| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 03 .12.2025 |
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Değerli Komisyon üyeleri, Bakanlık bürokratları, Türkiye Barolar Birliği Başkanımız -burada değil ama- hoş gelmişsiniz.
Evet, aslında her yargı paketinden önce süslü cümlelerle, altı doldurulmayan vaatlerle büyük beklentiler yaratıldı fakat gelinen aşamada hepsinin hukuksuzluk rejimine bir tuğla daha eklemekten başka bir şey olmadığını görüyoruz. Sayın Adalet Bakanı ona uzatılan her mikrofona ne diyor? "Türkiye bir hukuk devletidir." diyor. "Madem Türkiye bir hukuk devletiyse yapılan anketlerde neden bu ülkenin en büyük sorunlarından birinin hukuksuzluk olduğu söyleniyor? Madem Türkiye bir hukuk devletiyse yapılan anketlerde neden en büyük sorunun adaletsizlik olması en üst seviyeye çıkıyor?" diye elbette ki Adalet Bakanlığı bürokratlarına, Sayın Bakan Yardımcısına sormadan edemiyoruz.
Şimdi, 10 tane paket geldi bu Meclise şimdiye kadar, 11'incisini konuşuyoruz; 10 tanesinin adalete derman olmadığının göstergesi ortada çünkü neden? Bu ülkede köyündeki ağacını savunandan tutun da hapishanelerdeki sorunlardan tutun da şiddete ve cinayete maruz kalan kadınlardan tutun da politik siyasi mahpuslardan tutun da ülkenin dört bir yanından adalet çığlıkları yükseliyor. Gelinen aşamada 10 tane paket gelmiş bu Meclise, adına da "yargı reformu" demişsiniz "yargı paketi" demişsiniz. Neyin yargısı Sayın Başkan, ben soruyorum Adalet Bakan Yardımcısına, neyin reformu? Hiçbirinin yeteri kadar bu ülkenin derdine derman olmadığı ortada. Bakın, bu paketle de getirmek istediğiniz maddelere bakıyoruz, tek tek bakıyoruz. Oysaki biz halkın bu anlamdaki beklentilerini her gün gerek bu Komisyonda konuştuğumuz paketlerde gerekse Genel Kurulda ifade ediyoruz fakat maalesef ki siyasal iktidar noktasından virgülüne kadar hiçbir önerimizi dikkate almıyor. Hadi siyasal iktidar almıyor, Bakanlık da bunu görmüyor. Bakın, defalarca olumlu eleştiriler de yapıyoruz, bunlar düzenlensin diyoruz, maddelere bunlar eklensin diyoruz, belli başlı durumların çıkarılmasını istiyoruz ama maalesef ki çoğunluk sayılarına güvenerek Komisyondan geldiği gibi geçirdiklerini görüyoruz ve hâliyle de bu endeksin her geçen gün yükseldiğini yani bu ülkedeki adalet talebinin karşılanmadığı endeksinin yükseldiğini görebiliyoruz. Oysaki muhalefetin bu anlamdaki önerileri dinlense, bu ülke eğer bir hukuk devletiyse, Meclis de eğer halkın iradesinin tecelli ettiği yerse o zaman bu öneriler dikkate alınırsa işte tam da toplumun adalet beklentisi karşılanmış olur.
Bakın, 11'inci yargı paketinde neyi getirmeye çalışıyorsunuz? Hak ve özgürlükleri tekrardan daraltıyorsunuz. En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Bu yargı paketleri aslında antidemokratik uygulamaları daha çok antidemokratik hâle getiren, otoriter rejimi daha çok oteriterleştiren bir hâle getirmiş durumda. Bakın, maddeleri tek tek sıralayacağım ben size. Bu paketle, yine, hak ve özgürlüklerin daraltıldığını görüyoruz; bu paketle, yine, hiçbir gerçekçi etki analizi yapılmadan cezaları artırma yoluna gidildiğini görebiliyoruz. İktidar mensupları açıklama yapıyor "Etki analizleri yaptık." diyor, hatta ve hatta Milliyetçi Hareket Partisinden etki analizinin sonuçları olarak cezaevinden çıkacak kişi sayısına kadar da ortaya konuyor ama biz maalesef ki etki analizinin ne olduğunu göremiyoruz.
Yine, soyut ve keyfî gerekçelerle suç kapsamlarının tekrardan genişletildiğini görüyoruz. İnternet ve sosyal medya üzerinde daha görünmez bir sansür algısının olduğunu görüyoruz.
Yine, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na "kamu güvenliği" adı altında keyfî bir takdir yetkisi getirildiğini görüyoruz fakat bunun getirilme sebebini ortaya koyacak trafikten bir muhatabı da burada göremiyoruz.
Yine, savunma mesleğinin yani avukatlığın bağımsızlığını zayıflatan bazı düzenlemeler olduğunu da görüyoruz. Her ne kadar "Türkiye Barolar Birliğiyle bu konuda görüştük, konuştuk." demiş olsalar bile bunun bazı maddeler yönünden yine keyfî olarak uygulandığını, yine iktidarın savunmayı susturma aracı olarak kullandığını görebiliyoruz.
Yine, kişisel veri, bankacılık ve ekonomik yaşam üzerinde de gözetim rejimlerinin kuvvetlendirildiği bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu görebiliyoruz.
Ve aslında en önemlisi de yıllardır on binlerce insan tarafından beklenen Covid düzenlemesi... Bakın, Sayın Başkan biz onuncu yargı paketinde de Covid düzenlemesine dair bir an önce düzenlemenin yapılması gerektiğini ifade ettik. Ne yaptınız? Bir düzenleme getirdiniz ama orada da yine bir eşitsizliği gidermediniz yani 2020'deki 7242 sayılı Kanun'la getirilen denetimli serbestlik süresi ile 2023'teki uzatmadaki süre arasındaki farkı gidermediniz. Bununla ilgili biz birazdan önergemizi de sunacağız.
Bunun yanı sıra ne yaptınız? Dayanamadınız, yine örgütlü suçları kapsam dışı bıraktınız. Buna dair olarak Eş Genel Başkanımız Tulay Hatımoğulları ifade etti, on birinci yargı paketinde aslında "Örgütlü suçlar da Covid düzenlemesine eklenmesi gerekiyor." dedi. Yine, Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, bir açıklama yaptı "Covid düzenlemesine örgütlü suçlar eklenmeli ama aynı zamanda toplumda infial yaratmış suçlar da kapsam dışı olmalı." dedi. Neyi kastediyor Eş Genel Başkanımız? Elbette ki kadına ve çocuğa yönelik işlenen suçları. Biz bunu her fırsatta ifade ettik çünkü neden ifade ettik? Biz şunu çok iyi biliyoruz ki kadına yönelik şiddet ve cinayet suçlularının tamamı cezaevinden çıktıktan sonra bu suçları tekerrür ettirdiklerini çok iyi biliyoruz, bu suçları tekrardan işlediklerini biliyoruz çünkü Türkiye hapishanelerinin gerçekten de kişiyi -cezalandırma yöntemini- aslında orada rehabilite etmek üzerine kurulmamasından kaynaklı olarak bu suçun tekerrür ettiğini görüyoruz. Yani aslında yıllardır beklenen Covid düzenlemesinde de yine bir eşitsizliğin giderilmediğini, daha öncekiler gibi yapılmadığını, daha önceki 2020'deki olan gibi eşitlenmediğini, aynı zamanda bir ayrımcılığı da örgütlü suçları kapsam dışı bırakarak yaptılar.
Peki, nedir bu örgütlü suçlar aslında? "Kapsam dışı bırakılan örgütü suçlarda, Türkiye'de 314'e (2)'den yargılananlar kimler?" diye elbette ki sormak gerekiyor. Gerçekten de "Devletin birliğine karşı işlenen suçlar mı yoksa kişilerin kendilerini ifade etme biçiminden kaynaklı aldıkları cezalar mı?" diye bakmak gerekiyor. Bunların en somut örneklerinden biri elbette ki önceki dönem Eş Genel Başkanımız Sayın Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'la ilgili Kobani kumpas davasında verilen kararlar ortada. Bunların hangi birine biz örgüt diyebiliriz? Bunların tamamı aslında siyasi faaliyetlerin yürütüldüğü siyasi saiklerle ortaya konan durumlar olduğunu çok iyi biliyoruz ama maalesef ki yargıdan siyasal iktidarın bu konudaki baskısıyla "örgüt üyeliği" adı altında ceza alan siyasetçiler. Bir diğeri ise bu Mecliste olması gereken kişi, kimdir? Can Atalay. Bu da yine "örgüt üyeliği" adı altında aslında iktidarın sopa olarak kullandığı 314'ün bir gerekçesi olarak şu an cezaevinde. Bir diğer örgütlü suç olarak adlandırılan nedir? Osman Kavala ve sayabileceğimiz belki binlerce insanın ifade özgürlüğünden kaynaklı aslında kendisini siyaset yapmak anlamında bu halkın, kadının, çocuğun sesi olan kişilere dair yargının "örgüt" adı altında devlete karşı işlenmiş bir suçmuş gibi gösterip aslında böylesi bir algıyı ortaya koyan bir yerde olduğunu çok iyi biliyoruz ve nihayetinde getirilen bu taslakta da aslında, az önce sıralamış olduğum suçları kapsam dışı bırakan, "suç" adı altında olanları kapsam dışı bırakan ve örgüt üyeliğinden ceza almalarından bahisle böylesi bir kanundan, böylesi bir tekliften yararlanması konusunda kapsam dışı bırakılması Anayasa'daki eşitlik ilkesini zedeleyen bir yerde.
Özetle, buradaki iki eşitsizlik var: Bir, daha önce getirdiğiniz gibi getirmiyorsunuz, süreyi kısıtlıyorsunuz yani az önce de ifade ettiğim üzere 2020'deki 7242 sayılı Kanun'la bir yapmıyorsunuz. Bir diğeri ise örgütlü suçları ayrı tutuyorsunuz.
Üçüncü ise toplumda infial yaratan suçlara dair hiçbir düzenlemeyi buraya eklemiyorsunuz.
Elbette ki bu teklifin bu hâliyle bu şekilde gelmemesi için elbette ki önerge vereceğiz, kapsamının genişletilmesini isteyeceğiz. Umarız ki bu önerimizi dikkate alır iktidar grubu.
Bir diğeri ise 223'üncü madde değişikliği var. Bunun sokağın sesini kısmak için hazırlanmış bir madde olduğunu biliyoruz. Neden biliyoruz? Çünkü iktidarı artık bu konuda tanıyoruz. Yani böylesi maddeleri aslında afaki... Mesala, ne denilmiş bunda, TCK 223'te yapılan değişiklikte? Cebir ve tehdit şartı kaldırılıyor, yerine ne getiriliyor? Hukuka aykırı herhangi bir davranış. Şimdi, Sayın Bakan Yardımcım; bu, hâkimin takdirine bırakılan bir şeydir. Mesela, hukuka aykırı herhangi bir davranışın ne olacağının, kapsamının ne olacağının havada kaldığı açık, soyut bir durumda yani bir somutlaştırma söz konusu değil.
Şimdi, biz şunu çok iyi biliyoruz ki -yani az önce tanıtılmasını özellikle istedik- birçok uygulayıcı Bakanlık bürokratları burada yani daha önce hâkimlikten gelenler, savcılıktan gelenler burada ve uygulamada bunun böyle olmadığını görebiliyoruz. Mesela, bir cenazeye katılan bile "hukuka aykırı bir davranış" adı altında gösterilebilir. Bir gösteri yürüyüşü 2911 kapsamındaysa hukuka aykırı gösterilebilir. Yani siyasi iktidarın bu konudaki duruma, olaya bakış açısıyla bu değişebiliyor. O yüzden, bunun, bir kere, soyut bir durum olduğunu ve bu soyut bir durumun bir an önce aslında netliğe kavuşturulması gerektiğini ifade ediyoruz. Çünkü -bize göre- bir işçinin yol kapatma eylemi, yine çiftçinin traktörüyle Ankara yoluna çıkması, bir kadın yürüyüşünün bile aslında bu yönüyle hukuka aykırı davranış kapsamında gösterilebilip bundan kaynaklı olarak kişiler cezalandırılabileceği için bu kısmının, bu ibarenin soyut olduğunu ve değiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bir diğeri ise sansür yetkisinin sınırsızlaştırıldığını düşünüyoruz. Bu ne demek aslında? İnternet içeriğinin yalnızca siteden değil tamamen ortadan kaldırılmasına imkân tanıyan bir hüküm bu ve bu konuda da -BTK yetkilileri de burada- BTK'ye aslında internetin her alanına müdahale yetkisi verdiğini ve sansür mekanizmasını da ortaya koyduğunu görebiliyoruz. Bu aslında nedir? Halkın düşüncesine karşı açılmış bir idari savaş olduğunu düşünüyoruz açıkçası.
Bir diğeri ise savunmaya müdahale. Bakın, bu coğrafyada, bu son dönemlerde, özellikle yirmi iki yıllık AKP iktidarında avukatlara dair çok yoğun saldırılar olduğunu çok iyi biliyoruz. Baroları çoklu barolar yaparak bölmeye çalıştı mevcut siyasal iktidar fakat gelinen aşamada savunmanın sesinin her gün kıstırılmaya çalışıldığı, yargının "üçayağı" dediğimiz hâkim- savcı-avukat arasında büyük makaslar açıldığı, her geçen gün bu makasın açılmaya da devam ettiği bir süreçte biz bu düzenlemenin de yine buna hizmet edeceğini görüyoruz ve savunma hakkı aslında adaletin bir kalbidir diyoruz. Avukatlık mesleğinin bağımsızlığı zayıflarsa yurttaşın adalete erişiminin de çökeceğini çok iyi biliyoruz ve bu nedenle, aslında, disiplin süreçlerini barolardan alarak merkezî bir iradenin gölgesine sokmayı kabul etmiyoruz. Elbette ki Türkiye Barolar Birliğimizin bu konudaki önerileri vardır, bizler için de çok kıymetlidir çünkü en büyük dayanağımız zaten Türkiye Barolar Birliği ve barolarımızdır avukatlık mesleğinin onurunu koruyan bir yerde olmasından kaynaklı. Bu açıdan, bazı sıkıntılı gördüğümüz maddeler var, ona dair önergelerimizi de sunacağız.
Sonuç itibarıyla, bu getirmiş olduğunuz yargı paketine ilişkin olarak belli başlı önerilerimiz var. Umut ediyoruz ki yine bir "Yaptık, oldu." teklifiyle karşı karşıya kalmayız. Sıralamış olduğumuz bu önerilerin dikkate alınarak, en azından değişiklikler yapılarak halkın adalet beklentileri, meslektaşlarımızın, avukatların adalet beklentileri bu yönde revize edilir diyorum ve teşekkürlerimi sunuyorum.