KOMİSYON KONUŞMASI

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, kıymetli hazırun; bugün bir bütçe kalemini görüşüyoruz ancak belirtmem gerekir ki benim bizzat katıldığım son iki bütçe döneminden bugüne tarımsal sorunların ve çiftçi krizinin katlanarak derinleştiğine tanık oluyorum. Sorunlara çözüm üreten bir yaklaşım yerine sorunları öteleyen ve giderek ağırlaştıran bir anlayışın sürdüğünü görüyoruz; bunu görmek gerçekten kaygı verici Sayın Bakan

Şimdi, iç içe geçmiş, bir çığa dönüşmüş ciddi sorunlar var karşımızda. Tarım desteklerinden su politikalarına, GES'lerden maden ocaklarına, ÇED raporlarından mera alanlarına, gıda güvenliğinden pestisitlere, ithalattan ihracata kadar yanlış uygulanan politikaların sil baştan yeniden ele alınması gerekiyor. Bütün bunları tek tek konuşmak istiyorum ancak süremiz maalesef yeterli olmadığı için birkaç hususun altını çizeceğim.

Türkiye tarım ve balıkçılık potansiyeli son derece yüksek bir ülke. Bu nedenle çiftçilerin ve balıkçıların ekonominin iki temel unsuru olarak görülmesi ve bütçeden hak ettiği payı almaları gerekiyor ancak "Onlara ayrılması gereken bütçe nereye gidiyor?" diye sorarak birkaç başlığa özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum: Tarım destek miktarı en azından -yani sağlıklı ve yeterli üretim için destek oranı- gayrisafi millî hasılanın yüzde 1'i olması gerekirken Bakanlığınızın politikaları neticesinde oran her yıl daha da düşürülerek maalesef yüzde 0,3'e gerilemiş durumda. Hele ki 2026 için az önce de değindiniz yeni bir temel destek, katsayı diye bir hesaplama yöntemi çıkardınız, gerçekten, Sayın Bakan, evlere şenlik. Açık söyleyeyim yani sizin niyetiniz çiftçiyi gözden çıkarmak, çiftçi gözden çıkarılmış durumda, misal örnek vereyim: Türkiye'de 2 milyon ton kadar pamuk üretiliyor, bunun yüzde 52'si Diyarbakır ve Urfa hattında üretiliyor. Yaklaşık 1 milyon ton pamuk da ithal ediliyor. Pamukta 2002'ye kadar verilen destek çiftçilerin maliyetinin yüzde 35-37'sini karşılıyorken şimdiki destekleme miktarı maliyetin ancak yüzde 9'unu karşılayabiliyor. Beyanlarınızda -çok dikkatli dinledim sizi az önce- "Mazotun ve gübrenin yüzde 50'sini karşılıyoruz." dediniz. Küçük bir matematik yapalım, gerçekten destekleme miktarı artmış mı, yoksa bu hesaplamalarda bir illüzyon mu var, birlikte hesaplayalım.

Şimdi, Sayın Bakan, ben daha yeni, ayağımın tozuyla Ağrı'dan geliyorum, gelmeden önce Ağrı Ozanlar köyünde İbrahim dayının sürüm yaptığı tarlasının başında oturduk, birlikte bir hesap çıkardık; bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum burada: Ağrı'da buğday üreticisi -tabii, temel kalemlerden bahsedeceğim- 1 dekar buğday eken çiftçi, 1 dekar alana 8 litre mazot harcar, ortalama 50 kilogram gübre harcar. 1 dekar için hesaplıyorum: Mazot 472 TL, gübre minimum -taban, artı, üst gübre olarak söylüyorum- 1.600 TL, ilaçlama ortalama 200 TL, ekstra bir sorun, bir hastalık çıkmazsa tabii, tohum ortalama 1.170 TL; bunun işçiliği, malzeme tedariği, kırılması, onarılması gibi hesapları da işin içine hiç katmıyorum; 1 dekar buğdayın masrafı 4.042 TL. Yani çiftçinin elde ettiği gelire bakalım: 4.420 TL, çiftçiye burada kalan 378 TL Sayın Bakan. Sizin verdiğiniz toplam desteğe bakıyorum: O çiftçi eğer sertifikalı tohum ekmişse 366 TL veriyorsunuz. Çiftçi 4.042 TL masraf yaptı, sizin verdiğiniz destek 366 TL. Yani siz masrafların yaklaşık yüzde 11'ini destekliyorsunuz, az önceki sorumda anlattığınız gibi öyle yüzde 50'sini falan desteklediğinizi biz maalesef göremiyoruz.

"Sertifikalı tohum" demişken yine bir noktaya değinmek istiyorum. Sertifikalı tohum buğdayının fiyatı 34 bin TL, çiftçi ektiği buğdaydan kendi tohumunu da alamıyor, biliyorsunuz, dolayısıyla her yıl tohuma çiftçi tekrar para ödemek zorunda kalıyor. Bu da maalesef yanlış tarım politikalarınızın bir eseri. Oysaki çiftçi kendi ürününden tohum alabilseydi bir nebze de olsa üretim maliyetini düşürebilecekti. Burada samimi bir şekilde söylemek istiyorum gerçekten, Destekleme Genel Müdürlüğünüz ve bütün bürokratlarınız burada "Biz mazot ve gübre desteğinin yüzde 50'sini karşılıyoruz." diyorsunuz. Bize 2026 yılında vereceğiniz desteğin içindeki mazot ve gübre desteğinin ne kadara denk geldiğini burada açıklayın, birlikte öğrenelim. Eğer sizin hesaplamalarınız doğruysa ben eleştirilerimi geri alacağım.

Şimdi, bütün bunlarla soruyorum: Bu destek programları kime göre, neye göre, nasıl yapılıyor, ne baz alınarak hesaplanıyor? Açık söyleyeyim: Destekleme planınız ancak çiftçiliği ve çiftçiyi bitirir. Bu tablo karşısında tabii ki gençler çiftçilik yapmak istemez, tabii ki temel göç sebeplerinden biri de geçim sıkıntısı olur, tabii ki sermayedarlara pay edilen bütçeler için üreticiler isyan eder. Kendi yaşadığım coğrafya için söyleyeyim: Totalde yaklaşımlarınız çok açık, memleketim Ağrı bilinçli politikalarla yıllardır yoksul ve yoksun bırakılıyor. TİSK'in 2004'teki raporlarına da bakın, 2024'teki raporlarına da bakın, gelişmişlik sırasında hep son iller arasındayız maalesef Sayın Bakan. Bu gelişmişlik sıralamasında aslında 16 ilin kürdistan coğrafyasında toplanması da tesadüf değildir, bunu da belirteyim. Yoksulluk bu halka dayatılıyor. Nüfusun yüzde 70'i-80'i tarımla geçinen illerde, üretim şartlarını zorlaştırmanın başka bir anlamı olamaz. Sonra da tarlasını sürüp ekemeyen çiftçilere de sanki sorumlusu kendileriymiş gibi "Tarlanızı ekinsiz bırakırsanız, iki yıl boş bırakırsanız tarlaları elinizden alır, bir sermayedara toplu kiraya veririm." diyorsunuz. Önümüze sürdüğünüz yeni politikalarınız bunlar maalesef yani Hükûmet çözümü, yine garibanın lokmasına göz dikmekte ve sermayedarlara peşkeş çekmekte buluyor.

Sayın Bakan, tüm bunların neticesinde çiftçi borçları çığ gibi büyüyor. Bu yıl itibarıyla 1 trilyon 94 milyarı buldu bu borçlar, bulmaması için de bir sebep yok. Zira, çiftçiler her üretim sezonu başında sudoku çözer gibi sürekli rakamlarla boğuşuyor maalesef. Çiftçi, 2024 yılının desteğini değer kaybede kaybede ancak 2025 yılında aldı; ekim, dikim, bakım, besleme için yaptığı giderleri borçlanarak ancak yapabildi yani tohumcuya borçlu bu çiftçi, gübreciye borçlu bu çiftçi, yemciye borçlu, veterinere borçlu, dolayısıyla bankalara borçlu Sayın Bakan. Yemden gübreye yıllık fiyat artış oranları yüzde 40 ile yüzde 90 arasında değişiyor. Yani enflasyon artıyor, fiyatlar uçuyor ama sizin ödemesini sonraki yıla bıraktığınız destek rakamları ancak yüzde 17 artışla birlikte ödenebiliyor.

Şimdi, gelelim hayvancılık sorunlarına. Sayın Bakan, siz hiç tarlada çalıştınız mı, hiç hayvancılık yaptınız mı bilmiyorum. Yıllık borç harçla, dünya kadar emekle ortaya ancak çıkarılabilmiş bir ürünün, zirai donla ya da bakteriyel, viral bir hastalıkla -şap gibi- yok olup gitmesi ne demek bilir misiniz? Şimdi şunu söyleyeyim: Damdan düşenin hâlinden anlamak için illa ki damdan düşmeye gerek yok, onu söyleyeyim. Hayvancılığa verilen destekler miktar olarak artsa da hayvancılığın tarımsal destekleme bütçesinden aldığı pay her yıl sürekli azalıyor. Rakamlar ortada: Hayvancılığın tarımsal destekleme bütçesinden aldığı pay 2023'te yüzde 24,2 seviyesinde, 2025'te yüzde 20,1 seviyesine düşeceğini öngörüyorsunuz zaten. Süt ucuz olduğu için süt inekleri hâlâ kesime gidiyor maalesef. Bakın, yıllık buzağı ölümleri hayvan varlığının yüzde 10'u. Bu yaklaşık olarak ortalama 547 bin buzağı kaybı demek yani 2024 yılında planlanan 600 bin hayvan ithalat rakamına yakın bir buzağı kaybı var. Bu buzağı kayıplarının, buzağı ölümlerinin önüne geçerseniz aslında, ithalata da gerek kalmayacak. Yine, şap hastalığından onlarca ille birlikte özellikle Ardahan ve Kars'ta hayvancılık âdeta yok oldu. Gelip yerinde görmeniz, çiftçiyle empati kurmaya yeterli olacaktı dolayısıyla tarım politikalarında noksanlıkları görmek ve öngörülerle harekete geçmek daha kolay olacaktı. Bu sebeple planlamaları daha öngörülü yapmanız, en az önümüzdeki otuz yılı, elli yılı kapsayacak şekilde gerçekçi planlayabilmeniz gerekir. Bunun için ekolojik kırımların derhâl önüne geçilmesi gerektiğini bilmeli, ona göre, su politikası dâhil tüm politikalarınızı revize etmelisiniz. Misal, tarım sigortası -az önce de değinildi- bir avuç sermayedarın gelir kapısı ya da rant kapısı olmaktan çıkarılıp çiftçiye gönül rahatlığıyla üretim yapabileceği bir zemin için düzenlenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen tamamlayın.

Bir dakika söz veriyorum.

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Sigorta, her çiftçinin rahatlıkla yapabileceği bir hâle getirilmelidir. Ülkede üretimi artırmanın temel şartlarından biri, çiftçinin "Ya don olursa, ya dolu yağarsa, ya herhangi bir şap hastalığı ya da pandemik bir hastalık peyda olursa..." gibi endişelerinin önüne geçip güvence vermektir. Yani çiftçinin mağdur edilmemesi garantisini verebilmekten geçer.

Bir başka mesele. "Gıda güvenliği kırmızı çizgimiz." dediniz, hiç zannetmiyorum. Geçtiğimiz günlerde Artvin sınır kapısında 6.100 kilogram pestisitli mandalina imha edildi, videoları yayınlandı. Bu, video övünülecek bir video değildi Sayın Bakan. Buradan şu sonuca varmak gerekir aslında: "Sınır kapısında olduğu için tespit edilen bir pestisitin acaba pazarlarda, manavlarda, reyonlarda durumu nedir, kalıntı oranları ne seviyededir?" deyip peşine düşülmesi gereken bir tablodur.

Sayın Bakan, daha önce de defalarca dile getirdik; tarım ilaçları Türkiye'de rastgele mühendis dışı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Tamamlıyorum.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Hemen bitirin, mikrofonu açmıyoruz zaten.

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Az kaldı.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Hemen selamlayın lütfen.

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Şu kısma değineyim o zaman. Mühendis dışında kimyasallara...

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Demir, bitirin siz konuşmanızı hemen ama selamlama için müsaade ediyoruz.

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Teşekkür ediyorum.

Tarım ilaçları bu ülkede öyle rastgele herkes tarafından satılacak ürünler değil. Bu konuda gerçekten hassas ve dikkatli davranmanız gerekir.

Teşekkür ederim.