keçisi kılarak örtemezsiniz. Apaçık, Anayasa'ya aykırı bir öneriyle geliyorsunuz. Amaç burada bir siyasi operasyondur. Siyasi operasyonla Meclisi HDP'sizleştirme gibi bir planınız var. Bunu Çillerler, bunu Büyükanıtlar uyguladı. Siz o gelenekte bunlara karşı mücadele etme vaadiyle gelen insanların devamı, mirasçısısınız, bir kısmınız bizzat o mücadele içinde yer aldı. Şimdi Çillerlerin, Büyükanıtların takipçisi olmayı içinize sindiriyorsanız size söyleyecek hiçbir sözüm yoktur.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Kabul ediyorlar zaten.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Etsinler, bunu da açıklasınlar; biz Çillerlerin mirasçısıyız, Ağarların mirasçısıyız, biz Büyükanıtların mirasçısıyız o politikayı sürdürüyoruz desinler, hiçbir sorun yok.

Başka konularda da önerilerimiz var, önergeler üzerinde de konuşacağız.

1994'te Mart ayında yapılan şey, o Çiller ve Büyükanıt ismiyle özdeşleşen o koalisyonun, çetenin yaptığı operasyon bir darbeydi. Bunun bir darbe olduğunu, on yıl sonra, o zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, o zamanın Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan açık veya dolaylı olarak kabul ettiler. O zaman Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, daha cezaevinden çıkar çıkmaz bu insanları kabul etti. On yıllarını geçirdiler orada, on yıl. Şimdi, oradan kimse korkmadı, çıktılar başları dik görüyorsunuz, hepsinin başı dik. Bizi hapse gönderebilirsiniz, Mehmet Sincar gibi infaz etme niyeti olanlar varsa ondan da çekinmesinler. Eğer hesaplarınız bunu gerektiriyorsa sizinle şu anda iş tutan çeşitli çevrelerin kafalarında böyle planlar olması da bizi şaşırtmaz ama burada yaptığınız şeyin bir darbe olduğunu unutmayın; bunları vicdanınıza, aklınıza, büyüklerinize, geçmişinize tekrar tekrar sorun.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.