| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 24 .11.2025 |
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, Bakanlığımızın değerli bürokratları, kıymetli basın mensupları, kıymetli misafirler; Tarım ve Orman Bakanlığı 2026 yılı bütçesini konuştuğumuz toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bu vesileyle siz değerli katılımcıları ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, 24 Kasım 2025 Pazartesi, Öğretmenler Günü, her birimizin yaşamına dokunan bir öğretmeni mutlaka vardır, onlar elleri öpülesi değerlerimizdir. Geleceği inşa eden öğretmenlerimizin emekleri kutsaldır ve hepimiz için hayati önem taşımaktadır. Bugün, öğretmenlik mesleği hiç olmadığı kadar örselenmiş, öğretmenler türlü zorluklarla baş başa bırakılmıştır. Bugün sahip olduğumuz statü, borçlu olduğumuz öğretmenlerimize karşı ana vazifemizdir. Hayatımızın odak noktasında olan, geleceğimizin mimarları bütün öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli hazırun; 2026 bütçe görüşmelerinin Komisyon süreçlerini takip ediyoruz, yürütme adına yapılan sunumların genelde aynı özellikleri taşıdığını görüyoruz. Yapılanlar kalem kalem ve çoğu zaman etrafı süslenerek uzun uzun anlatılıyor ancak bu sunumlarda öz eleştiri bulmak zor. Hâlbuki, bütçe görüşmeleri, hesabın kitabın masaya yatırıldığı, eksiklerin ifade edildiği ve giderilmesi adına yapılacakların müzakere edildiği toplantılardır. Eğer siz yaptıklarınız kadar yapmadıklarınızı, yapamadıklarınızı da ifade etmezseniz burada milletin yararına bir neticenin çıkması zor olur. Siz iktidarsınız; kaynakları siz kullanıyor, siz paylaştırıyor, siz yönlendiriyorsunuz.
Tarım ve Orman Bakanlığımız özelinde yapmanız gerektiği hâlde yapmadıklarınızı, müsaadenizle, birkaç maddeyle ifade ettikten sonra detaylara geçeceğim. Üreticiyi borçtan ve bankalara mahkûmiyetten kurtaramadınız, aksine borçları katlanıyor. Birçok temel gıda ürününde dışa bağımlılığı bitiremediniz, tam tersine bağımlılık artıyor. Gıda enflasyonunda dünyada 1'inci sıradayız, enflasyonu düşüremiyorsunuz. Çiftçiyi don ve kuraklık gibi afetlerden koruyacak bir sigorta sistemi hâlen kuramadınız. Üretim maliyetlerini düşüremiyorsunuz. Kırmızı ette ithalatla birlikte fiyatlar da artıyor, hayvan varlığımız azalıyor. Ziraat mühendisi, veteriner hekim, gıda mühendisi gibi uzmanların istihdamı konusuna hâlen kayıtsız kalıyorsunuz, istihdam son derece yetersiz. Tarım ve hayvancılık alanında teknolojinin kullanımı, modern üretim tesisi sayısı ve dağılımı konusunda ciddi eksiklikler var. Çiftçiye kanunen verilmesi zorunlu destek miktarını hiçbir yılda eksiksiz ödemediniz. Şap hastalığı ülkeyi kasıp kavururken kontrol altına alamadınız, çözümü hayvan ticaretini yasaklamakta aradınız ancak o da fayda etmedi. Orman yangınları her yaz daha fazla ormanımızı yok ediyor, orman varlığımız sadece kâğıt üstünde artıyor gibi gösteriliyor. Maddeleri sıralamaya devam edersem biliyorum ki sürem yetmeyecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada zannedildiği gibi sadece Tarım ve Orman Bakanlığının bütçesini, rakamları ve istatistikleri konuşmuyoruz, aynı zamanda Türkiye'nin bugününü ve geleceğini doğrudan ilgilendiren ana meseleleri müzakere ediyoruz. Tarım, hayvancılık ve orman bağlamında tarımsal üretim, gıda güvenliği, gıda enflasyonu, orman varlığı gibi başlıklar bugünü ve geleceği şekillendirecek ana meselelerdir. Bu sebeple, sadece rakamlar üzerinden değil aynı zamanda bu alanları mevcut yapısal şartlarıyla birlikte değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Rakamlar önemlidir ve birçok şeyi ifade eder ama çoğu şeyi de gizler. Örneğin, adil paylaşılan 1 milyon Türk lirası, sadece bir kişinin cebine giren 1 milyar Türk lirasından daha yararlı ve katma değeri daha yüksektir. Ekonomimiz görece büyüyor ama kime büyüyor? Bu büyümeden vatandaş pay alabiliyor mu, alamıyor mu? Paylaşımda adalet var mı yok mu? Mesela, bütçeden faize ödenen para ne kadar, çiftçiye ödenen destek ne kadar? Üreticilerimiz bankalar gibi kâr edebiliyor mu? Bu soruların cevaplarını yani gerçekleri rakamlarla örtebilirsiniz ancak sonuçları ortadadır. Bugün yaşadıklarımız, ifade ettiğiniz rakamların sadece kâğıt üzerinde kaldığının en açık göstergesidir; kaldı ki ifade ettiğiniz çoğu rakam bile olması gerekenin çok altında. Tarım Kanunu diyor ki: "Tarıma ayrılacak kaynak millî gelirin en az yüzde 1'i olacak." Bu, devlet ile çiftçi arasındaki yazılı sözleşmedir; lütuf değil, sadaka değil, bu iktidarın keyfî tercihi hiç değil. 2026 yılı için bu en az 770 milyar lira demektir, önümüze gelen teklifte ise tarımsal destekler 168 milyar lirada kalmıştır yani kanunun öngördüğü seviyenin dörtte 1'i bile yok. Açık konuşalım: İktidar kendi çıkardığı kanuna uymuyorsa çiftçilerimize nasıl "Devlete güven." diyebiliriz?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi gelin, sahaya bakalım. Mazotun litre fiyatı 60 lirayı geçmiş, gübre bir yılda 2 katına çıkmış, elektrik faturası yüzünden sulama birlikleri çiftçiyi icraya vermekle tehdit ediyor, çiftçinin bankalara olan borcu bir yılda 784 milyardan 1 trilyon 81 milyar liraya çıkmış. Traktörleri icradan kurtarmak için köyde gece gündüz nöbet tutan insanlar var. Eskiden traktörünü düğün konvoyunun başına koyan çiftçi bugün traktörünü avluya değil, avlunun arkasına saklıyor hacze gelirlerse diye. Bir de üstüne yeni bir karar getiriyorsunuz; SGK borcu olan, vergi borcu olan çiftçi sübvansiyonlu kredi alamayacak. Üretici "Benim SGK borcum tembellikten değil; mazot ile gübre yarışa girdi, hangisini ödeyeceğimi şaşırdım." diyor. Siz böyle bir üreticiye "Borcun var, kredi yok." dediğiniz anda aslında şunu söylüyorsunuz: "Sen üretme, sen tarlayı bırak, sen ahırı kapat." Bu, tarımı yönetmek değil, tarımdan vazgeçirmektir. Borcu olan çiftçiyi sistemin dışına itmek yerine borcu yeniden yapılandırmak, faizi silmek, gecikme cezasını kaldırmak gerekiyor.
Üretim cephesine baktığımızda tablo daha da ağır. 2025 yılında meyve üretimi toplamda yüzde 30'un üzerinde düştü. Kirazda, kayısıda, bazı bölgelerde yüzde 70'e varan kayıplar yaşandı. Buğday üretimi 20,8 milyondan 17,9 milyon tona geriledi. Arpa yüzde 25'ten fazla düştü, kırmızı mercimek neredeyse yarıya indi. Ayçiçeği üretimi çift haneli oranlarda azaldı. Üretimdeki bu düşüşü sadece zirai dona ve kuraklığa bağlamak asıl sorundan kaçmaktır. İşin gerçeği, Hazine Bakanımız bile gıda enflasyonunun sebebi olarak zirai donu gösteriyorsa pekâlâ sizler de köşeye sıkışınca zirai don ve kuraklık diyeceksinizdir ancak şunu ifade edelim ki geçtiğimiz ekim ayında fiyatı en çok artan yumurta, tavuk eti, taze sebze ve alkolsüz içecekler gibi ürünlerin nasıl ki zirai donla alakası yoksa mazotun 60 lirayı geçmesi de zirai don veya kuraklık sebebiyle olmamıştır. Bu nedenle bahanelere sığınmak yerine eldeki imkânları nasıl kullandığımıza, yapabilecekken yapılmayanlara odaklanmamız çok daha faydalı olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin bütün kademelerinde esas alınması gereken en önemli ilke liyakat ilkesidir. İşi ehline vermezsek yapılan işten verim bekleyemeyiz. Dolayısıyla, Tarım ve Orman Bakanlığımız için de liyakat ilkesi olmazsa olmazımızdır. Ancak ne yazık ki alanında uzman personel istihdamı rakamlarına baktığımızda bu ilkeye uygun hareket edilmediğini görüyoruz. 2025 yılında ziraat mühendisleri için 18, veteriner hekimler için 41, gıda mühendisleri için ise sadece 7 kişilik istihdam kontenjanı açılmıştır. Hastalık var ama veteriner hekim istihdamı yok, çiftçi yalnız ama ziraat mühendisi alımı yok, gıda zehirlenmeleri almış başını gitmiş, tağşiş ürünler raflarda ancak gıda mühendisi alımı neredeyse yok. Sayın Bakanım, bu komik istihdam rakamlarını lütfen gözden geçirin. Alanında uzman personel istihdamı için en kısa zamanda somut adımlar atmanızı bekliyoruz. İşi ehline vermediğiniz sürece sorunları çözemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Süreniz doldu, bir dakika ilave veriyorum.
Buyurun.
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan, Değerli Bakanım; tarım ve hayvancılık bu ülkenin stratejik alanlarından biridir ve bugün ağır bir krizden geçmektedir ama bu kriz kader değildir. Bu kriz yanlış tercihlerle, eksik uygulamalarla, ertelenen kararlarla büyümüş bir krizdir, çözümü de vardır. Ne yapmamız gerektiği aslında bellidir: Tarımsal destekleri kanunun zorunlu kıldığı gibi millî gelirin en az yüzde 1'ine çıkarmak, destekleri çiftçinin ekim kararını alırken görebileceği şekilde, zamanında ve açıklıkla ilan etmek, çiftçiyi borcun içine boğmak yerine maliyetlerini düşürmek, ithalata değil yerli üretime yaslanan bir gıda politikası kurmak, hayvancılığı şap gibi hastalıklara, yem gibi dışa bağımlı girdilere teslim etmek yerine güçlü bir biyogüvenlik ve yem egemenliği stratejisiyle yeniden ayağa kaldırmak, Et ve Süt Kurumunu ve benzeri yapıları gerçekten kamucu, gerçekten düzenleyici kurumlara dönüştürmek, gençleri tarımın dışına itmek yerine tarımın öznesi yapmak, ormanları sadece yaz aylarında yanarken hatırlamak yerine yıl boyu korumak ve güçlendirmek.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Efendim, bir dakika daha alabilir miyim?
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Verdim, bakın Sayın Bilici bekliyor şimdi, hazırlık yaptı.
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Peki efendim, teşekkür ediyorum, bütçeniz hayırlı olsun.