KOMİSYON KONUŞMASI

SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımız ve değerli bürokratları, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun kıymetli milletvekilleri; milletimiz adına yürüttüğünüz bu bütçe çalışmamızın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızın bütçe çalışmasının hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Ben de sözlerime başlarken acılara karşı direnç geliştirmek zorunda kaldığımız bir dönemden geçtiğimiz için üzüntülerimi ifade etmek istiyorum. Gün geçmiyor ki gerçekten yüreğimizi dağlayan bir olay yaşamamış olalım. Dün akşam saatlerinde Azerbaycan'dan kalkıp Gürcistan sınırında düşen askerî helikopterde şehit olan vatandaşlarımıza Rabb'imden rahmet diliyorum. Askerlerimizin ailelerinin, silah arkadaşlarının ve milletimizin başı sağ olsun diyorum. Mekânları cennet olsun inşallah.

Aile Bakanlığı bütçemiz... Yine toplumun bütün sorunlarının bir arada toplandığı ve çözüm iradesini tek bir Bakanlıktan beklemek durumunda olduğumuz, bazen de haksızlık ettiğimizi düşündüğümüz bir Bakanlık ama gerçekten bütün milletvekillerimizin de sözcülerimizin de ifade ettiği gibi, ekonomik krizlerden geçtiğimiz dönemin en büyük acısını bu Bakanlık çekiyor. Tabii, bizler de önerilerimizle biraz daha bunu hafifletmeye çalışıyoruz, ne kadar kayda alınıyor bilemiyoruz ama alındığı kadarına da teşekkür ediyoruz.

Hiçbirimiz aileyi bir bütçe kalemi olarak görmüyoruz mutlaka, milletimizin varoluşunun teminatı olarak değerlendiriyoruz hepimiz ancak toplumdaki yozlaşmaya sebep olan bu derin ekonomik krizlerin etkisinden aileyi, çocuğu, kadını korumak ve güçlendirmek hattında bütçeyi de bir araç olarak görmek zorundayız, değerlendirmek zorundayız.

Önceki yıllarda bütçe görüşmelerinde iktidarıyla muhalefetiyle hepimiz birden çok tehlikeli bir duruma işaret etmiştik ve nüfusumuzun geleceğimiz için ciddi bir tehlike arz ettiğini ifade etmiştik. Bunun sonunda, bu tehlikenin farkında olan iktidar 2025 yılını Aile Yılı olarak ilan etti. Bu vesileyle başlatılan teşviklerin etkisini hep birlikte takip edeceğiz. Dramatik bir kırılma yaşandığı için bu teşviklerin sürekliliği ciddi bir önem arz ediyor yani ne bu yılla ne önümüzdeki birkaç yılla noktalanması, devam etmesi kesinlikle düşünülemez. Buralardan aldığımız sonuçları da yeniden yeniden değerlendirmek durumundayız. Bugün zaten kurumlarımızın en büyük problemlerinden bir tanesi konularla alakalı kararlar alındığında bunun süreklilik arz etme meselesi; bu, genel çağımızın da problemi, o yüzden, bu süreklilik meselesini Bakanlığımızın halletmesi gerekir.

Bütçeye dair bazı verilerimiz var. Tabii, Aile Yılı'nda yüzde 4,1 pay almıştı Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Programı, bu yıl da aynı şekilde devam ediyor. Aileyle yatıyoruz, aileyle kalkıyoruz ama bütçeden ayırdığımız pay genel bütçe içerisinde binde 1'e bile erişmiş değil.

Şimdi, mesela, bazı şeyler evet yani büyük çapta bütçe meselesidir ama bir zihniyet de meselesidir. TOKİ bir sosyal konut projesi başlatıyor, 55 metrekare daire, 1+1... Burada bir aile olmak mümkün mü sizce? Yani bu konut tipi birçok şeye imkân sağlıyor, bir tek aile olmaya imkân sağlamıyor. Buna Aile Bakanımızın ben müdahale etmesini beklerdim ama maalesef yine rantın içerisinde gözden kaçmış. 1+1 daire olmaz, bu daire tipinde çocuk sahibi olunmaz, aile olmaz.

Ülkemizde evlilik istatistikleri maalesef şöyle ilerliyor: Üç ileri, bir geri yani üç yuva kuruluyorsa bir yuva dağılıyor, boşanma gerçekleşiyor. Her yıl 550 bin dolayında evlilik gerçekleşiyor ülkemizde. İki yıl öncesinde bir Aile Fonu kuruldu, minimum evlilik maliyetlerinin milyonu bulduğu bir dönemde yeni yılda 200 bin lira kredi verilecek. Şimdi 2004 yılında 56 bin çift başvuru yapmış, bunların 5.348'ine ödeme yapılmış oysa açıklanan verilerde sadece İstanbul'da 8 bin başvuru aslında onaylanmış. Neden bunlara ödeme yapılamamış? Veriler arasında birtakım çelişkiler söz konusu oluyor ve bu projenin sahada tıkandığı izlenimi uyandırıyor bizlerde.

AİLE VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI MAHİNUR ÖZDEMİR GÖKTAŞ - 50 bin kişi aldı şu ana kadar. 62 bin hak sahibi var, 50 bin kişi şu ana kadar aldı, 159 bin başvurumuz var.

SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Ama açıklanan rakam... ?O zaman bunların kamuoyuyla daha açık paylaşılması gerekiyor çünkü 5.348 diye bir rakam var yani istifade edildiği...

AİLE VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI MAHİNUR ÖZDEMİR GÖKTAŞ - Geçen senenin Maraş deprem bölgesinde yaptığımız pilot çalışmaya ait.

SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Pilot çalışmaya ait diyorsunuz. Tamam, onu düzeltmiş olayım.

Bir de -bazı bütçedeki- işte yaşlı huzurevlerinde, sığınmaevlerinde bütçede arz edilen rakamlarla sizin ifade ettikleriniz, belki yeni çalışmalardır dolayısıyla... Orada da diğer konuşmacılarımız da birtakım çelişkilere düştüler, bunların düzeltilmesinde fayda var. 2023 yılında 150 bin lirayla başlamıştı, eğer bugün sadece devletin resmî enflasyonunu takip etseydi 300 bin lira olacaktı bu destek. Burada bir güncelleme çok sınırlı şekilde yapılmış, şu an 200 bin lira olarak devam edecek. Güncellemeyi bu oranda yapıyorsunuz ama mesela başvuru kriterlerindeki güncellemede asgari ücretin 2,3 katını hemen 2,5 katına çıkarmakta bir beis görmüyorsunuz.

Şimdi, evlilik teşviklerinde özel sektörden destek almanızı çok değerli buluyoruz. MÜSİAD da bu konuda üzerine düşeni yapmış ve evlenecek çalışanlarına, üç çocuk sahibi olan çalışanlarına iki net asgari ücret vereceğini teminat altına almış. Burada biz kamunun öncü olmasını beklerdik çünkü böyle bir uygulamanın kamuda olmadığını görüyoruz.

2022 yılında Aile Destek Programı adıyla toplumun en kırılgan kesimlerine yönelik bir çalışma başlatıldı. Bu, güvencesiz işlerde çalışan -işsizlik- açlık sınırının altında geçinmeye çalışan ailelere nefes aldırmak amacıyla getirilmişti. Sonraki yıllarda uzatıldı, evet, ilk önce bir yıllık bir projeydi ama tam Aile Yılı'na gelindi, bu destek kaldırıldı mesela. Şimdi sosyal yardıma ihtiyacı olan kişilerin sayısı arttığına göre, bu program da iptal edildiğine göre bu insanlara nasıl dokunulabiliyor? Bu insanlar şu an hangi destekten faydalanıyor?

Kadına şiddet meselesinde yani artık ne söyleyeceğimizi gerçekten şaşırıyoruz. Ya, her yıl bir trenin vagonlarını dolduracak yolcu kadar kadınımızı biz maalesef toprağa veriyoruz. Ulaştığınız, görüşme yaptığınız kadınlardan bahsediyorsunuz, projelerden bahsediyorsunuz ama biz buraların geri dönüşleri hakkında çok detaylı bilgiye sahip değiliz yani bu programlar şiddeti gerçekten önlüyor mu? Sığınma evleri açarken bütçedeki rakam ile sizin ifade ettiğiniz rakamlar arasında fark var. ŞÖNİM'ler ilk açılırken çok büyük lansmanlarla, çok büyük önemler atfedilerek açılmıştı, bugün bunlardan çok fazla bahsedilmiyor. ŞÖNİM'ler acaba misyonunu doldurdu da mı, tamamladı da mı artık bugün çok fazla bu konunun üzerine düşmüyoruz ŞÖNİM'lerle alakalı. Yani bir seferberlik ihtiyacı olduğunu, kadına yönelik şiddet meselesinde bir seferberlik ihtiyacı olduğunu çok fazla kez zikrettik bu kürsülerden ama maalesef bunu göremiyoruz ve yılın ilk dokuz ayında 290 kadınımızı kaybetmenin hüznüyle baş başa kalmakla yetiniyoruz bu Aile Yılı'nda ve bu kadınların yarıdan fazlası kendi aileleri içerisinde yaşıyorlar hem bu şiddeti hem bu cinayeti ve Aile Yılı'nda gerçekten ailelerin içinde, yuvaların içindeki krizi yeterince görmediğimizi... Bu konuda radikal tedbirler alınabilir yani erkeklerin üzerinde etkisi olan kanaat önderlerinden destek alınabilir ya burada benim derdim, bizim derdimiz de bu olmalı, bu meselenin çözümü. Buradan kimden destek aldığımız önemli değil, kimin, kimi neyle yaftaladığı benim için hiç önemli değil, ben sadece kadınlarımızın yuvalarında huzur bulmasını, huzura ermesini istiyorum, onların mutlu olmasını istiyorum ve bunun için yapılması gereken erkekleri yönlendirirken kimlerin etkisi olacağı bunların sadece... Elbette adli kurumlar, güvenlik tedbirleri vesaire bunlar devletin görevleri ama devletin dışında da birçok unsur var ve bunları yeterince değerlendirmediğimizi düşünüyorum. Daha önceki toplantılarımızda evlilik öncesinde evlilik ehliyeti şartının getirilmesi gerektiğini ben çokça kez ifade etmiştim. Bugün, basından bazı haberler okuyoruz bu konuyla alakalı çalışma yapıldığını ama konuşmanızda değinmediğiniz için belki tekrar ifade etme imkânınız olduğunda bu konuya da değinirseniz memnun olurum.

Ülkemizin geleceği çocuklar yani bir konuda aslında, kaç bütçe dönemidir burada konuşuluyor ama bir açıklama yapılmadı. TÜİK dedi ki: "2008-2016 yılları arasında 104.531 çocuğumuz kayıp, bu rakamların manipüle edildiği söyleniyor. Dezenformasyon merkezi geçtiğimiz yıl dedi ki: "Böyle bir şey doğru değil ama bunu zaten TÜİK söylemiş, biz söylemedik arkadaşlar, sizlerden de doğrusunu söylemenizi bekleriz. 2016'da kayıp çocuklarla alakalı açıklama yapılması, bilgi verilmesi, veri akışı sağlanması durduruldu. Bu kayıp çocukların hepsi bulunmuş olabilir, bu bizi en çok mutlu edecek olan haberdir, hiçbirisi bulunmamış olabilir ama bir bilgiye sahip olmamız gerekir. Bir tek çocuğun dahi akıbetinin bilinmemesi büyük bir olayken yüz binlerle ifade edilen bir sayıdan bahsediyoruz, kamuoyunu tatmin edici bir açıklamanın rakamlarla birlikte ifade edilmesini bekliyoruz.

Şimdi, eğitimdeki çocuklarımız Millî Eğitim Bakanlığımıza emanet, orada da tartışacağımız bir sürü mesele var, ayrı. "Çalışan çocuklar" diye bir gerçeğimiz var, Çalışma Bakanlığımız ilgileniyor. Bu yıl 77 çocuğumuzu -3 tanesi daha üç gün önce yanarak can vermişti- iş cinayetlerine kurban ettik. Emek ucuzladıkça çocuk işçiliği de üretimin çarklarını ayakta tutan bir konuma indirgeniyor. Oysa, maliyeti en yüksek emek çocuk işçiliği çünkü geleceği çalıyor, yok ediyor, Çalışma Bakanlığı mobil ekipler kurmuştu sokaklarda, bir takip yapmıştı. İşte, Ocak 2024 Haziran ile 2025 arasında 1.731 çocuğa adli işlem başlatıldığını ve 771'inin bakanlık koruması altına alındığını söyledi, diğerlerinin ne olduğunu bilmiyoruz. Sadece bir öğretim yılında arkadaşlar 613 bin çocuk okulunu bıraktı, bu çocukları kim takip ediyor? Millî Eğitim Bakanlığımızla bu çocukların durumuyla alakalı bir çalışma yapıldı mı? Bu çocuklar ne yapıyorlar? Daha doğrusu, siz bu çocuklar için şu an ne yapıyorsunuz? 613 bin çocuğumuzdan bahsediyoruz. Çalışan çocuk oranı her yıl azalacağı yerde artıyor, neden? Çünkü çocuk yoksulluğu çok büyük bir gerçeğimiz ve burası tam olarak sizin dokunduğunuz alan. Yoksulluk nöbetleşe bir şekilde devam ediyor ve çocuklara devrediliyor. Çocuk yoksulluğu yetişkin yoksulluğuna da benzemiyor yani sefaletin boyunduruğu altında yetişen o çocuklar yoksulluğu kendi çocuklarına da taşıyorlar. Ben, yoksulluk diyorum ama veriler, hem de resmî veriler bunu şiddetli maddi yoksulluk olarak söylüyor. Çocukların okulları terk etmesinin de sanayilerde iş aramasının da altında yatan neden hep yoksulluk maalesef. Bu yüzyılda, işte adını Türkiye Yüzyılı verdiğiniz yüz yılda 7 milyon çocuğumuz aç, 5 yaş altı 6,7 milyon çocuk günde bir öğün protein tüketemiyor, 5,5 milyon çocuğun oyuncağı yok. Oyuncağın bir çocuk için gıdadan daha önemli olduğunu anneler çok iyi bilirler. Çocuklarla ilgili verilerin alarm verdiğinin Bakanlığınızın da farkında olduğu anlaşılıyor ama esaslı bir çözümün üretilmediğini görüyoruz. Dünyada çok model var; çocuğu okula, sağlıkla ve güvenlikle bağlayan bir destek sistemini hayata geçirmek zorundayız. Bunu yapmamak için nasıl bir sebebimiz olabilir? 11 milyon çocuğuna hayal bile kurduramayan bir sistemde sömürünün her türlüsü yaşanır arkadaşlar, istismarın her türlüsüne açık hâle gelir.

Şimdi, çok önemli bir meselemiz sosyal yardımlar, ülkemizin çok büyük bir gerçeği. Evet, bir ekonomi programımız var, bu izlenilen ekonomik program Türkiye'yi, milletimizi tamamen fakirleştirmeye yönelik. En alt gelir grubundaki yüzde 20'lik dilim sadece toplam gelirin yüzde 6,3'üne sahip. On yılda, sadece on yılda 55 kat artan bütçe açığı var ve bu bütçe açığı tamamen milletin omuzlarına yüklenmiş. Bu, aslında ekonomik bir soykırım arkadaşlar, bunu bu şekilde ifade etmekten başka çaremiz yok; bu fakirleştirme politikası ekonomik soykırımdır. Bu yoksulluk sarmalında sizin de payınıza yoksulluğu yönetmek düşüyor Sayın Bakanım. Yoksullukla Mücadele Programı'na ayrılan pay seçimden sonra düşürülmeye başlandı, 2023 seçimlerinden sonra. Yoksulluk azaldığı için mi? Hayır tabii ki. TÜİK sürekli yoksulluk oranlarının arttığını söylüyor, bu yıl da yüzde 13,7 olduğunu söyledi mesela yani daha da derinleşmiş bir yoksullukla karşı karşıyayız ama neden azalıyor? Seçim yok şu anda. Bir daha ne zaman artıyor peki? Gelecek seçimlere doğru yani 2027 yılında astronomik bir artış gözleniyor. Ya, bizler diyoruz ki: Hak temelli, insanları bağımlılıktan kurtaracak bir destek mekanizması devreye girsin. Biz bunu beklerken sosyal yardım bile diyemeyeceğimiz, seçim yardımı diyebileceğimiz bir mekanizma işletiliyor. Bu, yoksulluğun sürdürülebilirliğinin garanti altına alınmasından başka bir motivasyon demek değil yani yönetilmek istenen bir yoksulluk var, bu siyasi bir tercih mutlaka, bu yönünü görmezden gelemeyiz.

Şehit ailelerimizle alakalı benim de iki yıl öncesinde kanun teklifini verdiğim bir husus var. Şehit yakınlarımızın, özellikle çocuk ve eşlerinin kullandığı 1 kişilik kamu istihdam hakkının çocuklar arasında bir ayrımcılığa yol açtığını ve zaten şehitlerimiz çok genç yaşlarda -yani devamı gelmesin, sürecin başarıya ulaşmasını elbette istiyoruz ve devamı gelmesin ama- çocukları zaten az, bu çok ciddi bir yük getirmeyecektir, getirse de bunu bir yük olarak zaten değerlendirmemiz gerekir. Burada yapmamız gereken şey çocuklarımızın arasında ayırım yapmadan kaç çocuğu varsa onları kamu istihdamından faydalandırmak; kanun teklifi verdiğimiz üzere hayata geçirilmelidir.

Bir diğer ayırım, eşitsiz bir uygulama var. Er Şehit Aileleri ve Gaziler Platformu'nun sizlere de ulaşmış bir çağrısı var. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında bir emsal düzenleme talep ediyorlar çünkü muvazzaf olan erler ile şehit gaziler arasında haklar bakımından derin bir eşitsizlik var oysa aynı mücadeleyi veren sivil memurlar bile bu eşitsizliğe uğramıyorlar. Bu konunun mutlaka sizin tekrar gözden geçirmenizi rica ediyorum.

Şimdi, aile yılında çok önemli bir mesele, iki buçuk yıldır bunu her bulduğum kürsüde ifade ediyorum aile birleşimi meselesi. 696 sayılı KHK'yle kadroya geçen 4-D'li işçilerin tayin yasağı konusu. Bu tayin meselesi bir aile dramı aslında. Bakın, Sayın Bakanım, siz bir gurbetçi ailesinin çocuğusunuz yani bu aile birleşimi kavramının literatüre geçtiği yerde yaşadınız. İşçilerin ailelerini birleştirmek için, aile bütünlüğünü sağlamak için Türkiye'den aileler Avrupa'ya eşlerinin yanına gidebilirler. Bu zorluğu en iyi sizin anlamanız gerekir, teknik düzenlemeyi siz yapmasanız da bu konuda baskı kurmak zorunda olan Bakanlık sizsiniz. On yıl geçti bu insanlar kadroya geçtiler ama hâlâ bir çözüm yok. Birkaç meslek grubuna özel çalışma yapıldı ama bu sefer meslek grupları arasında da barışı zedeleyen, eşitsizliği artıran bir durum ortaya çıkmış oldu. Hâlâ binlerce aile bu düzenlemenin yapılmasını bekliyor. Eşler ayrı şehirlerde, evlilikler kâğıt üzerinde kalmış durumda ve aile bütünlüğü de tabii ki kâğıt üzerinde. Yani Aile Yılı ama aileler birleşemiyor maalesef bu çiftlerin birçoğu boşanıyor. Yani biz birçok yerde çalıştaylar yapıyoruz, boşanmalar neden artıyor vesaire diye? Evet, o çalışmaları yapalım ama burada bizim elimizin dokunacağı çok basit bir düzenlemeyle önüne geçebileceğimiz bir durum var. Maalesef buraya devletimiz hâlâ dokunamamış, tayin hakkı tanınması için verdiğimiz kanun teklifleri yine Meclisin raflarında duruyor. Devlet basit bir düzenlemeyle ailelerin parçalanmasının önüne geçemiyorsa biz çareyi nerede arayacağız?

Şimdi, Sayın Bakanım, siz buradayken -sürem çok kısıtlı, diğer konulara devam edeceğim ama- şimdi bir derginiz var Aile ve Çocuk Dergisi. Bu dergide birtakım uyarılar yapılmış çocuklara "su ayak izi" konusu işlenerek ve demişler ki: "Bir kilogram etin 15 bin litre su tükettiği söylenip daha az et yeyin." diye öğütlenmiş çocuklar. Bu yaklaşımın zaten aileyle bir alakası olup olmadığını bir tarafa bırakalım ama bu yaklaşım bir ideolojik meseledir. Yani insanları et yemekten uzaklaştırmaya çalışan küresel bir akıl var ve bu dergideki bu öğüt o küresel akla hizmet ediyor. Bunun kimler tarafından yapıldığını, yazıldığını bilmiyorum, o küresel aklın Bakanlığınızın bürokrasisine de sirayet ettiğini üzülerek görmüş bulunmaktayım. Kaldı ki Türkiye'de zaten et yiyememekten yakınıyoruz, OECD ülkelerinin yarısından daha az et tüketimimizin nasıl önüne geçebiliriz diye konuşurken, çareler üretmeye çalışırken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Et tüketimiyle ruh sağlığı arasında bir pozitif ilişki var, bunu sizlerin biliyor olması lazım. Bu safsataların önüne geçmek için bürokratlarınızı uyarmanızı bekliyorum.

Çok önemli bir meselemiz kadın programları arkadaşlar. Bugün ısrarla kendini yerlilik ve millîlik üzerinden ifade eden bir iktidarımız var. Aile kurumumuz bizim bu toprakların varlığımızın kıyamete değin sürmesindeki yegâne güvencesi olduğuna hepimiz inanıyoruz ama öyle görüyoruz ki iktidara yakın medyanın politikası hiç bunu desteklemiyor. Şiddeti artıran, toplumdaki yozlaşmayı hızlandıran AIDS virüsü gibi kötücül duyguları uyandırıp bünyeleri yavaş yavaş tahrip eden sözde gündüz kuşağı altında özde skandallar kuşağı programları hâlâ devam ediyor. Meclisin Bütçe Komisyonu bu konuda gelen dilekçelerle dolu. Yani lütfen, Allah rızası için ben sizlere sormak istiyorum: Bu programlara, her gün sahnelenen rezaletlere siz razı mısınız? Bunlar sizin kanınıza dokunmuyor mu? Bu programların devam ettirilmesinde vebaliniz olduğunu düşünmüyor musunuz? Aileyi korumaya böyle mi devam edeceksiniz? O kanallardaki ifsat edici içerikler sizleri rahatsız etmiyor mu? Bu yerlilikle, millîlikle nasıl örtüşebilir? Şimdi diyeceksiniz ki "O özel sektördür, o kanallara bizim sözümüz geçmiyor." ama o kanallara kamu bankalarından oluk oluk reklam parası akıtılıyor arkadaşlar. "Sözümüz geçmiyor." diyemezsiniz, kestirin o kamu bankalarından akan paraları, reklam bütçelerini bakın sözünüz geçiyor mu, geçmiyor mu? Bu çok güzel bir özet veriyor Ziya Paşa'nın bir terkibî bendi var sizin şu an içinde bulunduğunuz durumu özetleyen: "Onlar ki laf ile dünyaya verir nizamat, bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde"

Allah'tan sizleri bu yaman çelişkiden kurtarmasını bekliyorum.

Tekrar bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.