KOMİSYON KONUŞMASI

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkan Yardımcısı, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi bir nevi "İtibardan tasarruf olmaz." mantığıyla hazırlanmış, ülkenin ekonomik durumunu pek kale almayan bir israf bütçesi izlenimini veriyor. Esasen ülkenin itibarı, aslında bir hukuk devleti olmasıyla bire bir ilgilidir ve bu konuda özellikle Cumhurbaşkanına özel görev düşüyor. Sayın Cumhurbaşkanının çeşitli vesilelerle belirttiği yapıcı eleştirilerde bulunulması talebinden cesaret alarak kendisinden, Anayasa’nın Cumhurbaşkanlığı yetki ve görevlerini düzenleyen 104'üncü maddesini yerine getirmesini diliyorum. 104'üncü madde "Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder." diyor. Devlet organları uyumlu çalışıyor mu? Örneğin, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve birinci derece mahkemeler arasında uyum var mı? Yok. Bakın, Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez 20 Ekimde yaptığı konuşmada şöyle dedi: "Anayasa Mahkememiz bir ihlal kararı verdiği zaman, tüm kurumların, tüm yargı organlarının, hepimizin buna uyması ve gereğini yerine getirmesi gerekir." Yargıtay Başkanı bu sözleri Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya'nın önünde söyledi. Eğer Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuş olsaydı bugün Tayfun Kahraman'ın, Can Atalay'ın, Figen Yüksekdağ'ın, Çiğdem Mater'in, Mine Özerden'in, Osman Kavala'nın hemen tahliyesi söz konusu olacak, Türkiye, itibarına vurulmuş ağır prangalardan kurtulmuş olacaktı. Devlet kurumları düzenli ve uyumlu çalışmıyor. Oysa, Cumhurbaşkanının Anayasa’nın 104'üncü maddesine göre bunu temin etmesi gerekiyor ve bunun için Cumhurbaşkanlığı bütçesine bir kuruş ek masraf eklenmesi de gerekmiyor. Gelelim yine Cumhurbaşkanının yerine getirmesi gerekli Anayasa’nın bir başka maddesine: 90/5, bu maddeye göre -bu, o bağlamda- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18'inci maddesinin ihlali olarak verdiği hüküm gereğince Selahattin Demirtaş'ın derhâl serbest bırakılması gerekmektedir. AİHM'in Selahattin Demirtaş kararı 4 Ekimde kesinleşti ve Sayın Devlet Bahçeli "Selahattin Demirtaş'ın tahliyesi Türkiye için hayırlı olacaktır." dedi. Cumhurbaşkanı tarafından da üstlenilen sürecin başarıyla sonuçlanmasının güvencesi konumunda bulunan Bahçeli daha ne desin, daha nasıl desin? Aynı gün, 4 Kasım 2025'te Cumhur İttifakı'nın en önde gelen hukukçusu addedilen İstanbul Milletvekili Sayın Feti Yıldız AİHM kararlarına uyulmamasının hukuken izah edilemez olduğunu yazdı. Yine Sayın Feti Yıldız 20 Kasım 2025 tarihinde yani yaklaşık iki hafta önce Selahattin Demirtaş'ın tahliyesine ilişkin daha da dikkat çekici şu satırları kaleme aldı: Kelime kelime okuyorum: "Hak ihlali tutuklama sebebiyle oluşmuş ise ancak tutuklu kişi tahliye edilerek ihlale son verilebilir. Bu duruma başka bir seçenek yoktur. Tutuklunun AİHM kararı doğrultusunda ihlalin kaldırılmasına yönelik verdiği dilekçelerin makul süre içinde incelenerek karar kurulması gerekir. Buradaki makul süre keyfi süre değildir." Bugünün tarihi 1 Aralık 2025, makul süre çoktan aşıldı. Anlaşılan Cumhur İttifakı'nın ortaklarından biri diğerini katiyen dikkate almıyor. Bunun başka bir izahı yok. Dahası, daha birkaç gün önce bir mahkeme Selahattin Demirtaş için yeni bir suç icat ederek dava açtı. Tam bu noktada Sayın Cumhurbaşkanına, doğrudan sizlere seslenmek istiyorum: Lütfen bu hukuk maskaralığına bir son verdirin. AİHM kararlarının uygulanmasını mümkün kılın ve arkasında sıkıca durduğunuzu her vesileyle beyan ettiğiniz, ülkemizin geleceğini ve selametini ilgilendiren, başarıyla sonuçlanması hâlinde toplumsal barışı gerçekleştirecek olan mevcut sürece ilişkin toplumsal güvenin ve inandırıcılığının sağlanması için Selahattin Demirtaş'ın tahliyesine yol verin.

Saygılar sunuyorum.