KOMİSYON KONUŞMASI

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, değerli Komisyon üyeleri; bugün burada sadece bir bütçe görüşmesi yapmıyoruz, aslında AK PARTİ'si iktidarının ülke gerçeklerinden ne kadar uzaklaştığını tartışıyoruz.

2026 merkezî yönetim bütçesi rakamların, tabloların ve hedeflerinin ardına gizlenmiş büyük bir krizin belgesidir çünkü bu bütçe toplumun adalet beklentisini, ekonomik dengelerin gerekliliklerini ve kamu yönetiminin şeffaflık ilkesini karşılamaktan çok uzaktır. Kaynak dağılımı önceliklerin yanlış belirlendiğini; harcama kalemleri ise sistemin ihtiyaçlarının değil, siyasi tercihlerin esas alındığını göstermektedir.

Bakın, 2025 yılı bütçesinde gider 14 trilyon 731 milyar lira, gelir 12 trilyon 800 milyar liraydı yani 2025 bütçesi daha ilk günden 1 trilyon 900 milyar açık vermişti. Şimdi, önümüzdeki yıl için açıklanan 2026 bütçesinde gider 18 trilyon 900 milyar, gelir ise 16 trilyon 200 milyar yani bütçe açığı 2,7 trilyon lira. Bu tablo AK PARTİ'si iktidarının yirmi üç yılda ülkeyi nasıl bir mali çöküşe sürüklediğinin açık bir kanıtıdır. Üstelik bu kadar devasa bir açık ortadayken hâlâ "Enflasyonu yüzde 16'ya düşüreceğiz, büyüme yüzde 3,8 olacak." diyebiliyorsunuz. Faiz ödemesi bütçenin yüzde 16,6'sını yani 2,74 trilyonunu yutarken ithalat ile ihracat arasındaki farkın 96 milyar dolar olduğu yerde bütçenin denk olabilmesi zaten mümkün olmaz. Sormak istiyorum: Bu kadar büyük bir bütçe açığıyla hangi enflasyonu düşüreceksiniz? Hangi mali disiplinle, hangi ekonomik akılla bunu yapacaksınız? Hangi üretimle, hangi ihracatla, hangi güven ortamıyla bunu başaracaksınız? Bugün Türkiye'nin ekonomisi bir uçurumun kenarındadır; devletin borç stoku tarihî rekor kırmış, faiz giderleri ise millî bütçenin en büyük kalemi hâline gelmiştir. Her yıl toplanan vergilerin önemli bir kısmı üretime değil, faize ve borç geri ödemesine gitmektedir. Bütçenin adı merkezî yönetim bütçesi ama fiiliyatta merkezî borç yönetimi belgesine dönüşmüştür.

Değerli milletvekilleri, bu bütçede vatandaş yok, bu bütçede emekli, çiftçi, işçi, esnaf yok; bu bütçede sadece iktidarın kendi öncelikleri var. Devletin kasası dolmuyor ama sarayın harcamaları da hiç azalmıyor. Kamuda tasarruf lafta kalıyor, israf her geçen gün büyüyor. Vatandaşa "Kemer sık." diyen iktidar, konu kendilerine gelince "İtibardan tasarruf olmaz." demeyi alışkanlık hâline getirmiş durumda. Emekliler açlık sınırının altında yaşam savaşı verirken, gençler ülkesini terk ederken, çiftçi mazot fiyatları altında ezilirken, esnaf kredi borcunu ödeyemediği için kepenk kapatırken iktidar hâlâ "Büyüyoruz, güçlüyüz." diyebiliyor. Peki, bu nasıl bir büyüme? Bu, milletin değil müteahhidin büyümesi, emekçinin değil rantçının büyümesi, adaletin değil ayrıcalığın büyümesi. Büyüme hedefini 3,8 olarak açıklamışsınız ama bu oran kimin hayatında karşılık bulacak? Üretmeyen, istihdam yaratmayan adaletsiz bir büyüme büyüme değildir, şekil değiştirmiş çürümedir.

Değerli milletvekilleri, bu bütçede vergi yükü yine en alttakinin sırtına yüklenmiştir. Zengin daha zenginleşirken yoksul vatandaş hiç düşünülmemiştir. Gelir dağılımı bozulmuş, toplumun refahı dibe vurmuştur. AK PARTİ'sinin ekonomi politikası "Parayı kimden bulursak oradan alırız." anlayışına dönüşmüştür. Dolaylı vergilerle milletin cebindeki son kuruş alınırken büyük şirketlere vergi afları getirilmektedir. Bu mudur sosyal devlet anlayışı? Bu mudur adalet? Bakın, enflasyonu düşürmenin yolu sadece faiz kararı almak değildir. Enflasyonu düşürmenin kalıcı çözümü üretimi artırmak, israfı azaltmak, güveni tekrar tesis etmektir ama bu iktidarın üreten bir ekonomiye dair doğru dürüst bir planı yok. Tarımı çökerttiniz, sanayiyi ithalata bağımlı hâle getirdiniz, teknoloji üretimini unuttunuz; bugün Türkiye sayenizde kendi gıdasında bile dışa bağımlı hâle gelmiştir ve şimdi, bu tabloya rağmen hâlâ "Her şey yolunda." diyebilen bir iktidarla karşı karşıyız. İşte, bu nedenle, bu bütçe bir umut bütçesi değil, bir tükeniş bütçesidir. Evet, bu tükeniş sadece ekonomik tükeniş değildir; ahlaki tükeniştir, kurumsal tükeniştir, siyasi tükeniştir. Adaletin olmadığı yerde güven duyulmaz, güvenin yok olduğu yerde yatırım gelmez; dolayısıyla ekonomi de düzelmez. Liyakatin olmadığı yerde iş bilmezlik öne çıkar, kriz kaosa dönüşür, hâliyle bütçe de işlemez. AK PARTİ'si yirmi üç yılda hem adaleti hem liyakati hem de güveni tüketmiştir. İşte bu yüzden bu bütçe, artık, bir yönetim aracı değil, bir çöküş belgesi, bir tükeniş bütçesine dönüşmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülke artık böyle yönetilemez, bu ülke günü kurtaran bütçelerle geleceğe taşınamaz. Gerçek reformlar yapılmadan, üretim ekonomisine geçilmeden, kamuda israf son bulmadan bu tablo değişmez.

Teşekkür ederim.