KOMİSYON KONUŞMASI

CUMHUR UZUN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, kıymetli milletvekilleri; Sayın Bakan, yüksek yargının çok değerli temsilcileri, Adalet Bakanlığımızın değerli bürokratları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce konuşan değerli konuşmacılar ülkemizde yaşanan ve Bakanlığınızın sessiz kalarak izlemekle yetindiği sayısız hukuksuzluğu dile getirdiler. Ben bunlara tekrar girmeyeceğim ama bir hukukçu olarak, hukuk devleti ilkesine bağlılığımın bir gereği olarak bazı hususları özellikle hatırlatmak istiyorum. Sayın Bakan, Türk hukuk tarihinde ilk kez, Türk hukuk tarihinde ilk kez yürürlükteki Anayasa'ya rağmen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Hatay halkının seçip Parlamentoya gönderdiği Milletvekili Can Atalay hakkında verilen Anayasa Mahkemesi kararını uygulamadı. Oysa, Anayasa Mahkemesi kararında Can Atalay'ın hak ihlaline uğradığına, yeniden yargılanmasına, infazın durdurulmasına, tahliyesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğine ilişkin işlemlerin yapılması gerektiğine karar vermişti; buna rağmen, yerel mahkeme kararı uygulamadı. Siz ise yalnızca "Değerlendirmeyi ilgili mahkemeler yapacaktır, süreci takip ediyoruz. Yargı bağımsızdır." demekle yetindiniz ve eklediniz: "Türkiye bir hukuk devletidir." Keşke olsa Sayın Bakanım, keşke olsa ama söylemekle, "Türkiye bir hukuk devleti" demekle Türkiye hukuk devleti olmuyor. Oysa, Anayasa'mızın 153'üncü maddesinin son fıkrasında çok açık bir şekilde "Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. Yasama, yürütme ve yargı organları, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar." demektedir. Şimdi, siz bana "Ben Adalet Bakanı olarak yargıya müdahale mi etseydim? Ne yapabilirdim ki?" diyeceksiniz. Elbette, kimse sizden yargıya müdahale etmenizi istemiyor, hatta özellikle yargıya müdahale etmenizi istemiyor. Tam tersine, hukukçular olarak böyle bir müdahaleye, en başta biz karşı çıkarız. Ancak burada söz konusu olan yargıya müdahale değil Anayasa'yı hiçe sayan bir tutuma karşı görevinizi yapmamanızdır. Anayasa Mahkemesi kararına uymayan hâkimler hakkında resen disiplin soruşturması açmanız, açığa alma ve meslekten uzaklaştırma süreçlerini işletmeniz gerekiyordu çünkü Anayasa’nın 159'uncu maddesine göre siz Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Başkanısınız ve ilgili madde, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma görev ve yetkisini açıkça size vermiş bulunmakta ama siz bu görevinizi ve yetkinizi dahi yerine getirmediniz. Anayasa'ya uymayan bir hâkimin bu ülkede görevde kalması düşünülebilir mi? Düşünüldü ve hâlâ görevde Sayın Bakanım. Üstelik, bırakın resen soruşturma açmayı, baroların başvurularına rağmen hiçbir işlem yapmadınız. Bu nedenle, yalnızca Can Atalay dosyasında yaşanan ihlalle sınırlı kalacağı sanılan Anayasa tanımaz uygulama Tayfun Kahraman kararında bir kez daha tekrar etti. Anayasa Mahkemesinin hak ihlali tespitine rağmen yine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, kararı yine uygulamadı, böylece bir olan ihlal iki oldu. Siz ise yalnızca sürecin farklı yollarla ele alınabileceğini, hukuki ve idari boyutlarının takip edildiğini ifade etmekle yetindiniz; kararı veren hâkimler hakkında yine hiçbir işlem yapmadınız.

Sayın Bakan, yapamazsınız, yapmayacaksınız biliyorum çünkü talimat bekliyorsunuz çünkü gücünüzü yasalardan ve Anayasa'dan değil, tek bir kişiden alıyorsunuz.

Sayın Bakan, bu tutum sürdükçe yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımama cesareti artacak, Anayasa’nın bağlayıcılığı fiilen ortadan kalkacak. İlk kararda gereğini yapsaydınız, emin olun, bu ülkede ikinci bir ihlal vakası asla yaşanmayacaktı. Üzgünüm ama Sayın Bakan, Anayasa'yı ihlal eden yargıçları görevde tutan, hem yeni ihlallerin önünü açmaya sebep oldunuz hem de Anayasa’nın hukuk uygulayıcıları tarafından ihlal edildiği bir ülkede görev yapan Adalet Bakanı oldunuz ve böylelikle bu ihlallere seyirci kalan Adalet Bakanı olarak tarihe geçtiniz.

Sayın Bakan, bugünlerde yeni bir tarih daha yazıyorsunuz. Sözde İstanbul Büyükşehir Belediyesine dair yolsuzluk, özde ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu'na yönelik iftiralarla dolu, tamamen siyasi kumpaslarla örülmüş bir dava sürecinin, bu dönemin Adalet Bakanısınız. Temellerini hukukun üstünlüğü esasına dayandıran cumhuriyetimizde bu tür davaların olmamasına dair göreviniz olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterdim ancak bu davaları yaratmakta olanlara sizin de gücünüzün yetmediğini, size bağlı savcılara sözünüzün geçmediğini artık cümle alem olarak biliyoruz, görüyoruz, yaşıyoruz.

Sayın Bakan, kendisi de bir zamanlar avukatlık yapmış olan size, yalanlarla dolu bu süreçte 3.739 sayfalık bu iftiranameden dolayı bir avukatın sırf görevini yaptığı için hapiste olduğunu hatırlatmak isterim. Sayın Ekrem İmamoğlu'nun avukatı Avukat Mehmet Pehlivan, müvekkilini savunduğu ve müdafaa ettiği için hâlâ hapiste tutuluyor ve hâlâ tutukluluğu devam ediyor Sayın Bakan. Eski bir avukat, şimdinin siyasetçisi ve dönemin Adalet Bakanı olarak, bir avukatın, bir meslektaşımızın sadece bir tanık beyanına dayalı olarak mesleğinden ve özgürlüğünden yoksun bırakılmasının takdirini sizin ve halkımızın vicdanına emanet ediyorum.

Sayın Bakan, Avukat Mehmet Pehlivan özelinde yaşanmakta olan bu hak ihlali yanında, sizin de meslektaşlarınız olan avukatlar büyük sıkıntılarla mücadele ediyor. Elbette, bir Adalet Bakanı olarak sizden, hiç değilse meslektaş olmanın hatırına birçok beklentileri var. Avukatlar sizden, niteliksizleştirilen hukuk eğitimi kalitesinin yükseltilmesi ve bunun için üniversite sınavlarında ilk 75 binlik dilimde olanların ancak hukuk fakültesi tercih edebilmelerinin sağlanmasını; avukatlara yönelik saldırıların mutlak önüne geçilmesini; avukat gözetiminde yapılacak iş ve işlemlerin sayısının artırılarak ihtilafları önleyici hukuk politikalarının hayata geçirilmesini; avukatlık stajı yapanların yaşamlarını idame ettirecek düzeyde kamusal ekonomik destekle desteklenmelerini; kamu avukatlarının özlük haklarına ilişkin hak ettikleri düzenlemelerin hayata geçirilmesini; serbest çalışan avukatların emeklilik haklarında yargının diğer süjeleriyle eşit prensiplere uygun şekilde düzenlemeler yapılmasını ve ülkenin içinde bulunduğu temel ekonomik sorunlardan çok derinden etkilenmekte olan ve yasak olması nedeniyle başkaca gelir getirici herhangi bir işle de uğraşması mümkün olmayan avukatların avukatlık faaliyetlerinden elde edeceği gelirin gerek CMK Ücret Tarifesi gerekse Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde yapılacak değişikliklerle yaşamlarını idame ettirmelerini ve sağlıklı, saygın bir yaşam sürmelerine olanak verecek düzeye çıkarılmalarını acil olarak beklemektedirler çünkü CMK göreviyle çalışmakta olan avukatlar ülkemizde 85 bini bulmuştur ve onların buna mutlak anlamda ihtiyacı vardır.

Ve son olarak Sayın Bakan, siz her gün çıkıp "Türkiye hukuk devleti, Türkiye hukuk devletidir." diyorsunuz ya, eğer gerçekten buna birazcık inancınız var ise bunun gereğini derhâl yapın ve saraya değil, Anayasa'ya sadakat gösterin diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.