KOMİSYON KONUŞMASI

VELİ AĞBABA (Malatya) - Başkanım, teşekkür ederim.

Öncelikle konuşmama bir teşekkürle başlayayım. Sayın Numan Kurtulmuş'a teşekkür ediyoruz. Hakikaten, vekillerin iyi gününde kötü gününde arıyor, soruyor.

Bu güzel girişten sonra şimdi eleştirilerimizi sıralayalım. Tabii, Sayın Mehmet Muş'la ilgili birkaç düşüncemi paylaşayım. Mehmet Muş'un -Sayın Ombudsman da burada, Kamu Başdenetçisi- milletvekillerinin çalışmalarıyla ilgili insan haklarına aykırı çalışmaları var burada. Sabah başlıyoruz, gece kaçta biterse, bunu söyleyeyim öncelikle. Ayrıca, bazen torba yasa geliyor, torba yasa iki günde geliyor, "Çalış." diyorlar, çalışamadan sabahlara kadar... Daha doğrusu sabahlara kadar yasaya çalışmaya uğraşıyoruz.

Yine, bir şikâyetimi konuşmamın başında söylemiştim; basın mensupları, sonuçta "beşinci kuvvet" diyoruz, gerçi kuvvetler ayrılığı kalmadığı için onu da içine kattınız. Basın mensupları da iyi koşullarda çalışamıyorlar. Basın mensuplarının çalışma yerleri yok, bakın, çoğu sandalyede oturuyor, ayakta duruyor, siz geldiğiniz zaman -sizin masanız var- ayakta bekliyorlar, onların da görevi haber yapmak, onların da görevi sizleri takip etmek. Bu konuda bir düzenleme yapılmasını beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Şimdi, Kamu Denetçiliğiyle ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Kamuda sorunu olan herkesin hakkını aradığı bir kuruluş Kamu Denetçiliği. Şimdi, değerli arkadaşlar, Kamu Denetçiliği Kurumu Başkanı ve üyeleri çoğunluk oyuyla seçiliyor. Başdenetçimiz kimin oyuyla seçiliyor? AK PARTİ'nin oylarıyla seçiliyor. Üyeleri kimin oylarıyla seçiliyor? O da AK PARTİ'nin oylarıyla seçiliyor. Başka ülkelerde bu kurumlar ittifakla seçiliyor. Bu kurumların en önemli görevi kamunun eksikliği veya yanlışı varsa bu kurumun çözmesi. Yani kısaca, bu Kurum için "Ankara'da dayısı olmayanların dayısı." diyebiliriz, onun için kuruldu. Baktığımızda en fazla şikâyet adalet tarafından geliyor. Onunla ilgili de hemen birkaç şeyi söyleyeyim.

Değerli arkadaşlar, bakın, lütfen bunu... Belki size ulaşamıyorlar, ben hemen burada size ileteyim. Biliyorsunuz, son günlerde Silivri -geçmiş- 2011'den beri sıkça moda. Silivri'ye gitmeden bir Vatan Emniyet var. Bir Belediye Başkanımız diyor ki: "Cezaevinde beş yıl kalayım, Vatan Emniyette beş gün kalmayayım." diyor. Bu Vatan Emniyetin şartları, insana yakışır koşullar değil. Kimin mahkemede tutuklanacağı -siz önemli bir yargı mensubusunuz- kimin ceza yiyeceği belli değil, bazen gözaltı oluyor, hatta tutuklama oluyor, ceza oluyor, ceza yiyor, yargı onaylıyor ama daha sonra haksızlığa... Çözülüyor, bunun örneklerini siz çok yakından biliyorsunuz. FETÖ-AKP iş birliği döneminde, AKP ile FETÖ'nün iş birliği yaptığı, beraber çalıştığı dönemde onlarca komutan, hoca, gazeteci cezaevine atıldı, İlker Başbuğ "terör örgütü lideri" olarak... Yargıtay tarafından karar onandı, sonra Anayasa Mahkemesinden geri döndü biliyorsunuz ve bu insanlara... Bu Vatan Emniyeti lütfen not alın, gerekirse bir inceleyin. Benim milletvekili olarak size şikâyet etme hakkım var herhalde, bu hakkımı da kullanıyorum. Lütfen, bu Vatan Emniyete gidin, bir bakın. Belediye Başkanları, milletvekilleri hangi koşulda, hangi kirli koşulda kalıyor bir bakın. Oradaki polis memurlarından bir şikâyet yok ama orada, işte, sanırım uyuşturucu deposu bir yanı, insanlar uyuşturucu içmiş gibi, esrar içmiş gibi çıkıyorlar ve koşulları son derece kötü. Tekrar söylüyorum -sizin de mesai arkadaşınız daha öncesinden, aynı Parlamentoda çalıştığımız arkadaşımız- "Beş gün orada kalmayalım, beş yıl cezaevinde kalalım." diyorlar. Bununla ilgili bu.

Şimdi, ben eski bir cezaevi komisyonu üyesiyim, cezaevlerindeki hem mahkûmların haklarını biliyorum, hem infaz korumaların yaşadığı sorunları biliyorum. Şimdi, bazı cezaevlerinde... Bu da 1999'daki cezaevi direnişleri sonucunda kazanılmış haktır; örneğin, aynı suç grubundaki insanların haftada iki saate kadar sohbet hakkı vardır. Sayın Başkanım, "sohbet hakkı" dediğimiz hak Silivri Cezaevinde uygulanmıyor. Mahkûmların haftada bir-iki saat bir araya gelip sohbet etme hakları var. Bunların tamamı, Silivri 9 no.ludaki insanların tamamı tek başına, tek kişilik hücrede kalıyor. Ya, düşünün ki aylarca, yıllarca o cezaevinde kalanların bu hakkının kullanılması lazım. Ki bu, bu kanundan doğan hakları. Maalesef, cezaevlerinde idareden idareye çeşitli keyfîlikler var, kullanılmıyor; bunu da söylemek istiyorum.

Etkinlik hakları var yani işte, top oynama hakkı var örneğin, futbol sahası var ama futbol sahasına 1 kişi çıkarıyorlar. Futbol, biliyorsunuz, 1 kişiyle oynanmıyor; basket 1 kişiyle oynanmıyor. Bunu da size şikâyet ediyorum, ben bir milletvekili olarak gittiğim cezaevlerinden bunları size şikâyet etmek istiyorum. Bunların mutlaka düzeltilmesi lazım. İsim de veriyorum: Marmara 9 No.lu Kapalı Cezaevi. Yine burada çeşitli bürokratlar, kamuda çeşitli görevler yapmış insanlar tutuklanıyor. Örneğin, İstanbul Belediye Başkanının Özel Kalem Müdürü şu anda uyuşturucudan -çeşitli- gasptan insanlarla kalıyor. Birçok arkadaşımız da -9 no.lu hariç- diğer cezaevlerinde kalanlar, aynı suç grubundan insanlarla birlikte kalamıyorlar; bunu da önemli bir sorun olarak söylüyorum.

Yine, bakın, değerli başkanlarım, sizin de vicdanınıza sesleniyorum. Orhan Bey biraz varsa sizin de vicdanınıza sesleniyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Orhan'ın vicdanı var.

VELİ AĞBABA (Malatya) - İnşallah.

Şimdi, insanlar tutuklanıyor; örneğin belediye başkanımız tutuklanıyor ya da oradaki bürokratlar tutuklanıyor, mal varlıklarına el konuluyor, hemen kayyum atanıyor, TMSF'ye devrediliyor. Eğer görevinden dolayı bir kazanç iddiası varsa o mala el konulsun ama adamın babasının malı, dedesinin malı, buna el konuluyor ve belli seviyede yaşayan insanlar ekmeğe muhtaç oluyor.

Bakın, kulağımla duyduğum için söylüyorum "Bir kredi kartından ekmek alacak, simit alacak paramız yok." diyen, sizin de muhtemelen tanıdığınız, kamuoyundan ismini bildiğiniz insanlar var. Ya, bu kadar haksızlık yapılmaz. Cezaevine attın, hukuk yok, anlıyoruz ama bu insanları çoluğuyla çocuğuyla, malıyla niye sınıyorsun? Bu önemli bir şey.

Yine burada söyleyeyim: Bakın, siz Yargıtay Başkanlığı yaptınız, uzun yıllardır yargıda saygın bir hukuk adamısınız siz, Allah aşkına, Ankara'da farklı hukuk İstanbul'da farklı hukuk, İzmir'de farklı hukuk olur mu? Bakın, hâlâ Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının iddianamesi yazılabilmiş değil. İzmir'de bir operasyon oldu; bir hafta, on gün veya on beş gün sonra iddianame yazıldı. Ankara'da hemen iddianame yazılıyor. Yani acayip hukuk, değişik hukuk var.

Yine, insanlara ayrı hukuk uygulanmaz Sayın Başkanım. Bir dava var, bir dosya. Aynı dosyada Zeydan Karalar'ın ismi var, Kütahya Belediye Başkanının ismi var. Kütahya Belediye Başkanının ismi ayrılıyor, Kütahya'ya gönderiliyor, Zeydan Karalar'ın işlediği iddia edilen suçun yeri Adana Seyhan ama onun davası İstanbul'da görülüyor. Bakın, biri hiç tutuklanmıyor, hakkında hiçbir şey yok ama Zeydan Karalar 2014'teki suçlamadan dolayı tutuklu yargılanıyor. Ben hukukçu değilim ama esas olan tutuksuz yargılama. Biz "Kimse yargılanmasın." demiyoruz, hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yok ama bakın "devlet baba" diyoruz, "devlet" diyoruz. Devlet kendi vatandaşına, kendi yurttaşına eziyet etmez.

Bakın, dönem değişiyor, zaman değişiyor. Birazdan bir resim göstereceğim size. Askeri casusluk davası döneminde cezaevine gittim, Buca Kırklar cezaevine; kulaklarıma inanamadım, tarihini de hiç unutmuyorum: 12 Eylül 2012 günü gittim cezaevine. Sonra geldik, Mecliste konuştuk. AK PARTİ'den o günkü bazı milletvekili arkadaşlarımız "Darbecileri, casusları savunuyorsunuz." dediler ve örneğin o insanlardan birisi şu anda devletin en önemli görevinde, Deniz Kuvvetleri Komutanı; Sayın Tatlıoğlu, değil mi? Şu an Deniz Kuvvetleri Komutanı. Yani bir tutuksuz yargılamanın esas olması lazım.

Bakın, hasta mahpus meselesi var, yıllardan beri devam ediliyor. Muhittin Böcek, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız. Bu adamın kaçacak bir yeri yok, adam hasta, 15 tane ilaç kullanıyor. Bırakın, ev hapsi mi olur, tutuksuz yargılama mı olur, onun yapılması lazım. Murat Çalık, gözümüzün önünde ölüyor. Ya, düşman değil ki bu adam. Suçu varsa cezasını çeksin ama Murat Çalık, Beylikdüzü Belediye Başkanımız maalesef şu anda cezaevinde hasta bir şekilde yatmaya devam ediyor.

Şimdi, sizin vicdanınıza bırakıyorum, ben ne diyeyim yani eğer bir yaptırımınız varsa ona bırakıyorum. Bakın, Ankara'da dayısı olmayanların dayısısınız siz, fakir fukaranın dayısı olması gereken bir yerde oturuyorsunuz, Ankara'da dayısı olmayanların dayısısınız siz. Ya, mülakata giriyor... Bakın, şunu söyleyeyim: Allah var, AK PARTİ fakir fukara isen, kimsen yoksa, CHP'li, AK PARTİ'li, MHP'li ayrımı yapmıyor, herkese eşit davranıyor, hiç kimseyi işe almıyor eğer dayın yoksa, eğer amcan yoksa. AK PARTİ'li fakir fukara ile CHP'li fakir fukara arasında fark yok, o konuda ayrım yapmıyorlar sağ olsunlar ama bakın, çeşitli örnekler var. 3 farklı KPSS sınavında 1'incilik elde eden Emre Pişiren hâkimlik mülakatında 3 kez elenerek hedeflediği mesleği yapma yetkisini kaybetti. Bir başka örnek vereyim, benim yaşadığım bir örnek: Gittik, dayı olalım birisine dedik -adamın annesi infaz koruma memuru, babası yok- almadılar, iki kez üst üste kazandı, mülakata girdi, almadılar. En büyük hayali hâkim, savcı olmaktı; hâkim yapmadınız, şimdi Çankaya Belediye Başkanı oldu bu adam.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun, ilave süre verdim.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sağ olun Başkanım.

Bu mülakat meselesi önemli bir mesele, onu söylemek istiyorum.

Şimdi, hemen hızlıca milletvekillerine geleyim. Sayın Başkanım, Sayın Numan Kurtulmuş; bakın, bizim itibarımızdan siz sorumlusunuz, milletvekillerinin itibarından siz sorumlusunuz. Milletvekillerine şiddet olacak iş mi ya! Ali Gökçek'e o gaz sıkılmıyor, o gaz size sıkılıyor; Baran Yazgan'a tekme atılmıyor, size atılıyor. Ya, bakın, bizim polisle karşı karşıya gelme, polisi itme gibi bir şeyimiz yok ama yarım metreden gaz atılır mı; insan Allah'tan korkar. O gaz size atılıyor Sayın Başkanım, vallahi o gaz size atılıyor.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Ya, siz az kalsın hâkim dövüyordunuz!

VELİ AĞBABA (Malatya) - Ya, git...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Hâkimi dövmeye kalktınız ya!

VELİ AĞBABA (Malatya) - Onu da sen söyle, onu da sen söyle!

Bizim hukukumuz size emanet.

Başkanım, bakın, Hüseyin Kocabıyık, beraber görev yaptığınız insan. Ya da Aykut Erdoğdu, 2020'de, iddia ediliyor, o suçtan yargılanıyor, 2020'de milletvekili bu, İstanbul'da yargılanıyor. Yargılanması gereken yer neresi? Ankara.

Bakın, Sayın Başkanım, hem Ombudsmanımıza hem de size 2 resim göstereceğim. Buradaki resim Ekrem İmamoğlu, casus, bundan dolayı casuslukla suçlanıyor; bakın, şu resim. Buradaki aynı resimde büyükelçiler var, şimdi MİT Başkanı olan arkadaşlar var, bunlara bir şey yok; bunlara hak, buraya günah. Bakın, bunlara hak, buraya günah. Bakın, casusluk bizim toplumumuzda, bizim milletimizde en hain suçtur yani bir insanın devletine, milletine casusluk yapmasından daha ağır bir suç yok; ne cinayete benzer ne de başka bir şeye benzer, en ağır suç casusluktur. Bu kadar kolay suçlanılır mı casusluktan ya! Bu kadar kolay suçlanılır mı? Casus... Casusluktan tutuklarız başka bir şey.

Sayın Başkanım, bakın, bu resimde siz varsınız Rıza Sarraf'la; bir tarafta da Ekrem İmamoğlu var. Bir fotoğraftan suç üretilir mi yani siz bunun kim olduğunu öğrendiniz herhâlde. Memleketini satan, dünyanın en büyük rüşvetçisi Amerika'ya Türkiye'yi satan adam. Bu resimden dolayı ben sizi de suçlamıyorum ama Sayın Başkanım yani bir insanın namusuyla, şerefiyle... Bakın, namustan daha önemli bu suçlama. Ya "Namussuz." demişsiniz... Daha da ağır bir şey bu. Bu kadar basit suçlanılır mı? Bu kadar basit bir suçlamayla insanlar cezaevine atılır mı?

Şimdi, bir başka şey... Hepimizin hukukundan siz sorumlusunuz dedik. Sayın Başkanım, bakın, bu milletvekili meselesi, Can Atalay...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Önceden o fotoğraflarda çıkıyordun ama şimdi sana dokununca öğrendin hakikati!

VELİ AĞBABA (Malatya) - Ya, Orhan Yegin, Allah aşkına, Can Atalay'ın cezaevinde durmasının sana ne faydası var, bana ne faydası var, memlekete ne faydası var? Ya, bu, hukuksuzluk, örnekleri var ve onun da itibarından siz sorumlusunuz. Orada yatan kim biliyor musunuz? Orada yatan Sayın Numan Kurtulmuş; Silivri 9 No.lu Cezaevinde yatan Sayın Numan Kurtulmuş. Lütfen bu konuya acilen el atın. Anayasa Mahkemesi size darbe yapıyor, affedersiniz Yargıtay size darbe yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Malatya) - Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Şimdi, arkadaşlar, gelelim bu milletvekilinin itibarı meselesine. 2017'deki bu ucube yasa geldiğinde dediniz ki: "Milletvekilinin etkinliği artacak, hızlı olacak vesaire vesaire..." Soru önergesi dışında bir denetimimiz kalmadı Başkanım, soru önergesi verebiliyoruz sadece. Bakın, soru önergesine nasıl cevap veriyorsunuz, onu da söyleyeyim. Benim verdiğim 4 soru önergesi var. Sormuşum, demişim ki: 2024 yılı itibarıyla borçlarını ödemediği için icra takibine düşen emekli sayısı kaçtır? Ne demiş biliyor musunuz? Ne demiş? "Bu sorunuza ilişkin hususları ilgili 'web' sitesinden alabilirsiniz." demiş. Bakın, "web" sitesinden... Ben bilmiyor muyum "web" sitesini!

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bilgilendirmiş işte!

VELİ AĞBABA (Malatya) - Ali Erbaş'a soru sormuşum "Diyanet İşleri Başkanlığında görev yapan yöneticilerle ilgili bilgi..." "Başkanlığın internet sitesinden alabilirsiniz." diyor. Yine, bakın, bir soru daha sormuşum: Erdoğan'a kaç kişi hakaret etmiş? demişim, aynı şekilde bakın ne demiş: "Bakanlığımızın Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün -bilmem ne sitesi- internet sitesine ulaşmanız..." Ben onu bilmiyorum muyum? Başkanım, bakın, gelen cevaplar bu şekilde. Bir başka çarpıcı örnek vereyim: CHP varsa herkes için var Başkanım; bunlar için de var. Bu AK PARTİ Grubu var ya, AK PART Grubu kendi hakkını savunamıyor; bazen ona da Veli Ağbaba sahip çıkıyor. Bak, bunlar toplam 39 tane soru önergesi vermiş -nasıl verdiyseniz, nasıl çalışkan insanlarsınız, 39 tane- ne yapmışlar? 1'i süresinde cevaplanmış, 23'üne hiç cevap verilmemiş. Yani sizin de hukukunuzu ben savunacağım. Ya Bakanlar sizi de takmıyor diyelim hafif deyimiyle. Ya arkadaş, yani bakın, bir ciddiyetimiz olmuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Malatya) - Başkanım, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Hayır içeride konuştuğumuz konu da bitti, kalmadı ki daha.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Üç dakika verdi ekstra.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Hemen bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bakın, bir daha uzatmayacağım, konuştuğumuz her şeyi anlatabilirsiniz.

VELİ AĞBABA (Malatya) - On beş gün içerisinde cevaplanan soru önergesi oranı yüzde 15 ve o yüzde 15 de böyle ciddi şekilde... Yani bu hakikaten bizim de itibarımıza, sizin de itibarınıza yani Meclisin itibarına yazık.

Şimdi, çok hızlı... Danışmanlar benden müjde bekliyor. Sayın Numan Kurtulmuş gerçi sağ olsun, babalığını yaptı. Müjdeyi verdiniz değil mi Başkanım?

TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Odada konuştuk zaten.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Verdiniz yani, danışman arkadaşlarla ilgili yoksa konuşacağım, söz verdik mi? Çözelim Başkanım.

TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Benim çözümüm değil Meclisin çözümü, hep beraber.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Tamam, hep beraber çözelim.

Şimdi, bunlar kıdem tazminatı alamıyorlar, iş sonu tazminat alamıyorlar, maaşları düşük, bir vekilin iki dudağı arasında iş güvenceleri yok yani böyle böyle çok çeşitli sorunları var.

Şimdi, basını söyledik.

Son olarak teşekkür ediyorum Başkanım. Hep eleştiri yaptık, bir de sizin personelinize teşekkür ediyoruz. Genel Sekreter Yardımcılarımıza, daire başkanlarımıza, emniyet personelimize teşekkür ediyoruz. Sayın Genel Sekreteri çok tanımıyoruz ama Genel Sekreter Yardımcıları bir sorunumuz olduğu zaman derhâl çözüyorlar. Teşekkür ediyorum.

Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.