KOMİSYON KONUŞMASI

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, tarihî bir süreçten geçiyoruz hakikaten, tarihin tekrar yazıldığı, coğrafyaların değiştiği bir dönemde bu Parlamentoda güvenlik politikalarıyla öne çıkan Dışişleri Bakanlığına ayrılan bütçeyi konuşmak hiç bu kadar manidar olmamıştı. Üstelik PKK'nin silahlarını yaktığı, bölgeden çekildiği ve barışın coğrafyaya davet edildiği bir süreçten geçiyoruz. Kuşkusuz burada sadece bir dış politika tartışması yürütmek için değil Türkiye'nin ekonomi anlayışından toplumsal barışına, kadın özgürlüğünden ifade hürriyetine ve bölgesel ilişkilerine kadar uzanan büyük bir siyasal dönüşümün zorunluluğunu konuşmak için aynı zamanda söz aldım.

Şimdi, savaş ekonomisini çokça kullanıyoruz. Aslında harcamaların ötesinde savaş ekonomisi bir zihniyeti yansıtmaktadır. Toplumsal kaynakların eğitimden, sağlıktan, yerel yönetimlerden kesilerek silah teknolojisine yönlendirilmesidir. Her yeni askerî yatırım halkın sofrasından eksilen bir lokmadır ve her yeni güvenlik projesi demokrasiden çalınan bir alandır aynı zamanda. Bu model içeride otoriterleşmeyi, dışarıda ise saldırıyı besler; daha önemlisi bu model toplumun zihin dünyasını şekillendirir, tehdit algısını sürekli büyütür, militarizmi meşrulaştırır ve yurttaşları "güvenlik" söylemiyle susturmak ister, halkın siyasal denetim gücü zayıflarken güvenlik endüstrisi büyür. Şu anda toplumda dış güvenlik, dış tehdit algısının sahada aslında bu söylemleri ne kadar büyüttüğüne tanıklık eden bir yerden bu cümleleri sarf ediyorum. Evet, bu itiraz sadece ekonomik bir itiraz değil; bu, aynı zamanda dış politikanın nasıl kurulduğuna dair bir itirazımızdır. Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki bu mesele sadece mali tercihler meselesi değil, bir rejim meselesidir, toplum meselesidir, demokrasi ve özgürlükler meselesidir. Bu nedenle, biz savaş ekonomisinin karşısına barış ekonomisini koyuyoruz. Barış ekonomisi, kaynakların savaş aygıtlarından alınarak toplumsal üretime verilmesidir ve bütçe, sadece güvenlik söylemiyle değil, halkın gerçek ihtiyaçlarını planlamalıdır. Gerçek güvenlik askerî kapasite değil, halkın yaşam güvencesidir. NATO gayrisafi millî hasılanın yüzde 5'ine çıkardı savunma harcamalarını, küresel silahlanma yarışı büyüdü fakat Türkiye, ülkemiz buna hiç itiraz etmeden, hiçbir toplumsal tartışma yürütmeden onay verdi. Bu dikkatlerden kaçmadı ve bunun tabii ki daha da büyüyerek devam ettiğini görüyoruz. Barışçıl diplomasi Türkiye'nin hem bölgesel hem küresel saygınlığını inşa etmesinin tek yoludur aslında. Düşmanlık değil, ortaklaşma; tehdit değil, iş birliği esas alınmalıdır.

Ve diğer bir başlık, kadın meselesi. Sürekli atlanan ve tartışma dışı bırakılan bir mesele aslında. Biz kadınlar toplumun yarısını oluşturuyoruz ve toplumsal cinsiyete dayalı bütçe meselesini çok önemsiyoruz. Şüphesiz toplumsal barışın temeli kadın özgürlüğüdür. Bu nedenle, bizim için dış politika, aynı zamanda toplumsal cinsiyet rejiminin dışa vurumudur. Dünya Ekonomik Forumu 2025 Raporu'na göre toplumsal cinsiyet uçurumu kategorisinde maalesef, 148 ülke arasında Türkiye 135'inci sırada. Yine, OECD'nin istihdam ve kadın istihdamı kategorisinde, Türkiye açık ara şampiyon ve şampiyonluğunu maalesef, elden bırakmıyor.

Türkiye'nin diplomasi geleneği erkek egemen bir zihniyetle şekillenmiş ve atılan adımlar eril kodlarla atılmıştır ve gördüğümüz manzara da maalesef, tam anlamıyla bir erkek... Çok istisnaen biz kadınlar varız, dış politikamız erkeklere emanet; bunu kabul etmiyoruz, reddediyoruz, burada en az yarısı kadın olmalı, yarısında kadın emeği ve görünürlüğü olmalı diyorum.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - En fazla burada.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Biz itiraz ediyoruz.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - En fazla...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Her şeye itiraz etmeyin.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, daha fazla talep edilebilir.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Maalesef, kadınların diplomasi alanındaki varlığı sıklıkla sembolik düzeyde kaldı ve bu, meseleyi ele alış meselesidir, çözümün odağında kadının yer almaması meselesidir ve elbette barış süreçlerinin adalet ekseninden kopması meselesidir. Biz kadınlar olarak bizlerin diplomasiye eşit katılımını sadece bir temsil meselesi değil, siyasal bir yeniden varoluş ilkesi olarak savunuyoruz.

Şimdi, şunu Berdan Vekilimiz söyledi: Kürt sorununun, Türkiye'nin uluslararası arenada en çok karşılaştığı mesele olduğu bir sır değil ama maalesef, böylesi bir dönemde, çözüm ve barış döneminde sınır ötesi operasyon hakkı üç yıl daha uzatıldı. Evet, tezkere kabul edildi ve bu, güvenlik eksenli politikaları devam ettirme iradesidir aynı zamanda.

Sayın Bakan, ben sizin Şara'ya sarılmanızı izledim; doğrusu, ne diyeceğimi bilmiyorum. Sarılmayın demiyorum, üzerine 10 milyon dolar ödül konulan, dünün bir suçlusu bugünün en muteber kişisine sarıldınız, bir itirazım yok ama keşke aynı sarılmayı gerçekten kardeşiz dediğimiz halkın temsilcilerine de yapsanız. Mazlum Abdi'ye neden sarılmıyorsunuz? İlham Ahmed'le neden bir araya gelmiyorsunuz? Kürtlerin dostuysanız, orada 5 milyon Kürt yaşıyor farklı kimliklerle birlikte ve orada sizin dostluk perspektifiniz, çözüm perspektifiniz oraya barış, huzur getirir, Türkiye'ye de katkısı çok büyük oranlarda olur, emin olun. Bir konuşmanızı dinledim, IŞİD'le mücadele bahanesiyle SDG'nin desteklendiğini söylediniz bir televizyon programında. Ne bahanesi Sayın Bakan? On binlerce insan orada toprağa düştü IŞİD'le mücadele ederken. Bu bir bahane değil; bu, hayatın bir realitesi ve bunu artık kabul edin.

Ve yine ilgimi çeken başka bir şey var: 10 Mart mutabakatının uygulanması meselesi. Sıklıkla söylüyorsunuz, biz de söylüyoruz, biz DEM PARTİ olarak Suriye'de, Kuzeydoğu Suriye'de ve Suriye'nin tamamına demokrasinin hâkim olmasını savunuyoruz, demokratik bir Suriye Cumhuriyeti olmasını savunuyoruz. Bu mutabakatın uygulanmasını söylüyorsunuz da, 13 Martta Şara geçici bir anayasa ilan etti ve siz 13 Martta ne tesadüf ki Şara'yla görüştünüz, ne tesadüf ki Şara Trump'la görüştüğünde yine oradaydınız, tesadüf olmadığını gayet iyi biliyoruz tabii ki ve biz hiçbir şekilde sizin ağzınızdan ya da Cumhurbaşkanının ağzından şunu duymadık: "Suriye'ye yeni demokratik bir anayasa. Herkesin eşit ve özgür yaşayacağı bir Suriye." savunusunu siz neden ifade etmiyorsunuz? Biz bunu duymak istiyoruz çünkü orada gerçek çözüm bu olacaktır, bunu teşvik etmeli Türkiye politikalarıyla.

Yine, Avrupa Birliğine giriş meselesi artık tartışma zemininden bile çıktı. Avrupa Konseyinin kurucu üyelerinden biri olan Türkiye en ağır süreçlerden birini yaşıyor ve Bakanlar Komitesinin önünde Avrupa Konseyi 2022'de bir ihlal prosedürü başlattı. Bu, ağır bir yaptırım sürecidir ve hepimiz biliyoruz ki AB Türkiye raporunda demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar açısından bir gerileme olduğu not ediliyor.

Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Osman Kavala kararlarının uygulanması için neden Sayın Hakan Fidan'dan bir cümle duymuyoruz? Eminim, yurt dışında her gün karşınıza çıkıyordur, her konuşmada olmasa bile, sıklıkla karşınıza çıkıyordur. Bir de Adalet Bakanı övünerek "Yüzde 91 uyguluyoruz." diyor. O zaman, hepimizin yüzde 10 kanunlara, Anayasa'ya uymama hakkı mı var? Böyle bir beyan olabilir mi? Ama bu konuda en büyük sorumluluğun aynı zamanda sizde olduğunu burada önemle ifade etmek istiyorum. Özellikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının... Bugünlerde Sevgili Yüksekdağ ve Demirtaş'ın tahliyesini bekliyor milyonlar. Bu konuda çok beyanda bulunuyorsunuz, bir beyanınızı buna ayırın. Türkiye'nin Dışişleri Bakanı olarak bunun uygulanma çağrısını sizden duymak istiyoruz.

Ve -sürem galiba azaldı- son olarak şunu söylemek istiyorum: Hukuksuzluk en büyük çıkmazdır. Biz Türkiye'yi hukuka her zaman davet ediyoruz ve hukuk olmadan ne barış ne demokrasi ne de bir güvence olabilir ne de halkın geleceği güvence altına alınabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Toparlıyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun bir dakika.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Söylediklerimin özeti şu Sayın Bakan: Bizim savunularımız bir dış politika programından fazla, bir barış ekonomisi, bu bir demokratikleşme projesi, bu bir kadın özgürlüğü meselesidir, bu Kürt sorununun aynı zamanda demokratik çözüm programıdır. Adalet üretmeyen bir ekonominin barış üretemeyeceğini söylüyoruz. Kadınların olmadığı bir diplomasi toplumsal barışı üretemez diyoruz. Kürtlerin eşit olmadığı bir rejim bölgesel istikrarı üretemez istiyoruz. Diğer yandan, biz savaş ekonomisi, erkek egemen diplomasi ve güvenlik merkezli dış politikanın yarattığı bu tıkanmayı aşmanın mümkün olduğuna inanıyoruz çünkü halkların ortak iradesi militarizmin değil, barışın gücünü büyütür. Biz bu ülkenin geleceğini korkular üzerine değil, özgürlük üzerine kurmak istiyoruz. Barıştan korkmayın, savaştan korkun Sayın Bakan.

Teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)