| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 17 .11.2025 |
MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, saygıdeğer basın mensupları; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Bakan, hoş geldiniz, sizin nezdinizde tüm İçişleri Bakanlığı bürokratlarına da hoş geldiniz diyorum.
Öncelikle şunu ifade edeyim: Göreve geldiğinizde pek çok bakana nasip olmayacak bir destek aldınız, sadece iktidar cenahından değil muhalefetin de sizden beklentisi yüksekti ne Efkan Ala'ya ne de Soylu'ya nasip olmayan bir kredi verdi bu millet size ancak bu krediyi çok hızlı tükettiniz. Şu an değişecek mi, değişmeyecek mi diye yazı tura atılan bakanların başında geliyorsunuz. Sayın Bakan, burası millet iradesinin tecelligâhı, burada gördüğünüz tüm milletvekilleri seçilerek geldiler ve burada millet adına görev yapıyorlar. Bu iradeye sizin ve sizinle birlikte görev yapan tüm bürokrat arkadaşların da saygı duymak zorunda olduğunu ifade etmek istiyorum. Niye böyle söyleyerek başladım konuşmama? Bizim 2 görevimiz var; bir, yasama görevimiz, iki, denetim görevimiz. Yasama görevimizi kanun yaparak sağlıyoruz, denetim görevimizi de Meclis araştırmaları ve soru önergeleriyle icra ediyoruz. Bakın, ben milletin bana verdiği görev gereği size 121 tane soru önergesi vermişim Murat Bakan olarak, kaç tanesini süresinde yanıtlamışsınız biliyor musunuz 121 önergenin? 2 tanesini ve o 2 tane önergede de "Benim görevim değil." demişsiniz. Sadece benim mi, hadi Murat Bakan olarak en az yanıtlanan benim, baktım istatistiklerden ama bütün milletvekili arkadaşlarımın durumu aynı. Meclis Başkanlığına sormuşuz sizin İçişleri Bakanlığının durumu ne diye. 21/7/2025 tarihi itibarıyla size verilen 4.105 soru önergesinin sadece 199 tanesini zamanında yanıtlamışsınız, 2.643 tanesi süresi geçtikten sonra yanıtlamışsınız. Meclis Başkanlığı, Bakanlığınıza 4 tane yazı yazmış 5/12/2023'te, 2024'ün 6'ncı, 12'nci ayında, 24/6/2025'te, cevaplandırmama durumunuzu da söylemiş yazılarda "Soru önergelerine süresi içinde cevap verilmesi, verilen cevapların Meclisin saygınlığına uygun olacak şekilde sorulan soruları tam olarak karşılayan yeterli ve tatminkâr netlikle hazırlanması." demiş, bunu da dikkate almamışsınız. Hadi bizi dikkate almıyorsunuz, Numan Kurtulmuş'u da dikkate almamışsınız.
Bütçe sunumunuzu dinledim, önceki yıllardan hiçbir farkı yok. Geçmiş bütçelerde de bir vizyon yoktu, bu bütçede de maalesef bir vizyon yok. Ben tek tek konularla ilgili düşüncelerimi paylaşayım. Küresel ölçekte düzensiz göç kamu güvenliğini en çok tehdit eden unsurlar arasında. Türkiye'de durum ne? Bizim küresel çapta düzensiz göçün en fazla olduğu ülkelerden birisi olduğumuzu göz önünde bulundurursanız göç krizinin ulusal güvenliğimizi tehdit eden konuların başında geldiğini görürsünüz. Bu mesele ensar-muhacir meselesine indirgenemez, bu Türkiye'nin bekası ve ulusal güvenliği bakımından değerlendirilmelidir. Size bakarsanız durum güllük gülistanlık ama durum hiç böyle değil. Ben konuyu yerinde görmek için bu sınır güvenliğiyle ilgili de Van'ın Özalp ve Saray ilçelerine gittim, sınır köylerine kadar gittim, ya Allah rızası için bir güvenlik görevlisi, bir jandarma, bir emniyet bir güvenlik noktasında "Siz nereye gidiyorsunuz, nereden geliyorsunuz?" diyen olmadı, herhangi bir güvenlik kontrolüyle karşılaşmadan sınır köyüne gittim, döndüm. Daha sonra Bakanlık sormuş "Nasıl oldu bu iş?" diye, onun haberini de aldım. Şimdi, sınır güvenliği hak getire, burada siz sunumunuzda da sınır güvenliğiyle ilgili birtakım şeyler paylaşmışsınız ama o bölgelerin sınır güvenliği Doğu, Güneydoğu'da Millî Savunma Bakanlığında. Tüm dünyada demokratik ülkelerde İçişleri Bakanlığı sınır güvenliğini yapar. Bununla ilgili, terör sebebiyle Millî Savunma Bakanlığına devredilen bölgelerle ilgili de sizin atmanız gereken adımlar var, jandarmaya, polise devredilebilir, bununla ilgili bir yapılanma yapılabilir, bununla ilgili attığınız bir adım yok. Suriye'de savaş bitti, Suriye Devlet Başkanı ABD'yi ziyaret ediyor, komşu ülkeleri ziyaret ediyor, ikili anlaşmalar yapıyor. Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere pek çok AB ülkesinde Suriye'de yeni yönetime yaptırımların kaldırılmasıyla Suriyelilerin sığınma talepleri ve koruma kararlarının temelsiz kaldığı, bu nedenle koruma kararlarının iptali ve geri dönüşlerin hızlandırılmasıyla ilgili adımlar atılıyor. Peki, savaş durumunda verdiğimiz bizim geçici koruma kararının hukuki gerekçesi ortadan kalktığına göre bu geçici koruma kararı neden kaldırılmıyor? Biz bu insanları yıllarca misafir ettik, bunların bir zaman dilimi ve plan dahilinde neden geri dönüşleri sağlanmıyor? Diyeceksiniz ki "İstatistikler var, şu kadar insan dönmüş." istatistiklerinizde diyorsunuz ki -yani toplamda- "8 Aralık 2024'ten bugüne 550 bin Suriyeli geri dönmüş." Dünyada savaş bittiği noktada geriye dönüş sayısı dünyanın istatistiklerinde asgari yüzde 25 ile ilk yıl yüzde 40 arasında; bizde dönüş yüzde 15'in altında. İkinci yıl için geri dönüş yine dünya ortalamalarında yüzde 10 ile 20, üçüncü yıl yüzde 5 ile 10, dört ve beşten sonra yüzde 1 ile yüzde 5'e düşüyor. Bu, Irak'ta, Balkanlarda, Afganistan'da, Ruanda, Sierra Leone, Kosova, Bosna gibi tüm vakalarda görülen oran. Düzenli-düzensiz göçmenlerde, geçici koruma alanlarda, savaş ve çatışma nedeniyle göç edenlerde en büyük geri dönüş dalgası ilk yılda, ikinci yılda yarı yarıya düşüyor, üçüncü yılda etkisi minimal, üçüncü yıldan sonra geri dönüş çok düşük olasılık hâline geliyor. Yani, siz, yüzde 40 dönmesi gereken, belki, bizim biraz yaptırımla yüzde 50 dönüş yapabileceğimiz yerde 550 bini bir başarı olarak anlatıyorsunuz. Bu, birkaç sene sonra Türkiye'deki geçici koruma altındaki Suriyelilerin büyük çoğunluğunun Türkiye'de kalacağını gösteriyor. Nüfus artış oranını da hesap ederseniz, neredeyse 3-5 sene sonra, bugün ne kadar Suriyeli varsa o kadar Suriyeli kalacak demek. Şimdi, yine, Türkiye'de düzensiz göçle ilgili sıkı yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Bununla ilgili bir hazırlığınız var mı? Yok. Böyle bir bilinciniz var mı? Yok. Bu konuda söylenecek söz yok. Dünya örneklerini inceliyor musunuz? Böyle bir şey olduğunu hiç sanmıyorum, hiçbir açıklamanız yok. Tüm televizyon programlarınızı takip ediyoruz, tüm Göç İdaresinde yaptığınız açıklamaları takip ediyoruz; böyle bir araştırmanız, çalışmanız yok.
Türkiye altın pasaport ve altın vize uygulamaları nedeniyle uluslararası suç örgütü liderlerinin güvenli sığınağı hâline geldi. INTERPOL tarafından aranan biyometrik veri sistemiyle tespit edilmesi gereken şahıslar ülkeye kolaylıkla giriş yapıyor, mülk ediniyor, vatandaşlık alıyor, vatandaşlık bu kişiler için koruma kalkanına dönüşüyor, ülkenin güvenliği ve itibarı için ciddi bir tehdit unsuru hâline geliyor. Türkiye'de yasal yollarla göç edenlerin ve ikamet izniyle Türkiye'de bulunanların hakları konusuna bir şey demiyoruz ama yasa dışı göçle etkili bir mücadele sistemi kurulması şart ve bununla ilgili atılması gereken adımlar var. Sınır bölgelerinde Millî Savunma Bakanlığıyla koordineli, gelişmiş teknolojik izleme sistemleri kullanılması lazım. Termal kamera yetmez, hareket algılama sistemleri, "drone"lar; bunların olmadığı kötü hava koşullarında duvarın üzerinden merdivenle, battaniyeyle Afgan göçmenlerin geçtiğini biliyoruz; bizzat yerinde gittim, gördüm. Sınır güvenliği görevini yürüten personelin düzenli aralıklarla eğitilmesi lazım. Bu, Jandarma ile Millî Savunma Bakanlığının iş birliği içinde yapması gereken bir şey, böyle bir iş birliği yok. Sınır ihlalleri ve kaçak geçişler için... Ben yaşadım, size anlattım, ben rahatlıkla geçtim. Güvenlik noktasının faal olduğu noktada da onun etrafından dolaşarak gidiyorlar, o illeri, ilçeleri geçip merkeze geliyor yasa dışı göçmenler. Düzensiz göçmenleri taşıyan organizasyonlara karşı ağır, caydırıcı cezalar uygulanması lazım. Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden, terör suçu muamelesi görmesi lazım göçmen kaçakçılarının ve insan kaçakçılarının. Bizim bu konuda verdiğimiz bir yasa teklifi var. Buraya yasa önerileri eklemişsiniz, Bakanlık olarak demek ki bir hazırlık yapıyorsunuz milletvekili arkadaşlar üzerinden vermek üzere, bu konuda da destekleyin, birlikte o yasal düzenlemeleri çıkaralım. Türkiye'ye izinsiz girişlerinin cezasının artması lazım. Trafik cezalarını artırıyorsunuz ama yasa dışı girişin cezası yok. Kaçak göçmenlere çalışma yasağı getirilmesi, kaçak göçmen çalıştıran işverenlere ağır para cezaları uygulanması, kaçak göçmenlere konut kiralayanlara ağır yaptırım uygulanması, göçmen krizine kalıcı çözüm bulmak için AB ve diğer uluslararası kuruluşlarla iş birliğinin artırılması, yasa dışı göçe karşı göçü kaynağında engelleme politikası izlenmesi yani, işte, İtalya'nın yaptığı gibi, İspanya'nın yaptığı gibi yasa dışı göçün kaynağıyla görüşmeler yapılması. Bunun interdisipliner, multidisipliner bir alan olarak görülmesi, diğer Bakanlıklarla, Dışişleri Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığıyla etkin iş birliği yapılması lazım.
Uyuşturucu, organize suçla mücadelede hiç söylenecek bir şey yok, son derece zayıfız. Türkiye uyuşturucu ticaretinde hem transit hem hedef ülke hâline geldi. Yakalamakla övündüğünüz uyuşturucu sizin başarınızı değil, tam tersine Türkiye'de bulunan uyuşturucunun büyüklüğünü göstermekte, sıkça duyurduğunuz Narkoçelik operasyonları da durumun ciddiyetini ortaya koymakla beraber, bu kadar operasyona rağmen sonuç alınamadığının da bir göstergesi. Ben şimdi, buradan, sizin sunumunuzdan sayfaları kopardım yaptığınız operasyonlarla ilgili. Yani, bunu yazan arkadaşlar hiç sayı saymayı bilmiyorlar ya da sayı saymayı bilmiyorlar. Kabine döneminizde organize suçla mücadelede 80 bin operasyon yapmışsınız, 80 bin operasyon. Peki, tutuklu sayısı kaç? 2.334. 34 operasyon yapıp 1 kişiyi tutuklayan bir İçişleri Bakanlığı bunu sunumuna "Başarı." diye yazıyor yani. Hayretler içerisindeyiz! Aynı şey diğer konularda da öyle. Uyuşturucuyla mücadelede; FETÖ'yle ilgili 12 bin operasyon yapmışsınız, tutuklu sayısı 3.760; DEAŞ'la ilgili 1.457 operasyon yapmışsınız, 67... Yani operasyon yapıyorsunuz, sonucu yok. Şu an organize suç örgütü mahallelere yayılmış durumda. Suç örgütlerine girme yaşı 15-16'ya düşmüş, motosikletli infaz timleri oluşmuş; suçlular, kolluk kuvvetlerini hedef alır, tehdit eder hâle gelmiş, polisimizi şehit ediyor. Uyuşturucu ve madde kullanımı köylere kadar yayılmış, 11-12 yaşında. İzmir'in, Torbalı'nın köyünden bahsediyorum. 11-12 yaşındaki çocuk uyuşturucu, sentetik uyuşturucu kullanıyorsa bu köyde o toplumdaki ahlaki çöküntü; toplumun en önemli korunması gereken yapısı çökmüş demektir.
Bunlarla ilgili, polisiye tedbirlerle çözeceğinizi operasyonla çözeceğinizi sanıyorsunuz. Dünya böyle yapmıyor, Boston örneği var, Glasgow örneği var. Toplum odaklı, yine interdisipliner, sosyal, o gruplara yönelik, o suçluların yetiştiği gruplara yönelik odak grup çalışmaları yapıyor suçu azaltmak için. Yüzde 70 azaltmış Glasgow'da, yüzde 65 azaltmış Boston'da. Böyle bir çalışma yok. Bunu ne söylüyorsunuz ne anlatıyorsunuz. Varsa yoksa Twitter'dan "Şu kadar operasyon yaptık, bu kadar operasyon yaptık." Operasyonların performansını da az önce söyledim.
Türkiye'de gençlik suçlu istinadı yapısal bir sorun hâline geldi. TÜİK 2024 verilerine göre 612.651 çocuk suça sürüklenme, mağduriyet, tanık olarak kollukla temas etmiş.
Uyuşturucuyla mücadelede temel hedef yakalamak değil, uyuşturucunun Türkiye'ye girmesini önlemek olması lazım ve bununla ilgili biz işkembeyi kübradan da atmıyoruz. Avrupa Uyuşturucu Raporu, Avrupa Birliği Uyuşturucu Ajansı, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi raporlarına göre Türkiye, uyuşturucu kaçakçılığında en önemli transit ülke olmaya devam ediyor ve aynı zamanda uyuşturucu tüketiminde, bilhassa sentetik uyuşturucu konusunda hızlı büyüyen pazar olduğunu bu raporlar söylüyor. Türkiye'de bir yıl içerisinde ele geçirilen eroin miktarı tüm AB ülkelerinde ele geçirilen miktarın çok üzerinde. Avrupa ve Orta Doğu arası önemli uyuşturucu transit ülkesiyiz, Balkan rotasındayız. Afganistan'dan Avrupa'ya yapılan eroin kaçakçılığının, aynı zamanda metamfetaminin kilit ülkesiyiz ve Türkiye çok ilginç bir şekilde, hem Afrika'dan gelen uyuşturucunun, Fas'tan gelen esrarın hem Güney Amerika'dan gelen kokainin hem Asya'dan gelen Altın Hilal ve Altın Üçgen -Laos vesaire, Afganistan, İran, Pakistan- tüm bunların birleştiği noktada, Avrupa'ya dağıtım noktasında. Siz operasyon yaparak önlediğinizi düşünüyorsunuz. İspanyol gazetesi El Pais "Türk mafyaları, Galiçya'da Sito Minanco ve Meksika karteli Sinaloa ile ittifaklar kurarak, bu uyuşturucunun Avrupa ve Orta Doğu dağıtımında ağırlık kazandı." diyor. Limanların kontrolünü sağlamanız lazım bu.
Netice itibarıyla şunu söyleyeyim: Burada rakamlar da koymuşsunuz "İşte şu kadar ton uyuşturucu elde edildi." diye. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi üretilen uyuşturucunun dünyada ortalama yüzde 85-90'ının yakalanamadığını söylüyor. Yani çok yakaladığınızda ondan daha çoğunu yakalayamadığınızı bilmeniz lazım. Burası uyuşturucunun otobanı hâline gelmiş, otobanda trafik kontrolü yaparsınız, ihlal çok görürsünüz. Türkiye'deki durum bu Sayın Bakan.
Bütçenizde polis yok, jandarma yok. Allah rızası için polisle ilgili bir sayfa koymuşsunuz. Yani geçen sene o da yoktu. İşte "Promosyonu dijital yaptık, online yaptık." demişsiniz. İşte "On iki ay polislerin tayinini, aile durumuyla tayinini sağladık." demişsiniz ama bu kadar basit değil. Televizyonda açıklama yaptınız Jandarma ile polisi eşitleyeceğiz diye. Eşitleyin. Aynı işi yapan insanlar aynı maaşı almalı, Jandarma Komutanı ile Emniyet Müdürü aynı maaşı almalı ancak arkanızdaki Ali Çardakçı şunu söylemeli size: 7-8 tane tayin gören jandarmayla 2 tayin gören polisin de o konudaki özlük hakları arasında farklılık olması gerektiğini de söylemeli. Evet polis, bir güvenlik görevlisi, kamuda çalışan işçi statüsündeki bir güvenlik görevlisi kadar maaş alıyor, polis emekli olmak istemiyor, jandarma astsubay, uzman çavuş, uzman jandarma emekli olmak istemiyor. Tabii, uzman jandarma diyorum; sizden önceki Bakan, uzman jandarma ile jandarma uzman çavuşu birbirine karıştırıyordu, ikisinin arasındaki farkı bilmiyordu. Emekli olmak istemiyorlar çünkü çoluğunu çocuğunu okutacak durumda değil, üniversite yaşına gelmiş çocuğu; emekli olduğunda ya çaycılık yapıyor ya taksicilik yapıyor ya güvenlik görevlisi olarak çalışıyor. Bir iş hanında karşılaştım, tanıdı beni astsubay, astsubay çocuğu olduğum için severler beni. "Sayın Bakan." "Ne yapıyorsun burada?" "Ben emekli astsubayım, bir iş insanının korumalığını yapıyorum." dedi. Emekli olduğunda Türk askeri -jandarma asker personeldir- Türk polisi, kimsenin güvenlik görevliliğini, korumalığını yapmamalı; bu koşulları sağlamak onlara sizin sorumluluğunuz, sizin göreviniz.
Emniyetteki çalışma koşulları 12/36; çakma değil, hakiki 12/36 olmalı her yerde, insani olarak. Polis içi yükselme sınavlarında mülakat kaldırılmalı, AKP'den hatırlı kişi ya da şu an muteber cemaatlerden, tarikatlardan referans bulmasına gerek kalmamalı. Bu ülkenin en akıllı, en zeki, en başarılı çocukları yükselme sınavlarında hak ettiği yere gelmeli. Bu ülkenin bağışıklık sistemidir. Eğer siz liyakati bırakır da tamamen tarikattır, cemaattir, AKP'nin hatırlı kişisidir diye insanları terfi ettirmeye başlarsanız bu ülkenin köküne dinamiti siz koymuş olursunuz. Özellikle bu tarikat ve cemaat mevzusuna dikkati çekmek istiyorum. Geçmişte kula kulluk edenlerin bu ülkeyi ne hâle getirdiğini gördük. Bir daha bunu yaşamak istemiyoruz. İtibarlı cemaatler var takdir edersiniz şu an Bakanlıkta.
Her ile yüksek kapasiteli personel lojmanı inşa etmeniz, polis lojmanlarına ise çocuk kreşi açmanız lazım. Taban maaşın poliste yeniden yapılandırılması lazım. Polis Sandığına zorunlu üyeliğin kaldırılması, Polis Sandığının alanında uzman iktisatçılarla OYAK gibi yapılandırılması lazım. OYAK da şu an iyi iyi gitmiyor. Polise sendika hakkının verilmesi lazım. Sayın Bakan, bakın, Fildişi Sahili'nde sendika var. Avrupa'da her ülkede 100.000'in üzerinde polisin olduğu yerde polis sendikası var. Grev için, lokavt için değil, polis yalnız kalmasın, bir soruşturma geçirdiğinde, sendikanın avukatı gitsin ona sahip çıksın diye. Emniyet müdürünün de ihtiyacı var, buradaki Emniyet Genel Müdür Yardımcısının da sendikaya ihtiyacı var. Polisin sosyal hakkını savunacak, kültürel hakkını savunacak, ekolojik hakkını savunacak sendika hakkının gelmesi lazım.
Polis intiharlarına yönelik Meclis araştırma komisyonu kurulmasını istedik, AKP'li arkadaşlar reddettiler sağ olsun. Umarız bu dönemde öyle bir komisyon oluşur. Bununla ilgili bakış açınız Soylu'dan farklı değil. Polis intiharı "gönül meselesi" dediniz bütçede geçen sefer, işte, "Borçdur, şudur budur." Niye diğer meslek gruplarında aynı şeyleri yaşayıp insanlar intihar etmiyor da polisler intihar ediyor? Bunun gerekçesi yok. Polis intiharlarıyla ilgili amir baskısını, mobbingi gözden kaçırmamak lazım.
Bakın, iki tür otorite vardır. Bir tanesi, buradaki asker arkadaşların, emniyet müdürü arkadaşların omzundaki yıldızdır, maddi otorite. Diğeri manevi otoritedir. Manevi otorite personelinin sana duyduğu saygıdır, sevgidir; onu sağlarsan başarılı olursun. Şu anda ne Emniyette ne Jandarmada manevi otorite yok, Bakanlıkta yok. Üzülerek söylüyorum, sizden önceki Bakan sevilen bir Bakan değildi, teşkilat sizi de sevmiyor.
Tam teşekküllü polis rehabilitasyon merkezleri oluşturulması lazım. Gece görevlerinde sekiz saat üzeri mesainin yasaklanması lazım. Sivil personelin özlük haklarının yeniden düzenlenmesi lazım. Başpolisler, deneyimli polisler, eski polisler, kıymetli polisler, bunlar FETÖ'yle mücadelede en büyük mücadeleyi verdiler, teşkilatı sırtladılar. Bunların mülakatsız -zaten polis olmuş, deneyimli- hepsinin amir yapılması lazım Sayın Bakan.
AFAD konusu var. AFAD'ın riskler karşısında, afet riskleri karşısında daha dirençli hâle gelmesi lazım. AFAD da tamamen liyakate dayalı değil, bir şey olmuş durumda yani iktidarın tabiri caizse arpalığı olmuş, liyakatsiz kişiler AFAD'da göreve getiriliyor. Kurumsal olarak yeniden yapılandırılması lazım. Mevcut yapıda özellikle koordinasyon eksikliği var. Ben bunu yaşayarak gördüm. İzmir'de yangın... Ben tüm yangınlarda da oradaydım, tüm afetlerde de gidebildiğim yere yetişirim. Yangınlarda AFAD ne yerel yönetimde doğru düzgün iş birliği içinde ne diğer kurumlarla iş birliği içinde. AFAD kendi başına bölgeye...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bakan, bir saniye.
İki dakika vereceğim.
Toparlayın, süreniz doldu.
Buyurun.
MURAT BAKAN (İzmir) - AFAD koordinasyon eksikliği yaşıyor, AFAD'da ciddi koordinasyon eksikliği var. AFAD'ın siyasal etkilerden arındırılması lazım. Liyakat temelli personel politikalarının benimsenmesi, yerel yönetimlerle ve diğer kurumlarla eşgüdüm mekanizmalarının güçlendirilmesi lazım.
Ben daha fazla şey yapmayayım, genel olarak tamamlamış oldum.
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Söylenecek çok şey vardı da yirmi dakikada bu kadarını söyledim.