Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 06 .04.2016 |
CELAL DOĞAN (İstanbul) - Değerli Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri; getirilen kanun tasarısına baktığımızda -kolluk yönetim komisyonu denen Avrupa ülkelerinin bazılarında otuz-kırk yıllık, bazılarında sekiz-on yıllık deneyimle- Türkiye'de kolluk hizmeti gören bütün kesimlerin verecekleri hizmetin standardını yükseltmesi açısından yeni bir kurul ihdas etmeye çalışıyoruz. Bu ihdas edilen kurulun işlevinin özellikle güvenlik kuvvetlerinin hak ihlallerinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ndeki esaslara riayet etmemesi hâlinde doğacak şikâyetlerin ciddi bir soruşturma sonucu karara bağlanmasını içermektedir. Yasanın, teklifin asıl amacı bu ama teklifin gelişmiş bütün demokratik ülkelerde oluşum hâliyle hiç uyuşmadığını açıkça görüyoruz. Buradaki bizim öne süreceğimiz iddialar herhangi bir polemiğin, herhangi bir meselenin yokuşa sürülmesi açısından değildir; yapılması gereken, bu Komisyonun işlev göreceği anlayışa uygun ihdas edilmesi gerekir.
Şimdi, komisyon oluşumunu metne baktığımızda, İçişleri Bakanlığının Değerli Müsteşarı, Başkanlık İnsan Hakları Başkanı, İçişleri Bakanlığının Teftiş Kurulu Başkanı, Bakanlık 1. Hukuk Müşaviri, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü, üniversiteden seçilecek 3 kişi arasından Bakanlar Kurulunun atayacağı 1 şahıs, yine baro başkanı olacak nitelikteki 1 avukat, Sayın Adalet Bakanının önereceği 3 kişiden 1'inin Bakanlar Kurulu tarafından atanması... Bu 2 insan dışında daha doğrusu üniversitenin ve baroların göndereceği avukat dışında, zaten biraz önce Sayın Bakanın da arz ettiği gibi, bu arkadaşlar kolluğun içinde bire bir bulunan insanlar. Hiçbirisi ne yasada ne tatbikatta, efendim, "Şeffaf olmayın, adaletli olmayın, bu Emniyetin standardını yükseltmeyin." diye bir aksi görevle görevlendirilmiş insanlar değil. Zaten yapması gerekeni şu anda yapıyor bu insanlar. Ama, aynı insanları bu denetimi yapmaya getirmeye kalktığınız zaman amaçlanan sivil denetimin, demokratik denetimin bir tek zerresine kavuşma şansınız yok. Çok geniş konuşma şansımız var bu konuda ama uzatmak istemiyorum. Fransa'da, İngiltere'de, İrlanda'da, Belçika'da bu kurulların oluşumuna baktığınızda emniyetle ilgisinin olmaması esas alınarak ihdas edilen kurullardır.
Şimdi biz bir işi sıfırdan yapıyoruz. Temel binayı doğru mu kuracağız, yoksa demokrasideki anlayışımıza uygun, herkesin kendi demokrasisine uygun, resmî anlayıştaki bir ideolojiye uygun bir kurul mu oluşturacağız? Zaten bütün çağdaş ülkelerdeki amaç da şu: Sivil denetimin bu işin içinde olması. Mümkün olduğu kadar emniyete hiç bulaşmamış unsurların bu heyetlerin içinde olması. Bildiğiniz gibi, meslek taassubu, ülkedeki kayırmacılık esas alındığında, örtbas meselesi gündemde olduğunda -ki Türkiye'nin gündeminden hiç çıkmaz- kol kırılır yen içinde kalır meselesinin hâkim olduğu bir anlayışla, bu şekilde bir kurulu ihdas edeceğinize, bana sorarsanız hiç ihdas etmeyin yani hiç kurmayın. Bu ayrıca bürokrasiyi hem artıracaktır hem yük olacaktır ve ekonomik olarak da devlete yeni yeni külfetler getirecektir. Yine, bu genel bakışın içine baktığımızda metnin içerisinde, mümkün olduğu kadar, örneğin, devletin en üst derecesindeki Bakanının, Adalet Bakanının seçeceği baro başkanı olma niteliğindeki şahsı bile barolar başkanlığına, barolar yönetim kuruluna bırakmadığı görüyoruz.Yani, aklıma hep şey gelir, Osmanlı'da Bekirağa bölüğü vardır. Bekir Ağamızın yani Adalet Bakanımızın mutlaka o 3 ismi belirleyip kendisinin göndermesinde bir zaruret mi vardır? Barolar Birliğine, yönetim kuruluna hiç mi güven söz konusu değildir? Üniversite üyeleri arasından seçilecek 1 kişinin atanmasının üniversitelere, YÖK'e de mi bırakılması mümkün değildir? Açıkçası, şimdi, Sayın Bakanım, şunu görüyoruz: Her atamada müzahir olma konusunda bir arzu görülüyor, daha doğrusu inisiyatif kurulma söz konusu oluyor. Bu nedenle, bir defa, eğer işin esasını tartışacaksak... Bir defa kurulacak bir binadan bahsediyoruz, bu bina yeni kuruluyor. Bu yeni kurulacak binanın, gerçekten, resmî ve geçmiş bütün hizmetlerine baktığımızda bu işin yürümediğini, bu işin bu anlayışla, bu kadrolarla aksak gittiğini gören anlayışın yapısı olarak bu şekilde ihdas etmemizin Türkiye'ye hiçbir faydası yok, hiç kurmayalım daha iyi olur. Eğer uygun görürseniz, bunu sivilleştirecek, bütün Avrupa ülkelerindeki örneklerde olduğu gibi... Örneğin, Fransa'dakini örnek alsanız -Parlamentoda çoğunluğunuz var, orada senato var, bizde yok ama- milletvekillerinin, daha doğrusu Parlamentonun atayacağı nitelikteki insanlar. Sayıştay bunun içinde yok. Kapsama baktığımızda Türkiye'de sadece güvenlik hizmetini yapan polislerimizi, jandarmamızı, sahil güvenlikteki personeli esas almışsınız.
Şu anda Türkiye'de -ben sayın bakanın ağzına ithafen söylüyorum, eski bakanlardan birisinin- İstanbul'da halk otobüsünü yakan MİT elemanlarının olduğunu söyleyen bir bakanımızın beyanı söz konusu. Yani, MİT'in elemanlarının hizmetlerinin denetlenmemesi nasıl göz ardı edilebilir? Özellikle gümrük muhafaza memurlarının yapısını Türkiye'de bilmeyen yok. Ben geçmişten biliyorum, bir başbakanın ev eşyası gümrükten rüşvet alınmadan içeri girdirilmedi. Yine, geçmişten biliyorum, iktidarda olduğumuz bir dönemde de hatırlıyorum, imam-hatip mezunu ve sol tanımaz çocukları işe aldığımızda yazdıkları mektuplarda "Sayın Milletvekilim, bizi dövüyorlar rüşvet almadığımızda." diyen bir yapıdan bahsediyorum. Bu hizmetler tamamen pirüpak oldu değil, temizlendi değil. Bunun yanında, Türkiye'de şu anda en az polis kadar, sayısız yerlerde hizmet alan, özellikle üniversitelerde, özel sektörde özel güvenlik kuvvetleri var. Özel güvenlik kuvvetleri davranışlarının eğitilmiş polisten çok mu iyi olduğunu görüyoruz? Bunların dışarıda bırakılması, bu kapsama alınmaması bu yasanın amaçlarından uzak durduğumuz noktaya getirir.
Bu nedenle, genelde söyleyeceğim bunlar ama maddelere geçtiğimizde elimizde iki tane taslak var. Birisi Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın, biri Sayın değerli Komisyon Başkanımıza şu anda Davutoğlu'nun gönderdiği ve hülasa hâline getirmiş olduğu bir metin var. Bu metin Tayyip Erdoğan'ın gönderdiğinden de daha geri. Hangi konuda geri? Özellikle, oylama yapıldığında nisap konusunda daha doğrusu akraba taallukattan birisinin suç işlemesi hâlinde işe dâhil olanların nasıl çekimser kalacağı bile dercedilmemiş.
Yine, yasada bir eksiklik var özellikle: Avrupa Birliği Bakanımızın yazmış olduğu bir görüş var orada, eski metinde. Avrupa Birliği Bakanının görüşü... Açıkçası buradaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûmiyetimizin altındaki en büyük gerçek yapılan araştırmaların kalifiye elemanlar tarafından, profesyonel birinci derece müfettişler tarafından yapılmamasından, iyi araştırılmadığından 1.504 tane mahkemenin olduğu duruşmanın yapıldığı yerde, 341'inde mahkûm olan bir Türkiye'den bahsediyoruz. Bu nedenle, sizden ricam Sayın Bakanım, arz etmek istediğim konu şu: Bu binayı yeniden yapıyoruz. Memleketimizde, maalesef, biz bütün inşaları yaparken, örneğin, hep tepkiler üzerine inşa ediyoruz. Siz de sözünüze başlarken dediniz ki "Olağanüstü bir durumdan geçiyoruz." Doğrudur, olağanüstü bir durumdan geçiyoruz. 1961 Anayasası, 1924 Anayasasına tepki olarak yapılmıştır. 1982 Anayasası 1961'e tepki olarak yapılmıştır. Bu nedenle, biz tepkileri değil, gelecekteki Türkiye'nin inşasında bir defa yapacağımız bu binayı sağlam yapmamızda fayda vardır diye düşünüyorum.
Saygılarımla arz ediyorum efendim.