| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/280) ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/279) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 30 .10.2025 |
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Değerli Komisyon üyeleri, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum ben de.
Şimdi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin 8'inci bütçesi. Evet, bu bir Cumhurbaşkanlığı bütçesi, halkın bütçesi değil. Niye? Çünkü katılımcı değil, demokratik değil, toplum kesimleri yok, ilgili uzmanların görüşleri alınmamış, kimseye sorulmamış. Bütçe pay ediliyor, halkın ihtiyaçları neler; burada gözetilmemiş. Halkın sosyoekonomik mağduriyetine rağmen yapılmış bir bütçe karşımızda.
Toplumun ezici bir çoğunluğu bugün "barış" diyor, "Paramız İHA'ya, SİHA'ya gitmesin, savaş uçaklarına para harcamayalım; daha iyi eğitim alalım, sağlık hakkımız olsun." diyor ama bu bütçe barışın çözümüne işaret etmiyor.
Bütçe sadece rakamlardan ibaret değil; önceliklerimizi belirliyor, sınıfsal tercihlerimizi belirliyor. Bu bütçe, genel bütçe olarak toplum kesimlerinin büyük bir geneline yük olmakta, kimisinin de cebine refah olarak döneceği görülüyor. Bu bütçe, tercihi sermayeden yana bir tercihte, emekten yana değil.
Bakınız, bu faiz giderleri nedir? 2 trilyon 713 milyar lira civarında bugün, gelir gider dengesinde giderin fazla olacağı görülüyor, açığınız var ve ne tesadüftür ki faiz giderlerine eşit bir rakam neredeyse. Geçen döneme göre baktığımız zaman, 1 trilyon 950 milyar lira olan faiz giderinin çok çok üstünde bir rakam; yüzde 40 oranında bir artış neredeyse. Toplum soruyor, halk soruyor: Biz ne zaman borçlandık, kime borçlandık? Aldığımız borçlar bizim sosyoekonomik gelişmişlik düzeyimizde nerede duruyor, refahımıza niye yansımadı?
Ben de bütçe kitapçığını titizlikle okudum, belli kısımlarına baktım ama ilk sayfanın girişinde zaten birçok şey sonraki sayfalarda kendisini negatif yönde açık ediyor. Şöyle başlamışsınız: "Hiçbir kesimi dışlamadan, her bir vatandaşımızın büyümenin sağlayacağı imkânlardan adil biçimde yararlanması esas alınmıştır." Bakınız, çok büyük iddialar bu bütçe kitapçığında bunlar çünkü sonrasında gelen tüm sayfalar bunun tersini söylüyor.
Yine, kadını, erkeği, çocuğu, çiftçiyi, yaşlıyı gözeteceğinden bahsediyorsunuz. "Hakkaniyet" kelimesi var yine bu bütçede. "Emeğin değerini koruyan..." Bakınız, emeğin değerine atıf yapmışsınız, sosyal adalete atıf yapmışsınız; gözeten ve çalışma hayatının tüm paydaşlarını destekleyen... Çalışma hayatında tüm paydaşlar içerisinde sadece sermayedarlar, patronlar yok; çoğunluğunu oluşturanlar, bugün toplumun ayakta kalmasını, direğini oluşturan bir kesim var; onlar, emekçiler ve işçiler.
Şimdi, birçok yerde bahsedildi, asgari ücret ortada, 22.104 liralık bir asgari ücret ama siz, 17 bin dolarlardan bahsediyorsunuz millî gelirden gelen payı. Bu ülkenin yarısına yakını asgari ücretler dolayında ücretlerle geçinmek zorunda Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı; biraz üstü, biraz aşağısı. Peki, bu 17 bin dolarlar, 2026'da 18 bin dolarlar neye tekabül ediyor, kime tekabül ediyor? Bunlar, işçinin, emekçinin millî gelirden aldığı pay değilse eğer kime gidiyor? Açık sorumuzdur bu. Bu toplumun geneline yayılmayan bu refah payı kimin cebine gidiyor? Bakınız, Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı SEGE'nin, illerin ve bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması, en son 2025. Hani "Toplumun genelinde refahına adil, hakkaniyetli..." cümleleri var ya, o yüzden söylüyorum. Bakınız, son sıralardaki illeri sayayım ben size: 66'ncı sırada Diyarbakır, sonra Batman, Ardahan, Adıyaman, Bingöl, Kars, Mardin, Iğdır, Van, Bitlis, Siirt, Hakkâri, Şırnak, Şanlıurfa, Muş, en son sırada da benim seçim bölgem olan Ağrı var. Şimdi, bu sıralama 2025 yılının tesadüfen gelişmiş bir sıralaması mı yoksa onlarca yıldır biz bu tabloyu mu görüyoruz, sürekli bu tabloyla mı karşı karşıyayız? Bu sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi neyle ilgili biliyor musunuz; insan canıyla ilgili direkt olarak.
Bakınız, işte burada sağlık istatistikleri yıllığı, 2024. 2023 de aynıydı Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Geçen dönem geldiğinizde, sunum yaptığınızda ben yine bu konulardan bahsetmiştim. Halk sağlığı konusundan bahsetmiştik, koruyucu hekimliğin ne kadar önemli olduğundan bahsetmiştik, sosyoekonomik gelişmişlik düzeyinin sağlıkla bağından ve gelişmişlik düzeyinin aslında sağlık göstergeleriyle ne kadar ilintili olduğundan da bahsetmiştik. Bebek ölüm hızı Türkiye ortalaması 8,9. Bakınız, burada Güneydoğu Anadolu diye belirtilmiş, Kürt illeri, Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı iller. Kürt illerinde binde 13,6 bebekte canlı doğumda ölüm oranı var; 1,5 katından fazla. 5 yaş altı ölüm oranları, Türkiye ortalaması 10,9; Güneydoğu Anadolu Bölgesi 16,4. Bakınız, bunlar tesadüf olan şeyler mi? Bugün meselelerden, sorunlardan bahsediyoruz, öyle değil mi? Mademki sorunların çözümüne dönük adımlar atılıyor, o zaman bu bütçedeki tercihlerimizde neden bir değişiklik yok meselesi, toplum açısından hani kaygılar... "Bu süreçler nasıl yürüyecek, barış gerçekten çok mu uzakta, yakın mıdır?" sorularının cevaplarını veriyor mu bu bütçe? Tercihlerimizde neden herhangi bir değişiklik olmuş değil? Bu bütçe emeğin değerini korumuyor, sosyal adaleti gözetmiyor.
Çok basit bir hesaplama var. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, gerçekten bu vergi sistemi adaletli mi? Yani çok basit bir hesabı var, birçok yerde de karşımıza çıkıyor, görüyoruz, hep beraber okuyoruz, ekonomistler yazıyorlar. 22 bin lira olan bir asgari ücretli gıda harcaması yaparsa 20 bin lirasıyla, bakınız, yaklaşık olarak yüzde 1 oranında bir vergi vermek zorunda kalıyor -yüzde 10 KDV'yle- öyle değil mi? 200 bin lira geliri olan bir kişi yine 20 bin liralık gıda harcaması yaptığında gelirinin yüzde 1'ini veriyor.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Zaten KDV düşük, biliyorsunuz.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Biliyorum.
Bakınız...
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Eskiden olsa...
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Bakınız... Tamam.
Şimdi, sonuç itibarıyla, bugün "Yoksulluk yok." denildi ya, yoksulluk devam ediyor ya, zaten onu oraya koymamanız nedeniyle o "yoksulluk" kelimesi üzerinden belki de tartışılmalı ama gözle görülür bir yoksulluk var. Sizin vergi indirimleri yapmış olmanız, bugün yoksulluk gerçeğini maalesef ki değiştirmiyor. 22.104 lira ücret, Allah aşkına, nedir? Neye tekabül ediyor? Kim bu ücretlerle geçinebilir?
"Öngörülen vergi geliri 13 trilyon 783 milyar lira." demişsiniz. 18 trilyon 929 milyarlık bütçenin yüzde 72'si vergilerle finanse edilecek. Bakınız, burada, kurumlardan aldığınız vergilerin sabit ve biraz düşük kaldığını kitapçığınızda belirtmişsiniz ama işçiden, emekçiden alınan vergilerde herhangi bir düşüklük yok, artış var.
Yine, kitapçığın devamında -hakkaniyetten, adaletten bahsettik ya- bu paraların nereye gittiğinin aslında cevaplarını vermişsiniz. Bakın, "Caydırıcı güç olarak savunma ve güvenlik alanında ülkemizin kapasitesini yükseltmeye devam edeceğiz." demişsiniz ve 2026 yılında 2 trilyon 155 milyar liralık ödenek ayırmışsınız, bütçenin en büyük kalemlerinden biri, yüzde 11,4. Faiz giderleri 2 trilyon 742 milyar lira, neredeyse bütçe açığına denk faiz gideri. Bir de tabii, sermayeden "istisna" "muafiyet" adı altında almadığınız vergiler, vergi harcamaları 3 trilyon 597 milyar lira. Bakınız, buradaki rakamları alt alta topladığınız zaman 8 trilyon 494 milyar lira yapıyor bu üç kalem. 18 trilyonluk bütçenin neredeyse yarısına yakını hiçbir toplumsal refahı işaret etmiyor. Burada, toplumun, emekçinin, işçinin bu kalemlerden alacağı hiçbir pay yok, hiçbir pay yok.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Asgari ücrette vergi indirimi var.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Doğru, haklısınız, onu düşebilirsiniz, 3 trilyon 597 milyarın yaklaşık muhtemelen 700-800 milyarını düşeceksiniz yani geçen dönem 600 milyar civarındaydı, ben tahmini söylüyorum, bakmadım ona, 1 civarı olsun ama çok büyük bir muafiyet söz konusu burada yani neredeyse o zaman 2,5 trilyondan bile bahsediyor olsak yedide 1 civarında, sekizde 1 civarında bir rakamın vergi muafiyetleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Bitiriyorum, bitiriyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun lütfen.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, bunlar kabul edilebilecek rakamlar değil. Bu toplum farklı şeyler bekliyor. Bu toplum, sabahları kalktığında kapısının önüne 1 litre bırakılmış taze süt bekliyor; sağlıkta, eğitimde ücretsiz, ulaşımda ücretsiz ve haberleşmede ücretsiz kalemleri ve tabii ki barışı bekliyor.
Bu bütçede, kısacası, özcesi; işçiye, emekçiye düşen hiçbir şey yok. Tercihler, Hükûmetinizin tercihlerinin değişmediğini gösteriyor. Savaştan yana oldunuz, sermayeden yana oldunuz, toplumun, fakir fukaranın, yoksulun cebinden aldınız. Millî gelirden emekçiye, işçiye nasıl pay düşsün? Şimdi, burada soruyorum ben size: Adalet nerede? Hakkaniyet nerede? Bütçe tercihleriniz değişmiyorsa barış bütçesi nerede?