KOMİSYON KONUŞMASI

SADULLAH KISACIK (Adana) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, sayın milletvekillerim, Komisyon üyelerim, Cumhurbaşkanlığımızın değerli bürokratları, basınımızın güzide temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bugün, Cumhurbaşkanlığı bütçesini görüşüyoruz. Tabii, özellikle bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden sonra sistem sürekli bugün hâlâ bir tartışılır hâlde ama şu andaki düzenlemelere ve yapılan şeylere de baktığımız zaman sisteminde tam oturmadığını görüyoruz yani bugün bile işte, ofislerde düzenleme yapılıyor, bazıları birleştiriliyor filan. Dolayısıyla sistemin hâlâ bir oturmamışlığı var. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde benim en güvendiğim bölüm Politika Kurullarıydı çünkü hani biz siyasi hayatımızda şunu gördük: Her bakan geldiğinde sistemin değiştiği, yöneticilerinin değiştiği, tarzın değiştiği, politikanın değiştiği zamanları gördük AK PARTİ iktidarı içinde de. Politika kurulları gelince, dedim ki: "Tamam, işte, artık bir politika kurulu var. İşinde uzman heyetler politikaları belirleyecek. Bakan bir nevi icracı -aynı CEO gibi- o politikayı teşkilatta ve sahada uygulayacak." Ama üzülerek söylemek istiyorum ki en çalışmayan bölüm politika kurulları oldu, en etkisiz bölüm politika kurulları oldu. Bence bu sistemin en önemli gücüydü politika kurulları ve zaten Cumhurbaşkanlığı sitesinde de sistem de ona göre kurulmuştu. Bakın, bu Cumhurbaşkanlığı sitesinden aldığımız... Burada değişiklikler var çünkü şimdi şey değişmiş, sitede şu anda tam yok. Aslında programın bir kolu politika kurulları, diğer kolu bakanlıklar, ofisler bunları destekliyor. Tamam, çok güzel ama şimdi bakıyoruz, bu kurulların hatta sitede bile -Cumhurbaşkanlığı sitesine girin, "web" sitesine- kurul başkanı kim? Yok. Kurul üyeleri kim? Yok. Bu kurul neden önemli? Çünkü bu kurul saha saha gezip mesela Sağlık Politikaları Kurulu hastaneleri gezecek, sivil toplum örgütlerini gezecek vesaire ne yapacak? Sistemin tabanından aldığı bilgileri getirip politikaya uygulayacak; aynı zamanda, tarım aynı şekilde, hukuk politikaları aynı şekilde, ekonomi politikaları aynı şekilde. Ama üzülerek görüyoruz, şu anda bu politika kurulları aktif değil. Yani mesela bir sivil toplum örgütü başkanı kendi politika kuruluyla ilgili birine ulaşmak istese, bir heyet üyesine ulaşmak istese, bir şeyi aktarmak istese, "Şunu daha iyi yapabilirsiniz." dese ulaşacağı herhangi bir numara, ulaşacağı herhangi bir kurul üyesi adı, hiçbir şeyi yok. Biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, iletişimsiz politika kurulamaz, mutlaka sahadaki sorunları, sıkıntıları, geri dönüşleri alıp politika belirlersiniz ama şu anda böyle bir sistem yok. Bu, Cumhurbaşkanlığı politikasının bir ayağının sakat olduğunun en büyük göstergesi. Zaten, bakın, bir ayağı yok burada, politika kurulları maalesef işlememektedir. Dolayısıyla, politika üretilmesinde bu sıkıntıya sebep olmaktadır ki Sayın Cumhurbaşkanı da sistemin başında yaptığı açıklamada, İletişim Başkanlığının bir raporunda şunu söylüyor, diyor ki: "Uzun ve zorlu mücadeleler neticesinde aziz milletimizin takdiriyle ülkemize kazandırdığımız Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin en yenilikçi unsurlarından biri politika kurullarıdır. Kurulların ihdasıyla birlikte ilk kez yürütme içinde icra ve politika üretme işlevleri birbirinden ayrılmıştır." Sayın Cumhurbaşkanı da buna dikkat çekiyor ama şu anda politika kurulları şuna döndü: "Ya, işte, seni milletvekili yapamadık. Sana genel merkezde de görev veremedik. Hadi sana bir politika kurul üyeliği yazalım." maalesef ona döndü yani bizim arkadaşlarımız da var içerisinde maalesef buna döndü. Hâlbuki Türkiye'deki alanında en iyi, en idealist, bir davası olan, bir şey yapma, üretme çabası olan insanların bir araya gelip politika üretileceği yerdi, inşallah, bu sistem daha güçlü bir şekilde, en iyi bir şekilde devreye girer ve sahada da aktif gezer. Ben işin bütçesinde değilim, bazen bütçesi tartışılıyor. Bu kurullar, saha, saha gezsin de en iyi bütçeyi alsın çünkü politika belirleyecek. Şırnak'a da gitsin, Edirne'ye de gitsin, İzmir'e de gitsin, Van'a da gitsin, kendi alanındaki herkesi dinlesin, gelsin, burada politika üretsin. Bu, sistemin başarılı olmasının en önemli bir ayağı ama maalesef, şu anda bu çalışmıyor. Ne oluyoruz? Politika üretemediğimiz için doğurganlık hızı yıllardır düşüyor ve biz kritik eşiğin altına düşmesine rağmen bir strateji belirleyemiyoruz. Kritik eşiğin altına üç yıldır düşmüş, ondan sonra diyoruz ki: "A, bak, kritik eşiğin de altına düşmüşüz." yani bir düşüş trendi var, önlem almamışız, politika ve strateji belirlememişiz, daha sonra diyoruz ki: "Hadi Aile Yılı ilan edelim." Bakın, su bitmiş, bir kuraklık trendi var, göllerin sürekli kuruma trendi var, kuraklıkla ilgili bir politikamız, bir eylem planımız, bir stratejimiz hâlâ şu anda yok. Şimdi, dolayısıyla bu kısım önemli. Tekrar, eğer, biz devleti doğru yöneteceksek politika kurullarının çalışması lazım zaten sistem de ona göre kurulmuş.

Şimdi, diğer bir taraftan, yine, Diyanet İşleri Başkanlığımızın bütçesi var bugün. Şimdi, sunumda Diyanet İşleri Başkanlığının İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esaslarına ilişkin doğru bilgilendirme yapmak, dinî konularda rehberlik sağlamak, ibadet yerlerinin yönetimini yürütmek ve din istismarıyla mücadele etmek amacıyla faaliyetini sürdürdüğü belirtilmiş ama sunumun altına baktığımız zaman Diyanet İşlerini şununla övünüyoruz: 600 bin vatandaşımızın hac organizasyonu yapılmış. 1,6 milyon hisse kurban kesimi ve dağıtımı organizasyonu başarıyla yürütülmüş hatta en başarılı hac organizasyonu seçilerek Elmas Ödülü almış Diyanet İşleri Başkanlığımız. Burada Diyanet İşleri Başkanlığı bir organizasyon şirket hâline çevrilmiş; hisse dağıtmış, hac, umre organizasyonu yapmış. Ben şunu beklerdim ki, Diyanet İşleri Başkanlığımız Türkiye'nin en büyük teşkilatlarından bir tanesi, hemen hemen her mahallede, her köyde teşkilatı olan, imamı olan, müezzini olan, personeli olan bir teşkilat, bu teşkilatı daha verimli kullanmamız lazım. İşte, ben şunu isterdim ki, Diyanet İşleri Başkanlığımızın etkin yürüttüğü faaliyetler sonucunda köylerde gençlerimizi, mahallelerde gençlerimizi toplayarak uyuşturucu kullanımının azaldığı, sanal bahis gibi kötü alışkanlıkların azaldığı, bazı ilim, güzel şeylerin, güzel konferanslarının yapıldığı, ailelere, gençlere, çocuklara yararlı şeylerin anlatıldığı, şu kadar kişiyi topladık, şöyle yaptık, şu kadar kişiye seminer verdik, şu kadar çocuğumuza, şu kadar gencimize şunları yaptık diyeceğimiz bir Diyanet İşleri Başkanlığının olması lazım. Bakın...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Yapılıyor zaten.

SADULLAH KISACIK (Adana) - Bakın, Başkanım çok da yapılmıyor. Bakın...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Teferruata girmemişler ama dünya kadar hizmet var.

SADULLAH KISACIK (Adana) - Niye yok o zaman, burada niye yok? Hayır, bakın, şu anda şunu da çok iyi biliyoruz, Diyanet İşleri Başkanlığımızın asıl görevinin daha iyi yapılması gerekiyor. Şunu söyleyeyim: Camilerimizi sadece bir buçuk ay gibi zamanlarda çocuklarımıza açıyoruz, yaz tatilinde. O yaz tatilinde de zaten bir kısmı tatile gidiyor, vesaireye gidiyor. Camileri daha aktif kullanmamız lazım, on iki ay açmamız lazım. On iki ay çocuklarımızın belli dönemlerde gideceği yani isteyen ailelerin göndereceği, bu şekilde yapılması lazım. Bakın, ben iki yıldır Ankara'da oturuyorum, ben kendi çocuğumu daha henüz iki yıldır gönderiyorum, bir Kuran-ı Kerim'i öğretemedik, daha geçemedi çocuk. Eksikliği ben görüyorum, ben yaşıyorum yani ben net söyleyeyim, ben yaşıyorum. Bizim çocukluğumuzda ki eğitimin, temel şeyin olmadığını ben görüyorum. Bakın, burada Diyanet İşleri Başkanlığımızı da uyarıyorum, vebali sizdedir. Biz Diyanet İşleri Başkanlığını daha etkin çalıştırmak zorundayız.

Şimdi, diğer bir ofisimiz Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi. Şimdi, tabii ki ofisin ilk kurulduğu yıllarda "Dijital Dönüşüm" ismi kuruluş misyonuna uygun bir isim ama teknoloji o kadar ilerliyor ki artık dijital dönüşüm eskidi yani dijital dönüşüm modası geçti, gereği de kalmadı çünkü artık yapay zekâ var. Şimdi, ben de teknokentte firması olan bir arkadaşınızım, biz de hep dijital dönüşüm derdik, niye? Çünkü o zaman fiziki yapılan bir şeyin dijital ortamda yapılması başarılıydı ama şimdi artık o dijital ortamda yapılan bir şeye zekâ koymadığınız zaman bir anlamı yok. Yani ben hatta vizyon açısından dijital dönüşümün belki de hem de Türkiye'ye bir vizyon vermesi açısından yapay zekâ ofisi olarak isminin değiştirilmesinin bu anlamda daha doğru olacağını düşünüyorum çünkü yapay zekâ şu anda neden önemli? Değerli Cumhurbaşkanı Yardımcım, şimdi, biz sanayi devrimini kaçırdık yani 1889 yıllarında ilk araba üretilmiş, biz şimdi araba üretmekle övünemeyiz, bu adam üretmiş, yıllarca satmış, rekabet artmış. Biliyorsunuz, Kırmızı Okyanus denen bir şey var, artık araba sektöründe araç üreten firmalar bile artık kapanıyor, küçülmeye gidiyor, vesaire yani orada gideceğimiz alan yok, alan zaten doymuş ama yapay zekâ devrimini kaçırmamalıyız. Yapay zekâ devriminde artık beş sene içerisinde ülke ligleri yeniden sıralanacak, beş sene içerisinde. Beş sene sonra lig sıralaması yapay zekâya nasıl hazır olduğunuz, ne kadar çip ürettiğiniz, ne kadar uzmanınız var, altyapınızı buna ne kadar sağladığınız... Oyunun kuralı yeniden yazılacak, beş sene içinde değişecek; rica ediyorum, bu devrimi kaçırmayalım. Şu anda buna da hazır değiliz, bakın, yıllar önce birçok ülkede yapay zekâ bakanlığı kurulmuşken biz TÜBİTAK'taki bir Enstitü ile Dijital Dönüşüm Ofisi arasına sıkıştırmışız koca yapay zekâyı. Şu anda yapay zekânın bir sahibi yok, Enstitü ile Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi gözüküyor. Ben hem yapay zekâ stratejisini okudum hem de 2024-2025 Yapay Zekâ Eylem Planı'nı okudum, o eylem planındaki görev dağılımlarına da baktığınız zaman yine, yapay zekânın çok dar alanda sıkıştığını görüyoruz. Biz bunun kurumsal altyapısını daha da güçlendirmeliyiz çünkü sağlıktan savunmaya, turizmden millî eğitime kadar her bakanlığın yapacağı bir sürü ödev var ve bunu ana çatı altında bir kurumun ciddi organize etmesi lazım. Yoksa yapay zekâ çağını kaçırırız ve bunun bize maliyeti çok ağır olur. Hatta şu anda bulunduğumuz sıraları konuşamayız, beş sene sonra şuradayız, buradayız diyemeyiz yani. Çünkü işi alan, teknolojiyi alan Üsküdar'ı geçer; biz artık ona bağımlı hâle geliriz, bir nevi beynimizi artık başkalarından almak zorunda kalırız. Onun için, bizim en önemli önceliğimizin yapay zekâ olması lazım. Toplu iğne üretiyorsak sevinelim, gurur duyalım, TOGG'umuzla gurur duyalım; İHA'mızla, SİHA'mızla, tankımızla, tüfeğimizle gurur duyalım ama bizim beş yıl içinde, ilk beş yıl içinde gurur duyacağımız tek şey, bize sıçrama yaptıracak asıl şey yapay zekâ olacak. Bununla gurur duyamazsak diğerlerinin bir anlamı kalmayacak çünkü artık beyin olmayan hiçbir şeyin bir anlamı yok; içinde beyin olmayan, yapay zekâ olmayan hiçbir şeyin bir anlamı yok. Yine, baktığımızda, Türk Beyin, Dijital Göz gibi Dijital Dönüşüm Ofisimizin çok iyi projeler de yaptığını görüyoruz. Evet, güzel projeler de var ama benim burada dediğim, işin ciddiyeti daha büyük bir kurumsal altyapı gerektiriyor.

Şimdi, diğer bir konu, burada Cumhurbaşkanlığımızın bütçesini görüşüyoruz, tüm kurumları organize eden bir kurumumuz Cumhurbaşkanlığımız. Şimdi, Türkiye'mizin en büyük problemlerinden bir tanesi de sistemsizlik sorunu Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Yani nedir sistemsizlik? Biz bugün Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi'ni -uluslararası standart, ISO 22000 diye geçer- uygulayamadığımız için şu anda lokantalarımızda, otellerimizde insanlar zehirleniyor. Niye? Çünkü bir gıda güvenliği yönetim sistemimiz yok. Bu, yıllardır var, ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi, hatta bizim mevzuatımızda da var HACCP Kriterleri diye tüm işletmelerin HACCP eğitimi alması, risk planlarının yaptırılması ama uygulanmıyor. Şimdi, bakıyorum, haberlerde dün gördüm, diyor ki: "Gıda zehirlenmeleri arttı, şurada 15 kişi zehirlendi, burada 35 kişi zehirlendi, şu yurtta şu kadar kişi zehirlendi; denetimler arttı." Şimdi, denetimi arttırarak biz bu işi çözemeyiz. Biz süreci, sistemi kontrol edeceğiz yani gıda üreten firmalarımızın sistemini denetleyerek, sistem kurmalarını sağlayarak anca sonucu elde ederiz. Yoksa bizim Tarım Bakanlığı yetkililerimiz gidip orada bozuk gıda avı yaparak bu sistemi düzeltemez, onu söyleyeyim, bu ölümlerin önüne geçemez. Her şeyin bir üretim sistemi var, bakın, biz bugün İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi'ni kuramadığımız için otellerimizde yangın çıkıyor, insanlarımız, vatandaşlarımız ölüyor. Yine, biz İş Sağlığı ve Güvenliği Sistemi'ni kuramadığımız için şu anda ciddi sayıda işçilerimiz vefat ediyor, personeli şehit veriyoruz. Bakın, bizim bir an önce -belki bu, Dijital Dönüşüm Ofisiyle olur veya Cumhurbaşkanlığı bünyesinde- bir kurumsal ofisimiz açılmalı Başkanım çünkü uluslararası sistemlerin hiçbirini biz hayata geçirmiyoruz. Kim geçiriyor bunu? TÜRKAK. Yani TÜRKAK bazı firmaları akredite ediyor, gönüllü, o da çok ciddi bir şekilde değil yani onu insanlar niye alıyor? İhaleye girecek ya da yurt dışından müşterisi istediği için ama biz yönetim sistemlerini, artık Türkiye'yi bir sistem ülkesi hâline getirmeliyiz. Yani, bizim şu anda insanlarımız gıda bozuk olduğu için zehirlenmiyor, onu bilelim, sistem olmadığı için zehirleniyor veya bizim vatandaşlarımız otelde bir kişinin hatası yüzünden vefat etmiyor, sistem olmadığı için, orada bir iş güvenliği sistemi, bir yönetim sistemi uygun olmadığı için vefat ediyor maalesef. Dolayısıyla, biz bu sistemi kurup ülkemizi sistemler ülkesi hâline getirmeliyiz.

Şimdi, savunma sanayimizde sunumda gerçekten de çok güzel projeler var. Tüm dünyada savunma sanayi harcamalarının arttığı bir dönemde savunma sanayimizin ürün çeşitliliğinin artması sevindirici, en azından ihracatımızın da artmasına sebep olur ama yine orada da yapay zekâya hiç vurgu göremedim. Savunma sanayisinde -geçen Savunma Bakanımıza da söyledim çünkü- artık ülkeler şununla övünmeyecek bundan sonra...

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Çelik kubbede var Sayın Vekilim.

SADULLAH KISACIK (Adana) - İşte, evet çelik kubbe, gerçi her şeyin içinde bir şekilde yapay zekâ vardır.

Artık ülkeler şununla övünmeyecek: İşte, 1 milyon askerim var, NATO'nun 2'nci büyük ordusuyla övünemeyeceğiz belki bu beş yıl içerisinde. Neyle övüneceğiz? "Şu kadar robotumuz var." diyeceğiz "Şu kadar robot piyazı piyademiz var." diyeceğiz çünkü artık asker savaşmayacak. Robot piyade; gece görüşü var, keskin nişancısı var, çevreyi tarıyor, veriyi anlıyor, analiz ediyor, harita okuması var, asker savaşmayacak artık. Biz artık beş yıl sonra ne kadar robotumuz olduğuyla, ne kadar robot piyademiz olduğuyla övüneceğiz. Dolayısıyla, savunma sanayimizin artık bu vizyonla bugünden itibaren inşallah çalışıyordur ama en önemlisi bu çünkü artık normal bir tankın, normal bir tüfeğin yapay zekâ olmadıktan sonra bir anlamı kalmayacak, askerin de bir anlamı kalmayacak. Bakın, gördünüz işte, Ukrayna'ya ta nereden denizaltısıyla gitti, Karadeniz'de, bizim karasularımızda Rusya'nın gemisini vurdu. Bakın, artık iş tamamen yapay zekâ kuşanmış alet ve teçhizatlı yürüyor dolayısıyla buna hazır olmamız lazım.

Şimdi, diğer bir konu Milli Saraylar, yine görüşüyoruz. Ya, benim anlamadığım bir şey var, buna da soru cevap da cevap verirseniz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Şimdi, Milli Sarayların 2024 yılında 9 milyona yakın ziyaretçiyi ağırladığını ve ülkemizin tanıtımına, turizmine katkı sağladığını belirttiniz. Tamam, bakın, tanıtım turizm; biz bunu Kültür ve Turizme niye bağlamıyoruz, Kültür ve Turizm Bakanlığına niye bağlı değil Milli Saraylar? Biz Cumhurbaşkanına çok yük veriyoruz. Biz burada, kanunlarda da şunu Cumhurbaşkanı yapsın, bilmem Çanakkale'nin rölatif bilmem neyini Cumhurbaşkanlığı kararıyla... Yani, belki bir meclisin yapacağı, ilçe meclisi ya da belediye meclisinin yapacağı şeyi Cumhurbaşkanlığına veriyoruz. Burada Millî Saraylar yine Cumhurbaşkanlığında, siz tek Cumhurbaşkanı Yardımcısısınız. Şunu da görüyorum bir yönetim sistem uzmanı olarak: Her kurulun başkanlığını siz yapıyorsunuz, bu yönetim sisteminin şeyine aykırı yani Cumhurbaşkanının da ve siz de çok yük var yani bu kadar ülkenin bu durumunda çevremiz ateş çemberiyken, çok stratejik kararlar verilmesi gerekirken bence bu tür şeylerin daha da azaltılması lazım, mesela Milli Saraylar da bunlardan bir tanesi. Bence bunun uygulamamız lazım.

Diğer taraftan şunu söyleyeyim Cumhurbaşkanlığı buradayken son olarak: Ülkemizin acil çözülmesi gereken, beka sorunu olan bazı problemler var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kısacık, toparlayın.

Buyurun.

SADULLAH KISACIK (Adana) - Tüm kaynaklarımızın, tüm bütçemizin bu şeyler çerçevesinde organize olması lazım. Bunlardan birincisi kuraklık yani tüm kurumlarımızın bununla ilgili ne gerekiyorsa yapılması gereken bir şey. İkincisi, uyuşturucu, bakın, bunlar beka meselesi anlamda söylüyorum, bunlar olmadığı sürece başka çok şeyleri konuşmamızın bir anlamı yok. İlk önce bunları acil halletmemiz lazım çünkü bunlar bir tren şeklinde ülkemizi artık sarmaya devam ediyor ve artık hayati tehlike. Mesela uyuşturucudan örnek vereyim: Uyuşturucudan ölenlerin sayısı 2022 yılında 246, 2023 yılında 300, 2024 yılında 427 yani siz ölenlerden kullanım oranlarındaki trendi çıkarın yani neredeyse 2022'de 246, 2024'te 427; yüzde 60'lara, 70'lere varan böyle bir trend var iki yıl içerisinde. Dolayısıyla, bununla ilgili acil önlem gerekiyor. En övündüğümüz şey olan genç nüfusumuz azalıyor ve azalmaya devam edecek. Niye? Çünkü doğum hızımız düşüyor. Aile Yılı ilan ettik ama bu Aile Yılı maalesef Aile ve Sosyal Hizmetlerin üzerine kaldı, ben orada her kurumun sinerjik bir şekilde bununla mücadele ettiğini görmüyorum. Diğer taraftan, intiharların ve çoğu yuva yıkımlarının sebebi sanal bahis. Sanal bahisle de ciddi bir şekilde... Bu 4 şeyin acil olarak Cumhurbaşkanlığımızın, tüm kurumların koordinasyonuyla çözülmesinin önemli olduğunu belirtiyorum.

2026 bütçemizin ülkemize, devletimize, milletimize hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum Başkanım.