| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/280) ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/279) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 05 .11.2025 |
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum, bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Evet, tabii, gerçekten Bakanlığın bütçesi görüşülürken burada daha çok teknik konular üzerine müzakere edilmesi gayet doğal. Önce, şunu belirtmek isterim ki aslında Ticaret Bakanlığı son derece önemli bir bakanlık. Bu Bakanlıktan geleceğe yönelik vizyon çizmesini... Piyasaya ilişkin evet, rakamlar verildi, gayet tablolar hazırlanmış her bir kurumla ilgili ama bir devleti yönetmek için aslında üç bakanlık yeterlidir: Bunlardan biri adalet, diğeri güvenlik, üçüncüsü ise Ticaret Bakanlığıdır. Ticaret Bakanlığı, bütün bakanlıkların... Mesela, Sağlık Bakanlığını, Eğitimi, Aile Bakanlığını, Çevre Bakanlığını bir genel müdürlük düzeyinde bile yönetebilirsiniz; bu açıdan Bakanlığın bu önemini vurgulamak isterim. Bu açıdan da eğer Ticaret Bakanlığının işleyişinde bir sorun varsa o ülkede ciddi anlamda huzur bozulur. İnsanlar iflas ederse iflasın getirdiği güvenlik sorunları ortaya çıkar, yine, boşanmalar ortaya çıkar, intiharlar ortaya çıkar, adalet de doğal olarak bozulur. Dolayısıyla da eğer bir toplum huzurluysa, güvenliyse, alışverişi ve kazancı yerindeyse doğal olarak da huzur, güvenlik ortaya çıkar.
Şimdi, öncelikle, bu hazırlıktaki gayretler için teşekkür ediyoruz. Burada bir emek verilmiş; bürokratlar, Bakanlık doğal olarak çalışmış. Ama özellikle son yirmi yılı belki de bir başka açıdan şöyle özetleyebiliriz: İlk on yıl özelleştirmeyle kamu gücünün zayıflatıldığı bir dönem oldu; ikinci on yıl ise devletin otoritesinin sarsıldığı, etkisizleştirildiği bir dönem oldu, KHK'lerle yetişmiş bürokratların tümünün tasfiye edildiği bir dönem oldu; geldiğimiz üçüncü on yıl ise sanki özel sektörün yok edileceği bir dönem oluyor. Evet, rakamlar görecelidir, siz bir taraftan iyi şeyleri söyleyebilirsiniz; mesela, ihracat arttı, güzel, millî gelirimiz yükseldi, güzel. Peki, icra dosyası niye arttı? Boşanma sayıları niye arttı? İflaslar niye arttı? Niye gençlerimiz geleceği bu ülkede görmüyor, beyin göçü gerçekleşiyor, insanımıza sahip çıkamıyoruz? Niye bu ülkede milyonlarca emekli açlık sınırının altında maaş alıyor? Niye bu ülkede milyonlarca asgari ücretli açlık sınırının altında maaş alıyor? Niye bu ülkede milyonlarca bürokrat yoksulluk sınırının altında maaş alıyor? Bu sorulara da elbette cevap verilmesi gerekirdi.
Burada bazı gizemli kavramları her zaman görüyoruz; işte, enflasyonla mücadele... "Enflasyonla mücadele edeceğiz, bir rekor denemesi yapacağız, sözümüzde durmuş olacağız ama bunun karşılığında da her tarafı yıkmışız, önemli değil." gibi bir yaklaşım sergileniyor. Yani hani benzetmek doğru olursa, saç ekim uzmanı "Ben güzel saç ektim." diye övünüp ama saç ektiği hastanın kalbini bozmuşsa eğer, tansiyon, şeker hastalığı çıkmasına neden olmuşsa bu yaptığının hiçbir anlamı yok. Bugün ihracatçılar açısından ki ısrarla vurgulanan ihracattaki artıştan söz ediliyor, bir taraftan düşük kur uygulanıyor, düşük kur uygulandığı için de ihracatçı rekabet edemiyor. Ha, bütün sektörler ne yazık ki birçok sektör açısından biz enflasyonla mücadelede başarıya ulaşalım, siz iflas edin. Siz zaten 20 tane şirketsiniz, 20 kişiyi mi karşımıza alalım, kaç milyon kişiyi mi karşımıza alalım mantığı sergileniyor ne yazık ki. Şimdi, bugün -az önce Erhan Bey de söyledi, dün de ifade edildi- döviz dönüşüm desteği yüzde 3 olarak uygulanıyor. Evet, bunun bir kere, en az yüzde 10'a çıkarılması lazım. İkinci olarak da döviz dönüşüm desteğinden yararlanan ihracatçı sayısı yüzde 18, toplam ihracatın yalnızca yüzde 18'i yararlanabiliyor. Kırk dereden su getirilerek bir şekilde engel olunuyor. Bu benzeri hadiseyi İşsizlik Fonu'nda da görüyoruz. Normal şartlarda herhangi bir sebeple işten ayrılan birisinin mutlaka İşsizlik Fonu'ndan yararlanması gerektiği hâlde "Sen istifa ettin, ayrıldın." gibi gerekçeler sunularak işsizler yararlanamadığı gibi, bundan da ihracatçılar yararlanamıyor. Eğer kurla ilgili bir düzenleme yapılamıyorsa ihracata böyle bir destek verilmeli.
Bizim burada esasen üzerinde durmamız gereken en önemli husus bence ülkenin tablosu açısından İSO 500 rakamları, İstanbul Sanayi Odasının açıkladığı 500 kuruluşun genel durumu. İlk yüzün içerisinde Batılı ülkelerde Mercedes varsa, Google varsa bizde bankalar var; ilk yüz. Vergi rekortmenleri bankacılar, en büyük şirketler bankacılar ve ilk yüzün içerisinde bankalardan başka özel sektöre ait bir şirket varmış diye siz sevinirken incelediğinizde bakıyorsunuz ki onların da geliri faaliyet dışı gelirler, onlar da yine faiz yoluyla elde ettikleri kazançlar. Bu ülkede özellikle faizle mücadele noktasında bir düzenleme yapılmadıktan sonra bir dönüşüm olmaz. Hani, nasıl ki bundan yirmi yıl önce okul müdürleri bir sendikanın referansıyla atanıyordu, bugün daha başka bir sendikanın referansıyla atanıyor ama okul müdürü değişimiyle bir şey değişmedi, sistem aynı sistem, devam ediyor. Bundan yirmi yıl önce banka müdürleri eğlence mekânlarından çıkan insanlar arasından seçiliyordu, bugün camiden çıkanlar banka müdürü oluyor belki de ama sistem aynı, faizci, kapitalist sistem aynı devam ediyor. Bugün de Sayın Bakanın, zatıalinizin sivil toplumdaki reel sektöre destek veren geçmişteki çalışmalarını biliyoruz ama bunun Bakanlıkta da aynı şekliyle devam etmesini bekleriz. Ne yazık ki bürokrasi zannediyorum herkesi yutuyor. Bu noktada reel sektörden yana gerekli faaliyetlerin gösterilmesi gerekir.
Şimdi, burada, arz ettiğim gibi, gizemli bir kavram olarak kayıt dışıyla mücadeleden söz ediliyor. Oysa bu ülkede kayıt dışıyla mücadele demek direkt reel sektöre baskı anlamına geliyor. Şunu unutmamalıyız ki bu ülkede istihdam sağlayan herkes bir kahramandır. Eğer bir işletme istihdam sağlıyorsa "Buna her türlü desteği nasıl veririz?" dememiz gerekirken maalesef ki mesela SGK müfettişleri sigortalı eleman çalıştıran işverenin iş yerine gidip ek mesai ücretlerini yatırdın mı diye kontrol ediyor, maaşları bankadan mı ödedin, elden mi ödedin diye kontrol ediyor ama yanındaki işletme sigortasız eleman çalıştırıyor. Müfettiş diyor ki: "Bizim görevimiz sadece üyeleri, mükellefleri kontrol etmek. O bizim birimimiz değil." Yani tamamen kaçak çalıştırırsan hiçbir denetime tabi değilsin ama sen sigortalı eleman çalıştırdıysan baskı altındasın. Bu konunun gözden geçirilmesi lazım. Burada kayıt dışından söz ediyorsak, bir kere, borsadan kazancı olanlara, borsadaki spekülasyonlara, faiz gelirlerine, eğlence sektöründeki gelirlere, turizme, kumara, futbola yoğunlaşılması gerekir. Kayıt dışıyla mücadelede uğranılacak en son kapı reel sektör olmalıdır. Ne yazık ki son dönemlerde yapay zekâ yoğunlaştı, yapay zekâ Amerika'da teknoloji gelişimi için kullanılıyor, Avrupa'da konfor artışı için kullanılıyor, İsrail savunma sanayi alanında kullanıyor, Türkiye'de ise yapay zekâyı Maliye Bakanlığı kullanıyor; "Bir işletmeden nasıl daha çok vergi alırım." oysa bu bakış açısının değiştirilmesi gerekir.
Rakamların içerisinde büyümeden söz ediliyor. Yani evet, siz rakamlarla mutlaka sözler sarf edip kamuoyunu ikna edici şeyler söyleyebilirsiniz ama mesela bu kalkınma gerçekten üretimle mi gerçekleşiyor yoksa betonlaşmayla, eğlence ve hizmet sektöründe mi gerçekleşiyor; bunu da bir kez daha hatırlatmak isterim.
Sayın Bakan, bugün özellikle kayıt dışıyla mücadelede yapılacak işlerden biri ülkemizde çok sayıda, milyonları aşan yabancı istihdam personel bulunmakta; buna bir çözüm getirilmeli. Yerli personelin özlük hakları, sigorta primleri yüksek, çalışma saatleri vesaire kontrol altında, sırf bu yüzden yerli eleman istihdam edilmedi, birçok sektörde birçok ülkeden uçaklar dolusu personel geliyor. Biliyorsunuz pek çok sektör, işletmenin hemen iş yerinin, üretim tesisinin yanına konan konteynerlerde o demin bahsettiğiniz Bangladeş türü yaşam, o ve benzeri komşu ülkelerden gelen insanlar istihdam ediliyor. Biz ülkeyi kalkındırmak, işsizliği gerçekten yok etmek istiyorsak önce buna bir çözüm bulunmalı. Bugün yani belki Bakanlık olarak "SGK kurumumuz değil." diyeceksiniz, ben az önce söyledim, Ticaret Bakanlığı bütün bakanlıkların üstünde olmalı yani bir ürün ihracatıyla ilgili Tarım Bakanlığı sadece şekille ilgili inceleme yapmalı, oysa özellikle bazı sektörlerde tarımsal ürünle ilgili sanki ana kuruluş Tarım Bakanlığı, eğer o lütfeder, izin verirse Ticaret Bakanlığı onaymış gibi mekanizma işliyor; oysa tam tersinin düşünülmesi lazım.
Yine, ihracatçıların yaşadığı sorunlardan biri ürün yasağı. Bazı ürünlerde, işte mesela tavuk piyasasında yaşandı, ihracat yasağı getirildi. "Eğer bu ihracat serbestisi devam ederse ülkede fiyatlar artacak." diye, sonra serbest bırakıldıktan sonra da müşteri almamaya başladı çünkü müşteri hazır olda senden almayı beklemiyor, sen eğer alışverişi kestiysen başka pazarlara yöneliyor. Dolayısıyla biz, bir insan, bir işletme ihracat yapıyorsa ona nasıl engel oluruz, satışını yasaklarız değil, aksine biz sana nasıl destek oluruz da üretimini artırabilirsin çünkü sen ülkede hem istihdama katkı sağlıyorsun hem cari açığın giderilmesini sağlıyorsun hem de ülkeye döviz sağlıyorsun; bir şekilde ihracatçıya destek verilmesi gerekirken nasıl baskı altına alırızın işleri yapılıyor ne yazık ki.
Bu arada yine bazı yasalardan bahsetmek isterim. Bakanlık olarak bu konudaki tavrınızı da bilmiyorum nedir? Ticaret her şeyden önce özel özgürlük ortamı ister, özgürlüğün olmadığı bir yerde sermaye durmaz, çalışmaz; bugün de ülkemizde yaşadığımız bu. Şu anda geçtiğimiz aylarda Mecliste TMSF Yasası çıktı, bu yasanın içeriği inancımıza göre de kanunlarımıza göre de koruma altında olan özel mülkiyet hakkı ihlal edildi. Bugüne kadar KHK çerçevesinde "Sen KHK'lisin, işte bilmem hangi gruba aitsin." deyip şirketlere el konulmuştu, şimdi yasal olarak da TMSF'ye verilen yasayla herhangi bir şirketin terörle bağlantısı olduğuna dair şüphe olan durumlarda şirkete el konuluyor. Böyle bir ülkeye elbette yatırım da gelmez, istihdam, üretim de hiçbir şekilde olmaz. Kaldı ki bunun devamı başka bir yasa daha çıktı, kayyum yasası. Sizden talebimiz, bunu gündeme getirerek düzeltilmesini sağlamanız. Burada biz AK PARTİ'li arkadaşlara bir şey söylediğimizde maalesef onlar da çok arzu ettiği hâlde bu tür düzeltmeler hiçbir şekilde yapılamıyor çünkü gelen teklif neyse aynen olduğu gibi geçiyor ama belki siz kabinede bir şekilde gündeme getirerek düzeltilmesine katkı sağlayabilirsiniz. Kayyum yasası çıktı, kayyum şu: Bugüne kadar kayyumlar idarece verilen talimatları büyük çoğunlukla yerine getiriyor, bazıları gelecek dönemde olası bir yargılanmadan tereddüt ederek imtina ediyordu. Şimdiki yasa şu: "Kayyum, görevde bulunduğu süre içerisinde yaptığı herhangi bir icraattan yargılanamaz, sorgulanamaz." Şüphe üzerine şirkete kayyum atadın, kayyum da şirketin yüzde 100'ünü zimmetine geçirdi; şu hâliyle yargılanma imkânı, müdahale imkânı yok. Elbette bu yasal düzenlemelerin de ülke açısından son derece önemli olduğunu
belirtmek isterim.
Burada Sayıştaya atıfta bulunuldu. Artık Sayıştay, ülkedeki en hükümsüz kurumlardan biri hâline geldi, her geçen yasanın içerisinde "Bu kurumun harcamaları, faaliyetleri Sayıştay denetimi dışıdır." şeklinde bir madde getirilerek devre dışı bırakılıyor. Kaldı ki Mecliste de Sayıştayın raporları, 2022'nin raporları görüşülüyor ki atı alan Üsküdar'ı geçtikten sonra, birçok faaliyette bulunan insan ya emekli olmuş ya görevden ayrılmış yani günü gününe bir denetleme hiçbir şekilde söz konusu değil, Sayıştayın hükümsüzlüğü de son derece tehlikelidir.
Evet, burada başka bir şey belirtmek isterim ki ülkedeki gerçek durumu görmek istiyorsak yabancı sermaye girişi... Ülkenin hukuksuzluğunun bu kadar yoğun olduğu bir dönemde yabancı sermaye elbette gelmiyor, gelenler ise yalnızca dünya standartlarının çok çok üzerinde olan, fahiş durumdaki faiz geliri elde etmek için geliyor. Bunu da, bir başka açıdan da, yerli sermaye de bu ülkeden kaçıyorsa bunu sorgulamamız gerekir. Şu net ortada ki: Eski dönemlerde büyük kamu yatırımları olarak bileceğimiz ya da özel sektördeki dev yatırımların hemen büyük çoğunluğu bugünlerde hiçbir şekilde yok, bugünlerde bütün işletmeler sadece ayakta kalma derdinde. Evet, savunma sanayisi alanındaki çalışmaları takdir ediyoruz ama orada da şirketlerin sahipleriyle ilgili bir husus olabileceği de bir şekilde ortada. Dolayısıyla da ülkenin kalkınmasına yönelik böyle dev yatırım pozisyonu maalesef ki yok.
Evet, şimdi, e-ticaret konusu önemli, bu konuda hiçbir şekilde, ben en azından denk gelmedim... Bu konuda yerel esnaf ciddi olarak teslim olmuş durumda; bir taraftan çok uluslu şirketler, bir taraftan üç harfi marketler ifade ediliyor ama esasen bugün artık yerel herhangi bir il ve ilçede esnaf iş yapamıyor çünkü esnafın aldığı fiyata kargoyla e-ticaret üzerinden ürün geliyor. Buna yönelik sizin yapabileceğiniz şey, belki vergi ve denetimleri artırarak yerel esnafın korunmasını sağlamak. Elbette esnafın; fiyatın ötesinde bir de ülkenin huzuru, güvenliği açısından da -bütün il ve ilçelerin- kendi memleketlerinde ikamet etmesini sağlayacak tedbirler, çözümler almak da idarenin görevidir. Bugün yatırımların teşvikiyle ilgili pozisyonlar da ortada; 200 milyon sınırının Türkiye'de kaç kişi tarafından, nasıl açılabileceği ortada ve tabii, teşviklerde batı ve doğu illeri arasında nüans ayırımlarıyla da göç önlenemiyor. Eğer son yıllarda hâlen geri kalmış illerimizde nüfus eksiliyor, büyük şehirlerde nüfus artışı devam ediyorsa buna da mutlaka çözüm bulmak gerekir.
Sayın Bakan, bu noktada arz etmek istediğim bir başka husus da şu: Bu -Ticaret Bakanlığı elbette- personelin maaşları da ticaretin bir parçasıdır yani esnaf alıp satarak para kazanıyor ama çalışanlar ise görev yaptığı süre içerisinde zaman harcayarak para kazanıyor; bu da ticaretin bir parçasıdır. Bu noktada da ülkemizdeki dar gelirli grubun geçim standartlarının yükseltilmesine yönelik nasıl tedbirler alınıyor? Bunlar mutlaka göze alınmalı.
Burada ticaretle ilgili en önemli, belki de başka bir husus şu: Devletin vatandaşa kaçakçı muamelesi yaparak her konuda yaklaşması. Bakın, şu anda cezalarla ilgili, bu yılın toplamında 200 milyar hedef konulmuşken ilk sekiz ayda 579 milyar tahsilat olduğuna dair bir rakam var piyasada. Ki trafik memurlarından da görüyoruz; "Sen bu ay şu kadar ceza keseceksin, önüne geleni durdur, kes." Yani devlet vatandaşa böyle kaçakçı muamelesiyle... Gerek tüketici açısından gerek sürücü için gerekse de işletmeciler açısından bundan uzak durulmalı. Burada Bakanlığın iç işleyişiyle ilgili belki bazı sorunlar olabilir yani şu ortadaki: Devlet hiçbir şekilde tuzak kurmaz, kurmamalı. Bir şirketin kasasında belli miktar nakit para var yani "İyi ya, bu kötü ortamda sen dürüstçe kasanda para tutabilenmişsin ve hiç olmazsa sen istihdamı sağlayan, üretim yapan bir firma olarak kasanda para var." diye takdir edilmesi gerekirken sende bu kadar para var, öyleyse bunun vergisini ödeyeceksin gibi akla hayale gelmeyecek, akıl dışı uygulamalar gerçekleştiriliyor. Aynı şekilde, şirket zordaysa, şirket ortağı özel birikiminden şirkete katkı sağlamışsa ve bundan da faiz hesabı ve vergi hesabı yapılması gibi yani kime, nasıl yaptırılıyor; böyle durumları anlamak mümkün değil. Bu konularda ısrarla özel nakitse nakdi sermaye artımıyla ilgili hususun da tarafınızca tekrar değerlendirilmesinin, bu noktada alınacak tedbirlerin tekrar gündeme getirilmesini özellikle belirtmek istiyorum.
Burada yine pazarcı esnafıyla ilgili yani şu banka muhabbetinden bir şekilde vazgeçmemiz gerekir. Asgari ücretle çalışan bir adamın maaşı mutlaka bankadan yatacak, yatacak ki ben kayıt dışını önleyeceğim ama böylece o elemanı bankaya alıştırıyorsunuz ve bir şekilde banka da insanlara kredi kartı vererek nihayetinde intiharların artmasına, boşanmalara, iflaslara neden oluyor. Sonra aynı şey, bugün...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Çalışkan, iki dakika veriyorum, buyurun.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bana daha uzun süre verebilirsiniz, ben size laf atmıyorum ne de olsa.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Yok, herkese aynı süre.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Teşekkürler.
Dolayısıyla, mesela bugün pazarcı esnafına kredi kartı yani sanki idarede belli bir grubun işi gücü vatandaşa baskı yapmak, nerede kaçak var onları önlemek, vatandaşı daha çok bankaların ağına nasıl düşürürüz buna yönelik tedbir almak. Bunun dışında bir de bir günden bir güne de bir bakanlık olarak ihracatçıya, üreticiye gelip de "Hay Allah sizden razı olsun, bu sembolik törenlerdeki madalyalardan başka biz size nasıl yardımcı olabiliriz?" Buna yönelik de biraz devlet şefkatiyle, merhametiyle yaklaşılarak çözümde bulunulması lazım. Görüyorsunuz, odalar, borsalar, iş insanlarının kuruluşları, dernekler bas bas bağırıyor bir ton meselede, ancak çok özel bazı hususlar özel durumlarla ancak çözülebiliyor. Bu noktalarda Bakanlığın görevi Türkiye'de huzurun sağlanmasına katkı vermektir ve bununla beraber üreticiyi, reel sektörü desteklemektir. Faizciler zaten her dönemde işini buluyor ama sizin desteğiniz reel sektöre yönelik, üreticiye yönelik, bu ülkede istihdam sağlayan insanlara yönelik olmalıdır.
Arz ettiğim gibi, son olarak, tekraren aynı ifadeyi kullanmak istiyorum: Kaçağı önleyeceğiz diye süt veren ineği kesmeyelim. Gerçek anlamda kaçak yapanların üzerine giderseniz çok daha fazlasını elde edersiniz. Gazetelerin eğlence sayfalarında zaten kimlere baskı yapılacağına dair haberler yayınlanıyor, bir gecede kaç milyon dolar para harcayanları kontrol ederseniz zaten bunu çözmüş olursunuz.
Teşekkür ediyorum ve bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.