| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/280) ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/279) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 06 .11.2025 |
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Değerli Komisyon üyeleri, değerli bürokratlar, değerli misafirler; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında Sayın Bakanın sunumundan sonra, teknik analizler tabii, rakamlara vurulduğu zaman, değerlendirmeler rakamların aldatmacası içerisinde belki görünürlüğü, ekonominin gidişatı açısından iyiye yoruyor olabilir ama gerçek yaşam verileri maalesef ki hiç de öyle değil ve emeğin hakları maalesef ki halkın yaşam koşulları sürekli olarak geriliyor. Biz bunu hepimiz hep birlikte yaşıyoruz, toplum olarak yaşıyoruz, halklar olarak geçiyoruz; emekçiler, işçiler olarak her gün bunu yaşıyoruz; çarşıda pazarda olanlar olarak her gün bunu derinden yaşıyoruz.
2025 bütçesini gördük, o zaman da konuşmanızda gayet iyi bir performans sergilediniz. 2026 bütçesine dair de öngörüleriniz iyiye yorulacak şekilde anlattınız ama ülkedeki eşitsizlik tablosu da gün geçtikçe derinleşmeye maalesef ki devam ediyor. Çalışanın, emekçinin, esnafın, üreticinin aslında korunmadığını görüyoruz; aksine yoksullaşmaya devam ediyoruz. Şimdi, bunu böyle söyleyince gerçekten öyle mi, değil mi? TÜİK söylüyor. TÜİK'e baktığımız zaman, TÜİK diyor ki sonuç itibarıyla: "Aslında ekonomiyi düze çıkarmaya çalışan ekonomi idarecileri, yoksulun sırtından bunu yapmaya çalışıyorlar." Niye? Vergi mesela. Vergi adaletinin olmadığını hepimiz açıkçası görüyoruz. 3,5 milyon hanenin üzerinde sosyal yardım alınıyor bugün, 3,5 milyon. 2026 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda ise sosyal yardıma muhtaç hane sayısının 4,5 milyon olduğu söyleniyor. TÜİK'in hane halkı rakamları 3,3 ila 4 arasında gidip geliyor. Bu da yaklaşık olarak -4,5 milyon üzerinden değerlendirsek- 16-18 milyon insanın direkt olarak sosyal yardıma muhtaç olarak yaşamak zorunda kaldığının verisi. Yakacak yardımları, barınma yardımları, aşevi yardımları başvurularında bakınız, 2013'te yıllara oranla yüzde 100 ila yüzde 300 oranlarında artış var. Alo 144 Sosyal Yardım Hattı'na 2013'te 2 milyon başvuru var iken 2024'te bu rakam 5 milyona ulaşmış durumda. Büyük bir yoksulluk var, sefalet var ve açlık sınırının 30 bin liralara geldiği bir ülkeden bahsediyoruz. 22.104 lira asgari ücreti bu halka, emekçiye, işçiye reva gördünüz. Yıl ortasında muhalefetin, bizlerin onca söylemesine rağmen bir düzeltme yapma gereğini bile duymadınız. Yoksulluk sınırı 90 bin liralara dayanmış durumda ve sürekli gün geçtikçe de ücretlerimiz eriyor ve yoksullaşıyoruz. Tabii, yoksul aldığı ücreti nereye ödüyor diye baktığımızda da daha çok gıdaya ödüyor. Yüzde 20'lik gelir gruplarındaki en alt grup var ya, hani millî gelirin yaklaşık olarak yüzde 6'sına ancak sahip olabilen... Hemen parantez açalım, yüzde 20'lik üst gelir grubu da millî gelirin yüzde 50'sine şu anda çökmüş durumda; bu da çok net, açık olarak ortada. Bu alt gelir grubundaki halkımız, fakirler, yoksullar, bu sefalet ücretlerine maruz kıldıklarınız aldıkları ücretin de yüzde 30, 35'ini gıdaya harcamak zorunda kalıyorlar maalesef ki diğer ihtiyaçlarını nasıl karşılasınlar. Öbür gelir grubuna baktığınız zaman -bu yüzde 20'lik üst gelir grubu- onlar da yüzde 1'ine tekabül edecek şekilde gıdaya harcama yapıyorlar ve siz KDV oranlarını bu iki gelir grubu arasında eşit tutuyorsunuz, bu harcamalarından doğru. Burada nasıl bir adalet var açıkçası size sormak isterim.
Enflasyon oranı ekim ayında yüzde 32,8 olarak açıklandı. Direkt size soralım aslında, bizim bunu anlatmamıza gerek yok. Hedefleriniz şaşıyor, siz de zaten bunu sürekli olarak itiraf ediyorsunuz. Önümüzdeki dönem 2026 için de yüzde 16 hedef koydunuz ama pek o hedefi de yakalayacak gibi değilsiniz. Daha önceki rakamlarınızı lütfen bize hatırlatır mısınız? "Biz şunları hedefliyorduk ama bugün geldiğimiz noktada aslında şu durumdayız da..." diye söyler misiniz? Yine geleceğe projeksiyon tutuyorsunuz ama geçen bu iki yılın muhasebesi ne olacak? Bunun da bir muhasebesini görmek lazım. Tekli rakamlar gibi rakamlardan bahsettiğinizi ben çok iyi hatırlıyorum ve buradaki bütün hazırun da bunu çok iyi biliyor ve o rakamlara maalesef ki ulaşamadık. Tabii ki aynı zamanda, bu enflasyon gerçek enflasyon mu? Halkın cebine yansıyanın yüzde 50, yüzde 60'larda olduğunu da hepimiz biliyoruz ve bağımsız araştırma grupları, ENAG gibi mesela, bu oranın, enflasyonun ekim ayı içinde yine yüzde 60'larda olduğunu belirtiyor.
Halk fakirleşiyor Sayın Bakanım, alım gücü azalmış durumda. Tabii, sadece bu mu? Birikimlerimiz de eriyor, birikimlerin eridiği bir dönem bu dönem, birikimlerin erimesi demek, halkın geleceğe dair umutlarının da kaybolması demek, geleceğe dair halkın umutları kaybolmuş durumda. Siz tabii, buna "disiplin" diyorsunuz maliye politikalarında, bu disiplin de her ne hikmetse hep yoksuldan, emekçiden alan bir disiplin, vergi politikalarında bu açıkçası görülüyor. Dolaylı vergilerin oranı hâlâ yüzde 62'lerde. Geçen bütçe görüşmelerinde de söylemiştim, hatta sizin tersini iddia ettiğinizi de hatırlıyor gibiyim ama bugünkü itirafınız direkt yüzde 62'lerde bir dolaylı vergi olduğunu gösteriyor ve bu direkt olarak işte bu alt gelir grubundan topladığınız vergiler aslında. Peki, bu vergileri alıyoruz da ne yapıyoruz aslında? "Bu toplanılan vergiler nereye harcanıyor?" meselesinde de "vergi harcamaları" diyelim direkt biz buna, işte "sermayeden almadığınız vergiler" diye tanımlayabiliriz o zaman, direkt oraya tekabül ediyor sanki, vergi harcamalarınızı, "vergi harcamaları" adı altında topladığınız vergileri sermayeden "istisna", "muafiyet" adı altında sermayeye kıyaklarla harcıyorsunuz. Burada toplumun sırtındaki yük artmaya devam ediyor ama belli bir grup da refah seviyesini artırarak sürecini yürütüyor.
Faiz ödemeleri, faiz ödemelerinin çok arttığını görüyoruz. Bu yılın bütçesinde 2,74 trilyon lira olarak faiz harcamaları öngörülmüş, en yüksek bütçe harcama kalemlerinden biri. Bu faiz harcamaları da maalesef yine tabii ki işçinin, emekçinin, ücretlinin vergileriyle ödeniyor; halkın ödediği KDV'ler bu faiz harcamalarının karşılığı. Buna da "piyasa disiplini" diyorsunuz tabii siz, aslında bir borç servisi ekonomisi açıkçası yaşanıyor. Birileri "carry trade"lerle yükünü alıp giderken halkımız bu borçları ödemek zorunda kalıyor. Çalışanın vergisiyle biz ekonomiyi düzelteceğiz diye, ekonomiyi finanse etmeye çalıştığımız metotlardan doğru düştüğümüz zorlukları karşılamaya çalışıyoruz. Emekçinin vergisi finansörlerin kazancına akıyor.
Sık sık "tasarruf" sözcüğünü de kullanıyorsunuz ama tasarrufa baktığımız zaman da aslında bu ülkenin sağlığa ihtiyacı var, eğitime ihtiyacı var fakat bütçe kalemlerinden buraya ayrılan payın çok da yeterli olmadığını görüyoruz. OECD ülkeleri arasında neredeyse son sıralarda millî gelire oranla eğitimden sağlığa bütçe yatırımlarının düşük kaldığı görülmekte yani aslında bu bir çeşit yoksullaştırıp ekonomiyi düze çıkarma politikası gibi görünüyor. "Halk yoksullaşırken siz aynı zamanda ekonomiyi düzelteceksiniz." gibi bir politika var karşımızda. Sonuç itibarıyla da belli rakamlar üzerinden de değerlendirmelerinizle "Evet, artık bugün şu durumdayız, olumluya geçtik, dezenflasyon süreci iyi gidiyor." şeklinde tanımlamalar yapacaksınız.
Sayın Bakan, enflasyon hâlâ çift hanede, burada bir değişiklik yok. Vergi sistemi hâlâ dolaylı vergiler üzerinden toplumun geneline yansıyor, burada herhangi bir değişiklik yok. Sermayeden alınan vergiler maalesef ki toplanamıyor. Yarın öbür gün "vergi yüzsüzleri" şeklinde manşetlere çıkmaya başlarlar ve aynı zamanda "istisna ve muafiyetler" adı altında zaten vergi harcamalarıyla almadıklarımız var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler.
Faiz harcamaları zaten bütçenin büyük bir yekûnu. Bunların hepsi uzun vadede toplumsal bir çöküş demek. Bu ülkenin çalışanları, emekçileri, üreticileri, gençleri sizden sıcak para değil; adalet bekliyorlar, vergide adalet bekliyorlar, gelirde adalet bekliyorlar, fırsat eşitliği bekliyorlar, "Yoksul olmayalım." diyorlar, yardım istemiyorlar, ücretlerinde adalet bekliyorlar.
Teşekkür ederim.