KOMİSYON KONUŞMASI

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Teşekkürler.

Gerçekten Sayın Olgun'un derli toplu ifade etmiş olduğu ham rapordan dayanaklar için hem de kadın konusundaki sunumu için teşekkür edeceğim. Bizlerin de benzer şerhleri ve önergeleri olacak.

Biraz aslında Sayın Arslan'ın bıraktığı yerden devam edilmek istiyordum, her ne kadar dağılmış olsa da. Ben iki buçuk yıldır, bu komisyondan önce Meclis İnsan Hakları Komisyonunun Cezaevi Alt Komisyonu üyesi olarak çalıştım. Biraz önce ifade etmiş olduğunuz, tarafsız, bağımsız olarak bu ziyaretleri gerçekleşen, bu raporları yazan, bu raporlarla ilgili bakanlıkla, diğer bakanlıklarla bu istişare sağlayan Kurumun bir üyesiyim ve maalesef, sizin tarif ettiğiniz şekilde bir tablo ve tarif ettiğiniz şekilde bir cezaevi koşulu yok karşımızda.

Bir rakam verdiniz, bu rakamla başlayacağım. Bu rakamın bir benzeri daha önce Adalet Bakanının hazır bulunduğu bir Komisyon toplantımızda da sunuldu, orada da sorduk. Bizim meselemiz "Bu kurullar hiçbir şekilde çalışmıyor, bu kurullar tamamen olumsuz karar veriyor." üzerinden değil. Birincisi, biz bu sistemdeki şuna karşıyız: Bir, kurumlar ayırımcı karar veriyor. Siyasi politik mahpuslara sorduğu sorular veya değerlendirme kriterleri ile adli mahpuslar ya da topluma karşı, kişiye karşı işlenen suçlardaki değerlendirme kriterleri farklı olduğu için siyasi mahpuslara daha örgütsel, daha ideolojik, daha salt politik tutumlarla karar verildi. Bu yüzde 6'lık kesim onlar işte, bu yüzde 6'lık kesimlerin suç tiplerine göre dağılımını istedik, iki buçuk yıldır gelmedi. İHK'deyken de istedik, alt komisyondayken istedik, Bakanlık varken istedik, burada bir kez daha istiyorum. Bizim meselemiz, kurullar karşısında meselemiz bu. Biz zaten kurulların getirilmiş meselesini, biraz önce disiplin cezalarını anlattım size, disiplin cezalarındaki meselede de biz eleştirdik. Biz sırf propaganda olsun diye, sırf iktidarın tutumu eleştirilsin diye değil, gerçekten bu meseleden hukuk olarak, insan hakkı olarak, insan onuru olarak etkilenen, zarar gören insanlar olduğunu bildiğimiz için bunun ifadesini tekrar ve tekrar olarak söylüyorum. Bu konuda bir netlik meselesi yok.

"Kurul meseleleri yargıya tabi." dediniz, infaz hâkimliklerine gidiyor, infaz hâkimliklerinden sonra ağır cezaya gidiyor, bunun yargısal yolu var. Ama şunu size söyleyeyim, biz infaz hâkimliklerini görüşürken infaz hâkimliği şunu söyleyebiliyor: "Ben cezaevinde diyelim ki mahpusu göremiyorum mahpusu değerlendirme koşulum yok. Kâğıt üzerinden ben karar veriyorum, bana değerlendirme raporu geliyor kararla beraber. Ben bunun üzerinden karar veriyorum." Ne yapacağız? İnfaz hâkimliklerinin yüzde kaçı olumlu, yüzde kaçı olumsuz? diye veri istedik, rakamlar geldi, bozulan kararlar var, doğru ama bu bozulan kararların hemen hemen hepsi de usulen bozulmuş ama yakın zamanda Elâzığ'dan bir karar geldi, bunu bütçe zamanda Bakanın kendisine de... Sayın Mehmet Yılmaz yok, tevkifevlerinden kimse burada var mı bilmiyorum. Biz uzun zamandır diyoruz ki: Gölge yargılama, paralel yargılama, ideolojik terbiye merkezi diye suçlamalar yani bir ithamda bulunuyoruz. Elâzığ'a infaz hâkimliği demiş ki: "Kişiye yani hükümlüye iyi hâli olmadığına dair karar verilmiş. Bu kararın gerekçesinde hükümlüye idari gözlem kurulu üyeleri tarafından yapılan mülakatta kişiye 'Pişman mısın?' sorusu sorulmuş, bu kişi, bu mahpus 2016 yılından beri ceza infaz kurumlarında cezasını infaz etmesine sebep veren kesinleşmiş mahkeme kararlarıyla yüzleşmediğini ve suçu işlediğini kabul etmediğini gösterilmesine rağmen kanun yararına kurulun yargılama yapan bir mahkeme olmadığı, suça ilişkin bir pişmanlığı değerlendirmesi gereken bir makam bulunmadığı, yargısal olarak buna yetkisi sunulmadığı, sunulan gerekçe dışında hükümlünün iyi hâli olmadığını gösteren bir belge ve bulgunun dosyada tespit edilmediği..." Bakın, bir infaz hâkimliği kararı, kurullarla ilgili bizim sürekli söylediğimizi söylüyor. Biz şunu da söylüyoruz, bir mahpusun altı aylık ara dönem raporları var, bir de kurula çıkarken ki iyi hâli değerlendirme dönemi var. Ara dönem raporlarında 70-72 alıyor, bir gün sonra kurula çıkıyor "İyi hâlli değil." deniliyor; buna ilişkin onlarca örnek verdik. Bu çelişkiler giderilmeden bizim kurullarla ilgili ifade ettiğimiz meselelere salt teknik meseleler gibi bakamazsınız. Mesela, soruyoruz, defalardır dile getirdik, İHİK olarak Sincan'a da gittik, Erzurum'a da gittik, Diyarbakır'a da gittik. Sincan raporunda söyledik, biz dedik ki: "Nasıl olur da bir hapishanede 2021'den bugüne kadar kurullar göreve başlamış olsun ama belli bir suç tipi için tek bir iyi hâl kararı olmasın, bu tesadüf mü, bu mümkün mü? Eğer politik karar verilmiyorsa, belli suç tipleri açısından ayrımcılık yoksa bunun nasıl olduğunu bize açıklasın." Tevkifevleri açıklayamıyor, cezaevi idaresi "Bize gelen samimiyet tasdik belgesi üzerinden hareket ederiz." diyor yönetmeliğe göre ama Anayasa var, yasa var. Hapishanelerin tümünde yönetmelikler, genelge asli, kanuni dayanak olmuş; ayakta sayım için öyle, ağız içi arama için öyle, kelepçeli muayene meselesinde de öyle. Ya, protokoller, üçlü protokol, ağız içi arama meselesi... Adana Suluca'da Fevzi Arslan iki buçuk yıldır beyninden ameliyat olması gerekirken bunun için gidemiyor; bunun örneklerini çok fazla söyleyebilirim size. Özetle, Türkiye'deki hapishaneler idari olarak yönetiliyor -tevkifevleri, Bakanlık burada- protokol, genelge... Cezaevi idaresi şunu söylüyor "Bana genelge geldi, kanun genel bir şey söylüyor, genelge bana ayrıntılandırmış, ben genelgeye göre giderim." Ama genelge hukuka aykırı "Buna ilişkin iptal davası açın." diyeceksiniz, bununla ilgili iptal davası verilen Anayasa Mahkemesi kararlarında da tıpkı şimdi bu kanunlarda olduğu gibi yeni genelge revize ediliyor, tekrar gidiyor, tekrar geliyor; bu bir döngü; o nedenle, Türkiye'deki hapishanelerin meselesi değil. "Bakanlık cevap versin." dediniz, cevap verdi, Bakanlık benim bir önergeme cevap verdi. Temmuz 2023 ile 20 Aralık 2024 arasında 1.026 mahpus Türkiye'deki hapishanelerde ölmüş, can vermiş yani her gün 2 ya da 3 mahpus Türkiye'deki hapishanelerde can veriyor. Şimdi, biz bunları yok mu sayalım? Hayır, bu normal mi? Bir kişi bile ölse...

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - 400 binden fazla insan...

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Hatırlar mısınız, sizle konuşurken "Bir kişi bile kuru sıkı tabancayla ölse bunun hesabını sorarız." dediğinizi. Ama hapishanelerde bu kadar insan ölürken bunu yok mu sayacağız?

(Gürültüler)

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Can kaybı meselesine geliyorsanız, buna geleceksiniz, kalabalık meseleden bahsediyorsunuz, kalabalık bu işin bir yönü. İşin sağlık yönü, ağır koşulları, kantin, yemek fiyatları, cezaevinin kendi yoksulluğu, iaşe bedeli sorunları, hastane erişim meselesi, infazdaki adaletsizlik, buna gidene kadar onlarca mesele var. Şimdi, bunları gidermek adına bir teklif konuşuyoruz. Bu teklifte, bir cezada adalet, infazda eşlilik olduğunu ifade ediyoruz ama tıpkı Sayın İdris Şahin'in sorduğu gibi "Hangi nesnel ölçütlere göre bir istisna hukuku uygulamaya karar veriyoruz? Neye göre, kusur mu, kasıt mı, ağırlık mı, ölçüt mü, bir tarih mi?" Bu kriterlerle ilgili meseleye değil istisna hukukunun keyfî uygulanmasına biz karşıyız; bu yüzden, ayırımcı bir uygulama olduğunu söylüyoruz. Eğer ceza alırken yüksek ceza alınıyorsa, infaz uygulanırken dörtte 1, üçte 4, 1/2 -Dilan Vekilimiz anlattı, girmeyeceğim- burada ayrım varsa, eğer hapishanede yattığında, tekli tutulma, S, Y tiplerinde tutulma, YGC'de tutulma, havalandırma saatleri farklılığı varsa, eğer denetimli serbestlik hakkı yoksa, açığa çıkamıyorsa, koşullu salıvermesi kurullar eliyle yakılıyorsa bir bütünen biz "Bu sistemde ayrımcı uygulama yok." nasıl diyebiliriz? Tek tek söylüyoruz size, bunların hiçbirine bir mesele yok.

Bir diğer husus, "CPT, TİHEK, İnsan Hakları Komiserliği" dediniz. CPT'nin kararları var. Türkiye'deki hapishanelerde F tipiyle ilgili vermiş olduğu bir kararda "Bir mahpus yirmi dört saatte bir buçuk saat sadece havalandırmaya çıkıyorsa, geri kalanını içeride kalıyorsa bu bir tecrittir." diyor. "Bu insanın sosyal izolasyonuna sebeptir, bu değişsin." denildi. Değişti mi? Değişmedi, aksine biz, S, Y YGC'leri artırmaya, tehlikeli hükümlü adıyla mahpusları göndermeye bir yönüyle devam ediyoruz.

Bizim karşı çıktığımız mesele, eşitliğin kendisi değil. Bugün Covid-19'daki tarih alanındaki, suçun kesinleşmesi ile kararın kesinleşmesi arasındaki farklılığın giderilmesini istiyoruz, hatta geç bile kalındı diyoruz. Keşke dokuzuncu yargı paketinde, onuncu yargı paketinde bunlar getirilmiş olsaydı çünkü biz temel insan hakkını esas alıyoruz, intikam değil, gerçek adalet duygusuyla. Bir ayrıcalık ve imtiyaz da istemiyoruz; gerçekten eşit, insan haklarına uygun bir sistem getirilsin istiyoruz. Onuncu yargı paketinde yine bu salonda söyledik, alternatif ceza yöntemleri getirildi. Evde, konutta infaz, yaşlılarla ilgili, hasta mahpuslarla ilgili sistem getirildi, orada söyledik ayrımcılığı sürdürmeyelim diye, kısmi bir değişiklik yapıldı ama kısmi bir yönüyle de devam etti. Bugün bu ayrımcılığın bir devlet politikası hâline gelmesinin, bu seçici cezalandırma sisteminin değişmesi gerektiğini biz düşünüyoruz çünkü bu değişmezse, mesele sadece biraz önce orada söylenen Kürt meselesi de değil; bunun içerisinde öğrenciler var, siyasetçiler var, HDP'li, DEM'li siyasetçiler var, CHP'li siyasetçiler var, bu KHK mağdurları var, kendi içerisinde nevruza gittiği için alınan gençler var, bir basın açıklamasına katıldığı için alınan kadınlar var, "Kadına şiddete hayır!" diye 25 Kasımda sokağa çıkan ve şu an yargılanan 170'ten fazla İstanbul'da devam eden dava var şimdi bu meseleyi bu kadar konuşuyorken.

Bizler bunu söylüyoruz çünkü AYM ve AİHM kararlarına uymayla ilgili bir sorun da var. Tam da bu nedenle bunun uygulanması gerektiğini bizler ifade ediyoruz. Demirtaş kararı sadece dördüncü kere AİHM kararı meselesi geldiği için değil, Kobani kumpas davası bir bütünen siyasi bir operasyon olduğu için Kobani kumpas davasından yargılanan herkes için özgürlük getirilmesi gerektiğini bizler savunuyoruz. O yüzden, bu keyfî, ayrımcı uygulamaların geri çekilmesi, gerçek bir eşitlik ve hukuk devleti anlayışının gelmesi... Covid-19 mağduriyetini giderelim, evet ama bunun içerisinde gerçek eşitliği sağlayacak düzenlemeleri de ihdas edelim diyorum.

İdari gözlem kurullarının tıpkı sizin dediğiniz gibi, İHİK raporlarıyla yer verdiğini şekilde değiştirilmesi... Hasta mahpuslar meselesi... Bugün istisna hukuku kapsamında hapishanede tutulan hasta mahpuslar içerisinde kanser hastası olanlar var, engelli mahpusları dün anlattım, engelli mahpuslar var. Kadınlar olup 75 yaşın üstünde anneler var. Biraz önce bankalar kanununu konuştuk, bir dolandırıcılık meselesini. "Terörün finansmanı" adı altında Hatice Yıldız anne Bakırköy'de kızına ve kızının oda arkadaşına para yatırdığı için -100 lira ya, 100 lira yatırdığı için- şu an cezaevinde. Bunlarla ilgili gerçek adaletin sağlanması konusunda bir yönüyle talebimiz var. Gerçekten, Sayın Arslan bu meselelere girdiği için ben bu meselelere girme gereği duydum hem çalışma alanım itibarıyla.

Yine, kadın meselesinde, bizim önergemiz var. İYİ Partiden Sayın Olgun'un da önerge verdiğini gördük. Bugün Şengün Karslı, Bülent Tüfenkci, Emine Yavuz, bir de Saffet Bozkurt'un bizim önergemizin biraz daha daraltılmış hâliyle vermiş oldukları bir önerge olduğunu biz düşünüyoruz. Ama mesela, burada kadına şiddet suçlarında sadece kasten öldürme meselesi yok, yaralama meseleleri var. Belki de bir yönüyle en ağır olan meselelerden bir tanesi de bu ve biz bugün burada bunu konuşurken Diyarbakır Kayapınar'da 26 yaşındaki diş hastanesi uzmanı Asistan Özge Salman, yine, Van Erciş'te 19 yaşındaki Türkan Türkoğlu evlerinde şüpheli bir biçimde can vermiş şekilde bulundu. JINNEWS haber ajansı şiddet çetelesi ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'na göre Ekim ayında 25 kadın katledilmiş, 8 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirmiş, 57 kadına yönelik yaralamaya sebep verecek şiddet faili olan erkekler tarafından saldırı gerçekleşmiş. 2025 yılının ilk on ayında 76'sı şüpheli olmak üzere 317 kadın katledildi. Bugün 11'inci yargı paketini konuşurken kritik bir gerçek, tıpkı ve hapishanelerdeki mesele gibi bu da kritik bir mesele ve kadına karşı şiddet ve katliamlarda infaz rejiminin kurumsallaşmış bir cezasızlığını görüyoruz. Kadına yönelik şiddet sadece infazla çözülecek bir mesele değil; bunun da farkındayız. Tüm bakanlıkların bütünen, coğrafyanın en derin sorunu olarak katliama varan boyuta gelen, evde, sokakta, işte kadınlara karşı yönelen, şiddet mekânına dönüşen bu politikaların tamamının yetersizliği üzerine dönüşmesi gerekir ancak bu ülkede kadınlara görevini yaptırmayan kolluk, etkin işlemeyen savcılık, indirim dağıtan bir yargı ve infazda buharlaşan düzenlemeler varken maalesef ki devletin eksik bıraktığı adalet de daha fazla saldırı ve ölümle gerçekleşiyor. Biz, kâğıt üstünde verilen cezaların değil gerçek anlamda kadına yönelik yapılan şiddette yargının ve hukukçuların gördüğü, kadınların da farkında olduğu, kendilerini güvende hissetmediği bu sistemin değişmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Uzaklaştırma kararlarını söyledi Sayın Olgun. Bununla ilgili bir araştırma yapılmıştı 2024 tarihinde. Maalesef ki koruma kararı olmasına rağmen yeniden şiddete maruz kalan kadınlar koruma kararı alan kadınların yüzde 70'i; bu çok yüksek bir rakam. Bunun yaratmış olduğu insani yaşam hakkı, psikolojik etkileri, şiddetin yanı sıra hukuksal olarak da büyük bir ihmal ve bir devlet pratiği olduğu kendini gösteriyor. Biz de bu noktada, bu cezasızlığın sınırlı değil gerçek anlamda giderilmesini, topluma gerçek bir mesajın verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu noktada, kadına karşı işlenen suçların koşullu salıverme rejiminde ayrı bir kategori olmasını, tekerrür hükümlerinin şiddet vakalarında zorunlu olarak uygulanmasını, iyi hâl indirimlerinin kadına karşı şiddetten kaldırılması yönündeki düzenlemeyi, denetimli serbestliğin şiddet suçlarında daraltılmasını, ısrarlı takip ve şiddet suçlarının koşullu salıverme istisnası olmasını, uzaklaştırma kararı ihlallerinde yaptırımdaki, denetimdeki, yönetimdeki zayıflıkların giderilmesini, sığınak sayısının yükseltilmesini, 6284'ün güçlendirilmesini, şiddet suçları infazda ayrı bir kategorize olarak alınamayacaksa bile mağduru gözeten bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini biz düşünüyoruz. Kâğıt üstünde reformlarla değil kadınların ölüm fermanına dönüşmeyecek düzenlemelerin, kadınların güvenliğinin, yaşam hakkının korunacağı bir sistemin getirilmesini talep ediyoruz.