| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 01 .12.2025 |
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli milletvekilleri, değerli Komisyon üyeleri, değerli bürokratlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığı bütçesinin konuşulacağı bu oturumda ben söz hakkımı İletişim Başkanlığı üzerinde konuşarak değerlendireceğim. Bu kurum ayrı bir değerlendirmeyi hak ediyor zira bu kurum maalesef Türkiye medya düzeniyle birlikte rejimin de otoriter dönüşümünün merkezi kurumunu oluşturuyor. Türkiye'nin İletişim Başkanlığı kontrolündeki yeni medya düzeni hakları ve özgürlükleri sistematik olarak boğarken rejimi de günden güne otoriterleştirdi. Medya düzeni ve rejim otoriterleştikçe hakikat, gündelik ilişkilerden siyasal hayata hemen her alanda yitirildi. İletişim Başkanlığı sayesinde "Gerçek ayakkabısını giyene kadar yalan dünyayı dolaşır." lafı bu toplumun ağır mağduriyetler üreten bir hakikati oldu. İletişim Başkanlığı, iktidarın propaganda makinesi olarak kurulmuş, devletin tüm iletişim kanallarını ele geçirmiş devasa bir ağdır. Türkiye'de iletişim düzeninin neredeyse tüm alanlarına etki eden, medya ekosisteminin en kritik hatlarını elinde tutan bir yapıdır. İlişkili kuruluş olarak kamu yayıncısı TRT'den, bağlantılı kuruluşlar Anadolu Ajansı ve Basın İlan Kurumuna, ulusal ve uluslararası medya koordinatörlüğü ile dijital medya koordinatörlüğünden dezenformasyonla sözüm ona mücadele merkezi yapılanmasına, süreli-süresiz yayınlar birimine kadar bütün iletişim imkân ve ortamlarını kapsayan geniş bir teşkilat ve elbette taşra teşkilatı da var, 81 ilde örgütlenmiş bir teşkilat, kamu diplomasisini de yine bu Başkanlık, bu kurul yapıyor.
Bu kurumun bütçe serüveni de bu toplumun kılcal damarlarına dek yayılan genişlemenin göstergesi. 2025 yılında Başkanlığının bütçesi 6 küsur milyar, Ocak 2025'ten itibaren kurum neredeyse her ay ortalama 450 milyon lira harcadı. Türk lirası bazında bakıldığında, 2018 yılında kurulan İletişim Başkanlığının sekiz yıllık bütçe artışı muazzam ama TL'deki değer kaybını düşünerek dolar bazında baktığımızda dolar bazında da kurum gelirlerinin 2,17 kat arttığını görürüz yani yüzde 117 bir büyüme söz konusu. 2026 yılı bütçesinde İletişim Başkanlığı için 7,5 milyar TL ayrıldığı açıklandı. Böylece Başkanlık, kuruluşundan yalnızca sekiz yıl sonra başlangıç bütçesinin yaklaşık 22 katına ulaşan bir kaynağa sahip oldu. Buna "Ama sekiz yıldaki enflasyona bakın." diyecek olursanız, bu akıl almaz enflasyonun da zaten acil açıklama ve çözüm bekleyen bir konu olduğunu söylemekle yetinebilirim bu konuşmada.
İletişim Başkanlığının personel sayısı da bütçesi gibi hızla büyüdü. 2018'de 584 olan personel sayısı 2024'ün Eylül ayında 1.600'ün üzerine çıktı. Artan personel, kurumu 25 katlı mevcut binasına sağmaz hâle getirdi ve 2024'te hizmet binalarının fiziki kapasitesini arttırmak için ek 145 milyon TL ödenek ayrıldı.
İletişim Başkanlığı bürokratik bir canavara dönüştü. Fahrettin Altun'lu yıllarda canavarlaşan bu yapı, iktidar iştahı hiç doymayan ve doyurulamayan bir rejimi koruyor. Yeni Başkan döneminde bu canavarın yurttaşı, kamu yararını ve demokratik işleyişi önceleyen itibarlı bir kurumsal kapasiteye yani görevinin sınırlarına çekileceğini umut etmek istiyoruz.
İletişim Başkanlığı bütçesi otoriter bir rejimin merkezi iletişim örgütlenmesinin bütçesidir. 2018 yılında kurulduğu günden bugüne Cumhurbaşkanı, başkanlık sistemi ve siyasi iktidar lehine yurttaşın söz hakkını, ifade ve haber alma özgürlüğünü, iletişim araç ve ortamlarına erişim özgürlüğünü sistematik müdahalelerle daraltan ve gasbeden bir iletişim örgütlenmesinin bütçesidir. Bu toplum kendi hayatını elinden alan ve ayda 450 milyon TL öğüten bir yalan makinasını besliyor. Bu yalan düzeni altında seçimlerden seçimlere koşuyoruz ve evet, hep iktidar oluyorsunuz, bu medya düzeniyle iktidar oluyorsunuz. Haber, hakikat, yorum, konuşma ve tartışma imkânını yurttaşın elinden çoktan almış olan AKP iktidarlarına payanda olan bir İletişim Başkanlığı, son dönem iktidarlarınızın güvencesini sunuyor. Facebook'tan Instagram'a, X'ten YouTube'a ve sokak röportajlarına kadar her şey kontrol altında. Sosyal medya hesapları makamların, bakanların talebiyle engelleniyor. Siyasetçiler rehin alınır, cezaevlerine tıkılır, bir hüküm tamamlanmadan diğeri gelirken onlardan söz etmek bile bir suç hâlini alıyor. Bütün veriler 2025'te de gazetecilere yönelik yargı tacizlerinin sansür ve mobbingin arttığını gösteriyor. Bunun sonucunu dünya da görüyor. Türkiye en itibarlı endekslerde giderek en alt sıralara iniyor ve durum çok vahim olarak değerlendiriliyor. Basın İlan Kurumu, RTÜK, TRT, Anadolu Ajansı gibi kurumlar Varlık Fonu ve kamu bankalarının reklam havuzlarıyla besleniyor. Ziraat ve Halkbank gibi kamu bankalarının milyarlarca dolarlık reklamları medya kuruluşlarına tiraj, izlenme kriterleri ve hakkaniyetle değil, sadakat ölçüsü çerçevesinde dağıtılıyor. Muhalif medyanın dijitalde bile yaşama şansı yok, birbiri ardınca küçülüyor ve kapanıyorlar. Google algoritmaları manipüle edilerek bu küçük alternatif medyanın oradan elde ettiği küçücük paylara bile göz dikiliyor. 28 Kasımda açıklanan Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği'nin 2024-2025 Adli Yılı Gazetecilik İfade Özgürlüğü Davaları İzleme Raporu 2024-2025 adli yılında mahkemelerde 306 gazetecinin yargılandığı tespitini yaptı. Bu davalarda haber içerikleri, sosyal medya paylaşımları, röportajlar ve eleştirel yorumlar suç delili olarak sunuluyor. Gazeteciler özellikle Cumhurbaşkanına hakaret, dezenformasyon, örgüt üyeliği, örgüt propagandası, terörle mücadelede görevli kişi hedef göstermek gibi yeni ve geniş yoruma açık düzenlemelerle yargılanıyorlar. Bu bir yıllık sürede Nevşin Mengü, Evrim Kepenek, Ali Duran Topuz, Serhan Asker, Suat Toktaş, Ercüment Akdeniz, Tolga Şardan, Fatih Altaylı yargılanan gazeteciler arasında ilk akla gelen isimler ki bu isimlerin hiçbiri böyle bir radikal gazetecilikle tanınan isimler değildir, ki radikallik de suç değildir.
Sosyal Medya Yasası ve Dezenformasyon Yasası'yla sansür ve oto sansür zaten çoktan kurumsallaşmıştır, yabancı hizmet sağlayıcıları, internet platformları hizaya çekilmişti. On birinci yargı paketi son özgürlük kırıntılarını da elimizden almaya meylediyor. Değerli gazeteci Gökçer Tahincioğlu'nun haberinden okuyorum, şöyle ki: "Bu yeni yargı paketinde internet ortamından bir içeriğin çıkarılmasıyla ilgili düzenlemede değişikliğe gidiliyor. Düzenlemeye 'internet ortamından çıkarılması' ifadesi eklenerek içeriklerin gerektiği durumda geri döndürülebilir olarak bütün internet ortamından çıkarılması söz konusu olacak. İçeriğin çıkarılması konusunda uyarı yöntemini ilk bakışta ihlal kriteri getiriliyor. Anayasa Mahkemesi belirsizlik nedeniyle daha önce içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi düzenlemesini iptal etmişti ancak bu düzenleme geri geliyor. Bunun yanında, yabancı siteler için yeni bant daraltma düzenlemesi getiriliyor. Türkiye'den günlük erişimi 10 milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılara yönelik de düzenleme yapılıyor. Bu siteler içeriğin çıkarılması kararının gereğini yerine getirmezse ilgili kişinin başvurusuyla sosyal ağ sağlayıcının internet trafiği bant genişliğinin yüzde 50 oranında daraltılması için sulh ceza hakimliğine başvurulabilecek ve gerektiği hâllerde bu, devam eden dönemde yüzde 90 oranına kadar daraltılabilecek. Sulh ceza hakimliğine bu anlamda yeniden başvuru yapılabilecek." 11'inci Yargı paketi kapsamındaki düzenlemelerin hiç ama hiçbiri korkunç bir dezenformasyon kurbanı olan, medya linçine uğrayan ve gerçeği bir daha asla anlatamayan yurttaşların yararı için değil, bunu biliyoruz.
Medya, Türkiye'de, bu yüzyılın, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, en korkunç manipülasyonu sonucunda çökmüş yargı düzeniyle birlikte en korkunç trajediye imza attı. Dünya tarihine geçecek bir trajedi, dönüp bakmıyorsunuz. Seçim bölgemde bugün bir adalet nöbetiyle adalet arayan bu trajedinin mağdurları sizin seçmeninizdir. Bu köy sizin seçmeniniz ve bu aile sizin ailenizdir ve ben bir yıldır bunun için çabalıyorum. Bu hazırunun huzurunda, tarih huzurunda kayda geçsin de sizden bu konuyu anlatabilmek için randevu istiyorum. O kimsesiz aile bunu anlatamıyor.
Gazetecilik neredeyse bitirilip mevcut yaygın medya kuruluşları haysiyet ve itibar kaygısından tümden uzaklaştıktan sonra durum budur. İşte bu uluslararası yargı literatürüne girecek akıl almaz yargı süreçleri artık sadece siyasi vakalar da değil adli vakalarda da karşımıza çıkıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Çelenk, süreniz bitti. Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Kısacası, ne ilk bakışta ihlaliniz ne dezenformasyonla mücadeleniz hak, hukuk ve adaleti gözetmiyor, ilk bakışta aşkınızı gözetiyor, iktidar aşkı. Kokuşmuş bir medya düzeninde sosyal medya trolleri sabahlara kadar masumiyet karinesini, lekelenmeme hakkını ihlal eden yayınlar yapıyor, itibar suikasti düzenliyor, bunlara karşı koruma isteyemiyoruz çünkü düzenleme taleplerimiz bahane edilerek bu tür düzenlemeler de ancak özgürlükler aleyhine dönüyor. Yargı paketleriniz nasıl tacizciyi, tecavüzcüyü serbest bırakmak için hazırlanıyorsa, düşünce suçunu, siyasi hükümlüleri bunun dışında bırakıyorsa bu türden taleplerimiz de aleyhimize dönüyor.
Dilsel ve kültürel dışlanma olanca gücüyle devam ediyor. Türkçe ve diğer diller iletişimden yapısal olarak dışlanıyor. 2024'te Kürtçe 109 kez hak ihlali konusu oldu. Medya erişimi engelleniyor. Yayınlar lisanssız bırakılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)