KOMİSYON KONUŞMASI

ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Değerli milletvekilleri, bugün burada çevre, şehircilik ve iklim; bu üç kavramı konuşuyoruz ve bunun bütçesini konuşuyoruz. Aslında, yaşamın bizzat kendisini konuşuyoruz, yaşam alanlarımızı konuşuyoruz, bir bütün olarak canlı hayatının ve insan yaşamının bulunduğumuz çevreyle birlikte nasıl özgürce yaşanabileceğini konuşmamız gerekiyor. Nasıl temiz bir çevrede yaşamamız gerektiğini konuşuyoruz. Peki, bunu konuşurken hemen ne yapıldı bu dönem boyunca diye baktığımızda, mesela, AKP iktidarı boyunca Maden Kanunu 27 defa, Çevre Kanunu 14 defa, Elektrik Piyasası Kanunu 40 defa, Mera Kanunu 23 defa, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu 17 defa değiştirildi. Şimdi, zannedersiniz ki bu değişikliklerle sorunlar görüldü, daha iyi bir yaşam için gerekli tedbirler alındı; hayır, bu, her bir değişiklik öncelikle sermayenin önündeki engelleri kaldırma değişiklikleriydi. "ÇED ayağımıza engel oluyor." dediniz, hemen kanunu değiştirdiniz, artık ÇED raporu meselelerini ikinci plana ittiniz. "Mega projelerimizde yerel yönetimler bizim ayağımızda ayak bağı oluyor." dediniz, yerel yönetimlerin yetkilerini kıstınız, her birini tek bir kişinin inisiyatifine bırakan kanun değişiklikleri yaptıkça yaptınız. Peki, bunun sonuçları ne oldu? Bakın, şimdi, bütün ülke mega projelerle donatılıyor, bir mega proje saplantısı var iktidarın. Peki, bu mega projeler ne uğruna bizim yaşamlarımıza neler getiriyor? Mesela, en büyük mega projesi bizim "Ya Kanal Ya İstanbul" diye ifade ettiğimiz kanal projesi. Neden "Ya Kanal Ya İstanbul "diyoruz biz çünkü bu İstanbul Kanal Projesi gerçekten bütün İstanbul'un yaşamını tehdit altına alıyor. Ne için tehdit altına alıyor? Bir kere, şu anda aralık ayındayız, iklim değişikliğini görüyorsunuz, bahar havası var, su kaynakları bitmiş vaziyette ve Kanal İstanbul'la İstanbul'un içme suyunun yüzde 30'u risk altında, Kanal İstanbul nedeniyle ormanlar, kuzey ormanları zaten yok oldu. Bu orman varlığının iklim değişikliğine etkisini biliyoruz ve bakın, İstanbul'da bu orman katliamları nedeniyle hava kirliliği tekrar had safhaya ulaşmış vaziyette. İstanbul'da şöyle çağrılar yapılıyor: "Pencerenizi açmayın, sokağa çıkmayın, özellikle belli yaş üstü solunum sorunu yaşayanlar çıkmasın." deniliyor çünkü İstanbul'da hava kirliliği inanılmaz boyutlara ulaşmış vaziyette.

Kanal İstanbul'un ÇED raporları meselesinde Danıştay 4. Daireye sunulan bir rapor vardı ve bu 400 sayfalık bilirkişi raporu üzerine çeşitli dava, hukuki süreçler devam ederken Kanal İstanbul'un inşaat projeleri devam ettikçe devam ediyor. Hiçbir uyarı, hiçbir şey ne yazık ki sizin iktidarınıza, sermayenin ihtiyaçlarının önüne geçemiyor. Marmara Denizi'nde müsilaj olmuş, hiç önemli değil, yeter ki bu Kanal İstanbul'la ilan ettiğiniz bölgelerde konut projelerimiz devam etsin, mega projelerimiz yükselsin ve siz buradan şirketlere, sermayeye kazanç üstüne kazanç sağlayın; sadece bu. Mesela, bu Kanal İstanbul projesi meselesinde bu çevre üzerinde, iklim üzerinde etkileri meselesinin hiçbirini dikkate almıyorsunuz. Zaten "Yenişehir rant projesi" diye ifade ettiğimiz projeyi siz şöyle söylüyorsunuz: "Kanal ayrı, konut ayrı..." ama bütün Kanal İstanbul projeleri gösteriyor ki bu ikisi sizin için aynı.

Kanal İstanbul'un imarının yıllarca devam edeceğini biliyorsunuz ama bu yıllarca devam ederken siz inanılmaz konut alanları açarak... "Şirketlere, TOKİ'ye konut alanı açıyoruz." diyorsunuz ama Sazlıdere Barajı yok oluyor, su yok oluyor; önemli değil, bununla hiç ilgilenmiyorsunuz. Çok ilginç bir durum, mesela, İstanbul Büyükşehir Belediyesine yaptığınız operasyondan sonra hızlandırdınız bunu çünkü demin söylediğim gibi siz yerel yönetimleri, çevre örgütlerini falan ayak bağı görüyorsunuz ve bunu yaptıktan sonra, İstanbul Büyükşehir Belediyesine operasyon yaptıktan sonra bu Kanal İstanbul projeleri alanındaki projeler inanılmaz hızlandı, inanılmaz hızlandı. Hiçbir uyarıya gerek görmeden üst üste bu Kanal İstanbul'u, İstanbul'un yaşamını tehdit eden bir şekilde uygulamaya devam ediyorsunuz.

Ayrıca, bu vesileyle, mesela, Arnavutköy Belediyesi, AKP'li belediye bu, inanılmaz bir rant elde ediyor, bir sürü taşınmazı satışa çıkarmış vaziyette ve bu uygulamalar devam ederken aynı zamanda, Ya Kanal Ya İstanbul inisiyatifi ve TMMOB'un belirlediği raporlara göre depremi tetikleyebilecek unsurlar var Kanal İstanbul Projesi'nde ama buna ilişkin hiçbir uyarıyı yine dikkate almıyorsunuz ve diyorsunuz ki mesela İstanbul için: "Biz depreme dayanıklı bölgeleri kentsel dönüşümle birlikte ilan ettik." Ama bakın, İstanbul'da 42.200 kişinin deprem sonrası barınma ihtiyacı olan yerlere 20 bin metrekarelik 95 büyük AVM inşa olmuş vaziyette ve geçmişte İstanbul'da toplanma alanı olarak tanımlanan 493 toplanma alanı var, bunun 300'ünü imara açtınız. Sonra diyeceksiniz ki: "Biz binlerce toplanma alanı gösteriyoruz." Gerçekten gösteriyorsunuz kâğıt üzerinde ama o toplanma alanı dediğiniz şeyler ne biliyor musunuz? Sitelerin arasına sıkışmış şu boşluk kadar bir yer. Yani orada herhangi birisinin deprem sonrası barınma, beslenme ihtiyacını karşılayacak bir durum yok ve "Bunlar eski." diyebilirsiniz, bakın, daha yeni, benim yaşadığım yer, Kadıköy Caferağa Mahallesi. Kadıköy Caferağa Mahallesi'nde Moda Bostanı var ve orası toplanma alanı. Siz Temmuz 2025'te "Kat karşılığı yapım işi" deyip orayı imara açtınız. Kuşdili Çayırı, yine, deprem zamanı toplanma alanı, imara açtınız ve bu imara açtığınız yerlerde lüks konutlar inşa edeceğinizi, böyle pasaj pasaj veriyorsunuz. Bu konut ihtiyacı meselesi de İstanbul'da, hani, böyle, asgari ücretle yaşayanların, emeklilerin konut ihtiyacını karşılayacak projeler değil, rant alanlarıyla lüks konutları imar ediyorsunuz. Sonra mesela 6306 sayılı Yasa kapsamında riskli ve rezerv alanların öncelikli olarak afet müdahale alanları olması gerekir ama İstanbul'da bu "kentsel dönüşüm" diyerek rezerv alanı yaptığınız yerler -aslında bütün raporlar gösteriyor ki- öncelikli yerler değil ama niye sizin için öncelikli? Çünkü bunlarda rant geliri çok fazla. Tarlabaşı'nı böyle yaptınız mesela, Başıbüyük'ü böyle yaptınız. Hâlbuki zemin etütleri açısından oralar depreme daha dayanıklı, asıl depreme dayanıksız olan yerleri ise kaderine terk ettiniz, dediniz ki "Borçlandırarak size güvenli konut yapalım." Zaten yoksul bölgeler olan o bölgelerde borçlanma mümkün değil, zaten yoksulluk almış başını gidiyor. Dolayısıyla siz "Biz konut projeleri yapıyoruz." derken kentsel dönüşüm için "güvenli konut" derken aslında yine lüks konutları sermayeye peşkeş çekiyor, diğerlerinin ise -6 Şubatta yaşadığımız gibi- "Sitelerin altına gömülmesine göz yumacağız." diyorsunuz.

Zamanım azalıyor, bir başka şeye değinmek istiyorum bu ÇED raporuyla bağlantılı. Mesela Kahramanmaraş'ta Afşin-Elbistan'da halkın sağlığını, toprağını, suyunu zehirleyen termik santral genişletilmek isteniyor. Afşin-Elbistan Termik Santrali'ne 688 megavatlık ek ünite yapılmasına ilişkin projeyi hızla "ÇED onayı aldık." diyerek yürürlüğe koyuyorsunuz. Bu ÇED onayı alma meselesini -demin söylediğim gibi- kanunları değiştirerek zaten ÇED olayını anlamsız hâle getirmiş vaziyettesiniz ve bu genişletmeyle birlikte yılda 28 milyon ton karbondioksit salınımı yapacağı, binlerce erken ölüme yol açacağı, 110 milyar TL'yi aşan sağlık maliyet doğuracağı üzerine rapor üzerine rapor veriliyor ve siz hem diyorsunuz ki: "İklim değişikliği projesiyle birlikte biz iklim kanunu yapıyoruz." Ama bunu yapıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Saki, süreniz bitti.

ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bir dakikam daha var.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Vallahi benden iyi sayıyorsunuz ha, helal olsun.

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Sayıyoruz tabii, hak geçmesin.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Şimdi "Afşin-Elbistan genişletmesini mutlaka yapacağız." diyorsunuz her şeye rağmen ve bunun arkasında Çelikler Holding var. Ne kadar ilginçtir ki bu Çelikler Holding, aynı zamanda, Çorum'da Karakaya köyünde köylülerin yaşamına rağmen taş ocağı açmak için sizin verdiğiniz ihalelerle orada taş ocağını yine hukuki engellere rağmen fiilî olarak yapmaya devam ediyor. Ve bir de bu projeleri demografik düzenleme için de kullanıyorsunuz. Ne gariptir ki o taş ocağı için başka, daha verimli alanlara gösteriyor oradaki köy derneği "Burası da taş ocağına uygun." diyor ama siz yapmıyorsunuz çünkü bu taş ocağının olduğu bölgede üç Alevi köyü var, bu üç Alevi köyünü boşaltmak istiyorsunuz, demografik değişiklik de yapıyorsunuz.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Ya, yazıklar olsun!

ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bunların hiçbiri tesadüf değil. Buna ilişkin elimizde sayısız örnek var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ezbere konuşuyorsunuz, ezbere.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Şimdi de Sayın Kocamaz, buyurun.

On dakika.

BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 2026 yılı...

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Biraz çalışarak gelin.

ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Çalışıp köye de gittim, çalışıp köye de gittim, gidip köylülerle konuştum.