| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/280) ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/279) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 30 .10.2025 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, hoş geldiniz.
Hazirunu saygıyla selamlıyorum.
Evet, bugün 2026 bütçesinin ilk günü, değerlendirmek için biz de bu yüzden buradayız. Ve tabii ki bütçe, teknik rakamlar ve sadece dokümanlar değildir; bütçe, aslında kimin öncelendiğini, kimden yana olunduğunu gösteren en önemli belgelerdir aynı zamanda. Ve maalesef önümüzdeki bütçeye dair tasarıda aslında toplumun ihtiyaçlarını gözetmeyen, yoksuldan değil zenginden yana olan bir anlayışı görüyoruz. Emekçiler, küçük esnaf, çiftçiler, gençler, çocuklar, emekliler, öğrenciler, memurlar, işçiler, kadınlar ve engelliler bu sürecin içinde değil, tamamen dışlanmış vaziyette ve bunu üzülerek görüyoruz. Düşünülmedi mi? Tabii ki düşünülmüştür ama farklı bir şekilde düşünülmüş. Şimdi her şeyin neredeyse özelleştirildiği bir dönemde yaşıyoruz ve kamusal tek bir faydanın olmadığı bir yaşam biçimi dayatılıyor.
Yani TOKİ'ye inşaat olsun, bilmem hangi taşeron gelsin diye üretilip, kentlerin en dış çeperlerine yerleştirilen şehir hastanelerini özellikle örneklemek istiyorum birçok şehir hastanesini gezen bir milletvekili olarak; insanlar şehir hastanelerinde yaşam kuyruğunda Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Sağlıkta özelleştirme hani bizleri iyileştirecekti, toplumu iyileştirecekti? Ama herkes hastanelerdeki o sırasızlıktan sıralı, sırasız ölümü bekliyorlar ve ölüyorlar. Hastane kuyruklarında ya MR cihazı bozuk ya da tomografi cihazı yok hatta çocuklarda doktor da yok yani bütçe de yokmuş ilaçlara. Bu bütçeyi -hani o halk deyimiyle- kedimi yedi gerçekten, bunu sormadan edemiyorum. "Ya o paralar, ya o vergilerle birikenler nerede?" diye sormak istiyoruz.
Okulların durumu içler acısı yani tuvalet kağıtları yok. Okulların güvenliği velilerin topladığı paralarla sağlanıyor, onlara emanet. Yani hijyen malzemeleri de bu şekilde maalesef temin edilebiliyor ve çocukların tek isteği olan beslenme, MEB tarafından "Kamuda tasarruf var." diye karşılanmıyor. Neredeyse tamamen velilerin desteğiyle ayakta kalmaya çalışan okullar eğitim hizmeti vermeye çalışıyor. Çocukların durumu içler acısı, aç karınla gelecek kuyruğuna giriyorlar, elde edecekleri diplomayla işsizler kuyruğuna girmeye aday olacaklar.
Evet, daha az şanslı çocuklar da var aslında; oraya giremeyen, fabrikalarda çalışmak zorunda kalan -evet, MESEM'den söz ediyorum- daha ucuza ve sigortasız bir şekilde çalıştırılan çocuklar. Bu, kamuoyuna "meslek edinme" diye sunuluyor ama çocuklar orada yaşamlarını yitirmeye devam ediyor. MEB âdeta sermayeye ucuz iş gücü yetiştirme telaşında. Bu konuda çokça söz söyledik, bunu özellikle sizin de dikkatinize sunmak istiyoruz.
Şimdi, insanlar, toplumun önemli bir kesimi ya ucuz et kuyruğunda ya ucuz ekmek kuyruğunda. Emeklinin aldığı 22.670 TL hakikaten neye yetecek? Yani bunu hep birlikte hesaplayalım: Bir ev kirası en iyi ihtimalle 15 bin TL; ısınma, aydınlanma, su, iletişim gibi temel ihtiyaçlardan geriye bir lokma ekmek için kaç kuruş kalıyor? Bunu acaba ekonomistler, hazırlayan ekonomistler bilmiyor mu diyeceğim, bizce gayet iyi biliyorlar. 1 ekmek 12 lira 50 kuruş, emekli maaşı her gün bunu da artık alamaz hâle geliyor. Son dönemlerde emeklilerle çokça buluşmaya gittiğim için bunu yakından gözleme olanağım da oldu bizzat. Evet, bu ekonomistler matematiği bilmiyor diyeceğim ama haksızlık olacak, aslında gayet iyi biliyorlar ama şurada iyi biliyorlar: Büyük şirketlere vergi affı, kredi ötelemesi hesaplamaktan küçük rakamları artık göremiyorlar galiba, bunu da not olarak koymak isterim.
Evet, tablo maalesef ağır ve iktidar bu konuda adım atmamakta bir direnç içinde de aslında. En temel ihtiyaçlara ayrılması gereken kaynaklar devasa savunma harcamalarına, faiz ödemelerine, bir de bazı eksik gediklere ayrılıyor ve her geçen yıl emekçilerin yükü artıyor ama sermaye ve finans sektörüne aktarılan kaynaklar da giderek büyüyor. Bugün, Türkiye'de asgari ücretli aylık kazancının büyük bir kısmını kira, ısınma, su ve ulaşım için harcıyor ve insanlar açlık ve yoksullukla büyük bir boğuşma hâlinde, bunu burada hepimizin bildiğine inanıyorum. Oysaki bütçe nasıl olabilir? Doğru yönetildiğinde toplumun refahını arttıracak bir araç olabilir. Eğitime, sağlığa, sosyal hizmetlere, gençlerin istihdamına ve kadınların ekonomik güçlenmesine kaynak ayrılabilirdi. Her bir kuruş toplumsal kalkınma için kullanılabilir ama bu teklifte maalesef bunları göremiyoruz. KDV ve ÖTV alındığında herkes eşit kabul ediliyor. Ya, bir fabrika sahibi ile orada çalışan bir işçi nasıl vergi alımında eşit tutulabilir, bunu Sayın Yılmaz'a özellikle sormak istiyorum. Gelir adaleti sağlanmalı; aksi hâlde, gelir eşitsizliği uçurumu büyüyor maalesef.
Evet, bununla birlikte, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, çok önemli bir dönemeçteyiz, barış ve demokratik toplum sürecindeyiz. Şu anda savunmaya ayrılan bütçe endişe verici boyutlarda. Savaş ve güvenlik harcamaları, eğitim, sağlık, altyapı ve sosyal refah alanlarından çok daha fazla pay alıyor, toplumun önceliklerinin ikinci plana atıldığını gösteriyor. İnsanların temel ihtiyaçları karşılanmazken milyonlarca lira maalesef savunmaya harcanıyor. Peki, barış süreci nerede? Biz tam da bunu söylüyoruz. Toplumun ihtiyaçlarını karşılayalım, artık bu çatışmalar bitsin, bu nedenle barışın bütçesini de oluşturmamız gerekiyor ve maalesef bu bütçe bir anlamda, yönetilen yoksulluğu meşrulaştıran bir bütçe olarak önümüzde duruyor. Bütçe yalnız ekonomik bir araç değil, aynı zamanda, toplumsal barışın da göstergesi olmalıdır ve kaynaklar silah yerine eğitime, güvenlik yerine istihdama yönlendirildiğinde toplumun tüm kesimlerinin kazanacağına inanıyoruz. Bizler barış ve demokrasi temelli bir bütçe öneriyoruz. Bu bütçe, halkın yaşamını iyileştirmeyi, eşitsizlikleri azaltmayı, kadınların, gençlerin güçlenmesini, çiftçilerin ve küçük esnafın desteklenmesini hedefler.
Sayın milletvekilleri, artık tercih yapma zamanı gelmiştir ve geçmiştir. Elbette artık bugüne bakalım, yarını bugünden örelim zamanıdır, ya halkın yaşamını iyileştiren, barış ve adaleti önceliklendiren bir yol seçeceğiz ya da mevcut eşitsizlikleri derinleştiren, yoksulluğu ve güvensizliği sürdüren bir anlayışla devam edeceğiz. Biz halkın yanında olmayı, barışın ve adaletin ekonomisini savunmayı seçiyoruz. Halkın bütçesi mümkündür, barışın bütçesi mümkündür. Toplumsal barışı tesis etmek, aynı zamanda, yine bütçedeki tercihlerden geçer ve barışın tesisine, eşitliğin sağlanmasına doğru tercihlerle bugünden başlayabiliriz. Biz buna hazırız ve bu mücadelenin her zaman öncüsü olacağımızı da ifade etmek istiyorum.
Tekrar teşekkür ediyorum.