| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 17 .11.2014 |
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, değerli bürokratlar, Sayın Jandarma Genel Komutanımız, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, işte, günlerdir konuşuyoruz. Aslında, benzer konular başka kurumların bütçelerinde de, başka bakanlıkların bütçelerinde de dile geldi. Bugün yine işin özünü, konuşmaların özünü, işte ağırlıklı olarak çözüm süreci üzerindeki düşünceler, zaman zaman bazı arkadaşlarımız işte Türkiye'deki bu darbeler ve darbelerin etkileri, bunlardan oluşan mağduriyetleri dile getirdi. Bu konular üzerinde ben de bir iki düşüncemi sizlere aktarmak istiyorum.
Tabii çözüm sürecine baktığımızda, neden böyle bir sürece ihtiyaç olduğunu, neden bu noktaya gelindiğini, neden böyle bir demokratikleşme paketi, bir açılım, bir çözüm süreci gündeme getirildiğini, bunun mutlak suretle ruhunu ve yapılmak istenenin ne olduğunu iyi anlamak gerekiyor. Bugün, örnek verdiğimizde, darbelere baktığımızda, işte şu söylendi: İşte, 1960 darbesi, 1971 muhtırası, işte 12 Eylül 1980 darbesi, ya da 28 Şubat işte bunların yaratmış olduğu buralardaki mağdurlardan bahsedildi; işte, kiminde sağcılar, kiminde solcular, kiminde İslamcılar vesaire. Aslında, özüne baktığımızda bütün bu darbelerin ana bir tane mağduru vardır, o da milletin topyekûn ta kendisidir, Türkiye'nin demokrasisidir, kültürüdür, birliğidir, varlığıdır, üniter yapısıdır. Bu günlere gelinirken sadece bu darbelerle mi? Bunun özüne bakmak için şurada geçmişteki cumhuriyetin kuruluşuna doğru bir gitmemiz lazım. Bu konuda bir şey söylenildiği zaman, Türkiye'nin zenginliğine, farklılığına, kültürlerine, insanına baktığımızda ve bir yaklaşım tarzı benimsendiğinde hemen Osmanlıcılıkla suçlayan birtakım yaklaşımlara geliyoruz ama cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarına döndüğümüzde Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisinde 1 Mayıs 1920'de yapmış olduğu bir konuşmaya bakmak gerekiyor, şunu söylüyor: "Meclisialinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasırı İslâmiyedir, samimi bir mecmuadır. Binaenaleyh muhafaza ve müdafaası ile iştigal ettiğimiz millet bittabi bu unsurdan ibaret değildir." Aynı şekilde "Bu mecmuayı teşkil eden her bir unsuru İslâm bizim kardeşimiz ve menafii tamamıyla müşterek olan vatandaşımızdır." diyor "Umumi menfaatleri, kamu yararı müşterek olan bizim vatandaşlarımızdır." diyor.
Atatürk'ün tanımladığı millet kavramına baktığınızda, aynı inancın müntesipleri anlamına gelen İslami özünden soyutlanmamış, ırka dayalı ve seküler bir içerikle tanımlamamıştır Atatürk millet kavramını ancak...
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Milletin adı ne?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Müsaade edin... Müsaade edin... Dinleyeceksiniz.
Sonra, tek partili dönemin uygulamalarına baktığınızda, inkâr, politikalarının devreye girdiğini görüyoruz, ağırlıklı1930'lardan itibaren ve öncelikle birinci inkâr Kemalizmin bir din olarak bu millete dayatılma arzusu olmuştur ve... (CHP sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) - Ne alakası var! Din olarak...
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Müsaade edin.
Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüklerine baktığınızda, 1944 yılına kadar olan baskılarına baktığınızda din tanımının bir yaşam tarzı ya da "Türk'ün dini Kemalizmdir." şeklinde tanımlandığını görüyorsunuz. Bunun, bu düşüncenin sosyal yaşamdaki etkilerinin bu memlekette en somut örneği olarak da 1932'den 1950'ye kadar Ezanî Muhammedi'nin bu millete Türkçe olarak dayatılması ortaya çıkmıştır.
Daha sonra, bu ret ve inkâr politikaları değişik söylemlerde de ortaya çıkmıştır Cumhuriyet Halk Partisi döneminde. Mesela, 1936 yılında Kemalizm ile Cumhuriyet Halk Partisinin Programının İzahı kitabına baktığınızda Edirne Milletvekili de aynı şekilde "Kemalizm bir dindir." diyor.
Sonra, 1936' ya geliyoruz. Mahmut Esat Bozkurt'un bu memleketin insanlarına, vatandaşlarına bakış açısına baktığınızda, nasıl Atatürk'ten uzaklaştığını ve nasıl bu memleketin insanları arasında bir ayrışıma doğru gittiklerini görüyoruz.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Bana zorla söylettireceksin "Dokunmak ibadettir."den tutun da bilmem neye kadar.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Değerli arkadaşlar, aynı şekilde, bugün, 12 Eylül 1980'i de sadece bir günle izah etmek mümkün değil. 12 Eylül 1980 darbesi zihniyetinin bu ülkede uygulamış olduğu bu tavırlar, uygulamış olduğu politikalar işte bu memleketin birliğinin, bütünlüğünün köküne dinamiti koymuştur.
Burada, düşünün, devlet kendi vatandaşının mal ve can güvenliğini korumada acz içerisine düşüyor. Siz gidiyorsunuz Misakımillî'nin içerisinde bir sınır çiziyorsunuz, buna ister "eyalet" deyin, ister "federe" deyin, ne dediğiniz önemli değil, adına "olağanüstü hâl" diyorsunuz. Başına bir vali atıyorsunuz, ayrı güvenlik birimleri oluşturuyorsunuz ama oluşturmuş olduğunuz bu ayrı güvenlik birimlerinin Abdülhamid'in Hamidiye Alayı'yla alakası yok, uygulamalarının da alakası yok. Memuruna ayrı özlük sistemi getiriyorsunuz, binlerce köyünü boşaltıyorsunuz, milyonlarca insanı yerinden yurdundan ediyorsunuz, bunu devlet olarak yapıyorsunuz, teröristle mücadele ile terörle mücadeleyi birbirine karıştırıyorsunuz ve orada vatandaşınıza bölgede uygulamış olduğunuz politikalarla, maalesef, bu milletin vatandaşlarının bu devlete ve millete olan aidiyet hisleri noktasında burada bir erimeye doğru, bir erozyona doğru götürüyorsunuz. Netice itibarıyla da bu memleketin ve bu milletin bu üniter yapısını çok ciddi manada sıkıntı altına sokacak, bölünme noktasına getirecek uygulamalar bütün şiddetiyle devam ediyor.
Çok şükür, bugün, hiçbirimizin vazgeçmeyeceği bir çözüm süreci içerisinde nihai itibarıyla uzun zamandır şehit haberi almıyoruz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - O projeyi siz tamamlıyorsunuz. Şimdi böyle diyorsunuz, akıl sahipleri görüyor.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Müsaade ediniz. Müsaade ediniz. Sabredeceksiniz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - O projeyi siz tamamlıyorsunuz.
BAŞKAN - Lütfen...
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sabredeceksiniz... Müsaade edin.
Bugüne de kolay gelinmedi. Bunun köküne baktığınız zaman, son on yıl içerisinde başta Anayasa değişikliği olmak üzere milleti işin özüne, ortasına yani objektifin ortasına koymayla başlayan ve arka arkaya yapılan pek çok düzenlemeyle, işte olağanüstü hâlin kaldırılmasına, DGM'lerin kaldırılmasına, sonrasında ihdas edilen ÖYM'lerin kaldırılmasına baktığınızda...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Özel yetkilileri kim getirdi? Saçmaladın.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Müsaade edin... Müsaade edin. Sabredin arkadaşlar.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Keşke konuşmasaydın. Konuşmasaydın daya iyiydi.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen... Lütfen...
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sabredin arkadaşlar, müsaade edin.
BAŞKAN - Sayın Bilgiç, toparlayın lütfen.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Netice itibarıyla, Türkiye'deki insan hak ve hukukunun, özgürlüklerin ve demokrasinin güçlendirilmesine yönelik bütün adımlar atılarak bu ülkenin birlik, beraberlik ve kardeşliği için çok önemli bir politika yürütülüyor. Bunu aslında o partinin, bu partinin bir politikası olarak değil, ciddi manada bir devlet politikası olarak görmemiz gerekiyor ve bu süreç...
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Açıklayın o zaman Oslo mutabakatını. Oslo'da hangi mutabakata varıldı? Açıklayın.
BAŞKAN - Arkadaşlar, kendi görüşlerini söylüyor. Lütfen ya!
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - ... milletin birlik ve beraberliğini teminatı olacak en önemli süreçlerden bir tanesidir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.