| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/280) ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/279) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 31 .10.2025 |
KAMURAN TANHAN (Mardin) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Meclis Başkanımız, Sayın Kamu Başdenetçimiz, Sayın Sayıştay Başkanımız, değerli arkadaşlar, değerli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kamu Denetçiliği Kurumu ve Sayıştayın bütçe ve kesin hesapları üzerine görüşmeler yapıyoruz.
Bugünkü konuşmamda aslında iktidarın tek temel yasa yapma tekniğine ilişkin dönüşen torba yasalar üzerinde birkaç söz kuracağım. Şimdi, torba yasa tekniği açıkçası milattan önce, 1998'li yıllarda yaşanmış bir durum ve milattan önce denenmiş ve 2 maddeden oluşan torba yasa tekniği bir kişinin iki farklı kanun hakkında veya iki farklı görüş hakkında karar vermesini engellediği için terk edilmiş bir durum ama biz bugün 2025'te ne yazık ki bu torba yasalarla beraber yasa yapma tekniğini geliştiriyoruz. Dolayısıyla bu eksik ve kabul edilebilir bir durum değil, evet, iktidar kendince haklı gerekçeler sunabilir ama toplum nezdinde olsun, Meclisin itibarı veya Meclisin vakarı nedeniyle bu kabul edilebilir bir durum değil. Bu biçimi terk etmeliyiz esasında ve bu husus, bu torba yasa tekniği Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmayan, yaramayan bir durumdur. Maalesef biz muhalefet partileri olarak bunu söylemekten, dile getirmekten bıktık ama iktidar bu eleştirilerimizi üzerine almanın ötesine geçmiyor, hatta üzerine de alınmıyor, gereğini yerine de getirmiyor ve bu gereğini getirme durumundan da çok uzakta kalıyor. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim ve tartışma mekanizmaları neredeyse sembolik hâle gelmiş. Sarayda hazırlanan torba yasa teklifleri yalnızca imza yetkisi verilmiş milletvekilleri aracılığıyla Meclise getirilmekte, komisyonlarda ve Genel Kurulda herhangi bir değişikliğe uğramadan kabul edilebilmektedir. En son on birinci yargı paketiyle Adalet Bakanlığı "web" sitesinde bir açıklama yaptı, "Biz hazırladık, milletvekillerine gönderdik." ama aradan yaklaşık on gün geçti, biz milletvekilleri olarak on birinci yargı paketinin içeriğine ilişkin herhangi bir tebligat da almadık, herhangi bir bilgilendirme de almadık, içerisinde ne var ne yok açıkçası bilmiyoruz. Dolayısıyla işte bu yasa yapma tekniği sıkıntılı bir durum. Milletvekilleri bu durumdan haberdar değil ama basında hangi düzenlemelerin kimler için yapılabileceği çarşaf çarşaf dolaşmakta veya haber yapılmakta, bu da kabul edilebilir bir durum değil aslında, sürdürülebilir bir yasa tekniği de değil. Meclis sadece, yalnızca teknik prosedürlerin yerine getirildiği bir onay makamına dönüştürülüyor bu böyle yapılınca ve ne yazık ki son beş altı yılda bunu ifade edebiliriz özellikle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden sonra.
Halkın temsil inisiyatifi neredeyse sıfıra indirilmiş. Son olarak, daha geçen hafta bu Komisyona bir vergi paketi getirildi, Vergi Kanunu ve bazı kanunlarda değişikliğe ilişkin kararnameler diye bir paket geldi. Bu teklif 19 kanun ve 2 kanun hükmünde kararnameyle ilgili kimi düzenlemeler içeriyordu. İşsizlik Sigortası Kanunu'ndan tutun Ölçüler ve Ayar Kanunu'na, Yükseköğretim Kanunu'ndan Karayolları Trafik Kanunu'na kadar geniş bir yelpazeyle bu kanunları aynı torbada buluşturabilen ve bunu sistematik bir hâle getirmiş bir anlayıştan bahsediyoruz. Sonra ne mi oluyor? Komisyon sürecinde torba kanun olarak görüşülen kanun teklifi TBMM Genel Kurulu sürecinde temel kanun olarak görüşülerek muhalefetin söz kurma hakkı bütünüyle gasbedilmeye devam ediliyor. Torba kanun teklifinin içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin birbirinden farklı ihtisas komisyonlarının sorumluluğunda olan maddelerin yalnızca Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi yasama etiğinin alenen ihlal edilmesidir, yok sayılmasıdır aslında. Birbirinden temelde farklı olan, ayrı ayrı komisyonlarda ele alınması gereken kanunlar tali komisyonlara gönderilip görüşlerinin alınmaması ve yalnızca Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi siyasi iktidarın yasa yapma pratiğinin TBMM'nin yasama sorumluluğunu alaşağı etmesidir. Siyasetin cereyan ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kanunlara ve tüzüğe aykırı hareket edilerek kanunsuzluğun ve keyfîliğin kamu idarelerine ve topluma yayılmasına neden oluyor bu kanun yapma tekniği.
Bakın, bir başka örnek olarak, 2025 yılında gündeme gelen bir torba yasa teklifinde Zeytinciliği Koruma, Mera Kanunu, Orman Kanunu ve Çevre Kanunu gibi birbirinden farklı alanları kapsayan 4 temel yasanın aynı düzenleme içerisinde değiştirilmesi öngörülmüş, bu durum kamu yararı ve çevre hukuku açısından ciddi eleştiriler almıştı. Toplumun tüm itirazlarına rağmen bu kanun geçti ve Genel Kuruldan da geçti. Şimdi, 28'inci Yasama Döneminde ilk üç yasama yılında, TBMM'nin ilgili komisyonlarca görüşülüp kanunlaşan tekliflerinin yüzde 70'inden fazlası torba yasa tekniğiyle Meclis gündemine getirilmiştir, yüzde 70'i. Evrensel hukuk ilkelerinin ihlali olan bu torba yasa yöntemi iktidar tarafından 2010 yılından bu yana sistematik olarak kullanılmaktadır. Ülkede genel anlamda yaşanan otoriteleşme ve tekelleşme eğilimi yasama sürecinde de kendini göstermektedir. Süreç teknik bir biçime indirgenerek toplumsal etkileşim ve müzakere kanalları hem Meclis içinde hem de dışında sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütleri açısından işletilmemektedir; bu da Parlamentonun işlevsiz bir duruma, itibarının düşürülmesi sonucuna götürüyor. Birbiriyle ilişkisiz ya da dolaylı ilişki içerisinde olan bazı düzenlemeleri içeren torba yasa teklifi yasama kural teamüllerinin ağır bir ihlali niteliğindedir. Torba yasa tekniği Roma hukukundan günümüze gelen "Bir kimse farklı konuları düzenleyen hükümlerle ilgili tek bir görüş bildirmeye zorlanamaz." ilkesinin ihlalidir aslında. Ancak milattan sonra -ki bugün 2025 yılında- iktidar hâlâ torba yasa tekniğiyle kanun teklifi getirmektedir ne yazık ki. Torba yasa marifetiyle yasama kural ve teamüllerinin ağır bir şekilde ihlali sonrasında, torba yasalarda görüşülen kanun maddelerinin gerekli şartları sağlamamasına ve dolayısıyla müzakere edilmeyen ve tartışılmayan düzenlemenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine veya uygulamada yaşanılan sorunlar nedeniyle aynı konuların düzeltilmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesine, tekrar getirilmesine neden olmaktadır. Bu da hem zaman kaybı hem iş gücü kaybı hem de maddi bir külfet. Daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilerek Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen maddeler yeni torba yasalarla tekrar Meclise gönderiliyor. Partimiz ve diğer muhalefet partileri tarafından torba yasa yöntemine ilişkin yapılan eleştiri ve uyarıların hiçbir şekilde dikkate alınmadığını ne yazık ki görmekteyiz, bu da kendini göstermekte. Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilerek geri gönderilmiş olan düzenlemeler, Anayasa Mahkemesine siyaseten meydan okurcasına, torba yasa pratiğiyle muhalefete ve Türkiye Büyük Millet Meclisine âdeta dayatılmaktadır iktidar tarafından. Hızlı, panik, plansız bir şekilde gerçekleşen yasama süreci, yasanın ilgili toplumsal kesimlerinin, demokratik kitle örgütlerinin ve bizzat yurttaşların kendisinden kaçırılırcasına yapılmasına neden oluyor. Bu durum Türkiye'de yasama kalitesini düşürüyor, Meclisin itibarını zedeliyor ve hukukun üstünlüğünü ihlal ediyor, zayıflatıyor. Bu nedenle, biz DEM PARTİ olarak torba yasa tekniğine ve yangından mal kaçırırcasına görüşülüp hayata geçirilen yasama anlayışına karşı olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Torba yasa tekniğinden bir an önce vazgeçilmesini ve her konunun kendi bağlamında tartışıldığı katılımcı, şeffaf, çoğulcu bir yasama sürecine geçilmesini talep ediyoruz.
Sayın Başkan, Sayın Meclis Başkanım; siz de girişte ifade ettiniz, bu, Meclis çalışanlarının, danışmanların özlük haklarıyla ilgili ben de çok üzerinde durmayacağım ama tekrar tekrar hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Bir de bunu demişken, aslında sağınızda oturan Kamu Başdenetçisi ve Sayıştay Başkanı arasında özlük hakları açısından çok farklı durumlar ortaya çıkmış, her ikisi neredeyse aynı konumda ama Kamu Başdenetçisi Sayıştay Başkanına göre özlük hakları konusunda biraz ihmal edilmiş diyelim. Bu durum denetçiler açısından da söz konusu. Sayıştay üyeleri ile denetçilerin, kamu denetçilerinin bir olması gerekir aslında. Bu konuda da biz söz istiyoruz, bir adım atmanızı istiyoruz çünkü gerçekten Kamu Denetçiliği Kurumu Türkiye yargı sisteminin aslında çok fazla iş yükünü kaldırabilecek bir kurumken biz gerekli önemi göstermediğimiz sürece ne yazık ki bu sadece kararlarıyla tavsiye niteliğindeki şeyi geçemeyecek. Aslında, Kamu Denetçiliği Kurumunun kararlarının bilirkişi raporu gibi mahkemelere sunulması, mahkeme kararlarında atıf yapılması gerekir. Aslında, bunun da ötesinde, Kamu Başdenetçisine giden bir konu hakkında, mahkemelere bir süreç olduğunda ferî müdahil olarak da dâhil edilmesi gerekiyor çünkü bu konuda gerçekten daha yetkinler ve daha fazla konuya vâkıflar çünkü mahkemelerin gerçekten çok fazla iş yükleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Teşekkür ederiz.
Selamlama...
KAMURAN TANHAN (Mardin) - Dolayısıyla bu kurumu işletirsek hukuk açısından da bir aşama kaydetmiş oluruz.
Bir de Sayın Başkanım, biz sürekli ifade ettik, diğer muhalefet partileri de ifade etti bu torba yasa tekniğinden. Aslında "Yasa nerede yapılır?" diye sorarsak hepimiz net bir şekilde "Mecliste." diye cevaplarız ancak bu yanlış bir durum, yanlış bir sonuca götürür. Yasa toplumla beraber yapılır, halkla beraber yapılır, milletle beraber yapılır; Meclis ise o yasayı norma çevirir, dönüştürür, bağlayıcı hâle geliştirir. Dolayısıyla yasalardan önce, yasaları yapmadan önce halkın bağrından çıkması benliğinde ve bilincinde yapılmalıdır.
Son olarak, Sayın Meclis Başkanım, öneri olarak, vatandaş ve Meclis iletişimini sağlamak adına bölgesel Türkiye Büyük Millet Meclisi ofislerinin kurulmasını öneriyoruz. Milletvekilleri ve seçmenleriyle düzenli bir temas kurabilir bu. Yine, ikinci olarak önerimiz, gençlik ve çocuk meclisleri aracılığıyla demokrasi dilini daha da geliştirebiliriz diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum