KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET KARAMAN (Samsun) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli Komisyon üyelerimiz, kıymetli milletvekilleri, Bakan Yardımcılarımız, bürokratlarımız ve basınımızın güzide temsilcileri; sizleri hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, aziz milletimize başsağlığı diliyorum.

Bugün burada sadece bir Bakanlığın bütçesini değil, bu milletin hafızasını, ruhunu, ahlakını, medeniyet iddiasını konuşuyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi kuru bir rakamlar dizisi değildir. Bu bütçe milletin kendisini nasıl görmek istediğinin, çocuklarına nasıl bir gelecek bırakacağının, hangi değerleri yaşatmak istediğinin aynasıdır. Millî görüş anlayışına göre bir ülkenin gerçek gücü tankında, tüfeğinde ya da rezervlerinde değil, kültüründe, ahlakında, vicdanında, üretim ahlakında ve insan yetiştirme iradesindedir. Eğer kültür politikalarımız bu omurgayı taşımıyorsa yapılan her yatırım eksik kalır, atılan her adım istikametsiz olur. Şöyle: Bütçe genel görünümünde artış var, vizyon yok. 2026 için teklif edilen 69,90 milyar TL, 2025 yılı başlangıç ödeneğine göre yüzde 31,6'lık nominal bir artış göstermektedir ancak bu artış reel bir büyüme değildir. 2025 yılı enflasyon tahmini yüzde 33'ün üzerindedir. Bu nedenle, karşımızdaki artış yeni bir vizyonun ifadesi değil, yalnızca yüksek enflasyonun telafisidir. Bakanlık bütçesinin genel bütçedeki oranı yaklaşık yüzde 0,37'dir. Bir ülke kültürünü, sanatını, hafızasını yüzde 1 bile olmayan paylarla nasıl güçlendirecek? Kültür binde 1'lerle kalkınmaz çünkü kültür cismani değil, rakamla, ölçüyle değil, kalplerde yer edindiği ölçüde taşınır. Sizlerin materyalist yaklaşımınızda dahi karşılığı olmayan bir yapının kalplerde yeri ise yalnızca hiçtir.

Kıymetli arkadaşlar, kaynakların dağılımı ise ayrı bir faciadır. Kültüre pay az, tanıtıma pay gizli yapılmaktadır. Bütçenin yüzde 75'inin kültür faaliyetlerine ayrıldığı ifade edilse de bu tablo gerçeği yansıtmamaktadır çünkü turizm tanıtımlarının büyük bölümü merkezi bütçeye dâhil olmayan Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı tarafından yürütülmektedir. Bakın, siz sürekli kanunun etrafını dolaşarak müstakil yapılar kuruyorsunuz. Bu şekilde de devletin kurumsal yapısına zarar veriyorsunuz. Misal mi? 7183 sayılı Yasa'yla kurulan TGA Kamu İhale Kanunu'ndan muaf, Sayıştay denetimine tabi değil, Devlet Memurları Kanunu dışında personel rejimine sahip; gelirleri otellerden toplanan turizm payı, harcamaları ise tamamen kapalı devre yürüyen bir mekanizmadır. Anayasa Mahkemesi 2023 yılında TGA'nın muafiyetlerini iptal etmiştir ancak yürütme bu kararı dolanmış ve Cumhurbaşkanlığı kararıyla yeniden denetime kapatmıştır. Değerli milletvekilleri, yargı "Denetlensin." demiştir, yürütme "Denetlenmesin." demiştir. Bütçe hakkının sahibi olan Meclis ise bu yapının dışında tutulmuştur. Bu tablo bir finans meselesi değil, hukuk ve ahlak meselesidir. Bu meselelerde ise her geçen gün sınıfta kalmaktasınız.

Kıymetli arkadaşlar, sınıfta kaldığınız bir diğer mesele ise kamu personel rejimidir. Biz bunu sürekli dile getiriyoruz. "Eşit iş, eşit ücret" diyorsunuz, bunu kabul edip sözde savunuyorsunuz ama sürekli kurumlar arası, statüler arası, hatta aynı unvanda çalışanlar arasında dahi eşitlik sağlamıyorsunuz. Bunlar yetmiyormuş gibi, Bakanlık uhdesinde TGA gibi yapılarla bu eşitsizliği derinleştiriyorsunuz. Bu, kamu hizmetinde eşitsizliktir. TGA personelinin maaşlarının Bakanlık personelinin ortalama 3-4 katı seviyesinde olduğu söyleniyor. Bakanlık memuru 300 TL harcırahla göreve giderken TGA yöneticilerinin limitsiz kredi kartı ile lüks konaklamaları kamuoyunda tartışma konusudur. Soruyorum: Aynı işi yapan iki kamu görevlisi arasında böylesine uçurumlar olabilir mi? Bu, adalet midir? Bu, kul hakkına uygun mudur? Bizim anlayışımıza göre adalet mülkün temelidir ancak bu uygulamalarla mülkün temeli de kendisi de fiilen ortadan kaldırılmıştır.

Sayın Bakan, kültürel üretimde liyakat ve adalet eksikliği günden güne artmaktadır. Kültür fonları yıllardır aynı kişi ve çevrelere akmakta, şeffaf olmayan komisyonlar objektif kriterlerle çalışmamaktadır. Anadolu'da yüzlerce genç tiyatrocu, yönetmen, ressam, senarist emeğiyle kültür üretmek isterken Bakanlık kapılarından geri çevrilmekte ya da haberdar bile edilmemektedir. Sanat belli bir zümrenin mülkü ve tekelinde değildir. Bu milletin vergisiyle oluşturulan fonlar bu milletin evlatlarına eşit paylaştırılmalıdır. Sanat, ehline zimmetli bir emanettir; emanet, ehline verilmediğinde bozulur; ceremesini de bugünün ve yarın nesli çeker ki çekiyoruz da.

Tarihî mirasın restorasyonunda ise akla ziyan uygulamalar yapılmaktadır. Bütçenin yaklaşık 17 milyar TL'si sermaye kısmı, restorasyon ve inşaatlara yöneliktir ancak "restorasyon" adı altında yapılan birçok uygulama birer tahribata dönüşmektedir; PVC doğramayla restore edilen camiler, betonla kaplanan tarihî hanlar, görsel makyaj projeleri, deprem sonrası aceleyle yürütülen kontrolsüz çalışmalar ve "restorasyon" adı altında âdeta kültürel miras cinayetleri. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin raporları ortadadır. Birçok tarihî alanda kepçelerle kontrolsüz müdahaleler yapılmaktadır. Kültür, ihale hızına göre değil, ilim, ehliyet, estetik ve sadakatle korunur.

Kıymetli arkadaşlar, bir diğer konu ise kültürel ithalat ve zihinsel erozyondur. Kültür yolu sanat festivalleri gibi çalışmaları biz de destekliyoruz ama gelin görün ki bu isim altında vatandaşa sadece ithal zevkler aşılanıyor; maya tutmuyor ve insanı bozuyor. Sadece Batılı olan, sadece bizim kültürümüzden farklı olan şeyler kültür ve sanat ögesiymiş gibi zihinlere kodlanıyor. Klasik Türk müziği, klasik sanatlar... Yani bu milletin ruhu örtülmeye çalışılıyor; bunu birçok yönden yaptıkları gibi özellikle yabancı menşeli dijital platformların içerikleri hiçbir filtreye tabi tutulmadan gençliğimizin zihin dünyasını belirliyor. Türk aile yapısını, ahlaki değerleri ve inancı yıpratan içerikler her gün milyonlarca gence ulaşmaktadır. Öyleyse soruyorum: Bu Bakanlık gençlerin hangi değerlerle büyümesini istiyor? Bizim çizgimiz nettir. Bizim kültür politikamız, tüketimi, gösterişi, dizileri değil; aileyi, ahlakı, edebi, kimliği, vicdanı merkeze almalıdır.

Bakın arkadaşlar, ne olduysa Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçince oldu ve kültür politikalarında merkezîleşme ve keyfiyet baş gösterdi. Nasıl oldu bu? Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi altında kültür politikası giderek merkezîleşti, istişare mekanizmaları devre dışı kaldı ve karar alma süreçleri kişiselleşti. Sayın Bakan, işte tam da bu noktada 2024 Yılı Sayıştay Denetim Raporu karşımıza çok çarpıcı bir tablo koyuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığının mali tablolarına şartlı görüş verilmiştir yani Bakanlığın 5,48 milyar lira olarak görünen zararının da elinde bulundurduğu yüzlerce taşınmazın da gelir ve alacaklarının da gerçekte ne olduğundan emin değiliz. Yüzlerce kamu varlığının kayıtlara dâhil alınmadığı, idari para cezalarının tahakkuk ettirilmediği, şartlı bağışların amacı dışında kullanılmaya açık hâle getirildiği bir yapıdan söz ediyoruz. DÖSİMM ise olumlu görüş olmasına rağmen 2,7-2,8 milyar lira net zarar üretmektedir. Yani muhasebe doğru tutuluyor olabilir ama iş modeli iflas etmiş; döner sermaye, kamu kaynağı yürütmek yerine, kamuya yük hâline gelmiştir. Daha vahimi, 2023'te tespit edilen bu usulsüzlüklerin önemli bir kısmı 2024'te de "Kısmen yerine getirildi." ya da "Yerine getirilmedi." olarak aynen devam etmektedir. Bu tablo bir teknik hata değil; kronikleşmiş bir yönetim zaafı, bir irade eksikliğidir. Devletin malı ortada, sahipsiz bırakılırsa; gelir takibi yapılmazsa; ihaleler mevzuata aykırı yürütülürse bunun adı sadece kötü yönetim değil, aynı zamanda kul hakkına riayetsizliktir. Millî görüşe göre kamu görevi emanet, bütçe ise milletin alın teridir; Sayıştayın altını çizdiği bu manzara maalesef bu emanetin gereği gibi taşınmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Böyle iş olmaz. Günübirlik talimatlarla şekillenen bir kültür politikası sürdürülemez. Kültür aceleye gelmez. Kültür; sabır, tutarlılık, kurumsallaşma ve ortak akıl ister ve en önemlisi manevi kalkınma olmadan kültür politikaları eksiktir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Ek bir dakika.

Lütfen tamamlayalım.

MEHMET KARAMAN (Samsun) - Karacaoğlan'ın sesiyle, Yunus Emre'nin gönlüyle, Akif'in ahlakıyla, Sezai Karakoç'un diriliş çağrısıyla yetişti. Bugün kültür politikamız bu ruhu büyütmek yerine vitrin projelerine, gösterişli yatırımlara, rant baskısına ve dar siyasi tercihlere sıkışmış durumdadır. Biz istiyoruz ki Türkiye kültürüyle dünyaya yön veren, sanatıyla saygı duyulan, aklıyla örnek olan, gençliğini kendi değerleriyle yetiştiren bir ülke olsun. Bu ise ancak adil, liyakatli, şeffaf ve millî bir kültür politikasıyla mümkündür.

Sayın milletvekilleri, karşımızdaki bu bütçe vizyon taşımaktan uzaktır. Kültürün payı düşük, denetim mekanizmaları zayıf, adalet ilkesi göz ardı edilmiştir. Bu nedenle daha güçlü, daha vicdanlı, daha adil bir kültür siyaseti inşa edilmesini temenni ediyor, bütçenin bu hâliyle yeterli olmadığını, ancak israf etmeden hayırlı işlerde kullanılmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.