| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 14 .11.2025 |
CELAL FIRAT (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; şu an bu salonda, bu sıralarda kimisi Türk, kimisi Kürt, kimisi Arap, kimisi Laz, kimisi Çerkez, kimisi Alevi, kimisi Sünni, kimisi Hristiyan, Süryani, kimisi farklı inançlardan ama hepimiz bu toprakların evlatlarıyız, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşlarıyız. İşte, bugün size tam, bu farklılıklarımızı bariyer değil, köprü yapma çağrısıyla sesleniyorum.
Değerli üyeler, 2024'ten bu yana ülkemizde yeni bir umut yeşerdi; barış, demokratikleşme sürecinin yeniden gündeme gelmesi hepimize tarihî bir sorumluluk yükledi. Bu sorumluluk sadece siyasilerin değil, bu toplumu oluşturan her bir unsurun, her bir kimliğin, her bir inancın omuzlarındadır.
Ben bir Alevi'yim. Alevi geleneğimiz özünde barış ve ortak yaşamın düsturu vardır. Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî'nin "Sevgiyle gelen her can hoştur." sözü bizim için barış anlayışımızın temelidir. Alevilik, asırlar boyunca "Yol bir, sürek binbir." felsefesiyle farklılıkları zenginlik olarak gören, rızalık kültürüyle itirazı ve iradeyi de bünyesinde barındıran bir yaşam biçimidir. İşte bu nedenle, barış bizim için sadece silahların susması değil; barış, farklılıklarımızla birlikte var olabilme cesaretimizdir.
Sayın milletvekilleri, bugün tarihin derinliklerinden gelen onlarca medeniyetin, yüzlerce kültürün izleri üzerinde yaşıyoruz. Bu topraklarda binlerce yıldır Hititler, Frigyalılar, Urartular, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular Osmanlılar, nice medeniyetler boy verdi; Kürtçe, Arapça, Lazca, Ermenice, Süryanice, Rumca Zazaca, nice diller konuşuldu, nice inançlar yaşandı. Bu zenginlik bizim için ortak mirasımızdır ama ne yazık ki yüz yıllık cumhuriyet tarihimizde bu zenginliği kucaklayamadık; cumhuriyetin demokrasi ayağı eksik kaldı. Tekçilik anlayışı farklılarımızı tehdit olarak gördü, oysa sorun farklılıklarımızla değil, farklılıkları kabul edememek konusundaydı.
Değerli milletvekilleri, bakın, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin yüzde 90'ı millî kültür programına ayrılmış. Elinizi vicdanınıza koyun, soruyorum sizlere: Bu ülkenin millî kültürünü sadece bir dil, bir etnisite, bir inanç mı oluşturuyor? Kesinlikle hayır. Bu toprakların kültürü bütün dillerimizin, bütün inançlarımızın, bütün renklerimizin toplamıdır. Kürtçe bu toprakların dilidir, Lazca bu toprakların dilidir, Alevilik bu toprakların inancıdır, Süryaniler bu toprakların evlatlarıdır. Bunları folklor olarak görme düşüncesinden vazgeçilmelidir. Bunlar folklor değil, ülkenin her karışında emeği olan kimlikler ve inançlardır.
Sayın milletvekilleri, şimdi, gelin, barış sürecinin getirdiği bu yeni atmosferde birlikte düşünelim: Bir dilin, bir kültürün, bir inancın yok olması kime ne kazandırır? Hiçbirimize, aksine hepimizin kaybıdır, gelecek nesillerimizin elinden gerçeğin alınmasıdır. Alevi toplumu olarak bizim yaşadıklarımız da bunun en acı örneklerinden biridir. Yüzyıllardır süren inkâr, yok sayma, asimilasyon çabaları ama biz inancımızın üzerine tutunarak bugünlere geldik. 2022'de kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığını kuranlara şu soruyu sormak istiyorum: Bu kurum Alevilerin iradesine mi hizmet ediyor yoksa Alevileri dönüştürme projesine mi hizmet ediyor? Bizim için bu kurumda kimin başkan olduğu, yönetiminin, çalışanlarının kimler olduğu önemli de değil.
Sayın Bakan, siz samimi bir yaklaşım istiyoruz, bizi olduğumuz gibi kabul edin istiyoruz, Aleviliği, Türk-İslam sentezi içine sıkıştırma çabalarına son verilsin istiyoruz, Alevilik neyse odur diyoruz. Alevilik Türk'tür, Kürt'tür, Arap'tır, Arnavut'tur, Roman'dır, Fars'tır; Alevilik zaten bir yıldır çoğulculuğun, farklılığın bir arada yaşamasının en güzel örneğidir. Bunu neden göremiyoruz? "Alevilik yok." demek... Alevilik vardır, Alevilikler vardır ama bakın, eleştirirken de şunu söylemek istiyorum: Anlıyoruz, yüzyıllardır süren alışkanlıkları değiştirmek kolay değil. Eğer barış sürecinden bahsediyorsak, eğer demokratikleşmeden bahsediyorsak o zaman hep birlikte bakışımızı değiştirmek zorundayız. Demokrasiyi, adaleti sadece Alevilere değil, bütün kimlikler, inançlar için istiyoruz. Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığının çalışmalarına bakalım: Her şey soydaşlık ekseninde. Peki, dünyanın dört bir yanında yaşayan Alevi canlar ne olacak; Almanya'da, Belçika'da, Hollanda'da yaşayan milyonlarca Alevi ne olacak, Kürtler ne olacak, Rojava'da yaşayan Kürtler ne olacak? Yurt dışındaki Kürtler, Aleviler akrabanız değil mi? Barış sürecinin ruhu işte bu anlayışı kırıp kapsayıcı olmaktır.
AİHM kararları var ortada, cemevlerini ibadethane olduğuna dair kararlar var, iç hukukumuzun kararları var. Neden uygulanmıyor? Adalet kantardır Sayın Bakan, kantar ise tartıdır, ölçüdür, hakkaniyettir. Eğer siyasetin eli adaletin terazisine değerse o terazi bozulur, o kantar doğruyu göstermez. Hak yerini bulmazsa mazlumun ahı yükselir. Şimdi, Kürt'e, Alevi'ye, Süryani'ye, muhalife ayrı bir hukuk, imtiyazlı bakılırsa başka bir hukuk olamaz, olmamalı. Devletin, hukukun lensi artık değişmeli, herkese eşit bakmalıdır.
Bakın, yine bir dava var ki, hiçbir izahı yok. Sayın Selahattin Demirtaş dokuz yıldır cezaevinde; AİHM kararları var, "Derhâl serbest bırakılsın." deniliyor, Anayasa Mahkemesi kararları var, hak ihlali tespit edilmiş ama siyasetin eli adaletin terazisine değdiği için yıllardır kantar bozuluyor, bozulmaya devam ediyor.
Barış sürecinden bahsediyoruz, demokratikleşmeden bahsediyoruz ama bir yandan AİHM kararları uygulanmıyor. Bu çelişkiyi nasıl açıklayacağız? Eğer barış istiyorsak, hukuk istiyorsak, demokrasi istiyorsak o zaman siyaset elini adaletten çekmelidir. Basında, sosyal medyada her gün Alevilere yönelik nefret söylemleri yayılıyor, yeterli soruşturma açılmıyor. Alevi köylerinde, kutsal mekânların çevresinde maden ocakları açılıyor, tepki gösterilmiyor. Alevi bir yurttaş olarak herhangi bir inancın kutsal mekânı zarar görse, biri inancından ötürü dışlanırsa bütün inançlara yapılmış bir hakaret olarak görürüz, itiraz ederim. Benden önce bu sıralarda oturan, şu an oturan arkadaşlar olmak üzere, dindar bir arkadaşımız bu kutsal mekânlarımız, inancımız risk altında olduğunda tepki göstermesi gerekmiyor mu? Aleviler dışlandığında aynı inancı paylaşmadığım ama aynı havayı teneffüs ettiğim, aynı çatı altında paylaştığım vekil arkadaşlarımızın tepki göstermesi gerekmiyor mu? Peki, bu sessizlik, ötekileştirici anlayışın altında yatan neden bireysel mi ya da bu sıralardaki arkadaşlarımızın iyi veya kötü niyetli olmasından mı kaynaklı? Asla olmadığını biliyorum çünkü bu ülkenin yüzyıllardır hukuku, eğitimi, kurumları, bürokrasisi farklılıklara yüzünü çevirmiş. Bu tedrisat, anlayış farklılıklardan korkan, farklı olanın uğradığı haksızlığa sessiz kalan, onaylayan bireyleri maalesef yarattı.
Barış ve demokratikleşme sürecinin başarılı olması için tekrar ediyorum: Silahların susması tek başına yeterli değildir, zihinlerimizdeki ön yargıları da kırmalıyız, diller eşit olmalı, inançlar özgür olmalı, hukuk herkese aynı nazardan bakmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu ülkenin çatısı demokratik cumhuriyet olmalıdır, zemini hukuk olmalıdır, direkleri eşitlik ve özgürlük olmalıdır, bahçesi de bütün renklerimiz, bütün dillerimiz, bütün inançlarımız olmalıdır. Yüzyıldır hukuk dışına itilen kimlik ve inançları artık cumhuriyetin yasallığına dâhil etmeliyiz. Bundan korkmayalım, emin olun, bu yaklaşım bizleri ayrıştırmaz, hepimizi birleştirir. Kültür politikalarımızı bu perspektifle yeniden kurgulayalım. Tarihî mirasımıza, sit alanlarımıza, millî parklarımıza sahip çıkalım. Kentsel dönüşüm ve madencilik adı altında medeniyetimizin izlerini yok etmeyelim. Basına, sanata, kültürel etkinliklere özgürlük alanı açalım. Sanatçıları, gazetecileri kovuşturmayı bırakalım. Muhalif televizyon kanallarına kayyum atama utancından vazgeçelim çünkü bir devlet, basınını, sanatçısını susturuyorsa toplumunu susturuyor. Kültür ve sanat dediğimiz şey ancak özgürlük alanıyla filizlenir.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Barış hepimizin ortak sorumluluğudur. Kimliklerimizi, inançlarımızı bariyer değil, köprü yapalım. Alevi geleneğinin "Sevgiyle gelen her can hoştur." anlayışına, Kürt kültürünün "..."(*) kardeşlik duygusuna, Anadolu'nun "Gelin, kaynaşalım!" çağrısına hep beraber kulak verelim. Yüzyıllık cumhuriyetin 2'nci yüzyılını demokrasiyle, hukukla, eşitlikle, özgürlükle inşa edelim. Bu topraklarda yaşayan herkesin kendi dilinde, kendi inancında, kendi kimliğiyle var olabildiği bir Türkiye'yi hep birlikte var edelim çünkü gerçek zenginlik farklılıklarımızda saklıdır çünkü gerçek barış birbirimize olduğumuz gibi kucaklamaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Bir dakika ek süre veriyorum.
CELAL FIRAT (İstanbul) - Bu topraklarda Sünniler camilerde, Aleviler cemevlerinde, Ermeniler kiliselerinde, Süryaniler manastırlarında, Museviler sinagoglarında, Rumlar ayazmalarında, Ezidiler Laleş'e uzanan kutsal mabetlerinde barışa dua edecekler, dua ediyorlar. Ülkemiz bir asırdır özlemini duyduğu barış bu çatı altındaki tüm partilerden daha değerlidir diyorum. Bu kez başarmak zorundayız, buna olan inançla hepinizi saygıyla selamlıyorum, aşkla.
Teşekkür ediyorum.