KOMİSYON KONUŞMASI

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Değerli Bakan ve kıymetli Bakanlık personeli; hepiniz hoş geldiniz.

Kâğıt üzerinde yine 8,84 trilyona denk gelen ve geçen yıla göre yüzde 34 oranında artmış olan bütçeyi bir illüzyon dışında görmek ne yazık ki mümkün değil çünkü yıllık enflasyonun yüzde 60 civarında olduğu bu süreçte insanların cebine herhangi bir şey girmeden eriyeceğini az çok anlayabiliyoruz. Türkiye'deki vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 70'i dolaylı vergilerden geldiği için, KDV ve ÖTV gibi harcamalardan elde edildiği için yükün büyük miktarının da kimden çıktığını anlayabiliyoruz. Gelir, kâr ve mülkiyet üzerinden alınan vergilerin payı ise sadece yüzde 30. Yani, en paralı olanlar, en zengin olanlar ve "3 bin, 5 bin liraya şık olmak mümkün." diyenler daha az öderken ikinci el bit pazarlarında kıyafet arayan insanlar daha fazla vergi ödüyorlar kazandıklarına oranla. Yük, omuzları en çökük olanların omzunda birikiyor. İşçi ve emekli ve emekçi yine kemer sıkarken zenginlerin kemeri genişledikçe genişliyor; buna "mali bir disiplin" demek ve bunun yerinde bir tasarruf modeli olduğunu savunmak mümkün değil çünkü buna ancak yukarıya doğru bir servet aktarımı diyebiliriz. Aynı zamanda, Hazine, kamu borcu faiz ödemelerinin 2,3 trilyon lirayı açacağını da kabul etmiş oluyor, bu da bütçedeki her 8 liradan 1'inin faize gideceği anlamına geliyor. Eğitime harcadığımız kadar parayı ne yazık ki alacaklara ödüyoruz; okullara, hastanelere, kreşlere gitmesi gereken para bankalara akıyor. Geçmişin hatalarının bedeli yine halka kesiliyor.

Yatırım tarafında tablo yine bir o kadar vahim çünkü Hükûmet buna "verimlilik bütçesi" diyor ama verimlilik yalnızca şirketler için geçerli. Mega projelere teşvik, müteahhitlere garanti, sosyal konutlar zaten hak getire.

Kadınlar erkeklerden ortalama yüzde 30 daha az kazanıp ücretsiz bakım yükünü taşırken yine hiç destek görmüyorlar. Kadınların emeği yok sayılıyor, bütçede yine yok sayılıyorlar ama ekonominin omurgasını, hatta kelimenin kökenini oluşturmaya devam ediyorlar.

Dün, sizin Dünya gazetesinin düzenlediği Küresel Ekonomi Zirvesi'nde yapmış olduğunuz sunumu biraz inceledim ve orada demografik bir avantajdan bahsediyordunuz. Bugün, Meclise gelen bazı motokuryelerle buluştuğumda demografik avantajla neyi kastettiğinizi fark ettim. Güvencesiz çalışan, bir motosikletin üzerinde günü çıkarmaya çalışan gençlerin geleceksiz bir şekilde yaşama mahkûm edildiğini gördük, sanıyoruz demografik avantajla bunu kastediyorsunuz.

Bir büyümeden bahsediliyor, bu büyüme, borç ve çaresizlik üzerine kurulu. Yüzde 45 faizli tüketici kredileriyle insanlar ayakta duruyor, öyle ki bazı bölgelerde, çoğunu da belli bir demografiye ait insanların oluşturduğu bölgelerde insanlara gelen, önerilen reklamlarında yani Google reklamlarında faturaların taksitlendirilmesi yani suyun, elektriğin, doğal gazın artık bankaların taksit fırsatlarıyla ödenebileceği söyleniyor; bu bir dayanıklılık değil, cilalanmış bir sömürüdür. Bütçe açığının yine 3,4 seviyesinde kalacağı söyleniyor, buna mali disiplin deniyor ama buna mali disiplin demek mümkün değil, bu ancak adaletsizlik olabilir. Biz başka bir yolun mümkün olduğuna inanıyoruz, insana yatırım yapan, insanı önceliğine alan bir bütçenin mümkün olduğuna inanıyoruz. Kadınların tam katılımını sağlayan bir bütçe mümkündür, kamusal kreşlerin olduğu bir bütçe mümkündür, kârı yerelde tutan kooperatiflerin olduğu, kirayı ve karbonu düşüren yeşil sosyal konutlar, spekülatif finans yerine gençlere ve çiftçilere uygun kredilerin olduğu bir bütçe mümkündür. Bunlar radikal değil, oldukça akılcı politikalardır ve iki gün önce New York seçimlerinde de gördüğümüz üzere, dünyanın her köşesinde, nerede olurlarsa olsunlar, hangi dine, hangi dile, hangi etnik kökene ait olurlarsa olsunlar insanların talebi budur. Demokratik komünal ekonomi der ki: "Gerçek zenginlik birikimde değil, paylaşılan yaşamda yatar." Bu da bakımın, dayanışmanın ve eşitliğin temeline dayanan bir ekonominin, başarısını piyasa güveniyle değil, insan güveniyle ölçeceği anlamına gelir. Çocuğunun geleceğini karşılayabilen bir annenin, borçsuz hayal kurabilen bir öğrencinin ve bir sonraki ay endişe etmemesi gerektiğini bilen bir işçinin o rahatlığı sizin de rahatlığınız olabilir Sayın Başkan. Bütçeler ahlaki belgeler ve kime hizmet ettiğinizi, kimi önemsediğinizi ve kimi öncelediğinizi gösteren belgelerdir. Yine, aynı zirvede yaptığınız sunumlarda -en çok övündüğünüz şey- Türkiye'nin savaş sanayisi ve savaş ticaretinden kazandığı gelirlerden bahsediyordunuz, bu oldukça acıklı bir şey hele ki barış iklimini konuştuğumuz süreçte silahların bu kadar savunulduğunu görmek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)