KOMİSYON KONUŞMASI

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, kıymetli konuklar, basının değerli emekçileri ve Meclis çalışanları, emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Türkiye'nin küresel ticaret sistemi içerisinde gittikçe derinleşen yapısal sorunları ve kurumsal zafiyetlerinin gölgesinde bu bütçeyi konuşuyoruz yazık ki. Dünya hızla değişiyor, jeopolitik dengeler yer değiştiriyor, popülizm yükseliyor, uluslararası kurumların etkisi zayıflıyor. Böylesine çalkantılı bir dönemde bu bütçenin merkezinde olması gereken en önemli şey halkın refahıdır, yurttaşın refahıdır. Ne yazık ki önümüzdeki tablo mevcut durumu sürdürmekten başka bir şey sunmuyor bize; dolayısıyla bu refahı, halkın refahını ve yurttaşın refahını verecek mi, çok emin değiliz.

Ticaret Bakanlığının 2026 Performans Programı'na göre 2025 Ocak-Eylül döneminde ihracat yüzde 4,1 artarak 200,6 milyar dolara, ithalat ise yüzde 5,9 artışla 267,6 milyar dolara ulaşmış. Aslında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 76,3'ten yüzde 75'e gerilemiş. Bu, yalnızca istatistiksel bir sapma değil, yanlış ekonomi politikalarının sonucu yani bunun da farkındayız. Daha çarpıcı bir gerçek var, ihracat yapan firmaların yüzde 75,6'sı mikro ölçekli işletmeler ama toplam ihracattan aldıkları pay sadece yüzde 18,8. Yani üreten küçük işletmeler ama finansmana, lojistiğe, pazara erişemeyen de onlar. Buna karşılık ithalatın yüzde 58,7'si birkaç büyük firmanın elinde. Bu tablo, ekonominin tekelci ve merkezîleşmiş yapısının küçük bir üreticiyi nasıl boğduğunu gösteriyor. Eğer dış ticarette adalet istiyorsak küçük ve orta ölçekli işletmeleri güçlendiren, demokratik planlamayı esas alan bir ekonomi politikasını sürdürmeli, geliştirmeliyiz diye öneriyoruz.

Gümrük Birliğinin güncellenmesiyle ilgili artık bunun bir tercih olmadığını, bir zorunluluk olduğunu ifade etmek istiyoruz. Sayın Bakan, siz de mevcut durumun çağın ticaret dinamiklerine uygun olmadığını defalarca belirttiniz. Örneğin, vize serbestisi konusunda somut adım beklediğinizi belirtmiştiniz, biz de aynı fikirdeyiz. Hukukun üstünlüğünü hatırlattıkları için TÜSİAD yönetimine yönelik açılan dava hatta yurt dışı yasağı konulması, bu ülkede aslında düşünce ve ifade özgürlüğünün, ekonomik güvenliğin çok zayıfladığını gösterdi bize. Neyse ki bu yanlış karardan dönüldü ama bu olay sistemin ne kadar kırılgan bir hâle geldiğini de gösteriyor bir kere daha. Şimdi Avrupa Birliğinin de sürekli vurguladığı gibi, ticari entegrasyonun ön koşulu sadece teknik uyum değil; hukukun üstünlüğüyle, insan haklarının güçlenmesiyle, bağımsız yargı ve sivil toplumun özgür sesinin güçlenmesiyle bunun mümkün olacağını siz de biliyorsunuz. İş dünyasının, sendikaların, demokratik kurumların nefes almadığı bir yerde ekonomik güçlenmeden bahsedemeyiz. Dolayısıyla, Gümrük Birliğinin güncellenmesi, yalnızca ticari değil Türkiye'nin demokratik reformları rasyonel ve samimi bir şekilde gerçekleştirilmesiyle mümkün olacaktır.

Şimdi, bir de iç ticaret meselesinde özellikle denetim meselesi biraz sıkıntılı yani Bakanlığın sorumlu olduğu iç piyasa denetimine bakmak gerekiyor. Enflasyon ekimde aylık yüzde 2,55; yıllık yüzde 32,87 oldu ama ENAG yıllık enflasyonu yüzde 60 olarak hesapladı yani TÜİK'in açıkladığının 2 katı neredeyse. TÜRK-İŞ verilerine göre açlık sınırının 28.412, yoksulluk sınırının 92.547 TL'ye çıktığı görülüyor. Yani milyonlarca yurttaş artık yoksul değil, yoksun bir hâlde yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Fiyat artışlarının nedeni, yalnızca küresel koşullar değil; denetimsizlik, kuralsızlık, kamu müdahalesinin ortadan kalkması da bu sonuçları doğuran etmenler.

Sayıştay raporları, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu'nun denetimsiz yönetildiğini gösteriyor. Bakanlık 2,1 milyar TL ceza kesti ama Türkiye Ziraat Odaları Birliği verilerine göre mesela limonda üretici-market fiyat farkı yüzde 650 yani cezaların göstermelik olduğunu ifade etmek istiyorum; piyasa üzerinde herhangi bir etkisi yok. Rekabetin de zayıfladığını hatta ortadan kalktığını söyleyebiliriz. Kamu ihalelerinde "davet usulü" adı altında aynı şirketler devlet kaynaklarını paylaşmakta. Rekabet Kurumu tekelleşmeyi engellemek yerine ne yazık ki meşrulaştırıyor. Bunlar, eleştirilerimiz, derhâl düzeltilmesi gereken durumlar.

Bir diğer mesele, esnaf borçları. Ülke ekonomisinin bel kemiği esnaf, sürdürülemez bir borç sarmalına saplanmış durumda. Ekim 2025 itibarıyla icra dairelerinde 8,4 milyon aktif dosya bulunmakta; POS komisyonları, işlem ücretleri ve kira maliyetleri esnafı her gün biraz daha eritmekte, sermayesini eritmekte. Bu bütçe, esnafı borçla yaşatmaz bile yani borçla yaşatmaya değil, borçtan kurtarmaya ayrılmalı.

Sürem, varmış daha.

Bir diğer konu, POS komisyonlarına üst sınır getirilmeli, zincir marketlerin yayılımı sınırlandırılmalı. Bunu bütün herkes belirtti, biz de altını çizmek istiyoruz. Enerji ve kira desteği hedefli sübvansiyonlarla sağlanmalıdır. Küçük esnaf ayakta kalırsa toplum ayakta kalır, bu gerçeği yadsımamak gerekiyor.

Bir diğer konu, gümrüklerle beraber gelişen çürüme. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi raporuna göre Türkiye, Latin Amerika kaynaklı kokainin Avrupa'ya geçişindeki kilit geçiş noktalarından biri olmuş durumda. 2025'in ilk dokuz ayında gümrüklerde 74,8 milyar lira kaçak mal yakalanmış; geçen yıla göre yüzde 130 bir artış söz konusu. Bu, iyi bir denetim olduğunu göstermiyor; bu, tam tersi, oradaki çürümenin derinliğini, yoğunluğunu gösteriyor. Limanların özel şirketlere devriyle kamusal denetim fiilen ortadan kalkmış görünüyor. Kapıkule, Mersin, Aliağa gibi kritik noktalarda rüşvet soruşturmalarının ardı arkası kesilmiyor. Bu, kurumsal verimsizliğin değil kamusal kaynak israfının da açık göstergesi. Bütün bunların önüne geçecek politikalar geliştirilmeli, bu bütçe bunu da söylemiyor bize.

Bir de Ticaret Bakanlığının 2026 bütçesinden beklentimiz, adil, denetlenebilir ve dayanışmacı bir ekonomik program sunması. Dolayısıyla önerilerimiz var: Dış ticarette başarıyı SİHA ihracatıyla ölçemeyiz. Gerçek kalkınma üniversitede, okulda, hastanede, laboratuvarda büyüyen bilgiyle mümkündür. Bakanlık, yerel yönetimlerle ve kooperatiflerle iş birliği yapmalıdır; kamu ihalelerinde şeffaflığı sağlamalı, limanlardaki özel imtiyazları kaldırmalı; savunma sanayisine ayrılan kaynakların büyük bölümünü bilime, eğitime, sağlığa, bu tür yatırımlara yönlendirmelidir. Bu bütçe, merkezîleşmiş bir ticaret modelini değil yerinden kalkınmayı, bölgeler arası adaleti ve halkların ekonomik dayanışmasını temel alınmalıdır. Aksi hâlde, Türkiye'nin limanlarında yalnızca mallar değil cezasızlık yüklü konteynerler dolaşmaya devam edecektir diyeyim.

Bir de Diyarbakır Ticaret Odasının -ben Diyarbakır Milletvekiliyim- iki tane talebi var, onları da size iletmek isterim. Diyarbakır Ticaret Odasının kadın meclisi var, orada iş kadınları örgütlü. 2025 yılı içerisinde kadın kooperatifleri, Bakanlığın proje desteklerinin hiçbirinden faydalanmadıklarını ifade ettiler ve proje desteklerine ilişkin bir düzenleme ve ek ödenek talepleri var. Yine, Diyarbakır Ticaret Odasının da talebidir: Nusaybin Sınır Kapısı. Ya, Diyarbakır önemli bir ticaret merkezidir ama on üç yıldır bu kapı kapalı, yük ve yolcu taşımasına açılmasını talep ediyorlar. Bu, bölgesel ticaretin gelişmesine ve ihracata önemli bir katkı sunacaktır diyeyim.

Çok teşekkür ediyorum dinlediğiniz için.

Herkesi selamlıyorum, teşekkürler.