| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 12 .11.2025 |
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Bakan Yardımcıları, kıymetli Bakanlık bürokratları; bir yas gününde birlikteyiz. Şehitlerimize öncelikle Allah'tan rahmet, başta aileleri olmak üzere bütün Türk milletine sabır diliyorum. Türkiye'nin bir ucundan bir ucuna, benim vekâlet ettiğim Tekirdağ'da da, hemen komşu ilimiz Kırklareli'de de ama dediğim gibi Türkiye'nin her yerinde ocakların cayır cayır yandığı, annelerin, babaların, eşlerin, evlatların bir daha hiç sönmeyecek bir ateşle yandığı, bugün üzerine konuşacağımız belki nice ailenin ailelerinin aslında temelden sarsıldığı, belki direklerinin yıkıldığı şu saatlerde bize, her birimize hiç değilse bugün bir vakarı korumak düşer diye düşünüyorum.
Hem günün ruhuna hem de ortak olmasını ümit ettiğim duygularımıza da uygun olarak bütçenin geneliyle ilgili bir değerlendirme yapmadan önce şehit yakını ve gazilerimizle başlamak istiyorum ben. Bakanlık bütçesinden şehit yakını ve gaziler için ayrılan payda ilk bakışta yüzde 44 gibi azımsanmayacak bir artış var gibi gözüküyor ama geçen yıl bu artışın oranı yüzde 67'ydi. Her fırsatta her şeyimizi borçluyuz dediğimiz şehit yakınları ve gazilerimiz için ayrılan payın bütçenin yüzde 0,03'üne denk gelmesini ben kendi adıma kabullenemiyorum yani bizim can borcumuzun karşılığı bu olmamalı. Bir devlet borcumuz var, bayrak, vatan borcumuz var onlara ve neredeyse bu oran hiç. Evet, aslında performans göstergelerine baktım yani şehit yakınları ve gazilerimizle ilgili Bakanlığın hedeflerinin gerçekleşme oranı yüzde 100, bunu görüyorum ama o yüzde 100'ün karşılığı ne, buna bakmak lazım belki. Bu arada herhangi bir şehit yakınından, gaziden gelen herhangi bir talebi geri çevirmediğinizi de biliyorum ben, görüyorum, gözlemliyorum, bu bütçe çerçevesi dışında da öyle olduğunu biliyorum ama Türk devletinin görevinin de -sadece bu Bakanlığın değil- devletinin ebedi varlığı için canından geçmiş, kolundan, bacağından, gözünden, kulağından geçmiş evlatlarını, onlardan emanet kalanları kapısında el avuç açmak durumunda kalmayacak bir standarda kavuşturmak olduğunu düşünüyorum. Yani 1 şehidimizin ailesi bile muhtaç durumda olmamalı, 1 şehidimizin ailesi bile ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda olmamalı, 1 şehidimizin ailesinin bile evine icra geldiğini duymamalıyız biz mesela; talep etmek durumunda kalmamalı bu insanlar bizden herhangi bir desteği veya yardımı ki genel manada yüzde 100'lük bir başarıdan bahsedebilelim.
Şimdi, 2026-2027-2028, düzenli olarak burada yararlanan kişi sayısı düşüyor bu oranda, ben nedenini merak ediyorum bunun. 15 Temmuz gazileri ile terörle mücadele gazileri ve muharip gaziler arasında bir fark var, fark konusu var biliyorsunuz. Gazilik unvanını elde etme sürecinden başlayarak bu farklılıkların ortadan kaldırılması gerekiyor yani şehitleri ve gazileri kategorize etmek bize yakışmıyor. Şehit ailelerimizde 1 çocuğa kadro hakkı tanıyoruz, onları evlat seçmek durumunda bırakıyoruz aslında yani şehitlerimizin bütün çocuklarına bu hakları tanıyalım diyoruz biz. Keza malul gazilerimizin, muharip gazilerin de çocuklarıyla ilgili benzer istihdam talepleri var. Yine bir talep, istihdam önceliğinin Devlet Memurları Kanunu'nun 53'üncü maddesi ve İş Kanunu'nun 30'uncu maddelerine ekleme yapılarak genişletilmesi bu aileler için. Terörle mücadelede şehit ve gazi olmuş lojman hakkı bulunan rütbeli personele ve polislerimize yüz yirmi ay kira desteği veriliyor. Bu desteğin yine rütbe ve sınıf gözetmeksizin verilmesi, ihtiyaç sahibi gazileri de kapsayarak verilmesi yine bir talep, onu aktarmak istiyorum. Ve terörle mücadelede yaralandıkları hâlde gazi sayılmayan kahramanlarımız var yani vücutlarında hâlâ şarapnel parçaları çıkarılamayan mermileri taşıyorlar, bundan dolayı ağır metal zehirlenmeleri başta olmak üzere birçok sağlık problemi yaşıyorlar. Toplamda da 23 bin kişi yani 23 bin bu durumda evladımız var bizim. 15 Temmuz için şimdi yaralanma derecesine bakılmaksızın bir KHK'yle gazilik ünvanı pekâlâ verilebiliyorsa eğer bu vatan evlatlarını haklarına kavuşturmak da çok çetrefil, zor değildir diye düşünüyorum. Son yolculuklarına ay yıldıza sarılı bayrak içinde uğurlanmak çok görülmemeli bu insanlara ve evlatlarına bir ünvan, bir madalya bırakmak istiyorlar aslında, verdikleri mücadelenin hatırası olarak.
Şehit yakını ve gazilerimiz için birçok destek, dayanışma maddesi konuşulabilir burada ama ben şu günlerde, özellikle bu içinde bulunduğumuz konjonktürde ben hem şehit ailelerimizin hem gazilerimizin en temel ihtiyaçlarının, evlatlarının katilleri bu çatı altında alkışlansın diye ölmediklerini hissetmek olduğunu düşünüyorum. Hani diyorlar ya "Şehit aileleri de razı bakın, sesleri çıkmıyor." Siz de annesiniz Sayın Bakan, ben de anneyim; hangi annenin yüreği evladının katilinin alkışlanmasına, üstelik de evladının uğruna can verdiği, cumhuriyeti kuran bu kutlu çatı altında alkışlanmasına razı gelir? Sesleri çıkmıyor değil bu insanların, sesleri kısılıyor; şimdi burada anlaşmamız gerekiyor. Diğer evlatlarına verilen o bir tek kadro var ya, onunla tehdit ediliyorlar; şehit aileleri, şehit evlatlarının rızkıyla tehdit ediliyorlar. Şehit aileleri evlatlarının şehitlik ünvanını geri almakla tehdit ediliyorlar yani bire bir, isim isim bildiğim örnekler var. Bu kepazeliğin son bulması için ben inisiyatif almanızı, devreye girmenizi bütün şehit aileleri adına rica ediyorum. Bir şehit ailesinin her birimize, her şeyi söyleme hakkı olmalı; hiçbirimiz de alınmamalıyız bundan yani kızmak da hakları olmalı, öfkelenmek de hakları olmalı, hesap sormak da hakları olmalı. Hiçbirimiz bir annenin evladının hatırasının çiğnenmesi karşısında feryat etme hakkını elinden almak haddine sahip olmamalıyız, olamamalıyız. Bu yetkiye de sahip değiliz zaten. Dolayısıyla, devletin susturması gereken şehitlerin aileleri değil, şehitlerimizin katilleridir. Bu çatı altında dahi o katilleri övenlerdir ve onlara bu cüreti verenlerdir.
Şimdi, bütçenin geneline gelince de geçtiğimiz yılki sunduğunuzda şöyle başlamıştınız: "Ülkemizin dört bir yanında bulunan kadın, çocuk, engelli, yaşlı başta olmak üzere tüm vatandaşlarımıza daha iyi bir gelecek inşa etmek için çalışıyoruz." Daha iyi bir gelecek, evet, bir inşa hedefidir ama buna kadınları korumaya çalışarak, çocukları korumaya çalışarak, yaşlıları korumaya çalışarak, açları doyurmayı işte üşüyeni ısıtmaya çalışarak ulaşamayız. Zira bunlar inşa değil, tamirat faaliyetleri olabilir ancak. Daha iyi, güvenli, müreffeh bir geleceğe kadınları, çocukları, yaşlıları, engellileri aslında koruyarak değil de korunma ihtiyacı duymayacakları bir toplum, iklim, zemin tesisiyle ulaşabiliriz ve bu, isterseniz 10'a katlayın bu bütçeyi, sadece bu Bakanlığın tek başına yapabileceği bir iş değildir. Bakanına göre değişmeyen bir millî eğitim politikası lazımdır bunun için, cehalettir çünkü sarmaya çalıştığınız aslında çoğu yaranın membası, bilinçsizliktir. Bir millî kültür politikası lazımdır çocuğu ailesinden, annesinden, babasından bile korumak zorunda kalıyorsak bir yozlaşmadır çünkü aslında burada mücadele alanımız. Hukukun üstünlüğü lazımdır, adalet, sosyal adalet lazımdır. Siz, dilediğiniz kadar çırpının, bir ülkede cezasızlık yerleşik hâle geldiyse hiçbir suçu önleyebilme ihtimaliniz yoktur zaten. Yine ekonomik kalkınma, bir iktisadi dönüşüm lazımdır. Aile ilişkilerinin bertarafına, tahammülün azalmasına, öfke patlamalarına, kronik umutsuzluk ile çaresizliğe, bütün bunlardaki ekonomik çöküşün payını, rolünü inkârdan kurtulmamız lazımdır her şeyden önce. Türkiye'nin, bütün diğer alanlardaki tahribatı vakıa iken sizin bütün bu alanlarda desteklenmeden kendi Bakanlığınız eliyle, bireysel elbette yapabilirsiniz ama toplumsal boyutta iyi bir gelecek inşa etme imkânınız yazık ki yok. İyi gelecek inşa edilmemiş bir toplumun yaralarına pansuman yapabilirsiniz ancak. O anki sızıyı evet, dindirebilirsiniz ama yaraların hiçbiri kapanmaz. Bu yoksulluğun, şiddetin, istismarın, eşitsizliğin, açlığın, açıktalığın sebepleri ortadan kalkmadıkça sonuçları her geçen yıl daha da ağırlaşmaya, taşınamaz bir yüke dönüşmeye mahkûm ve maalesef Sayın Bakan, siz de bürokratlarınız da biz de toplum olarak hep birlikte bu yükün altında kalırız günün sonunda. En basiti, çalışanların neredeyse yarısının asgari ücretle eşitlendiği, asgari ücretin ise açlık sınırının -yani yoksulluk sınırı da değil açlık sınırının- altında olduğu bir iklimde hangi sosyal yardımla sonlandırabiliriz biz yoksulluğu, hele bir de bu bütçeyle? 2022'de 3,77 olan bütçe payınız, 2023'te 3,35'e, 2024'te 3'e, 2025'te 2,76'ya düşmüş ve şimdi 2026 için de 2,81'i merkezî yönetim bütçesinin, 531 milyar 905 milyon 396 bin lira. Şimdi, geçtiğimiz yıl da aynısını demiştim; bu payla, bu meblağla bu hedeflere ulaşabilmek için zaten sihirbaz olunması gerekiyor. Personel giderlerinizde yüzde 37,9'luk bir artış var, bu hizmet niteliğinin, saha personelinin artırılmasıyla ilgili ise çok olumlu, desteklenmeye değer ama sadece ücret ve maaş artışı dolayısıylaysa hedeflere matuf olmaz maalesef. Zira, Bakanlığın çok ciddi meslek elemanı sayısının artırılmasına ihtiyacı var; dışarıdan bizim yaptığımız gözlem bu yönde.
Dikkatimi çeken bir durum var, işte Batman'da sokakta uyuyan çocuk vakasından tutun da Diyarbakır'da kreşte şiddete uğrayan çocuğa, Karaman'da çocukevindeki o yazışmalardan İzmir'de babaanne şiddetine uğrayan çocuğa evet, bunları öğrendiği anda Bakanlık müdahil oluyor. Bu arada bizden öğrendiği konulara da yani bütün siyasi partiler için aynı şey söz konusudur, arkadaşlarımız ilettiklerinde takibi yapılıyor, geri dönüşünü de alıyoruz bunun için teşekkürler. Bütün bu öğrenme sürecinin yani bu kadar skandalı, şiddeti, istismarı, öğrenme sürecinin kahir ekseriyetle biz basından ya da sosyal medyadan olduğunu görüyoruz. Şimdi, öyleyse Bakanlığın kendi takip mekanizmalarında bir zafiyet ya da iç denetimde bir zafiyet olduğu düşüncesi oluşturuyor bizde.
Yine, bütçede mal ve hizmet giderlerinin payı yüzde 5, sosyal hizmet merkezlerinin bakım, onarım, teknik destek, temizlik, güvenliği için bu pay yeterli midir, merak ediyoruz. Keza, cari transferlerin de bütçedeki payı yüzde 77,81 ama sosyal yardımları da içerdiği için yani bu enflasyonist ortamda gelir kaybı da göz önünde bulundurulunca geçen yıldan bu yıla yüzde 29,48'lik bir artış, bunun kapsamını genişletmekten çok sadece bir maliyet güncellemesi gibi duruyor. Yine, sermaye giderleri payı yüzde 1,9, bu yeni sosyal hizmet merkezi, sığınmaevi, bakımevi, çocukevi yapmak gibi bir planlaması yok anlamına mı geliyor Bakanlığın? İhtiyaç var çünkü bütün bunlara ama bu payla yapmanın da imkân dahilinde olmadığı ortada.
Ben şimdi "aile" desem Aile ve Gençlik Fonu'nu söyleyeceksiniz; "akran zorbalığı" desem BİZ Projesi; işte "Çocuklar okula aç gidiyor." diyeceğim, Okul Destek Projesi'ni, anlatacaksınız; dijital tehditlerden yakınsam DUY İhbar Platformu'nu az önce söylediniz, "uyuşturucu" desem "Çocuklar Güvende" diyeceksiniz sokaklarla ilgili; "kadın cinayetleri" -çok konuşuldu, çok girmeyeceğim o yüzden ama- desem 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'dan örnekler vereceksiniz, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı'nı anlatacaksınız. Şimdi, şöyle bir handikap var: Bizim aslında şikâyet ettiğimiz ya da sorun olarak buraya taşıdığımız bütün başlıkların kâğıt üzerinde bir karşılığı var, şimdi burada yok demeyelim, kâğıt üzerinde bir karşılığı var, fena da olmayan, iyi karşılıkları var ama fiilî durum oluşamıyor; uygulamada aşamadığımız bir problem var. Neden aşılamadığına dair, bununla ilgili çok ciddi bir değerlendirme yapılması gerekiyor.
Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu kuruldu, siz de geldiniz, başka bakanlarımız da geldi. Oradan bir örnek vereyim mesela, İçişleri Bakanlığına gittik brifingi veren amir bu kadına dönük şiddet vakalarında, kadın cinayetlerinde asli sebebin ekonomik sorunlar olduğunu söyledi. Keza, bir gün önce Adalet Bakanı gelmişti, Adalet Bakanının verileri de temel sebebinin ekonomik olduğunu söylüyordu yani ekonomik sorunlara dayandığını söylüyordu ama Sayın İçişleri Bakanı bize ısrarla "Yok, ilgisi yok. Rusya'da da zaten çok alkol içiliyor, Türkiye'de de; temel sebep alkoldür." dedi. Şimdi veriler ortada, bakanlık verileri, bizatihi Bakanlığın kendi verileri ortada yani verileri bile ideolojimize göre takla attırırsak nasıl olacak bu iş; ben gerçekten anlamakta zorlanıyorum.
Şimdi, bugün burada konuşulan her şeyin ekonomik sorunlarla bir illiyet bağı var; bunu inkârdan vazgeçmemiz gerekiyor. Her an daha da derinleşen yoksulluk, aile içi ilişkileri de etkiliyor, psikolojik dayanıklılığı da tahammülü de düşürüyor, çocuk gelişimini de etkiliyor. Evlenme oranı düşmüş yakınıyoruz yani 2001'de 8,35, 2024te 6,65. Bu ekonomik ortamda evlenemezler ki yani düğün masraflarını filan geçtim, düğünden dernekten vazgeçtiler; ya, kira artışında dünyada zirvedeyiz. Hadi evlendiler diyelim, evlenseler de o evliliği sürdüremezler, nitekim sürdüremiyorlar yani keza boşanma hızında da 2024'te binde 2,19'la en yüksek seviyeye fırladık kendi içimizde. Şimdi, aile kurumunu evet, koruyalım yani aile toplumun temel çekirdeği, kalesi, sonuna kadar katılıyorum, koruyalım ama yani kirası ödenmemiş bir çatı altında, faturaları ödenmemiş bir çatı altında, babanın çocuğunun defterini, kalemini alamadığı, ona harçlık veremediği, annenin bir kap çorba kaynatamadığı bir çatı altında aile kurumunu biz koruyamayız, mümkün değil böyle bir şey. Sadece aile kurumunu değil yani o çatı altında yaşayan kadınların, çocukların canlarını da koruyamayız.
Doğurganlık düşmüş; evet, bir millî güvenlik meselesi, varlık yokluk meselesi. Fransa, İrlanda, Almanya ve daha birçok Avrupa ülkesi bile doğurganlıkta Türkiye'yi geçmiş durumda. Türkiye'nin 2100 nüfusu 54-55 milyon gibi tahmin ediliyor. Bu şu demek: Bugün doğan bir çocuk 75 yaşına geldiğinde nüfusunun yarısı 65 yaş üstü bir toplumun mensubu olacak maalesef. Yani nasıl bir toplum? Daha çok okula, daha çok üniversiteye değil de daha çok hastaneye, daha çok huzurevine, daha çok bakımevine ihtiyacı olan bir toplum olacağız biz artık, iş gücüne katılımı düşmüş bir toplum olacağız, üretimi düşmüş, tüketimi artmış bir toplum olacağız, yaşlı yoksulluğundaki yükselme trendini göz önünde bulundurunca da o tüketimi de gerçekleştiremeyecek, bu imkânını da kaybetmiş bir toplum olacağız.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı el yükseltti "5 çocuk" diyor. Tekrar söylüyorum: Doğuramazlar Sayın Bakan yani bu ekonomik şartlarda istediğiniz bilinci verin, bilinçlendirin, zaten bilinçlendikleri için de ayrıca doğuramazlar çünkü sadece doğurma meselesi değil, bir çocuğu vatana, millete faydalı bir evlat olarak, kendi gelişimini tamamlamış bir evlat olarak yetiştirme meselesi de... Ha, doğururlar yani doğrurlarsa işte, Ahmet Minguzzi'nin katilleri olur o çocuklar, Balçova'daki karakol basanlar gibi olurlar, Hakan Çakır'ı canice katledenler gibi olurlar, Casper'lar, Dalton'lar, Red Kit'ler olurlar yani, böyle doğrulur. Uyuşturucu, kara para, yasa dışı bahis, gasp, on-line siparişle tetikçilik; şimdi böyle bir yeni nesil mafya kol geziyor sokaklarımızda, Z mafyası ve çocuklar bu mafyanın mensupları. Terör örgütlerinin çocuk militanları olurlar, PKK'nın 8-12 yaş taburu malumunuz ve yeri gelmişken, bütün dünyada -yani bunu hiç konuşmuyoruz, herhâlde süreçten dolayı konjonktürel bir şey, bir karartma- en büyük suçlu üretim merkezlerinden biri terör örgütleri, 2012'den itibaren de terör örgütlerinin çocuk militan sayısında yüzde 159 bir artış var, yüzde 40'ı da kız bunların ve bu kızlar da cinsel köleliğe maruz kalıyorlar ama mesela biz bu yokmuş gibi, yani çocuğa şiddeti konuşurken de kadına şiddeti konuşurken de bu yokmuş gibi davranıyoruz. Bu yok saymayı, bu karartmayı da gerçekten ben anlıyorum da yakıştıramıyorum kendi ülkeme.
Çocuklarla devam edeyim, sımsıkı tutunmamız gerekiyor çünkü onlara. Doğurganlık hızından bahsettik. Bakınca devamlılığı olmasa da an itibarıyla çocuk nüfusumuz yüzde 24'le Avrupa'nın ilk sırasında ve bu çok büyük bir fırsat yani heba ediyoruz bu fırsatı. Avrupa Komisyonu 2025 Türkiye Raporu Çocuk Hakları başlığı altında maalesef yine, işte mevzuatın uygulanmasından şiddete, eğitime erişime kadar birçok başlıkta "ilerleme yok" kaydı düşüyor Türkiye'yle ilgili. 2024'te çocukların karıştığı suç sayısı 2023'e göre sadece bir yıl içinde -hep söylüyoruz, neredeyse yüzde 10'larda- yüzde 9,8 arttı. Eurostat verisi: Yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında çocuk oranımız yüzde 39, Avrupa ortalamasının 15 puan üstündeyiz bu alanda. Çocuklar Güvende Ekiplerini bugüne kadar 46.754 çocuğu sokaktan -işte o dilendirilen, zorla çalıştırılan- almışlar ama bu kalıcı bir sonuca dönüştü mü, bunu da merak ediyorum. Bu çocukların sokağa dönme oranı nedir sonrasında? Zira, 5,5 milyon civarında çocuğun çalışma hayatının -kayıtlı, kayıtsız, MESEM'ler, hepsi dâhil olmak üzere- içinde olduğu tahmin ediliyor, öngörülüyor ve her 5 çocuktan 1'i çalışıyor demek bu ve ölüyor aynı zamanda bu çocuklar yani 2024'te 71 çocuk, Eylül 2024'ten Ağustos 2025'e kadar da 72 çocuk iş cinayetlerinde can verdi. Özellikle 15 yaş altı çocuklarla ilgili bir saha çalışmanız var mı, bunu da merak ediyorum. Yani sizin bu çocukların durumuyla ilgili bir analiziniz var mı yaptığınız? Oyun çağındaki çocuklar merdiven altı iş yerlerinde çalıştırılabiliyorlar ama çok trajik, kreşte gidemiyorlar, okula gidemiyorlar. 3 yaş çocukların okul öncesi eğitime katılım oranında yüzde 15'le OECD ülkeleri arasında son sıradayız; keza, 4 yaşta da yüzde 50'nin altında kalan tek ülkeyiz OECD'de.
Yine OECD raporu, 15 yaşındaki öğrencilerin yüzde 20'si yeterli parası olmadığı için haftada en az bir gün hiç yemek yiyememekte, her beş çocuktan 1'i de okula aç gidiyor. En başa dönüyorum, siz ne yaparsanız yapın, bütün bu verilere rağmen yoksulluğa "algı" denilirken iktidar sıralarında, yok sayılan bir sorunu çözebilme kabiliyeti olabilir mi zaten herhangi bir bakanlığın ya da kurumun, kuruluşun? Şimdi, açlığı çözememişken fantastik oluyor biraz ama internete erişimde de Kolombiya ve Meksika'yla birlikte dipdeyiz OECD verilerine göre.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Adalet Bakanlığı Adalet İstatistikleri 2024 Raporu'ndan bana çok korkutucu gelen bir veriyi paylaşmak istiyorum sizinle: 2015'ten 2024'e cumhuriyet savcılıklarındaki çocuğun cinsel istismarı dosyası yüzde 84 artmış. Ben hükümlere baktım Sayın Bakan, 9.087 sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş. Şimdi, hüküm var, erteleniyor yani çocuk istismarı gibi bir suçta böyle bir şey kabul edilemez. Yani, bütün başka suçlarda olabilir ama çocuk... Bunun takibini rica ediyoruz çünkü cezasız kalmış ilk suçtan daha büyük bir teşvik yok biliyoruz ki sonraki suçlar için.
Yoksulluğa da girmek istiyordum ama herhâlde vakit ona çok elverişli olmayacak.
Son bir şey söyleyeceğim: Şimdi, ithamlar, eleştiriler çok yoğun. Tabii, hepimizi bire bir de ilgilendiren alanlar bunların hepsi, her biri oluyor. Şimdi, muhalefetin ne kadar doğru bilgilendirildiğiyle ilgili de Bakanlık çalışanları, bu konunun muhatapları bence bir öz eleştiri yapmalı çünkü biz 28'inci dönemde 11 Kasım 2025 itibarıyla 1.373 soru önergesi vermişiz ve bunlardan sadece 155'i yani yüzde 11,2'si süresi içinde, yüzde 67'si de süresi geçtikten sonra cevaplanmış, yüzde 18,7'si hiç cevaplanmamış. Şimdi, bizim eleştirilerimizin hakkaniyetli, bizim eleştirilerimizin gerçeğe uygun olabilmesi için elimizde gerçek verilerin olması gerekiyor yani siz bizi bilgilendireceksiniz, öğrenmek istediklerimizi bize vereceksiniz ki biz de sizin Parlamentodan beklediğiniz hakkaniyetli eleştiri zemininde o zaman yükseltelim eleştirileri. Dolayısıyla, bu soru önergeleri konusunda hassasiyet rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.